Editörün SeçtikleriManşetSeçime DoğruYeşil Gazete TV

[Seçime Doğru] TİP vekil adayı Neşe Tuncer, Muğla’ya özel ‘kırmızı çizgiler’i anlattı

0

Video Röportaj: Müjgan HALİS

14 Mayıs’ta düzenlenecek Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine giden yolda, seçim sürecine odaklandığımız video dizisinin on dokuzuncu konuğu, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Muğla’dan 2. sıra adayı ve Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) gönüllüsü Neşe Tuncer. Tuncer ile Muğla’ya özel oluşturdukları kırmızı çizgileri konuştuk.

*

Önce sizi tanıyalım, Neşe Tuncer kimdir?

Üç çocuklu bir ailenin en büyük kızıyım diyeyim. İki tane erkek kardeşim var. Babamın madem mühendis olması sebebiyle Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaşadık, Üniversiteyi Ankara‘da bitirdim.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdikten sonra çeşitli yerli ve yabancı şirketlerde yöneticilik yaptım, 2018 yılında emekli olup Milas’ın Güllük beldesine yerleştik eşimle beraber. Bir kızım var.

Güllük’e yerleştikten sonra da Güllük Limanı revizyonu projesinden sonra da buradaki çevre hareketlerinin içerisinde oldum. Önce Güllük Körfezi Koruma Platformu, sonrasında da Muğla Çevre Platformu gönüllüsü olarak hem sahada hem de hukuki alanda buradaki yalana, talana, ranta karşı projelerde yer aldım.

Sivil alandan siyasi alana geçmeye nasıl karar verdiniz?

Alanlarda söylediğimiz şeylerin Türkiye İşçi Partisi programında söylediğimiz şeylerle aynı olduğunu fark ettim. Pek çok arkadaşım zaten TİP’te gönüllü olarak veya parti üyesi olarak çalışıyorlardı. Seçim dönemi geldiği zaman da arkadaşlarım adaylığı düşünüp düşünemeyeceğimi sordular. Sadece alanlarda veya hukuki girişimlerde bulunmanın aslında politika yapmaya çok da yol açmadığını düşünerek direkt politikalar oluşturabilmek için milletvekili aday adaylığı için başvurdum. Daha sonra da Muğla ilinden ikinci sırada milletvekili adayı olarak gösterildim.

Seçim şu anda zaten yaptığımız çalışmaları anlatmak, insanlarda belli farkındalıklar yaratmak için bu güzel bir imkân. Çünkü insanlar zaten bizi dinleme motivasyonu içerisindeler. Ne yapacağımızı, ne yaptığımızı merak ediyorlar, dolayısıyla seçim bunun bir bahanesi aslında. Bu aşamada seçilip seçilmemek çok önemli değil. Çünkü yaptığımızı zaten yapmaya devam edeceğiz.

Mehmet Aslantuğ’la seçim çalışması yürütüyorsunuz. Birlikte çalışmak nasıl gidiyor?

Mehmet Aslantuğ‘la çalışmak aslında çok keyifli. Çünkü bir kere o da kendisini zaten bir fikir emekçisi olarak tanımlıyor ve bugüne kadar yaptığı çalışmalar da zaten bu yönde de olmuş. Yani kırsalda yaptığı çok çalışma var, o da daha çok kültürel anlamda bir şeyler katıyor.

Aslında Muğla’da aday olan yedi kişinin hepsi belli bir alanda halk mücadelesi yapan insanlar, bu anlamda da birbirimizi tamamlıyoruz. Mehmet Aslantuğ da öncelikle halk tarafından çok sevilen bir insan. Türkiye İşçi Partisi’nin de Muğla’da yapmak istediklerini sürükleyen bir takım arkadaşı, diyeyim.

TİP ilk defa seçimlere giriyor. Muğla’da halkın ilgisi nasıl?

Çok büyük bir ilgi var. Pazarda, kahvehane sohbetlerimizde veya ev sohbetlerimizde özellikle kadınların benimle tanıştıktan sonra gözlerinde bir pırıltı ve bir gülümseme oluyor. Bu teveccühün de mutlaka bir karşılığı var. Bunun nedeni de meclisteki dört vekilimizin bu geçtiğimiz dönemde yaptıkları muhalefet. O dört kişinin [Sera Kadıgil, Barış Atay, Ahmet Şık ve Erkan Baş]  meclisin yarısını yaptığı muhalefete denk bir muhalefet yaptığını herkes söylüyor. Hatta şöyle diyorlar; siz de inşallah Sera [Sera Kadıgil] gibi olursunuz, inşallah siz de Barış Atay gibi olursunuz. Dolayısıyla bunun bir oy anlamında da bir karşılığı olacağını düşünüyorum, meclise daha çok vekil göndermeyi arzu ediyoruz ama tek motivasyonumuz bu değil. Daha uzun vadeli tabii planlarımız, programlarımız var.

TİP adayları olarak Muğla’ya özgü kırmızı çizgiler de belirlediniz, nedir onlar?

Türkiye İşçi Partisi ‘halkın kırmızı çizgileri’ diye seçim programının çok özet bir kısmını açıkladı. Ama bunun dışında Muğla için de bazı kırmızı çizgilerimiz var. Bunların en başında doğa talanı geliyor. Muğla hem doğasıyla hem de diğer zenginlikleriyle sermayenin de gözünün önünde olan bir yer. Kısa vadede çok fazla kar etme güdüleri Muğla’yı artık gerçekten çok yaralamış durumda. TEMA’nın 2021 tarihli raporunda Muğla’nın yüzde 60’ının, ormanlık alanlarınınsa yüzde 65’inin maden alanı olarak ruhsatlandırıldığı görülüyor. Biz de zaten Muğla Çevre Platformu olarak bütün bu talanı harita üzerinde görselleştirdiğimizde durumu vahameti gerçekten gözler önün serildi.

Kadın sorunu çok büyük bir kırmızı çizgimiz. Çünkü biliyoruz ki Muğla’da özellikle kadına şiddet olaylarında çok fazla artışlar var. Gönüllü çalışan avukatlardan öğrendiğimiz; çocuğa şiddet vakaları ve ensest vakaları çok yaygın. Toplumsal cinsiyet izleme grubunun 2018-2021 tarihli raporuna göre kadının eğitimde bile eğitim durumunun bile gerilediğini görüyoruz, 4+4+4 sistemi sebebiyle. Artık kız çocukları imam hatip okullarına dahi gönderilmiyor. Yani ilk temel dört yılı aldıktan sonra kadınlar işte ne istihdamda ne eğitimde, kadın görünmez bir hale getiriliyor.

6 Şubat depreminde gördük. Türkiye’de çok yanlış bir yapılaşma ve tehlikeli bir yapı stoku var. Muğla da bir deprem bölgesi, Gökova‘da yine sarsıntılar oluyor. Dolayısıyla bu yapı stoğunun daha sağlıklı, daha insana yaraşır olması için ayrıca barınma hakkının da tabii en doğru bir şekilde insanlar tarafından kullanılması için çözümler önermek için buradayız.

Muğla’da özellikle son dönemde kira ve ulaşımda çok büyük büyük bir rant var. Özellikle öğrencilerin bulunduğu yerlerde kiraların çok yükselmesi sebebiyle öğrenciler zor durumda. Bu konuda Türkiye İşçi Partisi’nin daha önce verilmiş kanun teklifleri var. Dolayısıyla biz bu konular üzerine çalışmaya devam edeceğiz. Muğla sonuçta bir öğrenci kenti.

Tarım, Muğla için çok önemli ve tarımsal alanlar gittikçe yok oluyor. Maden projeleriyle, termik santrallerin zehirli gazlarıyla, tarımsal üretim burada tehlikede. Bir de barajlar düşünülüyor, baraj iklimi değiştiren bir şey. İnanılmaz büyüklükte su kütleleri oluşturuyorsunuz.

Muğla için zeytincilik çok önemli ama zeytin belli bir iklimde yetişiyor, belli dönemlerde kuru olması lazım. Ama baraj yaptığınız zaman orası daha çok nemlenecek üstelik barajlar kuraklığı da artıran şeylerdir, buharlaşma nedeniyle.

Su problemimiz var Muğla’da. İki üç tane nehir var, onların da hepsinin üzerine ya baraj ya HES [hidroelektrik santral] yaparak elimizden almaya çalışıyorlar. Maden projeleriyle zaten yeraltı su havzalarımız tehlikede. Yani doğayı konuşmadan Muğla’yı konuşamıyoruz, Muğla’yı konuşurken mutlaka bir yerinden doğaya, biyoçeşitliliğe, tehlikede olan yaşam alanlarını ve tehlikede olan haklarımızı konuşuyor oluyoruz.

Muğlalılardan en çok ne türde beklenti ve talepler duydunuz?

İnsanlar ekonomik olarak gerçekten zor durumdalar ama çoğu şükrediyor. Sorduğumuz zaman ‘nasılsın, ne bekliyorsun’ diye ‘çok şükür’ diyorlar önce. Peki diyorum mesela beş sene önce ne diyordunuz? O zaman da diyor ‘çok şükür’ diyordum diyor ama o zamana göre şimdi ekonomik olarak daha kötü bir yerde olduğunu söylüyor. Mesela hayvancılıkla uğraşanlar, maliyetleri o kadar artmış ki hamile hayvanlarını kesmek zorunda kalmışlar. Onlar maliyetleri karşılayamadığı zaman bu sefer bizim güvenle tüketebileceğimiz ürünler gittikçe daha çok azalıyor ve fiyatları artıyor.

Tarımsal üretim de aynı şekilde. Bizim güvenli gıdaya ulaşma imkânımız bu maliyetlerin artması nedeniyle gittikçe zorlaşıyor. İnsanlar bunu istiyorlar, öncelikle rahatça yiyebilmek, içebilmek istiyorlar. O yedikleri, içtiklerinin güvenli olmasını istiyorlar. Ve bunları üreten insanlar da bunu artık yapamayacaklarını söylüyorlar.

Türkiye İşçi Partisi olarak köylerde kamusal yatırımların yapılmasını, gençlerin daha çok tarıma dönmesi yönünde projeler geliştirmeyi öneriyoruz. Muğla’da hemen hemen herkesin aslında toprakla bir bağı var. Ama para kazanamadıkları için elden çıkarıyorlar. Mesela bir genç bir delikanlı diyor ki babamdan kalma arazi var ama para kazandırmadığı için satacağım diyor. Ranta yönelmek çok kolay, bunu önlemek gerekiyor galiba ilk başta. Yani insanların üretime yönelmeleri ve tüketicinin de bu üretimleri destekleyecek şekilde bir düşünce tarzını değiştirmesi gerekiyor.

Seçmenlerinize ne söylemek istersiniz?

Şunu söylemek isterim. Birincisi geleceği tayin etme hakkı diye bir şey var. Yani herkes kendi geleceğini kendisi tayin edebilmeli. Bu geleceğini tayin etme hakkını korku algılarıyla yönetmek isteyenlere bir kere itibar etmesinler. Yani ‘yok, oy bölünür’, ‘yok, işte artık oylar’ bilmem kime gider gibi şeyleri itibar etmesinler. Çünkü bizim siyasi irademiz matematik problemi değil.

Oy kullanmak bir vatandaşlık hakkı. Dolayısıyla kimsenin bizim bu tip haklarımıza ipotek koymalarına müsaade etmemeleri gerekiyor. Türkiye İşçi Partisi olarak da biz şunu diyoruz; bir kere önce tek adam rejiminden bir kurtulmamız gerekiyor. İkincisi de; biz geleceği kurmak istiyoruz. Hayal ettiğimiz güzel bir Türkiye var, onu kurmak istiyoruz. O yüzden de bir oy Kılıçdaroğlu’na [Kemal Kılıçdaroğlu], bir oy TİP’e diyoruz.

You may also like

Comments

Comments are closed.