Dış Köşe

İmam Hatipler ve 4+4+4 – Ali Yurttagül

0

Darbeler ve darbelerin Türkiye gündemini belirlediği bu günlerde 4+4+4 olarak hafızalara kazınan eğitim “reformu” şimdilik gündemden düşmüşe benziyor. Fakat bu algı pek doğru değil. Zira eğitim politikası toplumun tüm kesimlerini ilgilendirdiği gibi, eğitim reformları sadece projeler olarak parlamentolarda değil, genellikle uygulamada daha yaygın olarak tartışılır. Geçen gün Parlamento Gurup başkanımız Daniel Cohn-Bendit’in benden Türkiye’de darbelerle hesaplaşma konusundaki gelişmeler üzerine bilgi istemek yerine, eğitim reformu üzerine ne düşündüğümü sorması ve “kaygıları” paylaşıp paylaşmadığımı bilmek istemesi, beni pek şaşırtmadı. Zira Avrupa’da 4+4+4 eğitim reformu olarak değil, din eksenli muhafazakâr bir politik proje olarak algılanıyor. Bu algı pek yanlış sayılmaz.

Bu proje derin bir politik hata olduğu gibi, sağduyunun rafa kaldırıldığı bir süreç olduğunu düşünüyorum. Zira eğitim politikasındaki sonuçlarını henüz kestiremediğimiz bu kanun pedagojik değil, imam hatiplerin ihyasına yönelik politik bir girişimi simgeliyor. Demokratik bir anayasa ruhuna aykırıdır. Türkiye’de gerekli bulduğumuz köklü bir eğitim reformu olmaktan uzaktır. Muhafazakâr aileleri tatmin edeceği şüphelidir. Muhalefet bu konuyu ciddi bir eğitim reformu kampanyasına dönüştürebilirse, yani 8+3′ ü ve 28 Şubat’ı savunmayan, muhafazakâr aileleri de kucaklayan bir eğitim reformu tartışmasına dönüştürebilirse, AKP ilk büyük politik yenilgisini yaşayabilir.

Neden pedagojik değil, politik?

Gerçi başbakan tekrarlayıp duruyor, politik amaçlı değil, pedagojik bir projedir diye. Fakat bu kelimelerin taktik savunmadan ibaret olduğuna işaret eden birçok veri var. Eğitim politikası toplumun tüm kapsamlarını ilgilendiren bir konudur ve eğitim reformları parlamenter demokrasilerde geniş ve derinlemesine tartışılarak hayata geçirilmesi gerekli olduğu gibi, sadece siyasi partileri değil sivil toplum ve meslek kuruluşlarının da karar sürecine katılımı gereklidir. Fakat bu proje, toplumda derinlemesine tartışmak bir yana, parlamentoda bile derinleşmesine tartışılmadan kabul edildi. AKP’nin konuyu geniş kitlelerle tartışıp paylaşarak gerçekleştirmekten kaçmasını iyi niyetle açıklamak pek kolay değil. Kaldı ki birkaç günlük kısa dönemde bile Türkiye de eğitim konusunda kafa yoran ve temel sorunlara eğilen bir sivil toplum olduğunu izlemek mümkündü. AKP bu insanlarla düşüncelerini niçin paylaşmadı anlayamıyoruz. Projenin Milli Eğitim Bakanlığından değil, AKP parlamento gurubunda eğitim uzmanları olduğunu sanmadığımız üyeler tarafında sunulması, hatta bakanlık uzmanları ile paylaşılmaması da oldukça garip. Alelacele geçirilen projenin pedagojik olmadığına işaret eden en önemli sonucu çocukları 9–10 yaşlarında “meslek” seçimine zorlaması ki, bu yaşta çocukların sorun ve gereksinmeleri meslek değildir. Projenin ilk taslağının pek temiz çalışılmadığı da “zorunlu” eğitim süreci ve kızların evde kalmaya zorlanması tartışması oldu. AKP, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkararak konuyu geçiştirmeye çalıştı, bu uzun süre zorunlu eğitimin gerekli, uygulamada gerçekçi, altyapının hazır olup olmadığını araştırmadan. Uzatmayalım, projeye MHP inisiyatifi ile “Kuran-ı Kerim derslerinin” girmesi de sürecin parlamentoda etraflı düşünülmeden karara gittiğini gösteriyor. İmam hatip liselerine gelmeden “Kuran-ı Kerim derslerine” kısaca bir göz atalım.

Anayasa sorunu

Bu projenin Anayasa açısından sorunlu olduğunu düşünüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye ve diğer Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde din dersleri ile ilgili birçok kararı vardır. Anayasa mahkemelerinin, mesela Almanya Anayasa mahkemesinin okullarda başörtüsü üzerine kararları var. Din ve inanç hürriyeti ile ilgili tüm bu kararların temel ve ortak yönü “eşitlik” ilkesine saygı göstermesidir. İsmi üzerinde kanun din veya ahlak dersi demiyor, “Kuran-ı Kerim” diyor. Bu dersin “seçmeli” olması, niçin diğer inançlar ve “kitapların” seçmeli ders olmadığını cevaplamıyor. Türkiye’de İncil, Tevrat’a inanan yok mu? Ya Aleviler? Başbakan Aleviler için de Kuran kutsal kitaptır diyor, Alevilerin İslam’ı farklı okuyup, farklı yorumladığını bilmezden gelerek. Bu ders sadece Arapça verilen ve her türlü yorumdan kaçınılan ezber hedefli bir ders mi olacak? Benim bildiğim ikinci halife Ömer’den itibaren, yani oldukça erken, Aleviler İslam tarihini farklı okuyor. Kendi fikirleri olmasa da AKP milletvekillerinin bu derse oy vermeleri, kararın ne kadar yüzeysel bir tartışma sonrası alındığına işaret ediyor. Büyük bir ihtimalle Anayasa Mahkemesi eşitlik ilkesini zedeleyen bu maddeyi iptal eder. AB ve Avrupa Konseyi ilişkilerinde de sorun olacağını öngörmek yanlış olmaz. Okullar din eğitimi veriyorsa, tüm dinlere hitap etmek zorunda. En sağlıklı çözüm din eğitiminin okullarda değil, inanç guruplarının ve ailelerin denetiminde verilmesidir. Laik bir devlet sadece Sünni kesime seslenen bir eğitim düzenlemesi yapamaz, yapmamalı.

İmam hatipler

Cumhuriyetin kuruluş döneminde ihmal edilen din adamı eğitme ve yetiştirme sorununu aşabilmek için İmam Hatipler bir tür meslek okulu olarak kuruldu ve 70’li yıllarda sayısı giderek artırıldı. Soğuk savaşın sürdüğü 80’li yıllarda askerler bu okulları komünizme karşı bir enstrüman olarak algıladığı için sayıları artırılarak ülkenin ücra köşelerine kadar yaygınlaştırıldı. Böylece İmam hatipler muhafazakâr aileler ve kız çocukları için önemli bir eğitim kanalı oldular. CHP bu ailelere ve eğitimde çektikleri sorunlara kulak kabartabilseydi, farklı çözümler üretilebilinir, bu okullar normal meslek okulları olur, AKP’ye taban üreten “liseler” olmaktan çıkabilirlerdi. Bu sorun hala sürüyor, CHP hala tüm Türkiye’yi (muhafazakârlar ve Kürtleri de) kucaklayan bir eğitim projesinden yoksun.

Nereden bakarsanız bakın İmam hatipler klasik anlamda meslek okulu değiller artık, din eğitimi ağırlıklı liselerdir. Yani Türkiye de eğitim orta eğitimde dual bir eğitim sistemine dönüşmüş durumda. Bir tarafta “normal” liseler, diğer tarafta İmam hatipler. İkisi de yüksek eğitime öğrenci yetiştiren okullar bunlar. Bu tür bir dual eğitim sistemi milli birlik ve bilinç, yani ortak bir eğitim süreci için her bakımdan sakıncalıdır ve toplum için bölücü bir süreçtir. Zira okullar ortak bilgi ve bilincin gelişmesini sağlayan yegâne kurumlardır. İmam hatiplere özgü ortak bilinç “normal” liselerde yetişen çocuklara kapalı olduğu gibi, farklı değer silsilesi ile eğitiliyorlar. Bu din adamları için normal ve gerekli olabilir, genel lise eğitimi için sorunludur.

Din adamı olmak istemeyen çocukların bu okullara gitmesi yerine, onları geleceğe daha iyi hazırlayan okullara göndermek ve “normal” liselerde olmaları her bakımdan daha verimlidir. Bu kapsamda muhafazakâr ailelerin sorunlarına İmam hatipler üzerinden değil, “normal” liselerde çözüm aramak gerekir. Çocukların, özellikle kız çocuklarının eğitimi her şeyden daha önemlidir, bu konuda tabulara takılmadan tartışmak, tek verimli bir yoldur. İmam hatipler gibi dolaylı yollar, sadece sorunlu vatandaşlar yetiştirmekle kalmaz, toplum barışına da gölge düşürür bir sistemdir. Ayrıca İmam hatip liselerinin bu dönüşümü ile din adamı yetiştirme sorunu da ne yazık ki hala masada duruyor. Türkiye de iyi din adamı yetiştiren bir eğitim sistemi olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bu kapsamda belki AKP’yi de yakından ilgilendiren bir konuya işaret etmek gerekir diye düşünüyoruz. 28 Şubat gölgesinin ülkenin üstünden kalkmasını istemelerini anlıyor ve gerekli buluyoruz. Sekiz yıllık zorunlu eğitim ve katsayı olgusunun İmam hatipleri hedeflediği de yanlış değil. Fakat 4+4+4 sisteminin çözüm olacağını nereden biliyorlar? Anadolu insanı 1990 yıllarının insanı değil artık. AKP için 90′ yıllarda taban eğiten bu okulların önümüzdeki yıllarda da böyle olacağı şüpheli. Kaldı ki Anadolu insanı da bugün eğitim konusunda farklı düşünüyor ve her gün biraz daha dünya ve Avrupa ile bütünleşiyor, sadece ekonomik olarak değil. Yani İmam hatipleri ihya planı gerçekleşmeyebileceği, bu okullar öğrenci sıkıntısı çekmeye devam edebileceği gibi, İmama hatiplerin beklenmeyen ve arzu edilmeyen yan etkileri de olabilir.

Muhalefetin misyonu

CHP’nin 4+4+4 konusunu iyi götüremediği kesin. Belki “istemeyerekte” olsa 28 Şubatı savunur bir dil kullanıyorlar. Eğitimde ihmal edilmiş reformları savunacağına mevcut darbe kalıntısı bir sistemi savunuyor CHP. Türkiye de sivil toplumun basına yansıyan, bizim Brüksel’den de izleyebildiğimiz eğitim politikası ağırlıklı tartışmalardan bihaber bir tavır içerisindeler. Fakat geç değil. Yeni kanunun sorunları önümüzdeki aylarda, özellikle uygulama sürecinde fark edilecek. CHP eğitim reformu ağırlıklı, muhafazakâr aileleri de unutmayan uzun soluklu bir kampanyaya hazırlanırsa, AKP’yi sıkıştırabilir. AKP’nin 4+4+4 projesi bir eğitim reformu değil, muhafazakâr dar bir çevreyi tatmin etmek için milli eğitim politikasını dual bir yapılanmaya götüren tehlikeli bir politikadır. Ne dersiniz, zeki ve kültürlü insanlardan oluşan, fakat kolektif zekâsı toplumda yeteri kadar algılanmayan CHP böyle bir kampanyayı başarı ile götürebilir mi? Bu sorunun cevabını, süreci daha yakından izleyen siz okuyuculara bırakıyorum. Biz bu yeni kanunu ve uygulamasını Brüksel’den eleştirel bir algı ile yakından izleyeceğiz.

Ali Yurttagül – Cumhuriyet

 

 

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.