KitapManşetUncategorizedYaşam

Yolun Öğrettikleri

0

“Bisiklet; ellerinizi bırakıp kollarınızı kanat gibi açtığınızda, gerçekten uçtuğunuzu sanmanızı sağlar”

Çoğumuz; işle ev arasında sıkışmış, televizyonla renklendirilmeye çalışılmış, avmlerle hareketlendirilmiş, satın aldığımız oranda mutlu olduğumuzu zannettiğimiz, hep aynı sıkıcı pazartesiyi yaşıyoruz. Sonraki güne bile geçemeden, farkında olmadan bir ömür tüketiyoruz. Cumalara cumartesilere ulaşanları ise hiç sevmiyoruz, çünkü onlar bizim bahanelerimizin gerçek olmadığını yüzümüze vuran aynalar. Küçük dünyalarımız, bahanelerimiz, iç sıkıntılarımız, hantallıklarımız ve duvarlarımızla mutlu olduğumuza kendimizi inandıracağız inandırmasına ama yüzümüze ayna tutanlar işi bozuyor. İnci Sarıhan ve Soner Sarıhan da rahatımızı kaçıranlardan.

Bisiklet sevdalısı iki öğretmen yaz tatillerinde, bir haftalığına gidilip yıl boyunca taksitleri ödenen, hepsi birbirinin aynı etkinlikler yapılan, sadece yemek yenilip, gün boyu uyunan paket tatillerden birini yapmak yerine, kendi tatillerini yaratmışlar. 2005 senesinde Denizli – Muğla – Antalya ile başlayan seyyahlıkları ertesi sene Karadeniz kıyılarıyla devam etmiş. Yolların haylaz cini içlerine kaçtığından olacak, 2007 yılında artık yurtiçi kesmemiş; Türkiye’de bindikleri bisikletlerinden İran, Pakistan, Hindistan ve Nepal’ın tozlu yollarında tekerlek çevirdikten sonra inmişler. Bu ülkeleri gezmekle de kalmamışlar üstüne bir de Pedalımda 5 Ülke isminde keyifli bir gezi kitabına imza atmışlar. Diğer gezi kitaplarından farklı olarak kronolojik ya da ülkesel bir sıra izlememişler, belirledikleri başlık altında ülkeleri anlatmışlar. Ülkeleri birbirleriyle karşılaştırıp, kıyaslamaktan ziyade; olanı, yaşadıklarını ortaya koymuşlar. 5 İnanç, 5 Teknik Sorun, 5 Sınır, 5 Kötülük, 5 Sabah gibi yirmi üç bölümde ülkeleri anlatmışlar. Her ülke için farklı bir renk belirlemeleri, ülkelerarası geçişi ve fark edilişi kolaylaştırıcı bir yöntem olmuş. “Bu epeyi minimumda tutulmuş bir bütçe aslında. Bunu aşacağımız şimdiden garanti. Olsun. Kendimizi ve toplumun daha çocuklukta tımar edilmiş kıt anlayışını aşmaya çalışırken bütçemizi aşmışsak ne gam. Varsın böyle olsun. İnsanlara tüm masraflarını bizim karşılayacağımızı söylesek ve üzerine de tonla para versek böyle bir yolculuğa çıkmaya ikna edebilir miyiz acaba? Sevdiklerinden, evlerinden, rahat yataklarından ayırabilir miyiz? Sanmıyorum. Önümüzde Taliban tehlikesi, çöller, sıcak, binlerce kilometrede çevrilecek milyonlarca pedal, onlarca hastalık tehlikesi ve daha bilmediğimiz olumsuzluklar yok değil. Ama bunun yanında Altın Tapınak, Tac Mahal, Persepolis, Himalayalar da var.” (5 Akşam – Türkiye) “Kapısında ve duvarlarındaki resimlerde, sıralara oturmuş öğrenci çizimleri olan binalar görüyoruz arada sırada. Kocaman demir kapıları kapalı. Yaz olduğu için bu normal zaten. Her yerde olduğu gibi geleneksel tuğla duvarlar çok yüksek yapılmış. Kendi okuduğum okullardaki yüksek duvarlar geliyor aklıma. Hapishane ya da akıl hastanesi duvarı kadar yüksek duvarlar. Bedeni değil, beyinleri hapseden sözde eğitim kurumları. Bazı ülkelerdeki çağdaş okullardan ne kadar farklı. Yok bunlara duvar denmez. Sur desek yeridir. Bu duvarların içinde özgürlük, bilim, aydınlanma öğretilebilir mi, şüpheliyim. Halbuki Batı ortaçağ karanlığını yaşarken bu topraklarda nice yüksek kültürler ve sanat anlayışı hâkimdi.” (5 Okul – İran) “Biz gezginiz. Oraya da bakayım, bunu da çekeyim, şuna da şahit olayım diye önümüze gelen yere dalmadık hiçbir zaman. Çünkü bu kendi ülkemizde bize karşı yapılsaydı hiç hoşumuza gitmezdi. Bazen bir tapınakta, içeride ibadet eden yerel halktan fazla turist görüyoruz Hindistan’da. Turistler çevreye neredeyse yabanice saldırıyorlar. Dokunmadıkları bir şey, çıkmadıkları bir yükseklik, çalmadıkları bir kapı, ellemedikleri yerel bir şey kalmıyor. Onlar bunu yaptığında o “şey” artık yerel ve ilginç olarak kalamıyor zaten.” ( 5 İnanç – Hindistan) “Bu kadar toz toprağın içinde bembeyaz giyinmek konusunda nasıl bu kadar hassas olabiliyorlar, sürekli bunu düşünüyorum. Renklerin statüyle ilgili bir durumu olsa gerek. Daha gri ve daha koyu giyenlerin geliri daha düşük. Çünkü daha gri renk bir kıyafet daha uzun süre yıkanmadan giyilebilir. Beyaz kıyafetin belki de her gün değiştirilmesi gerekir. Ayrıca ütü derdi de var.” (5 Giysi – Pakistan) “Kafamda bin türlü düşünce dolaşırken, ilk günden bu yana bir türlü alışamadığım alüminyum ayaklığı tamir imkânı kalmayınca Hindistan’da bir yerlerde attığım geliyor aklıma. Nereden nereye diye düşünüyorum; Doğubeyazıt’ta bir bisikletçiden alınan parça şimdi, Agra yakınlarında bir çöplükte. Belki oradan hurdacılar tarafından alınacak, eritilip yeniden başka bir kalıba dökülecek ve kim bilir hangi ülkeye ihraç edilecek, kim bilir ne iş için kullanılacak, kimlerin eline geçecek, nereleri görecek? Ruhu, hayalleri, duyguları olmayan bu metal parçasının serüvenini düşününce insan olarak bizim hayat döngümüzün nerede başlayıp, nasıl devam edip, nerede biteceğini düşünmeden edemiyorum. Ne idik, ne olduk, ne olacağız? Kim bilir?” (5 Teknik Sorun– Nepal)

 

Kitap genel olarak Soner Sarıhan’ın günlük notlarından oluşuyor. Yazar sonradan bu notların üzerinde çok az düzeltme yaptığı -neredeyse olduğu gibi bıraktığı- için çok samimi, akıcı, doğal, kolay okunan bir kitapla karşı karşıyayız. Bu kitap sayesinde, bize en yakın ama en uzak ülke İran’la ne kadar benzediğimizi, bir ülkeyi tanımak için ‘Jive Pakistan’dan fazlasına ihtiyaç duyduğumuzu, Hindistan’da sayısız inanç ve on binlerce tanrıya rağmen insanların saygı içinde birlikte yaşabildiklerini, Nepal’da insanların olumsuzlardan şikâyet etmek yerine tevekkülle geçip gitmesini beklediklerini öğreniyorum. Pedalımda 5 Ülke’de pek çok fotoğraf var ama insan gene de keşke daha fazla yerel yer ve portre fotoğrafı olsaymış demeden edemiyor. Özelikle insan fotoğrafları çok güzel ve dikkatlice bakana hikâyesini fısıldıyor.

 

Yazarın, kitabın başlarında maceralarına ses vermeyen, desteklemeyen dostlarına sitemi ve ‘onlara neyi hatırlatıyoruz, gerçekten bilmiyorum,’ sorusu var. Ben aslında dostlarının neden böyle davrandıklarını tahmin edebiliyorum. Sarıhan çifti maceralara atıldığı zaman içimizdeki özgür ruh başarmalarını deli gibi arzularken, tutsak yanımız hasetle lastiklerinin taşa takılmasını istiyor. Onlar; hayatımızın çok sıkıcı olduğu halde bunu değiştiremiyorum çünkü para yok, zaman yok, destek yok, yok oğlu yok bahanelerimizi elimizden alıp, yepyeni ufuklar açıyor. Ancak konfor tutkunu hayatımız bizi o kadar hamlaştırmış ki; perdeleri kapalı salondan ötesine adım atmaya korkan kendimize değil, dışarıdaki masmavi gökyüzünü gösterenlere kızıyoruz. Ben karanlığa küfretmek yerine mum yakacağım, dostlarına da tavsiyem bu yönde. Herkes Sarıhanlar gibi bisikletle kilometrelerce yol gidemez ama herkes gidebilir. Bir dağın tepesine, bir derenin kenarına, bir denizin kıyısına, bir ormanın içine, bir parktaki ağacın altına, herkes gidebilir. Herkese iyi yolculuklar…

İnci Sarıhan / Soner Sarıhan, Pedalımda 5 Ülke, Optimist Yayım Dağıtım, Gezi / Yaşam Kültürü, 184 S., Haziran 2013

Not: Yazarların bisikletleriyle yaptıkları dünya turunu güncel olarak takip etmek için internet adresleri: www.minikgezgin.com

 

Mehmet Fırat Pürselim

More in Kitap

You may also like

Comments

Comments are closed.