Yeşil Diyalog: İklim krizine ve insan haklarına duyarlı bir yol ve yeşil siyaset

Yeşiller Partisi'nin düzenlediği 19'uncu Yeşil Diyalog'da Türkiye'deki hak ihlallerinden iklim krizine karşı hayata geçirilmeyen mücadele adımlarına kadar birçok konuya değinilerek çözümler üzerine konuşuldu.

19’uncu Yeşil Diyalog 12 Kasım’da Taksim’de gerçekleştirildi. İklim krizi, toplumsal cinsiyet ve özgürlükler başlıkları çerçevesinde tartışmalar gerçekleştiren Yeşiller, geleceğin nasıl inşa edileceği üzerine fikir alışverişinde bulundu.

Yeşiller Partisi’nin gerçekleştirdiği Yeşil Diyalog’ta yeşil politikaların sunduğu çözüm önerileri konuşuldu. Cezayir Toplantı Salonu’nda düzenlenen Yeşil Diyalog’a Avrupa Yeşiller Partisi Kampanya Yöneticisi Sybren Kooistra ve Avrupa Özgür İttifakı Genel Sekreteri Vula Tsesi de bağlandı.

Nefret yerine umut mesajı

Açılış konuması Avrupa Yeşiller Partisi’nden Sybren Kooistra tarafından yapıldı.  Kooistra açılış konuşmasına Yeşiller’in Hollanda parlementosuna girmesini sağlayan seçimlerden söz ederek başladı.

“Nefrettense umut mesajı vermeye çalıştık” diyen Kooistra, sağ ve otoriter güçlerin karşısında, geride bırakılan yoksul kesimi de savunan bir yaklaşım izlendiğinden söz etti.

İklim değişikliğinin Avrupa için artık önemli bir konu haline geldiğini söyleyen Kooistra, genç örgütlenmeye dikkat çekti.

Yeni sayfaları: Özgürlük, demokrasi, iklim krizini aşmak

‘Yeni Sayfada Özgürlükler ve Demokrasi’ başlıklı oturumda ise gelecek seçim için olası senaryolar üzerine konuşuldu.

Toplantıda Gelecek Partisi İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı da oturumda başkanlık sistemine ilişkin konuşarak ekonomik enkazın kaldırılması için nasıl bir çalışma sürdürdüklerine değindi. Yazıcı, seçim mevzuatında değişiklikler yapılması vaadine ek olarak temsilde adalet kavramına ve insan haklarına ilişkin konuştu.

Yeni Sayfada İklim Krizini Aşmak’ başlıklı oturumda ise KAHİP’ten (Kamu Harcamaları İzleme Platformu) Nurcan Yentürk, “Çeşitli alanlarda kamunun yaptığı harcamaları 2010 yılından beri izliyoruz. Daha öncesinde çocuk, gençler, askeri, yoksullar vs. bakıyorduk. Son üç senedir iklim değişikliği ve çevre korumaya yönelik, ilgili sivil toplum kuruluşlarının desteği ile yapıyoruz. Merkezi hükümetin ilgili kurumları ne harcıyor, ikincisi ise yerel yönetimler. 14 belediyeyi inceledik” dedi.

KAHİP’in Türkiye’de çevre koruma ve iklim değişikliği (ÇKİD) ile mücadeleye ayrılan kamu kaynaklarını izlediği, 202 bütçesine ilişkin raporunda 2021 yılında ayrılan bütçe merkezi yönetim bünyesindeki 8 kurum için 43 milyar TL olarak açıklanmıştı. 14 büyükşehir belediyesi için ise bu tutar 24 milyar TL civarında tespit edilmişti ve şu cümlelere yer verilmişti:

“Çalışma, eksikliği belirtilen hedefleri içerecek bir ‘yeşil belediyecilik’ yaklaşımının büyükşehir olsun olmasın tüm belediyelerin gündemine ana akım bir konu olarak girmesini, geç kalınmış acil bir zorunluluk olduğunu vurgulamakta; tüm yerel yönetimleri iklim krizine karşı acilen göreve davet etmektedir.”

İklim krizi, göç ve sorumluluklar

İzmir Ekonomi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Afra Gürlüler de oturumda iklim krizinin etkilerini göçler üzerinden ele aldı. Gürlüler, “Göç de başlı başına büyük bir alan. COP27’de ilk kez tazminat konusunu görüyoruz. Ada ülkeleri çok ciddi tehditler ile karşı karşıyalar. Ve ekonomik güçleri yok, ciddi bir sorumlulukları da yok kirlilik bağlamında.  Gündeme tazminat konusu geldi. Bunun doğal sonucu aynı zamanda göç olacak” dedi.

Kömürden çıkış: Gelecek kuşaklara bunu borçluyuz

Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Özlem Teke de iklim krizi ve ekolojinin büyük bir okul olduğunu kaydederek Yeşiller’in amacını yineledi: İklim krizini siyasetin gündemine sokabilmek.

COP26’da Türkiye’nin birtakım beyanlarda bulunduğunu hatırlatan Teke, Şubat’ta Konya’da gerçekleştirilen İklim Şurası’nın yarattığı hayal kırıklığını yineledi. Teke, “Kömürden çıkışın Türkiye için büyük önemi var, hem iklim krizi hem sağlık hem de yerel ekonomileri baskılayan bu sistemden çıkmak çok önemli. Burada önemli olan bu süreçleri ve sağlıklı geçişleri sağlamak için adil dönüşüm gerekliliği. Enerji demokrasisini savunuyoruz. Yurttaşların bu konuda rol alıp gelir bize kazanabilecekleri bir imkan var: Enerji kooperatifleri. Bunların desteklenmesi lazım. Demokrasiye giden yolda enerji ve iklim politikaları çok önemli. Gelecek kuşaklara bunu borçluyuz” ifadelerini kullandı.

‘Türkiye’deki insan haklarının ihlaline yönelik tutarlı bir adım yok’

Avrupa Özgür İttifakı Genel Sekreteri Vula Tsetsi ise uzun bir suredir takibinde olduğunu söylediği Türkiye, Yunanistan ve Avrupa Birliği ilişkilerine ilişkin konuştu:

“Her zaman şuna inandık; Avrupa Birliği’nin sınırları tüm Akdeniz bölgesini kapsar. Türkiye de dahil. Biz sizlerin yanındayız, birkaç hafta önce aldığınız mahkeme kararı umut verici şuanki totaliter rejime karşı. AB’de gördüğümüz sorun da şu: Bu temel haklar ve hukukun üstünlüğü ile ilgili yaşanan sorunlar, ne yazık ki AB’de ana tartışma konusu haline gelmiyor. Göç ya da mevcut jeopolitik işler ya da NATO, enerji vs. ele alınıyor ama insan haklarının ihlaline yönelik tutarlı bir adım yok. Türkiye’de  halkın gündelik hayatlarında yaşadıkları zorluklara odaklanılmıyor. Demokrasi, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü vs. her zaman ana konularımız olmalıdır. Sadece jeopolitika ya da enerji gündemde tutulamaz.”

Teröre karşı mücedele önlemlerinin çok ciddi bir şekilde muhalefete karşı bir mücadeleye dönüştüğünün altını çizen Tsetsi, konuya ilişkin ne yapılabileceği üzerine çözümlere dair fikir yürüttükleri şeklinde konuştu.

Hükümet nezdinde iklim krizinin çok da dikkate alınmadığını ifade eden Tsetsi, çevre odaklı yaklaşımın olmadığını, ÇED sürecinin dikkate alınmadığını belirtti.

‘Barışçıl bir süreç inşa etmemiz gerekiyor’

Geleceğin petrole bağlı olmadığını vurgulayan Tsetsi, “Petrolün istismarından daha önemli konularımız var. Nükleer santrallere ise hiç girmek istemiyorum. Son derece kırılgan, sismik alanlarda kurmak istenen nükleer, tüm saydığım sorunlara ek bambaşka bir konu başlığı. Yani tüm bu meselelerle AB ve komşu ülkelerle Yunanistan ve Türkiye gibi, tarafların aralarındaki ilişkiler problemli ve gerilimli bir hal alıyor. Barışı tesis etmeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Ukrayna savaşı ile birlikte tarihi bir sürece de tanıklık ediyoruz, gerçekten kıtanın istikrarı açısından çok büyük sorunlar var. Hiç olmadığı karar barışçıl bir süreç inşa etmemiz gerekiyor” dedi.

Avrupa Birliğine katılıma ilişkin de konuşan Tsetsi, “Bizim grubumuz hiçbir zaman Türkiye’nin AB’ye katılımı konusundaki inancını kaybetmedi. Şuan için yapılabilecek son şey aslında müzakereleri dondurulmuş olarak tutmak. Şu an donmuş olmasının sebebi ülkenizdeki demokrasinin durumu. Bu müzakerelerin tamamen rafa kaldırılmaması gerekiyor” şeklinde konuştu ve son olarak şunları ekledi:

“Türkler ve Yunanlar olarak çok fazla ortaklığımız var. Bir otokratın sorunları sebebiyle kardeşliğimizi yaşayamıyoruz. Halbuki dayanışma içerisinde çok daha güçlü olabiliriz.”

‘LGBTİ+’ları düşmanlaştıran siyasete karşı yan yana durabilmeliyiz’

Yeşil Diyalog’da toplumsal cinsiyet eşitliği oturumunda SPoD’dan Oğulcan Yediveren Türkiye’deki toplumsal cinsiyet karşıtlığı örneklerine değinerek “Türkiye’de 2010’dan beri ailenin güçlendirilmesi politikaları başladı. Bunun LGBTİ+ düşmanı politikalarla çok ilişkisi var. AKP LGBTİ+’lar vs aile gibi bir tablo çiziyor. Geçmişte yaşamı yönetmek kaygısı varken, [şimdi] ölümü yönetmek kaygısı var. Yani insanları yaşayan ölülere çevirmek gibi bir yaklaşım var. Nüfusu artırmaya yönelik politikalar bununla çok tamamlayıcı bir yapıya sahip” dedi.

“LGBTİ’ları düşmanlaştıran siyasete karşı yan yana durabilmeliyiz” diyen Yediveren, iktidarın elinden kutuplaşma zeminlerinin alınmasıyla öfkelendiğini dile getirdi ve ekledi:

“Bunlara karşı duruşumuzu da mikrofon bulduğumuz her yerde dile getirmeliyiz kutuplaştırıcı dili kırmalıyız.”

‘Cinsiyet mücadelesi artık bir rejim mücadelesi’

Politikada İyilik Hali’nden Gülnur Elçik ise “Artık bu dönemde cinsiyet mücadelesi bir hak mücadelesinin ötesinde bir rejim mücadelesi. İran’da reformcuların yaptığı en büyük hata cinsiyet meselesini temel bir mesele olarak görmemeleri. İranlı kadınlar İslam devriminden bu yana isyan ediyorlar bugün olan şey sadece bir patlama. Türkiye’deki siyasi mücadele kadınlardan daha çok kuir mücadele üzerinden olacak. Bütün siyasetler kuir sarsıntıyla kendi demokratik yönelimini belirlemek zorunda. Görece bir ekonomik refah varken herkese bir erkeklik payı düşüyor. Ne zaman refah çöktü bütün toplum kadın mücadelesini de taşımaya başladı” dedi ve ekledi:

“Otoriter güven kaynaklarının dışındaki alanları yaratmalıyız; bu diyalog veya kuir aileler gibi. Kendi örgütlenmelerimiz bize bir nefes alanı. İkincisi sosyalleşme karşılaşma alanlarını yaratmalıyız. İnsanların bedava bir araya gelebileceği müşterek alanlar. Neşeli örgütlenmeler yapmalıyız.”

 

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Göç sonrası ‘yeniden çiçeklenenler’ İstanbul’da buluşuyor

Galata Postane'de düzenlenecek 'Rebloom: İstanbul'da Göç Sonrası Mekanlar ve Sanatsal karşılaşmalar' festivali, 5-7 Aralık tarihlerinde izleyicilerle buluşacak.

Gözaltına alınan gazetecilerden ikisi tutuklandı, 10 haberci ‘adli kontrol’ şartıyla serbest

Eskişehir merkezli operasyonlarda gözaltına alınan gazetecilerden Bilge Aksu ve Mehmet Uçar tutuklandı. Gözaltına alınan diğer haberciler adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Botsvana’da ölen 350 filin iklim kaynaklı su zehirlenmesine maruz kaldığı düşünülüyor

Uydu veri analizleri, 2020'deki kitlesel ölümlerin ardında yosun patlamalarının olabileceğini gösteriyor.

‘Yurttaş İnisiyatifi’, ekokırımın suç sayılması için açılan davaya destek bekliyor

Ekokırımın suç olarak yasalaşması için Ankara 4. İdare Mahkemesi'nde yurttaşların açtığı davanın duruşması 5 Aralık'ta, saat 11.00'da görülecek.

İspanya’dan aşırı hava olaylarına karşı işçilere dört günlük ‘iklim izni’

Yeni yasaya göre, olası bir iklim veya meteorolojik tehdit durumunda insanlardan evde kalmaları istenirse, işçiler dört gün ücretli izin alabilecek.

EN ÇOK OKUNANLAR