Toplumsal hareketler sosyal medyayı neden görmezden gelmeli? ~2

Wikipedianın işe yaraması gibi bir mucizey varken, etrafımızdaki dünyayı nasıl geliştirmeyelim ki?

Newrepublic.com yazarlarından Evgeny Morozov‘un, Steven Johnson‘un“Kusursuz Gelecek: Ağlarla örülmüş bir çağda ilerleme üzerine” adlı kitabı hakkında yazdığı değerlendirme yazısını, Yeşil Gazete

Evgeny Morozov

gönüllü çevirmenlerinden Gizem Eymirlioğlu‘nun çevirisiyle parçalar halinde sunuyoruz.

 

Yazının birinci bölümü için tıklayınız


***

Wikipedianın işe yaraması gibi bir mucizey varken, etrafımızdaki dünyayı nasıl geliştirmeyelim ki? Johnson şevkle devam ediyor, “Wikipedia sadece bir başlangıç. Onun başarısından öğrendiğimiz dersler ile eğitim, yönetişim, sağlık, yerel toplum ve insanı ilgilendiren diğer bir çok alanda karşımıza çıkan sorunlarımızı çözme yolunda yeni sistemler yaratabiliriz.” Wikipedia gibi projeler internetin mantığının dünyayı yönetmenin doğru yolu olduğunun sadece bir göstergesi; kurum ve uygulamalarımızı buna göre düzelttiğimizde en ümitsiz sandığımız sorunlarımızı bile çözebiliriz.

Johnson’a göre internet bir çözüm değil ama çözüm hakkında düşünmek için faydalı bir yöntem. “İnterneti hayatımızı iyileştirmek için doğrudan kullanabiliriz ancak internetin nasıl kurulduğundan bir ders çıkarıp bu prensipleri şehirlerin, hükümetlerin işleyişlerini veya eğitimi iyileştirmek için de kullanabiliriz.” Ancak bu nasıl bir çözümdür? Johnson aslında gizli bir liberal midir? Günün sonunda savunduğu devleti küçültmek, masraflı reform çabalarını yere vurmak ve bunların yerine Wikipedia modeline dayanan tabandan tepeye çözümler sunmak değil midir? Bu eleştiriden de kendi ideolojisi olan “akran ilericiliği” ileri sürerek şu şekilde kaçıyor: devlet büyük kalmalı ve reform gündemini hayatta tutmalı ve aynı zamanda bürokratlar da yeni, internetle uyumlu bir vizyona sahip olmalı ve kalabalıklar ve ağların bireylerden daha zeki olabileceğini her daim akıllarında bulundurmalılar.

Bu bağlamda Johnson yaratıcı sektördekilerin destekçilerinden para kazanabileceği çevrimiçi bir platform olan Kickstarter’in yatay yaklaşımını, National Endowment for the Arts (NEA)’nın tepeden inme yaklaşımıyla karşılaştırıyor. Kickstarter’ın 2012’de NEA’nın yıllık bütçesinden daha fazla para kazandığını göz önünde bulundurarak Johnson NEA’dan nemalanmaktan ziyade nasıl daha çok Kickstarter’a benzetebileceğimizi sorgular. Aynı prensipleri diğer yerlerde de uygulayabiliriz: Johnson hükümetleri “internetin tasarımını oluşturan temel prensipler komşuların, sanatçıların, ilaç şirketlerinin, ebeveynlerin ve okulların karşılaşmakta olduğu sorunları aşmak için nasıl kullanılabilir?” diye düşünmeye sevk ediyor.

Özetle Johnson’ın argümanı şudur: internetten evvel kurumlarımız Wikipedia ve Kickstarter gibi katılımcı, adem-i merkezci ve lidersiz olamazdı. Bugün olabilirler ve zaten olmalılar da. “İnternetten önce Kickstarter ve Wikipedia yoktu çünkü bu kadar insanı biraraya getirmenin organizasyonel masrafı bir engel taşıyordu.” Şimdi ise masraflar azaldı, dolayısıyla hiyerarşilerin hiç bir anlamı kalmadı.

Johnson bu kadar siyasi felsefeden bahsedip de en temel felsefi soruları sormak için hiçbir çaba sarfetmiyor. Peki ya Wikipedia öncesinde demokratik katılımın önündeki engeller yüksek iletişim masraflarından değil de, popülizmi ve işbirliğini kökünden kazımak veya uzmanların karar alma sürecinin korunmak istenmesinden kaynaklıysa?[1]. Bir diğer deyişle, eğer bazı kamu kurumlarının geniş katılımcılıktan çekinmelerinin sebebinin erişim ve iletişim kolaylığı ile alakası yoksa, internet varolmayan bir soruna çözüm getirmiş olmuyor mu?

Bu bariz soru üzerinde Johnson’un neden hiç kafa yormadığını anlamak için kendisinin tüm siyasi kavgalarının çıkış noktasını –mekansal anlamda- bulmak faydalı olacaktır. Johnson’un analizini yapmayı tercih ettiği seviye şehir seviyesi; kendisi ulus-devlet veya uluslararası sistemden pek az bahsediyor. “Akran ilericiliği”nin örneği olarak en çok New York’taki 311 çağrı merkezinin örneğini veriyor; bu numarayı arayan kişi şehir hakkındaki herhangi bir konuyu canlı olarak görüşüp ilgili kaynağa yönlendirilebiliyor, bir de herhangi birinin mahallesinde acil olmayan herhangi bir sorunu bildirdiği SeeClickFix girişiminin örneğini veriyor. Her ikisi de yozlaşmakta olan kentsel altyapıyı iyileştirici veya başa çıkmaya yardımcı örnekler.

 

Kitle kaynaklı dış politika?


“Kony 2012” kampanyası dünya çapında genç kitlelerin ilgisini çekti.

 

Bilgi birikimi ve yayılması birçok soruna çözüm getirecektir elbette ki, ancak bu sorunlar epey tuhaf kalıyor. Mesela uç bir örnek olarak Washington’un Suriye’ye müdahalede isteksizliğini bilgi eksizliğine dayandırabilir miyiz? Bu acaba bilgi eksikliğinden mi yoksa prensip eksikliğinden mi kaynaklanan bir durumdur? Kickstarter’ın katılımcı mantığını National Endowment for Democracy ya da Dışişleri Bakanlığı politika planlama merkezi çalışanlarına yaymak demokrasiyi geliştirecek midir? Ya da Joseph Kony’nin popülist bir hareketle aranmasına mı sebep olacaktır?[2] Katılımcılığın önündeki engelleri kaldırmak Kaliforniya eyaletindeki sandık girişimlerinin çoğaltılması gibi, aynı zamanda sistemi de felç etmez mi?

Birçok siyasi kurum sürekli bilgi eksikliğinden kaynaklanmayan sorunlarla karşılaşmakta. Johnson’un şehir takıntısı onu hatalı olarak birçok sorunun kolayca telafi edilebilecek bir bilgi eksikliğinden kaynaklandığı sonucuna ulaştırıyor. Şehir seviyesinde bile bazı sorunların kaynağının çakışan çıkarlar olduğundan ve bu sorunların hiçbir zaman çözülemeden sadece pazarlık sonucu bastırılabilmesinden hiç bahsetmiyor. Johnson’un dünyası tarihin sona erdiği ve siyasetin sadece çukurları kapattığı ve patent başvurularını değerlendirilmesinden ibaret, post-ideolojik bir dünya. Palo Alto’yu düşünün, ama doğusunu değil. Bu senaryoda tek şer bilgiyi kolayca erişilebilen dijital formatta yayınlamayan uyuşuk bürokratlardan geliyor.

311 ve SeeClickFix gibi projelere çok az kişi muhalefet ediyor. Hem kim sorunların bildirilmesinin daha hızlı ve efektif bir yöntemine itiraz eder ki? Ancak Johnson’un “akran ilericiliği” konusunda vermeyi en sevdiği örneklerden bir diğeri olan katılımcı bütçeleme hiç de böyle değil. Bir hevesle tüm dünyaya yayılan katılımcı bütçelme Brezilya’nın Porto Alegre şehrinde başlayan bir reform çabası olup, temel prensibi yerel halkın bütçenin nasıl harcandığında bir sözü olmasıdır. Katılımcı bütçeleme 311’den çok ama çok daha tartışmalı ve çekişmeli bir süreç olup gücü seçilmiş ve seçilmemiş belediye yetkililerinden, ve yozlaşmış memurlarla aralarındaki bağları sıkı tutan gayri menkul müteahhitleri ve şehir planlamacılarından alıp daha önce marjinalize olmuş bir gruba, yani vatandaşa kaydırıyor.

Johnson’un dünyasında bu güç kaymaları gayet pürüzsüz bir şekilde gerçekleşiyor. Bunun neden olduğunu da anlamak zor değil: siyaset üzerine internet-merkezci teorisi sığ kalıyor. Hatırlayın, Wikipedia herkesin katılabileceği bir site. Böylece Johnson parlak reform fikirlerini lanse ettiği bu ortamın perde arkasında yer alan güç koşullarının ve eşitsizliklerin açıklamasını yapamıyor.[3] Bu perde arkasındaki şartları hesaba katınca adem-i merkeziyetçiliği ve katılımcılığı artırmanın cazipliği daha da azalıyor. Güçlendirmenin karışık geçmişi Wikipedia’dan bile rahatça öğrenilebilir, evet herkes yazıları düzenleyebilir ama Wikipedia içerisindeki güç kavgaları ve siyasi odakların da düzenlemeler üzerindeki ağırlığını herkes göremez

 

Devamı yarın…

 

Yeşil Gazete için çeviren: Gizem Eymirlioğu

Editör: Durukan Dudu

(NewRepublic.com, Yeşil Gazete)



[1] Siyaset filozofu Joshua Cohen tarafından yazılmış olan bu yazıda katılımcılığın ve danışmanın arasındaki gerilimi çok iyi anlatan bir bölüm bulunmakta; burada yazar daha fazla katılımın neden her zaman daha fazla danışmaya yol açmayacağını anlatıyor.

[2] Journal of Human Rights Practice dergisinin bu sayısı Kony2012 fenomeni ve bunun insane haklar aktivizmi için ne anlama geldiği hakkında birkaç ilginç perspektif sunuyor.

[3] Cohen ve Rogers tarafından yazılmış bu deneme, güç ilişkilerinin ve eşitsizliklerin gözünden katılımcılığı ve danışmayı artırma ihtiyacının altını çok iyi çiziyor.

 

 

Durukan Dudu
Durukan Dudu

Ekoloji editörü, haberci.

Olduğundan yaşlı gösterir (Sakalı var, ondan). Blues’a aşık. İsveç’te Kırsal Kalkınma yüksek lisansının ardından TEMA ve Buğday gibi STK’larda çalıştı, bu süreç içinde Ormanevi Kolektifi’yle kırsala göçtü, bi’ ekoköy kurmaya çabalıyorlar. Çiftçilik, marangozluk ve ekolojik restorasyon denemelerinden kalan boş zamanlarında koordinatörlük, eğitmenlik, proje yönetimi falan yapıyor. Yaşlanıp emekli olunca bir şehre yerleşmeyi düşünüyor. Mektep, 136.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Türkiye’de kömür yatırımlardan tamamen çıkan banka sayısı 4

Türkiye’nin en büyük 17 bankasından sadece dördünün kömür yatırımlarından tamamen çıkma kararı aldı. Temiz enerji projelerine yönelmeyi taahhüt eden banka sayısı ise 12.

[COP29] Zirvenin sonuç metni taslağına tepki yağıyor: Boş kağıda imza istiyorlar

Bakü'deki iklim zirvesinde sona yaklaşılırken COP29 Başkanlığı'nın yayımladığı nihai metnin taslağında iklim finansmanı'nın karşısına 'X' ifadesinin konulması büyük tepki topladı.

[İklim Masası] Toplumun yüzde 79’u iklim değişikliği ile daha güçlü mücadele istiyor

Türkiye halkının yüzde 64'ü iklim değişikliğini günümüzün en önemli sorunu olarak tanımlıyor. Toplumun büyük kesimine göre ise Ankara’nın iklim politikaları yetersiz.

350 hak aktivisti ve sanatçıdan AYM’ye mektup: Katliam Yasası’nı bir an önce iptal edin!

Katliam Yasası'nı esastan görüşecek AYM'ye açık bir mektup yayımlayan 350 hak savunucusu, yasanın bir an önce gündeme alınmasını ve iptalini talep etti.

[COP29] Türkiye’nin iklim politikaları performansı bu yıl da ‘düşük’

Bu yılki İklim Değişikliği Performans Endeksi'nde 53'üncü sırada yer alan Türkiye’de yenilenebilir enerji kapasitesi artarken, bunun fosil yakıtları ikame etmediği vurgulanıyor.

EN ÇOK OKUNANLAR