İklim KriziManşet

‘Sel ve taşkınları afete dönüştüren insan faaliyetleridir’

0

Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği, Türkiye’de her geçen yıl daha sık ve şiddetli bir şekilde meydana gelen sel felaketleriyle ilgili yazılı bir açıklama yayınladı.

Her felaket sonrasında yaşananların kader olduğu izlenimi yaratılmaya çalışıldığını belirten Dernek, “Böylece doğaya yapılan yanlış insan müdahaleleri, kamu kurumlarının önlem alma konusundaki eksiklikleri ve beceriksizlikleri örtülmeye çalışılıyor” ifadelerini kullandı.

‘Dereler su kanalına dönüştürüldü’

Yıllar boyunca “dere ıslahı” adı altında yapılan çalışmalarla doğal akan derelerin birer su kanalına dönüştürüldüğü belirtilen açıklamada “Özellikle Karadeniz bölgesinde dere yatakları insan müdahaleleriyle çeşitli şekillerde daraltıldı; zamanla neredeyse hiç doğal akan dere kalmadı. Ranta dayalı anlayış ve uygulamalarla dere yataklarının imara açılması ve yanlış ıslah çalışmaları, dereleri adeta birer su kanalına dönüştürdü” denildi.

Derelerin uzun yıllar boyunca biriktirdiği alüvyonal toprakların yapılaşmaya açıldığı belirtilen açıklamada “Böylece doğal, menderes özelliği bozulan bütün derelerin ‘dere ıslahı’ projeleriyle kanala dönüştürülmesi, suyun akış hızını ve dolayısıyla yıkıcı gücünü artırmış oldu” ifadeleri kullanıldı.

‘Orman ekosistemi zarar görüyor’

Yanlış arazi kullanımının yol açtığı heyelanların felaketin boyutunu artırdığı söylenen açıklamada “Heyelanlarla akan toprak, derelerin önünü kapatarak baraj duvarı etkisi yaptı ve selle birlikte patladı. Ülkemizdeki hemen hemen her karış toprağın ranta dayalı yanlış arazi kullanımıyla felaketlere davetiye çıkarılıyor” denildi.

Orman ekosistemlerinin de büyük zarar gördüğünü belirten dernek “Bir yandan orman ekosistemleri tarım alanlarına (fındık, çay vb) dönüştürülüyor; bir yandan da madenler, taş ocakları, yollar, HES’ler, RES’lerle delik deşik edilen orman ekosistemlerinin yapısı bozuluyor. Sel oluşumunu engelleyen ya da büyük ölçüde yavaşlatarak felakete dönüşmesini engelleyen en önemli öge ormanlarken Orman Genel Müdürlüğü, odun üretimini 2-3 kat artırmakla övünebiliyor” ifadelerine yer verdi.

‘Bütüncül yaklaşımla ele alınmalı’

Açıklamada  “Bu çerçevede, sel kontrolü ve sellere karşı alınacak önlemler, sadece dere yatakları kapsamında değil havza kapsamında bütüncül bir yaklaşımla ele alınmayı gerektiriyor” denilen açıklamada şunlar kaydedildi:

Bir yandan da orman kesimleri sırasında arazide bırakılan üretim artıklarının büyük sorun oluşturduğu görüldü. Oysa üretim artıklarının yağış ve heyelan nedeniyle sorun oluşturmaması için arazide sabitlenmesi ya da derelerde bu malzemelerin geçişlerini kolaylaştıracak önlemlerin alınması gerekiyordu.

Dereler üzerine yakın geçmişte inşa edilen köprü ve menfezler selle taşınan her türlü malzemenin önünü tıkayarak bent işlevi görmeye başladı, bir süre sonra da patlayarak felaketin boyutunu artırdı. Oysa yüzlerce yıl önce geleneksel yöntemlerle inşa edilmiş köprülerde böylesi sorunların yaşanmadığı görüldü.

‘Sorumluluklarını yerine getiridiler mi?’

Kamu kurumlarının kamusal sorumluluklarını yerine getirip getirmediğinin sorgulanması gerektiği söylenen açıklamada şu sorular yöneltildi:

  • Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü gibi teknik altyapısı, bilgi ve deneyim birikimi olan kuruluşlarımız, göz göre göre gelen sel için yağmur başladıktan sonra sadece “sel tehlikesine karşı arabalarınızı çekin” uyarısı yapabiliyor. Peki bunca zamandır sel ve taşkınlarla ilgili yapılan çalışmaların sonuçları ne oldu, neler yapıldı, neden bu durumdayız? Son çare arabalarımızı çekmek, evlerimizi boşaltmak mıdır?
  • İmar planları yapılırken bilimsel çalışmalardan, sel taşkın yönetimi planlarından, iklim değişikliği verilerinden faydalanıldı mı? Yoksa rant uğruna dere yatakları imara açılırken bunların sel taşkın yataklarında bulunduğunu bilen kurumlar, kuruluşlar, insanlar sessiz mi kaldı?

‘Bizi felaketlere sürüklemeye devam edecek’

“Bu anlayışla devam edilirse ilgili ve sorumlu kurumların bilimsel ve teknik verilere sırtını dönerek ya da bunları görmezden gelerek yaptığı planlar, bizi felaketlere sürüklemeye devam edecek” ifadelerine yer verilen açıklama şu tespitlerle sona erdi:

  • Söz konusu yanlışlıklar ve eksiklikler tespit edilip hesap sorulmadıkça ileride de bu tür felaketler yaşayanacağını ileri sürmek kehanet değil.
  • Sel ve taşkınlarla mücadele, bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalı; görev, yetki ve sorumluluk karmaşasından kurtarılmalı.
  • Küresel ısınma, iklim değişikliği ve iklim krizi mücadele edilmesi gereken olgulardır. Ancak bunlar felaketlerin bahanesi olarak değil, alınacak önlemler için bir veri olarak kullanılmalı.
  • Olağan dışı her yağışın felakete dönüşmesinin özünde bir yönetim krizi olduğu bilinmeli.
  • Karadeniz Bölgesi özelinde alttan sahil yolu, üstten “yeşil yol” denilen rant projesi ve uygulamalarının, bilimsel ve teknik gelişmelere, teknolojik olanaklara karşın yanlış köprü tasarımlarının, dere yataklarındaki alüvyon arazilerin imara açılmasının, havzadaki orman ekosistemlerinin tahrip ve yok edilmesinin tamamen politik tercihler olduğu; bir doğa olayının felakete dönüşmesinin de politik sorumluluk gerektirdiği bilinmeli.

 

 

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.