19 Ocak 2007’de Agos Gazetesi önünde silahlı saldırıya uğrayarak ölen Hrant Dink’in cinayeti ile ilgili yeniden başlayan davanın 3.duruşması 7 Ocak’ta Çağlayan Adliyesi’nde yapıldı. Duruşmadan tutuksuz sanıklar Osman Hayal ve Zeynel Abidin Yavuz için yakalama kararı çıktı. Sanıklar Trabzon’da tutuklandı.
2007’den beri neler oldu?
Cinayetten sonra 2 özel yetkili savcı davaya atandı ve davanın avukatlarının tüm itirazlarına rağmen dosya ile ilgili gizlilik kararı alındı. Temmuz ve Ekim’de ilk iki duruşmasının yapıldığı 2007 yılında, Hrant Dink cinayeti ana davası olarak bilinen davanın yanı sıra, güvenlik güçlerinin cinayette kasta varan ihmalleri ile soruşturma savcılarından delil gizleme, delilleri yok etme, suçluyu kayırma gibi iddialarla soruşturmalar başlatıldı ve davalar açıldı. Daha sonra, Başbakanlık Teftiş Kurulu ile TBMM İnsan Hakları özel komisyonu da sürece dahil oldu. Tüm bu gelişmelere rağmen cinayetin üzerinden geçen bir yıllık süreçte hiçbir ilerleme sağlanamadı ve Hrant Dink cinayetinin gerçek failleri yargı önüne çıkarılamadı.
Davanın avukatlarına göre bu süreç ortaya çıkarmıştır ki;
2004 yılından beri Hrant Dink’in yaşamı yakın, gerçek ve ciddi tehdit altındaydı,
Tehlike güvenlik güçleri ve tüm istihbarat birimleri tarafından tespit edilmiş olmasına rağmen hiçbir önlem alınmamıştı hatta aksine kimi kamu görevlileri bulguların, delillerin üstünü kapatma eylemlerine giriştiler,
Kurumlar birbirlerinden bilgi sakladılar, cinayet sonrasında da birbirlerini suçladılar.
Daha da önemlisi Hrant Dink cinayeti, cinayete hazırlık süreci, Hrant Dink’in hedef haline getirilmesi, cinayetin teşvik edilmesi, güvenlik güçlerinin sürece dahil edilmesi, tetikçinin hazırlanması ve cinayetin işlenmesi ile sürecin bir bütün olduğu ortaya çıktı.
Bu nedenlerle bir bütün olarak yürütülmesi gereken dava, parçalara ayrılarak bütünle ilişkisi koparıldı ve soruşturma yürüten makamların süreci bütünüyle görmesi engellendi. Dava avukatları Avukat Fethiye Çetin ve Avukat Deniz Tuna 2007 yılı sonunda hazırladıkları raporda “bu şekilde Hrant Dink cinayeti soruşturmasında sonuca ulaşmanın mümkün olmadığını” belirtmişti.
Avukat Fethiye Çetin, 2010’da hazırladığı davanın 4.yıl raporunda Dink cinayetinin hazırlanması, işlenmesi, cinayetin ardından delillerin gizlenmesi, karartılması, gerçeğin üstünün örtülmesi, yargı süreçlerinin sınırlarının ve çerçevesinin çizilmesi ve bu sınırların dışına çıkılmamasındaki uyuma ve ideolojik ortaklığa dikkat çekti ve Ermeni düşmanlığının, bu cinayet sürecinde rol alan tüm kurum, kişi ve grupları birleştiren önemli bir faktör olduğunu ifade etti. Avukatlarına göre “cinayeti meşrulaştıran bu yaklaşım cinayeti cezasız da bırakacaktı”.
Nitekim cezasız bırakmak bir yana, davada adı geçen devlet yetkilileri terfi aldı. Cinayetten sonraki dönemde İstanbul Valisi olan Muammer Güler İçişleri Bakanı, dönemin Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah Osmaniye Valisi, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü olan Ramazan Akyürek Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı, Hrant Dink’i hedef gösteren Yargıtay kararında imzası bulunan Mehmet Nihat Ömeroğlu Türkiye ’nin ilk ombudsmanı oldu, dönemin İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler 2. Sınıf emniyet müdürlüğünden 1.sınıf emniyet müdürlüğüne terfi etti, Trabzon’da İstihbarat Şubesi Müdürlüğü Engin Dinç İstahbarat Daire Başkanlığı’na yükseldi, Dinç’e bağlı çalışan ve cinayeti 1 yıl öncesinden bilen memur Muhittin Zenit İstahbarat Daire Başkanlığı’na özel kalem oldu.
17 Ocak 2012’de dava karara bağlandı: Yasin Hayal’e ömür boyu hapis, diğer sanıklar terör suçundan aklandı
14. Ağır Ceza Mahkemesi, 18 Ocak 2012’e davaya ilişkin kararını açıkladı ve cinayetin terör örgütü faaliyeti sonucu meydana gelmediğine hükmederek 19 sanığın bu suçtan beraatine karar verdi.Sanıklardan Yasin Hayal, “Hrant Dink’i tasarlayarak öldürmeye azmettirme suçundan” ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, Erhan Tuncel geçmişte işlediği diğer suçlardan dolayı toplam 10 buçuk yıl hapis cezası aldı, ancak tutuklu olarak geçirdiği süre göz önünde bulundurularak tahliyesine karar verildi. Hrant Dink cinayetinde Yasin Hayal’e yardım etmekten suçlu bulunan Ersin Yolcu ve Ahmet İskender 12’şer buçuk yıl hapis cezası aldı. Hrant Dink’i tabancayla vurarak öldüren Ogün Samast ise, suçu işlediği sırada 18 yaşının altında olmasından dolayı geçen Temmuz ayında çıkarıldığı çocuk mahkemesinde 23 yıl hapis cezası almıştı. 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ramazan Eryılmaz, ”Verdiğimiz karar, ‘örgüt yoktur’ anlamına gelmez. Bugün bir gazeteye yaptığım açıklama yanlış yorumlanıyor. Verdiğimiz karardan rahatsız değiliz. Sadece tatmin edici olmadığını belirttim. Elbette bu cinayeti basite indirgeyemeyiz. Durduk yerde Trabzon’dan birilerinin kalkıp İstanbul’daki bir gazeteciyi vurması hayatın olağan akışına aykırıdır. Herkes bu olayın arka planında kimler olduğunu merak ediyordu. Biz de bunu istiyoruz ama dosyadaki delillerle karar verebiliriz” dedi
Ocak 2013’te Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kararı bozdu: ”Sanıkların atılı suçları örgütün faaliyeti çerçevesinde işledi”
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta, yerel mahkemenin kararına itiraz etti ve gönderdiği dilekçeye istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink cinayeti davasında, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının, ”sanıkların atılı suçları örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği” gerekçesiyle bozulmasını istedi ve “Durduk yere, amaçsız bir şekilde sırf örgüt kurdu desinler diye hiç kimsenin bir araya gelmeyeceği” belirttiği tebliğnamede, suç işlemek için örgüt kurma suçunun bir tehlike suçu olduğunu söyledi. “Sanıkların mensubu bulundukları silahlı terör örgütünün yöneldiği ve gerçekleştirmek istediği amaç açısından elverişli fiili gerçekleştirdikleri tarih itibariyle ülke genelindeki toplumsal etkinliğinin olup olmadığını aramaya gerek yoktur. Zira, devletin birliğini bozma suçu bir tehlike suçudur ve gerçekleştirilen eylemlerin sonuncusu ile de bu tehlike gerçekleşmiştir … Dosya kapsamından anlaşıldığı üzere, sanıklar tarafından gerçekleştirilen 19 Ocak 2007 tarihinde sırf başka din ve milliyetten olması nedeniyle Fırat (Hrant) Dink’in öldürülmesi, sistemli, planlı ve organize olarak bir örgüt faaliyeti kapsamında, devletin birliğini bozmaya yönelik eylemler olarak değerlendirilmeli” denildi. Buna istinaden Yargıtay 9. Dairesi kararı bozdu yalnız kararı sanıkların terör örgütü değil, suç örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle bozdu.
Rakel Dink: “Devlet bu davanın çözülmesinde kararlılık gösterirse, kendini aşmış olacak”
Yargıtay 9. Dairesi kararından sonra Rakel Dink, adaletin yerini bulmayacağına karar verip aile olarak mahkemelere katılmama ve davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıma kararı aldıklarını açıkladı. “Türkiye’ye şans vermek istedik. Belki adalet konusunda zihinlerini değiştirirler diye. Malesef 6 yıl sonra aynı yere geldik… Devlet bu davanın çözülmesinde kararlılık gösterirse, kendini aşmış olacak” dedi.
Dava 17 Eylül 2013’te yeniden görülmeye başlandı. Dava öncesinde Dink davası avukatlarından Fethiye Çetin, “Geldiğimiz nokta itibariyle şunu çok açık söyleyebiliriz ki şu anda yargılama safhasında başlangıçtaki noktadan çok daha geri bir noktadayız,” dedi. 3 Aralık’ta görülen ikinci duruşmada sanık Erhan Tuncel savunmasını yaptı ve “Dink cinayeti Ramazan Akyürek ve çetesinin işidir” dedi.
Kısaca, 6 sene sonra, avukatların en baştaki öngörüsünün doğru olduğunu, 2007’den bu yana fazla yol katetilmediği görüyoruz. Dava raporlarında sunulan dava süresince birbiriyle çatışan ve suçu birbirine atan MİT, Jandarma ve Emniyet’in iki konuda hiç çatışmaması gerçeği dışında Hrant Dink cinayeti soruşturması ile ilgili bir sonuca ulaşılamıyor: Hrant Dink’in öldürüleceğini bilmelerine rağmen onu korumak için hiçbir önlem almama konusundaki kararlılıkları, ve Hrant Dink’in katil zanlısına/zanlılarına kahraman muamelesi yapmaları.
(Yeşil Gazete)