Ekolojik YaşamManşet

Şebekeye bağlı olmadan* yaşamak: Mümkün ama yeterli değil

0

Celsias.com sitesinde Frederick Trainer imzasıyla yayımlanan yazıyı, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Eren Atak‘ın çevirisiyle sunuyoruz.

***

Eski püskü evim hiçbir zaman elektrik kaynağına bağlı olmadı. Bir çift foto-voltaik güneş paneli ile çalışır ve odun ateşi ile ısınır. Kullanılan tüm su yağmur suyudur.

Sebze bahçem, meyve ağaçlarım ve tavuklarım var. Pompa ve düzenek 12 Volt güneş enerjisiyle çalışıyor. Bisiklet ya da trenle işime haftada bir kez 25kmlik yol gidiyorum ve haftada sadece 10 km araba kullanıyorum. Hiç tatile çıkmıyorum. Avusturalya’da bir ev ortalama bir kilowatt elektrik kullanıyor, ben ise sekiz watt kullanıyorum.

Peki, bu daha az tüketime yönelik olarak düzenlenen hayat tarzı sera gazı sorununu çözmenin yolu değil mi?

Kesinlikle hayır, değil. Bu çözümün bir parçası ama ana parçası değil. Eğer iklimi düzeltmek, ülkenin fakirlik, kaynak tüketimi ve diğer çevresel sorunlarını çözmek istiyorsanız, aynı zamanda ekonomik büyümeye karşı mücadele etmelisiniz, yani kapitalizmi, daha geniş anlamda küreselleşmeyi, merkezileşmeyi, piyasa sistemini, temsili demokrasiyi, mali sistemi, büyük şehirleri, modern tarımı ve şehirleşmeyi hurdaya çıkarmalısınız.

Biraz uç mu oldu? İşte size temel argüman.

 

 

Herkes temel gerçekleri ve rakamları biliyor ama çok azı bunların ne anlama geldiğini cesaretle karşılıyor. Ortalama bir Avusturalya vatandaşına gıda, yerleşim yeri, su ve enerji temin etmek 8 hektar üretken alan gerektiriyor. Eğer 2050 yılı itibariyle, dokuz milyar insan, Avusturalya’lının şu anki yaşama standardına ulaşacak ve gezegenin üretken alanı bugunkü ile aynı oranda kalacaksa, kişi başına düşen alan 0.8 hektar olacak.

Diğer bir deyimle, bir Avusturalyalı bugün herkes için mümkün olabilecek olanın 10 kat daha fazlasını kullanılıyor.

Bu durum diğer kaynaklar için de geçerli. Son birkaç on yıllık süreçte genel olarak gıdada, balık, su, birçok endüstriyel maden, petrol ve pik kömüründe kıtlıklar gözleniyor. Dünya nüfusunun yaklaşık olarak sadece 5’te 1’i zengin tüketim oranlarına sahip ve altı misli oranda insan yakında bu olanaklara sahip olmayı amaçlıyor olacak.

Ve herkes manik bir biçimde yaşam standartlarının, üretimin, tüketimin ve GSYİH’nın yükselmesiyle saplantılı hale gelmiş durumda. WWF’nin rakamlarına göre, yıllık standart %3’lük büyüme hızıyla, 2050 yılında kaynak talebini karşılamak için 20 tane daha gezegene ihtiyacımız olacak.

Şebekeye bağlı olmadan yaşamak enerji kaynağının tamamen ortadan kalkması değil… Güneş panelleri bu hayat tarzının ayrılmaz parçası.

Işıl ışıl ve bariz biçimde parıldayan ama göz ardı edilen husus, zengin dünyanın kişi başına düşen kaynak tüketim  düzeyi ve ekolojik etkisinin, sürdürülebilir düzeyden çok uzakta olduğu, ya da makul teknik düzenlemelerle bir dereceye kadar sürdürülebilir hale getirilebileceği. Yeşilci olanların çoğu da dahil olmak üzere, insanlar, aşırıya kaçmanın derecesinin büyüklüğünü ya da büyük sorunları çözmek için değişim gereksiniminin ne derece elzem olduğunu kavramıyor.

Sorunlar temel olarak sistemimizden kaynaklanıyor, oldukça varlıklı olsa da yaşam tarzlarımızdan değil. Sıfır büyüme ekonomik sistemine geçmedikçe, kaynak tüketimimizi, şu ankinin 5’te 1’inin ya da 10’da 1’inin altına indirmemiz mümkün değil. Bu da, faiz ödemesinin olmadığı bir ekonomik sistem demektir.

Bu mevcut mali sistemi ve yeniliği, girişimi, iş ve yatırımı teşvik eden güçleri ve daha çok refah arayışını yıkmak zorundayız demek. Kapitalizmi yıkmanın da ötesinde, bu, batı kültürünü 300 yıldır şekillendiren bazı temel fikirlerin (mesela ilerlemenin tanımı) ve değerlerin (zengin olma gibi) tamamen terk edilmesi demek.

Eğer istersek kolayca yapabiliriz. Benim sistemim, “Daha Basit Yol” (kitabımda detaylı olarak aktarılıyor), şu an mevcut tüketici keşmekeşliğinden daha kaliteli bir yaşamın olabileceği, yerel ve sıfır büyüme ekonomisiyle mevcut banliyö ve şehirlerimizi kendine yeten, kendi kendini yöneten hale dönüştürdüğü örneklerden sadece bir tanesi.

Evet, önemli bir kısmı hane halkı ve toplumsal düzeyde tutumlu, kendine yeten, işbirlikçi yöntemlerin kabulü. Ama benim çalıdan yapma ev tercihim kadar öte bir noktaya gitmeye gerek olmayacaktır. Hala elektrik sistemlerimiz, (küçük) şehirlerimiz, (bazı) ticaret ve ağır sanayi, tren yolu ağları, (küçük ve şehir meclislerinin kontrolünde) merkezi devlet, üniversiteler, profesyonel işler ve şu an sahip olduğumuzdan sosyal kullanımı daha yararlı yüksek teknoloji araştırma ve geliştirmemiz olabilir. Para kazanmak için sadece haftanın bir günü çalışmaya ihtiyacınız olabilir.

Eko-köylerde yaşayan birçok insan az ya da çok gereksinim görülen biçimde yaşıyor. Birçoğu şehir ve banliyölerini daha kendine yeten ve kendini yöneten yerel komünitelere dönüştürme niyetinde.

Ama bu cesaretlendirici başlangıçlar henüz daha önemli hedeflere odaklanmış değil. Gezegenin korunmasına gerçekten yardımcı olmak istiyorsanız vites küçültme konusunda kendi kendinizi üzmeyin, ama eninde sonunda büyük yapısal ve kültürel değişimi sağlamamız için gerekli odak ihtiyacı konusuna insanları çekecek bakış açısıyla yerel topluluğunuzun bahçesine katılın.

*Çevirmen Notu: “Living off the Grid” başlığı, yazı, elektrik özelinde başladığı için “Şebekeye Bağlı Olmadan Yaşamak” olarak Türkçeleştirilmiştir. Batı ülkelerinde “kendi kendine yeterek yaşayan kişi ve toplulukları” tanımlamada kullanılan bir terimdir ve elektrik kullanımıyla sınırlı değil. Bir anlamda bir “akım” olarak kabul edilebilir. Living-off-the-grid konusunda daha fazla bilgi için: www.off-grid.net

 

Yeşil Gazete için çeviren: Eren Atak

Yazının özgün hali (ingilizce) için tıklayınız.

(Celsias.com, Yeşil Gazete)


You may also like

Comments

Comments are closed.