Ne öğretildiyse odur sokakta yaşanan – Sennur Baybuğa

Sennur Baybuğa’nın bu yazısı basnews.com. sitesinden alındı

15 Temmuz’da gündüz saatlerinde ayrıldım oradan. Akşam, uzak bir ülkede, Beylerbeyi Sarayı’nın önündeki görüntüler düştü sayfalarıma ve takip eden saatler, kopan kıyametin, sosyal medyadan seyircisi olarak sabahladık. Tanklardan halkın üzerine ateş açan zavallı askerler, bombalanan meclis, spekülatif ölüm haberleri, gözaltına alınan genelkurmay başkanı, ezilip ölenler. Ve memlekete bir daha hiç mi dönemeyeceğim diye sabahı sabah etmemiz. Aklım fikrim geride kalanlardaydı.

Birkaç saat içinde tersine dönen bir senaryo, sokaklara, tankların önüne kendini atan halk ve elbette içlerinde durumu fırsata çevirmeye çalışanlar, bir yandan darbeye ve darbecilere karşı direnen bir yandan da kaosu olanağa çevirmeye çalışan suratlarına alışık olduğumuz sivil faşistler ve halk düşmanları. En çok da 1996 doğumlu mecburi görevini yapan asker çocuklara acıdı içim. Hep derim siyasette önemi olmayan tek şey insandır.

Ordunun yönetim kademesinde görevli, epeycesi bir yıldır Kürd kesen ‘cemaatçi’ komutanlardan oluşan bir grup, okuduklarıma göre, tasfiye edileceklerini haber almış ve son altın vuruşlarını yapmışlar gibi duruyor. Ama tümü yaşıyor, yüzlerce insan öldü, öldürüldü. Memlekette an itibarı ile kaos devam ediyor gibi görünüyor buradan, endişe ile izlemeye devam ediyorum. Sosyal medyada ve yorumlarda en çok siviller üzerine pervasızca ateş açılan askeri araçlardaki vicdanın şaşkınlık yarattığını görüyorum, o eller bir yıldan fazladır binlerce sivil Kürdün üzerine böyle ateş açtı diye itiraz ediyorum, terörist adını verip binlercesini kıtır kıtır doğradılar, aynı sorusuz vicdanlar.

Meclis’te bulunan tüm siyasi partiler net olarak darbenin karşısında durdular, tarihin bir ironisidir bu meclisten bir ay önce atılmasına karar verilen HDP’de bunların arasındaydı. Belki de en erken ve net açıklamayı, ülkedeki tüm askeri darbelerin gerçek mağduru olan Kürdlerin ve solcuların oluşturduğu HDP’nin yapmasında anlaşılamayacak bir şey yok. ‘Sivil darbe’ ve ‘askeri darbe’yi aynı kefeye koymak meselesine gelince, burada susacağım, yazıktır diyeceğim o kadar. Bizim ülkemizde problemlerimiz var, kadük bir demokrasi, güvencesiz ve hakim teminatının olmadığı siyasalaşmış yargı, bugünkü darbecileri iktidarın ortağı yaparak ittifak tercihini bunlardan yana koyup sonra anlaşmayı bozan ve darbe ile karşılaşan otoriter bir iktidar, sivil özelliğini kaybeden alanlar, en önemlisi Kürd meselesi. Aylardır ağır şiddet ve Doğudaki katliamlar nedeni ile yata kalka tüm potansiyeli katile dönüşmeye hazır bir halk. Ve darbe girişimi ile herkes içinde biriken zehri döktü ortaya, şaşırdık mı bu kadar ağır şiddete. Ülkede, şu anda tehlikeyi tam savmamış bir iktidar, darbecilerle nasıl baş edeceği ile ilgili en ufak bir tecrübesi olmayan seçmenleri ve bizler. Kaos, şiddet, birikmiş kinlerin dışa vurumu ve kültürümüzün sokakta kendine yer açması, tüm bunlar yıllardır tahayyül ettiğimiz her şeyin doğrulanmasından başka bir şey değil, ne olacaktı yani.

Demokrasi kültürü, ülke yönetimimin silahla değil inanın ya da inanmayın seçimle değişmesini kabul eder. Eğer halkın çoğunluğunun ya da azınlığının tercihlerini saygı değer bulmuyorsan, bildiğini anlatmakla işe başlarsın, ikna etmeye çalışırsın, ama mutlaka şiddetsiz bir arada yaşamayı savunursun har daim. Kürdünle, Alevinle, Ermeninle ve o ülkeyi kiminle paylaşıyorsan tümüyle adil bir biçimde paylaşmayı öğrenirsin, çoğunluk iktidarı değil çoğulcu iktidarı savunursun, kimse cesaret edip de tankların üzerinden ateş açamaz sana o zaman. Ve şunu da bilmen gerekir, Kürdüne acımayan, kimi Alevisine kimi Ermenisine ve kimi ‘sakallısına’ acımayan üniforma, bir gün sana da acımaz. O üniformaya sadece kendin için iyilik değil herkes için iyilik isteyerek dur demeyi öğrenmen gerekir. Sokakların gürültüsünün içinden iyi şeyler de çıkabilir, biraz sakin olalım yeter ki. Memleketim buradan yine de çok güzel görünüyorsun.

Sennur Baybuğa – basnews.com17-sennur-baybuga

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR