Yaşar Kemal, insanlığın ardıç kuşudur

Geçen hafta sonu bir grup çocuk ve aileleriyle İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı’nda idim. Ormanda yürüyüş yaparken yaralı bir ardıç kuşu bulduk. Yanımıza aldık, su içirdik, beslemeye çalıştık. Grupta milli park idaresinden bir yaban hayatı uzmanı da vardı. Ardıç kuşunu ona emanet ettik dönüşte.

Ardıç kuşları adını ardıç ağacından alır. Ardıç ağaçları genellikle yükseklerde, toprak ve iklim koşullarının diğer tür ağaçların yaşamasına izin vermediği alanlarda yaşar. Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugat-it Türk’te ‘artuç’ olarak geçen ardıç arkada kalan, en son kalan anlamına gelir.

Ardıç ağaçlarının tohumları, kalın tohum kabuğu ile tohumun etrafını saran kozalak etinin ve embriyonun yapısı nedeniyle çimlenme sorunu yaşar. Fakat ardıç kuşları bu tohumları afiyetle yerler ve bu kuşların sindirim sisteminden geçen tohumlar kolaylıkla çimlenirler. Bu nedenle ardıç ağaçlarının yaşamının devamlılığı bir ölçüde ardıç kuşlarına bağlıdır.

Sinemada Yaşar Kemal

Bu yıl 28’inci kez düzenlenen Altın Koza Film Festivali’nde Yaşar Kemal ile ilgili de bir etkinlik vardı. Festival organizasyonu ile birlikte Yaşar Kemal Vakfının katkılarıyla düzenlenen ve Sinemada Yaşar Kemal adını taşıyan bu panele konuşmacı olarak ben de davet edildim. Panel öncesinde Nebil Özgentürk’ün hazırladığı bir belgesel gösterimi yapıldı.

Uzaktan bağlantı ile Zülfü Livaneli, Türkan Şoray, Selim İleri ve Arif Keskiner Yaşar Kemal’e ilişkin duygu ve düşüncelerini paylaştılar.

Panelde oyuncu Lale Mansur, gazeteci-yazar Mazlum Vesek ve akademisyen Aydın Çam çok güzel konuşmalar yaptılar. Bense hafta sonu yaşadığım olayın da etkisiyle konuşmamı ardıç kuşu etrafında kurgulamıştım.

Yaşar Kemal neden insanlığın ardıç kuşudur?

Tarihe damga vuran pek çok insan dünyayı bir kez ve güçlü bir şekilde sarsmıştır. Örneğin Charles Darwin bunu ‘Türlerin Kökeni’ ile yaptı. Oysa aynı zamanda, tıpkı Goethe gibi iyi bir de botanikçiydi. Sarılıcı bitkileri araştırmaya yıllarını verdi. Ancak botanikte sadece iyi olarak kaldı. Dünyayı sarsamadı.

Oysa bazı insanlar dünyayı iki kez sarsacak kadar özeldiler. Mustafa Kemal Atatürk askeri alanda dünyayı şaşkına uğrattıktan sonra bitme noktasına gelmiş olan bir devletten yepyeni ve çağını aşan karakterde bir devlet ortaya çıkarmak konusunda, yani siyasi alanda dünyayı daha şiddetli bir şekilde sarsmayı başardı.

Bana göre Yaşar Kemal de dünyayı iki kez sarsanlardan. İlki yazın alanında, bu açık. Sanırım kimse, Yaşar Kemal’i beğensin ya da beğenmesin buna itiraz etmez. İkinci sarsma noktası ise onun insan-doğa ilişkilerine yönelik isyanını, öncesindeki hiçbir yazarın göstermediği netlikte ve şiddette eserlerine yansıtmış olması.

Bu yazının yayımlanmasından birkaç gün önce hepimiz Danimarka’nın Faroe Adaları’nda yaşanan yunus katliamı ile sarsıldık. Oysa Yaşar Kemal Deniz Küstü’yü 1978 yılında yazmıştı. 4 Ekim 1981 Le Monde Dimonche’ta yayımlanan röportajda, röportajı yapan Altan Gökalp’in “İnsan ve doğa ilişkisini, insanlar arası ilişkilerle en azından eş değerde tutuyorsunuz” sözüne şöyle karşılık veriyordu:

“Doğanın yağmalanmasına karşı bir öfke gösterilecekse, bunu edebiyatçılar tüm şiddetleri ile yapmalıdırlar…

Giderek doğayı karşımıza alıyoruz. Onu düşman sayıyoruz. Aynı biçimde insanın yarattığı değerleri bozarak onu battal bırakıyoruz. Kendi çelişkilerimize, sınıf sömürülerimize doğayı da ortak ediyoruz.”

İnsanlığın kabuğunu soymak

İyi okuyucuları yakından tanıktır, usta hemen her eserinde insanın insana zulmü kadar insanın doğaya zulmünü de hışmının hedefi haline getirir. O hışım ki, onun, ayrım gözetmeksizin bütün insanlara ve yine ayrım gözetmeksizin doğanın bütün unsurlarına olan sevgisinin açık kanıtıdır.

Yaşar Kemal yaşamı boyunca eleştirmekten geri durmadığı insanın, saf insanın iyiliğine inanmaktan hiç geri adım atmamıştır. Aşağıdaki pasaj Kuşlar Da Gitti (1978)’den:

“İnsanlıktır bu… Kat kattır, en sağlam, en güzel mücevheri en alttadır, soydukça insanlığı, kabuğundan soydukça, bir kat, iki, üç, dört, beş kat, gittikçe aydınlanır insanlık, güzelleşir. Çirkin olan insanlığın en üst kabuğudur. Adam olan hem kendi kabuğunu, hem insanlığın kabuğunu durmadan soymaya çalışır. Soydukça ortalık aydınlanır, soydukça…”

Yaşar Kemal bütün yaşamını insanlığın kat kat olmuş kabuğunu soymaya adamıştır. O kabuk soyulmazsa ne insanlığın ne de gezegendeki yaşamın devamı mümkün olacaktır çünkü. İşte, o nedenle Yaşar Kemal insanlığın ardıç kuşudur.

Paylaş
Yazar:
Cihan Erdönmez