Türkiye’de balina Kiska’nın mutsuzluğunu paylaşan çok fazla hayvan var

Kanada‘daki tematik su parkı Marineland’de 44 yıllık yaşamının büyük çoğunluğunu “insanları eğlendirmek” için esaret altında geçiren balina Kiska’nın kendisini öldürmek için tutulduğu beton tankın duvarlarına vurmasını gösteren görüntüler büyük bir tepki topladı.

Ancak ne yazık ki Kiska’nın yaşadığı hisleri Türkiye’deki yunus parklarında, hayvanat bahçelerinde ve çiftliklerde esaret altında tutulan birçok hayvan da paylaşıyor.

Türkiye’de 10 yunus parkı var

Yunuslara Özgürlük Platformu’ndan Öykü Yağcı, Türkiye genelinde çoğunluğu turistik şehirlerde olmak üzere toplamda 10 tane yunus parkı olduğunu söyledi. Bu parklarda yunusların yanı sıra beyaz balinalar, deniz aslanları ve kürklü foklar da yer alıyor.

Birçok türün yurtdışındaki denizlerde yakalanarak getirildiğini belirten Yağcı, “Tesis işletmecileri vicdanları rahatlatmak amacıyla bu hayvanların esaret altında dünyaya geldiğini söylüyor. Ancak araştırmalar bunun doğru olmadığını ortaya koyuyor” dedi.

Doğadan yakalanıp esir alınıyorlar

Nesli Tehlike Altındaki Türlerin Ticaretine İlişkin Sözleşme (CİTES) tarafından hazırlanan rapora göre 2005-2017 yılları arasında 75 yunus Türkiye’ye getirilmiş.

Raporda Japonya, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerden getirilen yunusların doğadan yakalandığı belirtiliyor.

Esaretteki ölüm oranı yüzde 60 daha fazla

Esarete alındıktan sonraki ölüm oranlarının çok yüksek olduğuna dikkat çeken Yağcı, “Doğada 50 yıl yaşayanlar 12-15 yıl ancak yaşayabiliyorlar. Yapılan araştırmalar deniz memelilerinin esaret altındaki ölüm oranlarının doğal alanlarındaki ölüm oranlarından yüzde 60 daha fazla olduğunu ortaya koyuyor” bilgilerini paylaştı.

Öykü Yağcı, esaret altında dünyaya gelenlerin yüzde 52’sinin ise henüz bir yaşını bile doldurmadan yaşamını yitirdiğini söyledi ve örnek olarak Bulgaristan’da doğduktan dokuz gün sonra annesi ile gösteri yapmaya zorlanan ve yaşamını yitiren yunusu gösterdi.

Kronik stres altındalar

Kiska’nın yaşadıklarının yalnızca orkalara özgün olmadığını belirten Yağcı, “Etrafı tellerle çevrilmiş kafeslerin ve beton tankların her gün yüzlerce kilometre kat etmeye alışkın hayvanlar için hapishaneden farkı yok” dedi.

Özgürlüklerinden alıkonulmuş olan hayvanların kronik stres altında olduğunu belirten Yağcı, “Doğal olmayan bir ortamda yaşamaya zorlanmaları, ışıklar, seyircilerin alkışları, gürültü, duyusal örselenme, anne-yavru arasındaki ilişkinin zarar görmesi ve öğrenilmiş çaresizlik hissi onları strese sokuyor” dedi.

Depresyon ilaçları veriliyor

Bu çaresizlik hissi ve stres de hayvanlarda depresyona, yeme bozukluklarına, zayıflamış bağışıklık sistemine ve vücutta iltihaplar oluşmasına neden oluyor.

Öykü Yağcı, bu sorunları yaşayan hayvanlara depresyon ilaçları ve ülseri önlemek için mide ilaçları verilmesinin de yaygın bir pratik olduğunu söyledi.

Bu koşulların hayvanların saldırganlaşmasına da neden olduğunu ifade eden Öykü Yağcı, “Bazen hiç hoşlanmadıkları bir birey ile aynı havuza kapatılıyorlar. Sonuçta onların da sosyalleşebildikleri veya anlaşamadıkları türler var. Bu durumda da birbirlerine zarar verebiliyorlar” dedi.

‘Suda hareketsiz kalmak çaresizliğin belirtisi’

Kendini öldürmeye çalışmanın yanı sıra su üzerinde hareketsiz kalma gibi durumların da hayvanların sıkıntı içerisinde olduğunun göstergelerinden olduğunu belirten Yağcı, “Yunus parklarında yunusların suyun yüzeyinde sabit kaldığını görüyoruz. Bunun normal bir davranış olmadığını anlamak lazım. Bu durum da mutsuzluğun, çaresizliğin belirtisi” dedi.

Öykü Yağcı, “Kendine zarar verme dışında esaretin kendisi zaten bir şiddet biçimi. Ömür boyunca kapalı tutmanın, zorla eğitim vermenin kendisi şiddet” ifadelerini kullandı.

‘Şahıslara hayvanat bahçesi açma izni verildi’

Uzun yıllardır hayvanların özgürlüğü için mücadele ettiklerini aktaran Öykü Yağcı, yeni kabul edilen Hayvanları Koruma Kanunu’nun yeterli olmadığı gibi mevcut durumu da daha fazla kötüleştirdiğini söyledi.

Öykü Yağcı, “Şahıslara hayvanat bahçesi açılması için izin veren bir madde geçirildi. Yeni yunus parkı açılmayacağı söylendi ancak zaten halihazırda yeterince var. Yunus parklarının en geç bir yıl içerisinde kapatılmasını istemiştik. En fazla 10 yıl içerisinde kapatılması kararı çıktı” bilgilerini paylaştı.

Yasadışı uygulamalara devam edebilecekler

Yeni kanunda eklenen maddelerden birisi de yeni deniz memelisi getirilmemesi oldu. Ancak bu maddenin de uygulama aşaması soru işaretleri yaratıyor. Yıllardır yasak olmasına rağmen tesislerin Türkiye sularından yunus avladıklarını ve ölenlerin yerine bu hayvanları yerleştirdiklerini belirten Yağcı, şunları söyledi:

“İthalat zorlu ve pahalı olduğu için yasak olmasına rağmen bunu tercih ediyorlar. Yeni konulan deniz memelisi getirilmemesi şartı o yüzden istismara açık bir konu. Çip takılacak deseler çip yerleştirme sırasında da hayvanların zarar görme ihtimali var.”

‘Çiftliklerde ve fabrikalarda da durum benzer’

Esaret altında tutulan hayvanların sadece yunus parklarında, hayvanat bahçelerinde olmadığına dikkat çeken Öykü Yağcı, fabrika ve çiftliklerde de hayvanların aynı sıkıntıları yaşadığını söyledi.

“Tavuklar oldukça küçük kafeslere tıkılıyor, gagaları henüz civcivken birbirlerine zarar vermemesi için kesiliyor. Domuzlar ve inekler kendi çevrelerinde dahi dönemeyecekleri kulübelerde tutuluyor.”

“Kiska duyarlılık yarattıysa ne kadar mutluyuz” diyen Yağcı, insanlara bu tarz tesislere gitmemelerinin yanı sıra Türkiye’deki diğer türleri de düşünüp hayatlarındaki kararları yeniden gözden geçirmeleri çağrısını yaptı.

Çalışanlara çağrı

Hayvan hakları ihlallerinin daha çok orada çalışan kişiler tarafından ortaya çıkarıldığını ve bunun savunuculuk için oldukça önemli olduğunu dile getiren Öykü Yağcı, son olarak şu çağrıda bulundu:

“Çalışanların arka plandaki kötü koşullara dair çektiği görüntüler hayvan hakları savunuculuğunda oldukça işe yarıyor. Biz bu çağrıyı 2010 yılında yaptığımızda çok fazla ihlal bildirimi gelmişti. Çalışanlar baskı altında oldukları için çekiniyorlar ancak kamuoyundan gizlenen her türlü ihlali fotoğraf ve videolarla bize gönderirlerse kimlikleri gizli kalacak şekilde biz de gerekenleri yapabiliriz.”

Paylaş
Yazar:
Elif Ünal