ManşetTürkiye

Türkiye’nin İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’na götürmesi çok zor

0
Hollanda'nın Lahey kentinde bulunan Uluslararası Adalet Divanı

Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi araştırma görevlisi Mehmet C. Uzun

Türkiye Birleşmiş Milletler’in Mavi Marmara raporunun açıklanmasının ardından İsrail’e karşı sert yaptırımlar uygulayacağını açıkladı. Bu yaptırımlar arasında özellikle birisi dikkati çekiyordu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklamasına göre Türkiye İsrail’in işgal altında tuttuğu Gazze şeridine yönelik uyguladığı ablukayı tanımıyordu ve konuyu Uluslararası Adalet Divanı’na götürecekti.

Yaptırım kararlarının açıklanmasının üzerinden üç gün geçtikten sonra hala kamuoyunda bu açıklamanın uygulamaya nasıl yansıyacağına dair bir netlik yok. Biz de Türkiye’nin İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’na götürmesinin mümkün olup olmadığını anlayabilmek için konunun uzmanı olan değerli bir hukukçudan görüş aldık. Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devletler Umumi Anabilim Dalı‘nda araştırma görevlisi olarak çalışan Mehmet Uzun sorularımızı devletler hukuku alanına dair detaylı açıklamalar yaparak yanıtladı.

Mehmet Uzun’un açıklamalarının meselenin kamuoyunda daha iyi anlaşılması için önemli noktalar içeriyor. Aldığımız yanıtların kısa özeti Türkiye’nin İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’na götürmesinin sanıldığı kadar kolay olmadığı. İşte Uzun’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları:

 

Türkiye tek taraflı olarak Divan’a gidemez

– Sayın Uzun, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun açıklamasında “Türkiye İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu tanımamaktadır. İsrail’in 31 Mayıs 2010 tarihi itibari ile Gazze’ye yönelik olarak uyguladığı ablukanın uluslararası adalet divanında incelenmesini sağlayacaktır. Bu doğrultuda BM genel kurulunu harekete geçirmek için girişimlere başlıyoruz.” deniyor. Uluslararası Adalet Divanı nedir, nasıl işler, bir ülkenin bir diğer ülkeyi şikayet mekanizması hukuki olarak nasıl olmaktadır?

Uluslararası Adalet Divanı devletlerarası uyuşmazlıkların uluslararası hukuka uygun şekilde çözüm bulduğu, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün (BM) asli organlarından olan bir uluslararası mahkemedir. Divan’ın çekişmeli davalara ek olarak BM Andlaşması Madde 96 altında yetkili kurum ve organların uluslararası hukuka ilişkin sorularına danışma görüşü adı altında cevap verme yetkisi vardır. Devletlerarası uyuşmazlıkları çözdüğü çekişmeli davalarda aldığı kararlar bağlayıcıyken, danışma görüşü olarak verdiği kararlar bağlayıcı değildir. Divan önüne gelen uyuşmazlıkları ve de danışma görüşü taleplerini mevcut uluslararası hukuk kuralları altında değerlendirir. Bu kapsamda siyasi değil hukuki bir uyuşmazlık çözüm merciidir.

Hollanda'nın Lahey kentinde bulunan Uluslararası Adalet Divanı

Bu noktada Divan’ın yetki konusuna da kısaca değinmek gerekir. Divan’ın devletlerarası bir uyuşmazlığa bakabilmesi için uyuşmazlığın taraflarının Divan’ın Statüsü’ne taraf olması ve de Divan’ın uyuşmazlığa bakma yetkisinin taraflarca tanınmış olması gerekir. İşin çok tekniğine girmeden kısacası, Divan’ın devletlerarasındaki bir uyuşmazlığa bakabilmesi için uyuşmazlığa taraf devletlerin önceden veya sonradan bu konuda rıza göstermiş olması gerekir. İç hukuktaki gibi zorunlu bir yargı yeri değildir, devletler isteyerek ve karşılıklı anlaşarak bu tür uluslararası mahkemelere başvururlar. Bu çerçevede İsrail’in önceden rızası mevcut değilse veya sonradan bu rıza elde edilemediği takdirde Türkiye’nin tek taraflı şekilde Divan’a bir çekişmeli dava götürme imkânı yoktur.

Yetki açısından ikinci önemli husus ise Divan’a çekişmeli dava götürebilmek için her iki tarafın rızasına ek olarak davacı devletin uluslararası hukuk altındaki bir hakkının ihlal edilmiş olması gerekir. Yani Devlet’in doğrudan bir zarar görmüş olması şarttır. Devlet’in onuru ve de egemenliğinin ihlali iddiası ile başvurmak mümkünken, vatandaşlarının uğradığı zararlardan ötürü Divana başvurmak ancak bazı şartların gerçekleşmesine bağlıdır. Bu şartlardan en önemlisi zarar gören vatandaşların zarar veren devletin iç hukuk yollarını tüketmiş olması gerekir.

Danışma görüşü talep edildiğinde ise davaya herhangi bir taraf yoktur. Diğer bir ifadeyle, mesela abluka konusuna ilişkin bir danışma görüşü talep edilirse Türkiye davacı İsrail davalı olmayacaktır. Başvuran bir kurum veya bir BM organı olacaktır. Bu kurum veya organın sorduğu soruya ilişkin Divan mevcut uluslararası hukuku tespit etmekle yetinecektir. Bu açıdan danışma görüşü hukuki bir soru açısından geçerli olan hukuk kurallarını tespit eder nitelik arz eder. Divan’a sorulan soru özellikle bir olaya ilişkin olsa bile, Divanın vardığı sonuç herhangi bir somut yaptırım içermez. Bununla birlikte mevcut hukukun tespiti sonucunda, bu hukuki duruma aykırılık teşkil eden devlet fiillerinin uluslararası toplum önündeki konumu ayrı bir tartışma konusudur.

Türkiye’nin İsrail’i divana götürmesi çok zor

Mavi Marmara

– Türkiye bu bağlamda İsrail’i işgal altında tuttuğu bir toprağa yönelik abluka uyguladığı için Uluslararası Adalet Divanı’na şikayet edebilir mi? Bu şikayeti tek başına mı yapar, yoksa başka devletlerin desteğini alması gerekir mi?

Bahsettiğimiz üzere her şeyden önce Divan’a bağlayıcı sonuç doğuracak bir çekişmeli bir dava götürebilmek için her iki tarafında rızası gerekir. Türkiye’nin İsrail aleyhine Divan’a başvurması ancak ve ancak önceden veya sonradan İsrail’in bu nitelikte bir dava için Divan’ın yetkisini tanımış olmasıyla mümkündür. İsrail’in bu nitelikte bir yetki beyanının mevcut bulunup bulunmadığını şu aşamada bilmemekle birlikte, Türkiye’ye ile ilişkilerinde bu tür bir yetki tanımış olduğunu sanmıyorum. Buna ek olarak, bugünden sonra da İsrail’in mevcut politik konjonktür içerisinde meselenin çekişmeli olarak Divan’a götürülmesine rıza göstereceğini sanmıyorum.

Tabii, benim bilgim dâhilinde olmayan Türkiye ve İsrail arasında zamanında akdedilmiş çeşitli andlaşmalar kapsamında Divan’ın yetkisi mevcut ise o zaman Türkiye İsrail aleyhine Divan’a başvurabilir. Ancak burada da hangi mesele için başvurabileceği önem arz eder. Gazze’ye uygulanan ablukaya yönelik Türkiye’nin İsrail aleyhine Divana bir dava götürme imkânı, teknik olarak ablukadan dolayı Türkiye devletinin doğrudan bir zarar görmemiş olması sebebiyle mümkün değildir. Çok düşük bir ihtimal belki uygulanan deniz ablukasından dolayı seyrüsefer serbestîsinin ortadan kaldırılmasıyla zarar gördüğünü ileri sürebilir, ancak bunun için öncelikle zararın doğmuş olması gerekir, ispat külfeti ileri süren tarafın üzerindedir.

Çekişmeli dava için Divan’ın yetkisi Türkiye ve İsrail tarafından tanınmış olduğu faraziyesinden hareket ettiğimizde Türkiye’nin esas olarak Mavi Marmara’ya uygulanan baskından ötürü bir zarar görme iddiası mümkün olabilir. Ancak, burada da yine yetki meselesi gündeme gelecektir. Ölen, yaralanan ve zarar gören vatandaşlarımız ve yakınları İsrail’in iç hukuk yollarını tüketmeden Türkiye onların uğradığı zararlar adına Divana başvuramayacaktır, böyle bir başvuru halinde ise Divan’ın Türkiye’nin davayı getirmeye ehil olmadığına yönelik karar vermesi muhtemeldir. İsrail’in iç hukuk yollarının tüketilmesi şartı tabi ki Türkiye’de açılabilecek davalar açısından değil, sadece vatandaşın uğradığı zararın Divan önünde talep edilebilmesi açısından gerekli bir aşamadır.

Tahmin ettiğimiz üzere Divan’ın çekişmeli yargı yetkisinin tanınmamış olduğu senaryo da Türkiye’nin ister uygulanmakta olan ablukaya ilişkin ister Mavi Marmara baskınına ilişkin Divan’dan danışma görüşü talep etme imkânı elinde vardır. Divan’a danışma görüşü için başvurma yolu BM Genel Kurulu kararı ile mümkün olacaktır. Bunun içinde Türkiye’nin girişimiyle BM Genel Kurulundan Divan’a soru sorma kararının çıkması gerekir. BM Genel Kurulunda her devlet bir oy ile temsil edilir ve de önemli konular dışındaki konularda oy çokluğu ile karar alınır. Bu çerçevede Türkiye başka devletlerin de desteğini almak suretiyle Genel Kurul’da elde edeceği oyçokluğuyla bir danışma görüşü talebi gerçekleştirebilir. Burada önem arz eden bir nokta, Divan’dan bir danışma görüşü talep edildiğinde bu Türkiye’nin değil, BM Genel Kurulu’nun talebi niteliğinde olacaktır. Bu çerçevede Divan’da görülecek bu nitelikteki bir davada Türkiye dâhil olmak üzere arzu eden bütün devletler kendi görüşlerini de dile getirme imkânına sahip olacaktır.

Hedef uluslararası toplum

– Türkiye böyle bir sürecin sonunda ne gibi bir sonuç çıkmasını bekliyor olabilir? Divan Türkiye’nin tezini haklı bulursa İsrail’e bir ceza veya yaptırım uygulanmasını sağlayabilir mi?

Türkiye’nin girişiminin bir danışma görüşü talebine yönelik olacağı varsayımından hareket edersem, tahminimce Türkiye genel olarak uygulanmakta olan ablukanın ve de özel olarak abluka bölgesi dışında kalan açık deniz alanlarında Türk vatandaşlarına yönelik İsrail silahlı kuvvetlerinin gerçekleştirdiği operasyonun uluslararası hukuka aykırılığının tespitini isteyecektedir. Soruyu Divan’a yönlendirebilmek için doğal olarak BM Genel Kurulu’nda başka devletlerin desteğine ihtiyaç duyacaktır. Nitekim dikkat ederseniz, Sayın Dışişleri Bakanı geçenlerde verdiği bir demeçte “Bu mesele bizimle İsrail arasında değil, bu mesele İsrail’le uluslararası toplum arasında, uluslararası hukuk arasında, uluslararası vicdan arasında. Bizim bu meseleye sahip çıkmamız uluslararası hukuka, uluslararası vicdana sahip çıkmadır” demek suretiyle meselenin uluslararası toplumu ilgilendiren boyutuna vurguda bulunmuştur. Bunun için ister istemez Divan’a yönlendirilecek sorunun kurgusunda bu muhtelif dengeler gözetilecektir.

Gazze’ye uygulanan ablukanın veya açık denizlerde uygulanan abluka bölgesi dışında Türk vatandaşlarının ölümü ile sonuçlanan askeri operasyonun uluslararası hukuka uygunluğu nedir şeklinde tezahür eden bir soru sonucunda Divan’ın Türkiye’nin tezine yakın bir cevap vermesi halinde İsrail’e doğrudan bir yaptırım uygulanması söz konusu değildir. Zira bahsettiğimiz üzere Danışma görüşleri bağlayıcı değildir. Ancak, böyle bir kararın uluslararası zeminde İsrail’in tutumlarının ve fiillerinin gayri meşruluğunun tescili olacağı da aşikârdır. Bu noktadan sonra herhangi bir hukuki mekanizma önünde İsrail’in bu konuda haklılığını ileri sürme kabiliyeti büyük ölçüde yara almış olur ve hatta bu tedbirlerin uluslararası kamuoyu baskısı altında sürdürülebilirliği gündeme gelecektir. Ayrıca ablukanın hukuka aykırılığı Divan tarafından tespit edilirse, ablukayı yok sayan kamusal veya özel eylemler meşru bir zemine oturur, bu eylemlere karşı İsrail’in alacağı her tür tedbir baştan itibaren hukuka aykırı bir nitelik kazanır.

Farazi bir örnek vermek gerekirse, ablukanın hukuka aykırılığının tescili halinde, abluka bölgesi olarak ilan edilen alanda İsrail’in yabancı gemileri durdurması ayrı birer uluslararası hukuka aykırılık teşkil edecektir. Nitekim Türkiye’nin tezinin Sayın Dışişleri Bakanı’nın vurguladığı üzere doğu Akdeniz’deki seyrüsefer serbestîsine ilişkin olduğu dikkate alındığında, amaçlananın doğrudan İsrail tarafından tedbir alınmasının hukuka aykırılığının tespit edilmesi olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. Ancak tabi eğer abluka uluslararası hukuka uygun addedilirse o zaman İsrail’in, abluka bölgesine giren gemilere yönelik tedbir alması hukuka aykırı olmayacak, daha ziyade alınan tedbirlerin orantılılığı tartışma konusu olacaktır.

Muhtemel olmayan Türkiye’nin Divana çekinceli dava götürmesine İsrail’in rıza göstermesi ihtimali halinde ise, Divan’ın kararı bağlayıcı olacaktır. Bu ihtimalde Türkiye haklı bulunursa Türkiye’nin talepleri çerçevesinde Divan bir hüküm verecektir, yani özür anlamında tatmin ve/veya tazminat anlamında zarar giderim gibi bir sonuç çıkabilir. Divanın bu kararı uygulanmak zorundadır ve icrası BM Güvenlik Konseyi’ne bağlıdır. Bugüne kadar bir örnek dışında uygulanmayan bağlayıcı Divan kararı mevcut değildir.

BM kararının siyasi etkisi büyük olur

– Aynı açıklamada BM genel kurulunu harekete geçirmekten de bahsediliyor. Bu mümkün mü, ya da işe yarar mı?

BM Genel Kurulu’nu harekete geçirmek iki anlama geliyor olabilir: Birincisi yukarıda bahsettiğimiz çerçevede Divan’a Danışma Görüşü için başvuru amacıyla BM Genel Kurulu’nda girişimde bulunmak, ikinci ihtimal ise meselenin siyasi olarak BM Genel Kurul ajandasına alınıp tartışılmasını sağlamaktır. Tabi bu çerçevede de BM Genel Kurulu tarafından alınacak bir karar bağlayıcı olmayacaktır. Zira BM sistemi altında ancak BM Güvenlik Konseyi’nin BM Andlaşması VII. Bölüm altında aldığı kararlar bağlayıcıdır (Örnek olarak Libya hakkında alınan BM Güvenlik Konseyi kararları). Yine de hukuken bağlayıcı olmamakla birlikte siyaseten bu kararların etkileri küçümsenemeyecek kadar önemlidir. BM Genel Kurul kararları her şeyden önce Devletlerin birlikte aldığı kararlardır, uluslararası toplum açısından büyük önem arz eder, ileriye yönelik devlet tutum ve davranışlarını belirler ve Türkiye lehine çıkacak bir karar İsrail’in yalnızlaştırılmasına aracılık eder.

Divan’ın hukuk yorumu muhafazakardır

– Daha önce Türkiye’nin İsrail’e yönelik yapacağını söylediği gibi bir şeyin (uluslararası adalet divanı bağlamında) dünyada başka örnekleri oldu mu? Varsa nasıl sonuçlandı.

Yukarıda saydığımız bütün ihtimaller açısından çok sayıda örnek vardır.  Divan huzurunda görülmüş çekişmeli davalara ve de BM Genel Kurulu’nun harekete geçirilmesiyle birlikte danışma görüşü davalarına örnekler çoktur. Nitekim bütün dava ve danışma görüşlerine Divan’ın internet sayfasından erişim de mümkündür.

Birer örnek vermek gerekirse, mevcut Divan’ın atası sayılan ve Milletler Cemiyeti sistemi altında kurulan Daimi Uluslararası Adalet Divanı önünde görülen, Türkiye ile Fransa arasındaki bir uyuşmazlığı ilişkin Türkiye lehine sonuçlanan ünlü 1927 tarihli “Bozkurt Lotus” davasını hatırlatmakta fayda vardır. Açık denizde Türk vatandaşlarının ölümüyle sonuçlanan biri Türk diğeri Fransız iki gemi arasında meydana gelen çatışma sonrasında Türkiye’nin Fransız mürettebatı yargılamasına ilişkin Fransa’nın itirazı neticesinde, Fransa’nın ve Türkiye’nin Divan’ın yetkisini tanımasıyla birlikte, Divan meseleyi incelemiş ve Türkiye’nin uluslararası hukuka uygun davrandığını tespit ederek Fransa’nın zarar giderim taleplerini reddetmiştir

Danışma görüşüne örnek olarak da İsrail’in işgal altındaki topraklarda inşa ettiği duvar sebebiyle BM Genel Kurulu kararıyla Divan’a yöneltilen ve 2004 yılında sonuçlanan “İşgal altındaki Filistin Topraklarında bir Duvar İnşasının Hukuki Sonuçları” danışma görüşü kararını ifade edebiliriz.  Bu davada da büyük ölçüde bu duvarın uluslararası hukuku ihlal eder nitelikte sonuçlar doğurduğu Divan tarafından tespit edilmiştir. Bu kararla birlikte Divan bütün devletlere inşa edilen duvarı ve hukuki sonuçlarını tanımama çağrısında bulunmuştur. Hukuken bağlayıcı olmamakla birlikte BM’in yargı organından gelen böyle bir çağrının uluslararası toplumda uyandırdığı siyasi yankı küçümsenmelidir.

Ancak son bir dipnot düşmek gerekirse Divan’ın hukuk yorumu itibariyle muhafazakâr bir mahkeme olduğu, açıkça gayri meşruluğu bir hukuk normu ile ortaya konamadıkça devlet fiillerinin uluslararası hukuka aykırılığını tespit etmekten kaçındığı unutulmamalıdır. Geçmişte bunun birçok örneği vardır. Tarafların tezleri haklı görünse bile her zaman Divan’dan danışma görüşü talep etmek beklenen sonucu doğurmayabilir. Mesela Kosova’nın bağımsızlık ilanı konusunda Sırbistan’ın girişimiyle BM Genel Kurulu tarafından gerçekleştirilen başvuruya karşılık, Divan’ın 2008 yılında verdiği danışma görüşü Sırbistan’ın lehine olmamıştır. Yine bir örnek olarak, 1996’da Nükleer silahlar aleyhine ilk olarak Dünya Sağlık Örgütü sonrasında da BM Genel Kurulu tarafından yapılan başvuruya istinaden Divan’ın verdiği danışma görüşü arzu edilen sonucu doğurmamıştır. Divan nükleer silah bulundurmayı ve de elzem durumlarda kullanımını yasaklayan bir hukuk kuralı bulamamış, bu kapsamda da elinde yüksek oranda nükleer silah bulunduran devletlerin durumu büyük ölçüde meşrulaştırmıştır. Bu çerçevede sadece Divan’a danışma görüşü için başvuru değil, ayrıca başvuru sırasında sorulacak sorunun kurgusu büyük önem arz eder.  Bütün bunların zaten titizlikle dikkate alındığını tahmin ediyor ve umuyorum.

(Yeşil Gazete)

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.