Günün ManşetiManşetTarım-Gıda

Yerli tohum için yeni yönetmelikle ilgili sivil toplum ne düşünüyor?

0

Yerli tohum için yeni hazırlanan yeni yönetmelik, yerel tohumlara sertifikasyon zorunluluğu getiriyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hazırladığı, 19 Ekim’de ise Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik’e göre artık çiftçilerin yerel tohumları kullanılmasına kısıtlama getirildi.

Bundan böyle yerel çeşit tohumlukların çoğaltımı ve ticareti, Yerel Çeşit Kayıt Listesine kaydı ile mümkün olabilecek. Yerel çeşitlerin kayıt altına alınması için ilgili meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kamu araştırma kuruluşları, yerel idareler ve üniversitelerin Bakanlık İl Müdürlüklerine başvuruda bulunmaları gerekiyor. Burada ön kabul incelemesine tabi tutulacak olan başvurular, uygun görülmeleri halinde Tohumluk Tescil ve Sertifikasyon Merkez Müdürlüğüne, oradan da Yerel Çeşit Kayıt Komitesine gönderilecek. Yerel çeşidin kayıt altına alınması işi Komite tarafından yapılacak.

Tohumculuk üretim ve ticareti ile ilgili düzenlemeleri yapmak üzere 8 Kasım 2006 yılında 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu çıkarılmış, bu kanunla, tohum şirketlerinin oluşturmuş olduğu Tohumcular Birliği, tohum politikalarında belirleyici konuma getirilmişti.

Sivil toplum, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın “yerel tarım politikası” ile yerel çeşitliliğin sürdürülebilirliğinin zora sokulduğu, çözümün yeni mücadele yolları ve yöntemleri geliştirmek için birlik olunması görüşünde.

Yeni yönetmelik yerel çeşitlerin tohumlarından üretim ürünlerin satışına kısıtlama getiriyor mu?

Kırsal kesimde doğal şartlarda tarımla uğraşanlara destek olan Buğday Derneği, yönetmenliği anlaşılır kılmak ve belirsiz kalan noktalara dikkat çekmek için bir açıklama paylaştı.

Yapılan açıklamaya göre söz konusu yönetmelik; yerel çeşitlerin sadece tohumluklarının üretilip pazarlanması ile ilgili düzenlemeleri içeriyor; yerel çeşitlerin tohumlarından üretilen ürünlerin satışı/pazarlanmasına dair herhangi bir kısıtlama/düzenlemeyi barındırmıyor. 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’nun yasakladığı yerel çeşit tohumluk üretim ve satışını belirli kurallar, miktar ve menşe bölge sınırları dahilinde mümkün kılıyor, takas işlemlerine de bir kısıtlama getirmiyor.

Yerel Çeşit Kayıt Listesi ve başvuru sahibi olma kriterleri neler?

Yeni düzenlemeye göre, tohumluk üretimi yapılmak istenen yerel çeşidin “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”ne kaydedilmesi gerekiyor. Söz konusu listeye kayıt için başvurabilecek kişi ve kurumlar, yönetmeliğin 3/c maddesinde “İlgili olmak kaydıyla meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kamu araştırma kuruluşları, yerel idareler ve üniversiteler” şeklinde tanımlanmış durumda. Ancak bu maddenin “ilgili olmak kaydıyla” ibaresinin anlamı net olmadığından, hangi sivil toplum kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının bu mevzuat çerçevesinde çalışma yürütebileceği belirsiz.

Yerel çeşitler homojen mi?

Listeye kayıt başvurusunun değerlendirme aşamasında -eğer değerlendirme komitesi tarafından gerekli görülürse- ilgili çeşidin 1 yıl süre ile teste tabi tutulabileceği ve sonuç raporunun yine değerlendirme komitesine iletileceği ifade ediliyor. Bu aşamada yönetmeliğin ilgili maddesinde %10 tip dışı bitki toleransı ile test sürecinin izleneceği belirtiliyor. Sözü geçen %10 tip dışı bitki toleransı; başvuru numunesi Komite’ye iletilen yerel çeşidin bitkisel materyalinin %90 oranında homojen bir yapıda (aynı karakteristik özelliklerde) olması gerektiği anlamına geliyor. Söz konusu standart tohumluk kalitesini homojenlik yapısı için uğraşan üreticilerin bile tutturamayacağı aşikar. Bu da söz konusu yönetmeliğin yerel tohumları koruma gayesinde, daha ilk adımda bireysel olarak hareket eden küçük üreticiyi dezavantajlı duruma getirdiği yolundaki kaygımızı ön plana çıkarıyor. Bununla beraber üreticiyi örgütlü üretime teşvik etmesi olumlu yönde değerlendirilebilir.

Bazı yerel çeşitler kapsam dışında mı kalıyor?

Yönetmelikte “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”ne kaydedilmesi için, başvurusu yapılacak yerel çeşitlerle ilgili olarak getirilen bazı kısıtlamalara göre daha önceden sertifikalı tohum üretim amacıyla Bakanlığa bağlı kayıt listelerinde kaydı bulunan çeşitlerle ilgili başvuruların yapılamayacağı bilgisi yer alıyor. Bu durumda; yönetmelik yayım tarihinden önce, herhangi bir köyden genetik kaynak olarak seçilen ve sonrasında Bakanlık ilgili listelerine kaydettirilerek ıslah süreci ile yeni bir çeşit haline gelmiş olan sertifikalı ticari tohum ile söz konusu köyde halen üretilmekte olan köy popülasyonu arasındaki genetik benzerlik/yakın akrabalık sebebiyle söz konusu köy popülasyonu “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”ne bugünden sonra kaydedilemeyecek mi? Bu konuda yapılacak testlerin detayı yönetmelikte belirtilmediğinden, %10 homojenlik dışında genetik bir bağlamın da değerlendirmeye tabi tutulup tutulmayacağı belirsiz.

“Menşe bölge” sınırlaması tartışmalı

Yönetmelik; bir çeşidi listeye kaydederken, tohumluklarının ticari anlamda üretilip yine tohumlukların pazarlanabileceği bölgelere de sınırlama getiriyor. Yönetmelik; ilgili kayıt komisyonunu, menşe bölge dışında da tohumluk üretimine izin verme konusunda yetkili kılsa da bu yetkinin kullanılıp kullanılmayacağı ya da ne şekilde uygulanacağı belirsiz.

Küçük üretici korunmalı

Yönetmeliğe göre, ticaretini yapmak üzere tohumluk üretimi yapacakların üretici belgesi almaları gerekiyor. Üreticilerin, üretim sezonunun sonunda teslim edecekleri tohum numunelerini partiler şeklinde analize göndermesi zorunlu kılınıyor. Söz konusu partilerden tohumluk üretim standartlarını karşılayanlar için “Yerel Çeşit Tohumluk Belgesi” düzenleniyor. Ancak söz konusu üretici belgesi alma ve analizle ilgili masraflar üreticiden talep ediliyor. 5553 sayılı kanun öncesinde bürokrasiye boğulmadan ve hiçbir maliyeti üstlenmeden tohumluğunu satabilen küçük üretici, yönetmelikle belirtilen maliyetleri ne kadar karşılayabilir? Bu durumda küçük üretici, büyük üreticiler karşısında dezavantajlı konuma düşmüş olmaz mı? Bu kapsamda bürokrasinin azaltılması ve harç vb. bedeller konusunda küçük üretici lehine bir düzenlemeye gidilmesi gerekiyor.

Yerel tohumlara getirilen satış yasağı belli ölçülerde kalkıyor ama…

Yönetmelikle birlikte, 5553 sayılı yasa ile engellenen yerel tohumların ticaretine yönelik hakkın yönetmelik dahilinde kontrollü bir şekilde geri verilmesi olumlu bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Bu sayede küçük üreticinin örgütlenerek veya kamu kurumları ve üniversite desteği ile resmi olarak tohumluk ticareti yapabilmesinin önü açılıyor olsa da; bireyin vergi mükellefiyetlik durumu, mali evrak vb. konular ile söz konusu tohumluk satışının üretici üzerinde mali sorumluluk yaratıp yaratmayacağı veya gelir vergisi mükellefi olmayan küçük üreticiye herhangi bir muafiyet verilip verilmeyeceği yönetmelikte belirtilmiyor. Hali hazırda vergi mükellefiyeti olmayan küçük üreticinin, söz konusu tohumlukları, yönetmelikte belirtilen şartlara uyup üretmeyi başarsa bile ticaretini hangi hukuki zeminde yapabileceği de belirsizliğini koruyor.

Yerel tohumlar mülkiyet tekelinde değil!

Yönetmeliğin; yerel tohumların, ticari sertifikalı tohumlarda olduğu gibi herhangi bir tüzel / özel kişiliğin tekeline girmesini engelleyen maddesi; tohumlar üzerinde hiçbir kişi ve kuruma mülkiyet hakkı verilmemesi anlamına geliyor. Bu madde 2006’dan beri sivil toplumun verdiği mücadelede bir kazanım olarak görülebilir. Ayrıca aynı maddede belirtilen bir hususla; yerel çeşidi listeye kaydettiren kuruluş, yani başvuru sahibi; tohumun hamisi / savunucusu ve idamecisi konumunda gösteriliyor. Bu durum tohumun devamı için gereken örgütlü yapıyı sürdürmesi konusunda başvuru sahibine bir nevi sosyal sorumluluk yüklemiş oluyor. Ancak, yönetmeliğin 10. maddesinde; “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”nde yer alan bir tohumluğun bir yıl içinde üretilebilecek tohumluk miktarının Bakanlıkça belirleneceği bilgisi yer alıyor. Bu esnek madde ile; yerel çeşitlerin tohumluk üretimi, sertifikalı ticari tohumluk üretim pazarına tehdit oluşturduğu noktada müdahale edilebilecek kaygısını yaratıyor.

Yerel tohumlar için yeni bir mücadele dönemi

Kayıt altına alınsın veya alınmasın; yerel çeşitlerin tohumundan ürün üretip ürünü satmakla veya kendi ayırdığı tohumluğu ürün üretimi ve satışı amacıyla devam ettirme konularında herhangi bir idari veya coğrafi kısıtlama, yeni düzenlemede söz konusu değil. Ancak 5553 sayılı kanunla birlikte başlayan ve yerel çeşitleri endüstriyel tohumlar karşısında adeta köşeye sıkıştırmaya çalışan politikalar, her ne kadar güncel yönetmelikle biraz daha esnetilmiş / düzenlenmiş gibi gözükse de, bu yönetmelik ileride yerel çeşitler üzerinden başka kısıtlamalar yapılmasına imkân veren düzenlemeler serisinin bir halkası olur mu, bunu zaman gösterecek.

ZMO İstanbul Şube Başkanı Atalık: Sivil toplum örgütlerinin yerel çeşitlerin devamlılığını sağlayabilmeleri mümkün değil

Meslek odaları ve çiftçi sendikaları da yeni yönetmeliğe tepkili.

Konuyla ilgili bir açıklama yapan Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, küçük çiftçilerin uzun yıllar süresince seleksiyon yoluyla ıslah ettikleri ve bulundukları yöreye uyum sağlamış kültür bitkisi olan yerel çeşitlerin hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı olduğuna dikkat çekerek, yüksek kalite özelliği taşıması yönünden de önemli olduğunu dile getirdi.

Atalık, yerel tohum takas şenlikleri kapsamında ücretsiz dağıtılan “Tarım politikası üretmek yerine ithalat odaklı kurgulanan, çiftçisinin hızla tarım alanlarını ekmekten vazgeçerek kentlere göç ettiği, hayvanı ve onun yiyeceği yemi dahi ithalat yoluyla karşılayan bir ülkede gerek çiftçilerin gerekse gönüllülük temelinde çalışan sivil toplum örgütlerinin bu yönetmelik hükümleri çerçevesinde yerel çeşitlerin devamlılığını sağlayabilmeleri mümkün değildir” diye konuştu.

Çiftçi-Sen Başkanı Abdullah Aysu: Tohum pazarı yaygınlaştıkça hibrit tohum kullanımının pazarını olumsuz etkileyecek

Bakanlığın “Yerel tarım politikası”nı değerlendiren Çiftçi-Sen Başkanı Abdullah Aysu‘ya göre, yeni yönetmelikle birlikte yerel tohumların köylüler tarafından kullanımı ve yerel tohumlara erişim güçleştiriliyor. Yerel tohumun köylülerin ortak varlığı olduğunu, kayıt altına alma koruma ve geliştirme görevinin de kamuda olması gerektiğini söyleyen Aysu, yönetmeliğin, tohum, gübre ve ilaç şirketlerinin lehine bir ön açıcılık görevi göreceği uyarısında bulunurken konuşmasına şu sözlerle açıklık getiriyor:

“Köylülerin tohuma ilişkin evrensel hakları BM Köylü Hakları ve Köyde Yaşayan Diğer İnsanların Hakları Bildirgesi’nin 19. maddesinde “Tohum Hakkı” başlığıyla yer alıyor. “Köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanların tohum hakkı vardır” denilen maddede köylülerin; gıda ve tarım için bitki genetik kaynaklarıyla ilgili geleneksel bilginin korunması ve tarım için bitki genetik kaynaklarının kullanımından doğan faydaların paylaşımına adil katılım hakkı; gıda ve tarım için bitki genetik kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımıyla ilgili konularda karar verme sürecine katılma hakkı; atalık tohum/üretme ve çoğaltma malzemelerini saklama, kullanma, takas etme ve satma hakkı; köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanların tohumlarını ve geleneksel bilgilerini sürdürme, kontrol etme, koruma ve geliştirme gibi hakları olduğu açıkça belirtilmiştir. Tohum pazarı yaygınlaştıkça hibrit tohum kullanımının pazarını olumsuz etkileyecek, kimyasal ilaç ve sentetik gübre kullanımını azaltacak. Yaygınlaşmasının insan ve doğa sağlığı ile küresel iklim değişikliğine olumlu katkısı olacak; fakat bu girdileri üreten çok uluslu şirketlere etkisi olumsuz olacaktı.”

Şık: Tohum yasasının kazananı şirketler olacak

Gıda mühendisi Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık, çıkarılan yeni yönetmelikle yerel tohum çeşitleri piyasanın boyunduruğu altına gireceği ve çiftçilerin kendi tohumlarını ekme ve takas etme imkânları zamanla daha da daralacağı; özellikle de yeknesak özellikler taşımayan tohumların ekilip dikilmesinin zorlaşacağı uyarısında bulundu. Şık’a göre tohum sertifikasyonunda öne çıkacak ve yasadan en fazla çıkar temin edecek kurum Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) olacak.

“Tohum yasasının kazananı şirketler olacak. Ama yasa değişikliğini bizlere övünçle duyuran yetkililerin dediği gibi yerli şirketler değil. TÜRKTOB’un sitesinde yer alan bilgilere göre ülkemizde 832 adet tohum şirketi bulunuyor. Bu şirketlerin 22 tanesinin yerli ve yabancı ortaklık yapısına sahip olduğu 32 adet şirketin ise tamamıyla yabancı sermayeli şirket olduğu belirtiliyor. Yabancı sermayeli şirket sayısı çok az olmasına rağmen (toplamın yüzde 2.6’sı) ülkemiz tohum piyasasının yüzde otuzuna hâkim oldukları görülüyor. Yerli ve yabancı ortaklığı ile kurulan şirketler de hesaba katıldığında piyasa hâkimiyeti yüzde elliye çıkıyor.

Tohum yasasının kaybedeni bütün bir toplum olacak. ÇiftçiSen, tohum takas ağları, tarım ve gıda inisiyatifleri bu değişiklikten çok olumsuz etkilenecek. Bu örgütlerin yıllardır savunduğu gıda egemenliği politikalarının önünü açmak, yaklaşan iklim krizi ile baş edebilmek için besin üretme yeteneğimizi daha da yaygınlaştırmak, çeşitlendirmek gerekirken tam aksi yapılarak insanların becerileri köreltiliyor, bir toplumun kendine yeterli gıda üretme imkânları elinden alınıyor.”

 

(Yeşil Gazete, Buğday Derneği, Gazete Duvar, Bianet)

You may also like

Comments

Comments are closed.