ManşetDoğa MücadelesiEditörün SeçtikleriEkoloji

Samsun’da kanserojen maden tehdidi: Akyar köylüleri bilinmezliğe karşı mücadele ediyor

0

Türkiye’nin dört bir yanında vatandaşlar “Köyümüzde, mahallemizde maden ocağı istemiyoruz” çığlıklarıyla doğa tahribatına sebep olacak faaliyetlere karşı suyunu, toprağını ve ormanlarını korumaya çalışıyorlar. Samsun’da da Ladik ilçesine bağlı Akyar Köyü sakinleri Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından kuvars ve silis kumu arama sondaj çalışmalarına karşı mücadeleye başladılar. Uzmanlar ise silisyumun solunması durumunda kansere kadar yol açabilecek boyutta bir tehlike arz ettiği, çevreye yayılacak partiküllerin canlılara ve bitki örtüsüne zarar vereceği konusunda hemfikir.

MTA’nın köylerinde Kasım 2021’de yaptığı çalışmaları sondajlar açıldıktan bir buçuk ay sonra öğrendiklerini söyleyen köylüler, bilinmezlik içerisinde bırakıldıklarını belirterek Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER), MTA, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) ve  Çevre Yönetimi ve Denetiminden Sorumlu Şube Müdürlüğü tarafından geçiştirici cevaplar verildiğini ve dolayısıyla bir bilinmezlik içerisinde bırakıldıklarını söylüyorlar.

Köyde yapılan sondajlar.

Hisseli arazilerde dokuz sondaj çalışması

Köylüler doğal su kaynaklarını, taşını, toprağını, hayvanlarını korumak için silisyum maden arama çalışmalarına karşı kurmuş oldukları Akyar Çevre Platformu öncülüğünde direniyorlar. Konuya ilişkin olarak iptal davası açma hazırlığında olduklarını ifade eden Akyar Çevre Platformu Başkanı Aykut Gökdeniz, dokuz adet sondaj çalışması yapıldığını, köydeki hisseli arazilerin bir kısmında sondajlar için izinler verildiğini ancak köylülerin konu hakkında bilgilendirilmediklerini şöyle anlatıyor:

“Kimseye sorulmadan MTA tarafından numuneler alındı ve şu an sonuç bekleniyor. Köyümüzün talan edilme durumu var. İnsanlar tedirgin. Köyde çalışma için gelenleri görenler var ancak ne olduğunu bilmiyorlar; köydekiler su kanalıyla ilgili olduğunu sanıyorlar. Araştırdığımızda işin içinde maden olduğunu öğrendik.”

Gökdeniz CİMER’e birçok kez sondajlara ilişkin sorular yönlendiriyor ve MTA tarafından 14 Ocak’ta verilen yanıtta “Bölgede kurumumuz adına ruhsatlı maden arama sahasında tamamen kuvars kumu aramaya yönelik etüt ve sondajlı/sondajsız çalışmalarımız devam etmektedir” şeklinde ifadeler kullanılıyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlı Çevre Yönetimi ve Denetiminden Sorumlu Şube Müdürlüğü tarafından 7 Mart’ta verilen yanıtta ise söz konusu bölgede böyle bir çalışmanın olmadığı söylenerek şu ifadelere yer veriliyor:

“MTA taşeronu veya nimet madencilik tarafından herhangi bir kart numune alımı faaliyetinin olmadığı, herhangi bir şantiyenin olmadığı, herhangi bir yetkili veya temsilcinin olmadığı tespit edilerek yöre halkı ile görüşüldüğünde de faaliyet olmadığı hususları video ve fotoğraf ile kayıt altına alınmıştır”

Silisyum dioksitin sağlığa etkisi: Kanserojen etkisi var

İstanbul gibi büyükşehirlere göç veren köyün toplam nüfusu, iki bin civarındayken; köyde yaşayanların nüfusu yetmişin üzerinde ve bu rakam yaz aylarında daha da artıyor. Uzmanlar ise silisyumun insan sağlığına olumsuz etkilerine uzun zamandır dikkat çekiyorlar.

İş ve Meslek Hastalıkları ve Göğüs Hastalıkları Uzmanı Profesör Doktor İbrahim Akkurt ise silisyum dioksitin toz halinde havaya karışması durumunda insan sağlığında bronşitten kansere kadar olumsuz etkilere sebep olacağını söylüyor. Akkurt, konunun ciddiyetini şu ifadelerle ortaya koyuyor:

“Silisyum dioksit, parçalanarak ve kırılarak tozunun partiküller şeklinde ortama saçıldığında solunması halinde birçok patolojiye sebep olur. Hava yollarında tahrişe bağlı, zaman içinde bronşitlerden tutun da amfizeme, KOAH’a; akciğer parankimi dediğimiz havalanmanın olduğu alanlarda da silika partikülleri birikme yaparak silikozise (Pnömokonyoz türü) yani geri dönüşü olmayan bir hasara sebep olur.”

‘Çevresel toz hatalıklarına sebebiyet verebilir’

Bunların iyi huylu olarak ifade edilen olaylar olduğunu belirten Prof. Dr. İbrahim Akkurt, Dünya Sağlık Örgütü’nün Kanser Araştırma Enstitüsü tarafından silisyum dioksitin 1997’den beri kanserojen olarak kabul edildiğine de dikkat çekiyor ve ekliyor:

“Akciğerde oluşan bu değişikliklerin, hava yollarında (bronşlarda) silikozisin oluşması dışında zaman içinde kanser yapabilme potansiyeli de var.”

Prof. Dr. İbrahim Akkurt bölgedeki birçok kesimin tehlike altında olduğunu söyleyerek öncelikle toza doğrudan maruz kalan işte çalışan insanlar için çok riskli olduğunu belirtiyor. Akkurt, “Toz ortaya çıkacaksa çevrede bulunan halk için, çevresel toz hastalıklarına sebebiyet verebilir. Ortamda çalışan işçilerin kıyafetleriyle tozun evlerine taşınması durumunda ev halkı için de tehlike arz eder. Sonuçta silika, silis, silisyum dioksit bilinen en patojen hava yolu partiküler pnömokoz yapıcı ajanlardır. Çevreye vereceği zarar yadsınamaz. Gerek o işte çalışan işçilere, gerekse de çevre insanlarında çok büyük sağlık sorunlarına yol açacaktır” diyor.

‘Akciğerde ciddi tahriş yapar’

Yerkürenin yüzde 70’inden fazlasını oluşturan silisyum dioksite ilişkin olarak Kimya Mühendisi Prof. Dr. Veli Deniz ise “Silis madeninin kum taneciği, amorf ve kristal formları vardır. Katı toz halindedir. Ortam kirlendiği ve özellikle solunduğu takdirde akciğerlerde ciddi manada tahriş yapar. Güvenlik Bilgi Formları’nda üreticiler bunu gizler ve çok sağlıklı bilgi vermezler. Kesinlikle toz ortamında çevredeki insanlar, tozun taşındığı yakın yerlerdeki insanlar olumsuz etkileneceklerdir” şeklinde ifadeler kullanıyor.

‘Rüzgarla taşınabilir, bitkilerde tabaka oluşturur’

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Ali Uğurlu ise silisyum madeninin akciğerde ciddi hasar bırakabileceği tehlikesini yineleyerek faaliyetlere ilişkin olarak şu değerlendirmelerde bulunuyor:

“Sondaj sırasında çevreye bir etkisi olmaz, izin almaya gerek yoktur. Maden işletilirse çevreyi olumsuz etkiler. Uzak olsa bile rüzgarla taşınabilir. Çünkü bunlar 10 ila 2,5 mikron düzeyindedir ve çok ince malzemelerdir. Dolayısıyla bunlar rüzgarla, solumayla ve havayla taşınabilir. Silisyumun tozu bitkiler üzerinde de tabaka oluşturur ve bu da bitkileri olumsuz etkiler.”

Öte yandan vatandaşların sondajla ilgili bilgilendirilmemiş olmasına ilişkin değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Veli Deniz “Sondajda çamur ortaya çıktığı için bir etkisi olmaz. Sondaj aşamasında genellikle bilgi vermezler. Demokratik bir ortamda olsa niyet söylenir de; o aşamada çevreciler, aktivistler sondajı da engellemesinler diye haber vermezler” şeklinde konuşuyor.

 

‘MAPEG teminat ve ruhsat paraları için önüne gelene ruhsat veriyor’

Avukat Melike Özman, Avukat Birsen Adar Odabaş ve Avukat İsmail Hakkı Atal ise açılacak davanın hukuki sürecini yürütecek. Konuya ilişkin olarak Yeşil Gazete’ye konuşan İsmail Hakkı Atal MAPEG ve Orman Genel Müdürlüğü’nün uygulamalarına ilişkin şu açıklamalarda bulunuyor:

“Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ve Orman Genel Müdürlüğü tamamen cahilce uygulamalar yapıyor. Sadece günlük herhangi bir stratejileri olmadan, iklim krizinin bizi sürüklediği mecburiyetlere uyulmaksızın sadece günü kurtarmak adına herkese ruhsat veriyorlar. MAPEG Genel Müdürlüğü ve Orman Genel Müdürlüğü herhangi bir uzun vadeli eylem planlaması olmadığı gibi sermaye de çok akılsızca bir şekilde yönetim boşluğunda her şeye atlıyor. MAPEG şu an alacağı teminat ve ruhsat paraları için önüne gelen herkese lisans ve ruhsat veriyor.”

‘Doğamıza, suyumuza, taşımıza, toprağımıza dokunulmasını istemiyoruz’

Köylüler, Aralık 2021’de çalışmaları öğrenmelerinden bugüne kadar söz konusu faaliyetlerin iptali için birçok girişimde bulundular. Akyar Çevre Platformu Başkanı Aykut Gökdeniz, Change.org’da imza kampanyası başlattıklarını, dava açılması için 125 kişinin avukatlara vekalet verdiğini, Ladik Kaymakamlığına teslim etmek üzere 350 kişinin imzası bulunan dilekçeler yazdıklarını ve son aşamada hukuki olarak da konunun takipçisi olacaklarının bilgisini veriyor.

Tarım ve hayvancılıkla geçimin sağlandığı köyde sondaja 200 metre uzaklıkta doğal su kaynağı bulunuyor. Çevre ilçelerin suyu da buradan karşılanıyor. Doğal kaynak suyu köylülerin ‘Göz’ü ve madencilik faaliyetleri nedeniyle bunu kaybetmek istemediklerini belirtiyorlar. İşte Samsun’daki Akyar Köylülerinin çağrısı şöyle:

“Doğamıza, suyumuza, taşımıza, toprağımıza dokunulmasını istemiyoruz. Küçük bir taş ocağını bile kabul etmiyoruz. Silis kumunun zararları yokmuş gibi davranılıyor ama bunun çok büyük zararları olduğunu biliyoruz.”

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.