Dış Köşe

Şili şarabı-Fransız peyniri keyfinin acısı çevreden çıkıyor – Robert Gottlieb

0

Ocakta şeftali, ağustosta Brüksel lahanası yiyebiliyoruz ama gıdanın kilometrelerce uzaklara taşınması çiftçiye de çevreye de zarar veriyor.

Süpermarkete bir sonraki gidişinizde sarmısağı kontrol edin. Başka bir çağda, pekâlâ hemen burada, Kaliforniya’daki Gilroy’da üretilmiş olabilirdi. Fakat bugün sarmısağınız büyük ihtimalle okyanuslar ve kıtalar aşıp mutfağınıza giriyor.

Bugünlerde sarmısağın büyük kısmı Çin’den geliyor. 2003’ten bu yana Amerika’nın Çin’den sarmısak ithalatı neredeyse üçe katlandı, Kaliforniya’da yetiştirilen sarmısak miktarıysa yaklaşık yarıya düştü. Bu da sarmısağınızın size ulaşmak için muhtemelen yüzlerce yerine, binlerce kilometre yol aldığı anlamına geliyor.

Venezüella-Çin-Los Angeles

Dahası, Çin’den sarmısak taşıyan gemiler yüksek oranda zehirli yakıt kullanıyor, ki o yakıt da muhtemelen Venezüella’dan gelmiş oluyor. Büyük nakliyat gemileri Güney Amerika’da yakıt alıyor, ardından Pasifik’i geçiyor, burada Çin sarmısağını yüklüyor ve sonra okyanusu gerisin geri aşarak Los Angeles ve Long Beach limanlarına yanaşıyor. Limanlarda da trenlere veya kamyonlara yükleme yapılıyor, ki bu da ilave dizel kirlenmesine yol açıyor. Çevresel etkiler küresel ve bilhassa da ister Çin’de ister burada olsun, gemilerin, trenlerin, kamyonların ve depoların bulunduğu varış noktalarında yoğunlaşıyor.

Sandığınız kadar ucuz değil

Peki niye Çin’den sarmısak alır hale geldik? Bütün o nakliye maliyetlerine rağmen, Amerika’da üretilen sarmısaktan ucuz olduğu için.

Fakat sizin markette yaptığınız tasarruf, Gilroy gibi yerlerdeki çiftçileri vuruyor. Dahası, Çin sarmısağının ne tadı ne de dokusu burada üretilen sarmısağınkiyle aynı. Ve Çin’den sarmısak almak ticaret açığımızı artırıyor, Amerika’daki işsizliğe katkıda bulunuyor ve gıdayla ilişkimize zarar veriyor.

Gıda ürünlerinin giderek küreselleşmesi sadece ABD’de var olan bir dert değil. PepsiCo Çin’de, Frito-Lay birimi yoluyla, saf bir Amerikan ürününü, yani patates cipsini başarıyla piyasaya sundu. Bunu kısmen, Çin’de neyin piyasaya sürülebileceğini belirleyen kısıtlamalara bağlı kalarak yaptı. Çinliler ithal edilecek tarım ürünlerinin başka yerlerde üretilmesine izin vermiyor, bu nedenle Frito-Lay şu an patatesleri Çin’de üretiyor.

PepsiCo’nun Çin’deki girişiminin operasyonlar müdürü Wall Street Journal’a şunları söylüyordu: “PepsiCo bir tarım şirketi değil. Fakat bir pazar oluşturmak için, bunun gibi ilave adımlar atmak zorundaydık.”

Obez Çinli kimseyi şaşırtmasın

Frito-Lay’in ‘yeşil çaylı patates cipsi’ gibi ürünleri şu an Çin mağazalarına oluk oluk akan diğer fast-food ürünlerinin yanında yerini alıyor ve bu durum Çin’deki insanların beslenme alışkanlıklarını ciddi biçimde değiştiriyor. Sonuçlardan biri şu: Nüfusun dörtte biri aşırı kilolu veya obez; bir kuşak önce Çin’de böyle bir şeyi asla göremezdiniz. Çinliler henüz biz Amerikalılar kadar obez değil, fakat gidişat o yönde.

Gıda küresel bir ürün haline gelmiş durumda. Bu, Şili şarabımızı Fransız peynirimiz eşliğinde yudumlayabilmemiz anlamına geliyor. Ve her şeyi her mevsimde bulabilmemiz: Ocakta şeftali, ağustosta Brüksel lahanası satın alabiliyoruz. Peki ne pahasına?

Kültürümüzü de kaybediyoruz Yediğimiz gıdanın ucuzlamasına yol açan küresel ticaretin nimetlerine dair yığınla laf duyuyoruz. Fakat gıdayı tarladan pazara binlerce kilometre taşımak çevre kirliliğini artırıyor, geleneksel beslenme alışkanlıklarını değiştiriyor ve yerel çiftçilere zarar veriyor. 22-23 Ekim’de Carson’da düzenlenen uluslararası bir konferansta, gıdaları bu kadar muazzam mesafeler arasında taşımanın sonuçlarından bazıları ele alınacak.(daha fazla bilgi için: www.theimpactproject.org)

Bununla birlikte bu konuda bir tek şey gün gibi ortada: Gıdayla kültür karmaşık bir ilişki içinde ve yerelde yetiştirilmiş gıdayla bağlantımızı kaybettiğimizde, kültürümüzün de bir parçasını kaybediyoruz. Yediklerimizle tekrar bağ kurmanın vakti geldi.

(Kaliforniya’daki Occidental Koleji’ne bağlı Kentsel ve Çevresel Politikalar Enstitüsü’nün direktörü, 20 Ekim 2010)

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.