Suya zamda yarışa devam!

2016’nın sonlarına doğru geldiğimiz şu günlerde belediyeler şebeke sularına zam yapma yarışına girdi. “İyi de bunda şaşılacak ne var?” diye sorabilirsiniz. Hakikaten de senenin son ayı zam ayıdır. Ancak bu sene suya yapılan zamlara ilginç biçildi. Nasıl mı? İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu suya yaptıkları %10’luk zammın gerekçesini İzmir’in suyunun İstanbul ve Ankara’dan daha ucuz olmasına dayandırdı.

En temel kamu hizmeti olan halka su temini göreviyle yükümlü olduğunu unutan Kocaoğlu, sanki herhangi bir malı ucuza vermeye zorlandığı için isyan eden bir şirketin CEO’su gibiydi. Birkaç gün sonra Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel Antalya’nın suyuna yapılan %10’luk fiyat artışı için “zam değil, fiyat ayarlaması yapıyoruz” dedi.

Su pahalanıyor ama kalitesi yükselmiyor

Günümüzde büyükşehir belediyeleri, abonelerinin artan su taleplerine cevap vermek için Melen Projesi gibi büyük projeler yapıp, bunların masrafını su faturalarına yaptıkları zamlarla vatandaştan geri alıyor. Bu tip projeler arttıkça da suyun fiyatı bırakın yılı, bazen aydan aya değişiyor. Ama değişmeyen tek şey musluktan akan suyu içemiyor oluşumuz. Çünkü artık belediyenin yürüttüğü su hizmetleri, salt su temin etmeye indirgenmiş durumda. Hal böyle olunca da içme suyuna ayrı, kullanma suyuna ayrı para ödemeye devam ediyoruz. Damacana suyuna ödediğimiz para, su faturasıyla yarışıyor.

Suya ekonomik erişim ne durumda?

Su Hakkı Kampanyası Aralık 2015’e ait su faturaları üzerinden Türkiye’nin en büyük dört şehrinde (İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa) su birim fiyatları ve eklenen maliyet unsurlarını içeren bir çalışma yapmış ve ayda 10 msu tüketen 4 kişilik bir ailenin ne kadar su parası ödediğini belirlemişti. Bu rapora göre Ankara’da asgari ücretle geçinen bir ailenin aylık bütçesinin %6,3’sı, İstanbul’dakinin %5,1’i; İzmir’dekinin %4,8’i ve Bursa’dakinin %4,4’ü su faturasına gidiyordu. Hemen hatırlatalım, Birleşik Devletler Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından belirlenen alt eşiğe göre bir hanenin ya da kişinin aylık gelirinin %2’si veya daha fazlası su harcamasına gidiyorsa, o su “çok pahalı” kategorisinde yer alır. Hatta bu oran yoksul aileler için %1,25’e kadar bile inebilir. Görüldüğü gibi şebeke suyumuz uluslararası standartlara göre de çok pahalıdır.

Üstelik bu şehirlerin hiçbirinde vatandaşlar musluklardan su içemiyor. Dolayısıyla içme suyu ihtiyaçlarını damacana gibi ambalajlı su ürünlerinden karşılıyorlar. Zaten “çok pahalı” olan şebeke suyuna bir de damacana suyunun bedelini eklediğimizde asgari ücretle geçinen dört kişilik bir ailenin bütçesinin Ankara’da %17’sinin, İstanbul ve İzmir’de %16’sının ve Bursa’da %15’inin suya (su faturası+damacana su) gittiği ortaya çıkıyor. Böylece toplam su masrafımız “ultra pahalı” hale geliyor.

Suya zam var da, maaşlara yok mu?

Suya zamlar ardı arkasına gelir, vatandaşın gider kalemi sürekli büyürken bir şeyi merak etmemek mümkün değil. Acaba emeklinin, işçinin maaşlarına ne kadar zam yapıldı? 2017 yılında emekli maaşına %3,72’lik zam bekleniyor. Asgari ücretle ilgili ise kesin bilgi henüz yok. Bildiğimiz gibi Türkiye’de çalışan işçilerin yarısından fazlası asgari ücretle geçiniyor. Buna rağmen Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısında işverenlerden %0 zam önerisi geldi. İşverenler çıldırmış olmalıydı ama halkının hakkını korumak için görevlendirilmiş Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi de aynı isteksiz tavırla şunları söyledi: “Milli gelirine oranla, dünyada en yüksek asgari ücrete sahip olan ülkeyiz… (Zam) İstemenin sonu yok”. Peki, işçiler Bakan Zeybekçi’ye Türel’in dediği gibi “biz zam istemiyoruz ki, sadece maaşlara fiyat ayarlaması istiyoruz” dese bir şey değişir mi? Çifte standardın kemikleştiği bir ülke maalesef hayır. Maaşlara zammın ne kadar olacağı belli olmasa da suya ve diğer temel ihtiyaçlara gelecek olanlarla kıyaslandığında, vatandaşın cebinin daha maaşını almadan boşalacağı kesin.

Belediyelerin içilebilir kalitede suyu evlerimize kadar getirmesi ve bunun temel ihtiyaçlara yetecek kadar olan kısmının ücretsiz verilmesi şart. Bunu yapmadığı sürece belediyelerin su ve hıfzıssıhha hizmetleri adı altında yaptığı şey ticaretten başka bir şey değildir. Ve su gibi temel yaşam hakkının ticaretini yapmak bir insanlık suçudur.

 

Akgün İlhan

Akgün İlhan
Akgün İlhanhttps://akgunilhan.blogspot.com
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı’nı 1996’da bitirdi. Önce Hacettepe Üniversitesi Eğitim Programları bölümünde (2002) ve sonra İsveç Enstitüsü bursu ile Lund Üniversitesi Uluslararası Çevre Bilimi (2005) ana bilim dalında yüksek lisanslarını tamamladı. UNESCO Su Bilimleri Bölümü’nde (Paris) tüm dünyada 100’den fazla büyük nehir havzasını kapsayan su yönetimine halk katılımı temalı “Çevre, Yaşam ve Politika için Hidroloji”(HELP) adlı bir projeyi yürüttü. 2005’te Barselona Otonom Üniversitesi (UAB) Çevre Bilimleri ve Teknolojileri Enstitüsü’nde (ICTA) Politik Ekoloji dalında başladığı doktorasını Katalan Hükümeti bursu ile tamamladı (2010). Aynı dönemde (2005-2008) Avrupa Birliği fonlu Bütünleşik Sürdürülebilirlik Değerlendirme Yöntem ve Araçları (MATISSE) adlı projede araştırma görevlisi olarak çalıştı. İspanya’da Eco-union adlı STK’da profesyonellere yönelik eğitim programları da veren Akgün (2006-2009), 2012-2018 arasında da Su Hakkı Kampanyası’nda (İstanbul) çalıştı. Çeşitli dergi ve kitaplarda yazıları olan Akgün, ”Yeni Bir Su Politikasına Doğru: Türkiye’de Su Yönetimi, Alternatifler ve Öneriler” (2011) adlı kitabın yazarıdır. Ayrıca Açık Radyo’da önce Su Hakkı’nı (2012-2018) hazırlayıp sunmuştur. 2018 yılından bu yana ise Sudan Gelen adlı programın yapımcısıdır. Akgün ayrıca 2016 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü’nde ”Çevre ve Turizm” ile ”Sosyal ve Çevresel Perspektiflerden Sürdürülebilirlik” adlı lisans dersleri vermektedir. Akgün aynı zamanda 2019-2020 Mercator-İPM Araştırmacısı olarak Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde çalışmaktadır.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer bağımlılığı ve kömürden çıkış projeksiyonu olmaması eleştiriliyor.

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliği kararlarını hukuka aykırı bularak iptal etti.

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi...

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı...

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen,...

EN ÇOK OKUNANLAR