GündemEditörün SeçtikleriKoronavirüs SalgınıManşetTürkiyeYaşam

Salgın günlerinde mülteci olmak: Koronayla değil açlıkla mücadele

0

Haber: Maaz İbrahimoğlu

Korona salgını dünyayı felç ederken hayatı en çok zorlaşan grupların başında mülteciler ve göçmenler geliyor. Henüz bir ay önce Avrupa’ya geçebilme umuduyla soluğu Yunanistan sınırında alan binlerce mülteci, Avrupa’ya adım atamadıkları gibi daha zor bir hayata döndüler. Tüm varlıklarını paraya çevirip onu da insan kaçakçılarına kaptıran binlerce kişi, daha perişan şekilde İstanbul ve Anadolu’ya dağıldı. Evlerini kapatmış, eşyalarını satmış, paralarını da kaptırmış halde şimdi bir de korona salgını nedeniyle işsiz ve gıdasız bir şekilde hapis durumundalar.

Konuştuğumuz mülteciler, gündemlerinin koronadan önce gıda ve kira olduğunu söylüyor.

Pakistanlı Abid Khairbad üç çocuğu ve eşiyle İzmir’de derme çatma bir evde yaşıyor. Evde kendisi dışında bir mülteci aile daha bulunuyor. Memleketinde balıkçılık yapan Khairbad, Türkiye’de gündelik işlerde çalışarak geçimini sürdürüyordu. Ancak korona nedeniyle çalıştığı işyeri kapandı. Hiçbir birikimi olmayan genç adam, ortada kaldıklarını ifade ediyor. Evde yiyecek hiçbir gıdalarının olmadığını birkaç hayırsever aktivistin kendilerine çay ve bisküvi verdiklerini ve bugünlerde bunlarla idare ettiklerini anlatıyor. Salgından dolayı göçmenlere el uzatan derneklerin kapılarının da kapandığını ifade eden Khairbad, “İnanın evde şu an hiçbir şey yok. Tek yediğimiz şey çay ve bisküvi. Dün derneğe gittim kapalıydı. Kime gideceğimizi ve ne yapacağımızı bilmiyoruz” diyerek durumunu anlatıyor.

Korona salgını öncesinde dışarıya çıkabildiklerini iyi kötü günü kurtaracak ve kirayı ödeyecek şekilde çalışabildiklerini belirten Khairbad, sürecin uzaması halinde kendisi ve kendileri gibi olan yüzbinlerce göçmenin gıdasızlıktan ve stresten hasta olacaklarını anlatıyor. Khairbad koronaya karşı herhangi bir önlem almamış. Ne maske, ne eldiven ne de herhangi bir şey kullanmadığını ifade eden genç adam, “Onlardan önce temel ihtiyaçları halletme derdine girdik. Şimdi kolonya almak için para lazım. Diğer şeyler hep para ama bende para yok. Çocuklarımın yemeğini önce düşünüyorum” diye konuşuyor.

Deri, Tekstil ve Kundura Derneği’nin son yayınladığı rapor da Khairbad’ı doğruluyor.  Göçmenlerin büyük çoğunluğu deri, tekstil, kundura ve komilik gibi iş kollarında çalışıyor. 100 işçiyle yapılan görüşmelerde göçmenlerin düşük ücretle ve güvencesiz çalıştırıldığı kaydedildi. Konuyu değerlendiren dernek başkanı Yalçın Yanık, kendilerinin yaptığı araştırmalara göre bu süreçte mültecilerin yüzde 70’nin işsiz kaldığını belirtiyor. Göçmenlerin korona döneminde çok zor bir çıkmaza sürüklendiğini kaydeden Yanık, bu insanların önceden de kötü şartlarda kaldığını ve asgari ücretin çok altında çalıştırıldığını, çoğunun hayatınınsa günü kurtarma üzerine kurulduğunu söylüyor:

“Harabe evleri göçmenler 500-750 TL civarında kiralıyor. Derneklerin ve devletin verdiği yardım paralarıyla kiralarını iyi kötü ödüyorlardı. Zaten beş kişilik bir ailede ancak iki kişi çalışabiliyordu. Genelde çocuklar ve kadınlar çalışmıyor. Kâğıt ve atık işi yapanlar artık sokağa çıkamıyor.Tekstiller ve atölyeler kapandı.  Lokantalarda çalışanlar lokantaların kapanmasıyla evlerinde oturuyor. Göçmenler özellikle tekstil, inşaat ve lokantalarda çalışıyordu. Zaten işverenler 45 yaş üstü kişileri işe almıyorlardı.”

Suriyeli mültecilerin en son işi bırakan grup olduğunu anlatan Yanık, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Işıkkent Ayakkabı Sitesi‘nde 30 bin civarında işçi var. Burada beş bin civarında Suriyeli işçi çalışıyordu. Bunlar işi en son bırakan oldu. Çünkü Türkler tedbirini daha fazla aldı ve sigortaları vardı. Ancak Suriyeli gitmek zorundaydı, çünkü kayıt dışı çalışıyorlardı. Diğer bir sebep ise 20 yaş altına getirilen kısıtlama oldu. Göçmen gruplarında en çok çalışan yaş grubu 20 yaş altı diyebilirim. Böylece yüzde 70 civarında göçmen işe gitmiyor şu an.”

‘İyi kötü bir hayatımız vardı, sınırda sıfırlandı’

İstanbul Esenyurt’ta ikamet eden Suriyeli Ömer Mousa ise Yunanistan’a gitme hayaliyle bir süre önce soluğu Edirne’de almıştı. Gitmeden önce her şeyini satıp paraya çevirdi. Dört çocuğu ve eşiyle sınırı geçmek için bota bindi. Ancak Yunanistan tarafına vardıklarında hem ellerinden telefonları, paraları ve kimlikleri alındı hem de geri gönderildiler. Üstüne bir de Yunan polisinden şiddet gördüler ve İstanbul otogarına parasız ve evsiz şekilde döndüler. Bazı hayırseverlerin burada gıda ve erzak ihtiyaçlarını karşıladığını söyleyen Muosa, şu anda Esenyurt’ta başka bir aile ile beraber bir evde oturuyor.

Koronadan dolayı çifte mağduriyet yaşadıklarını ifade eden Muosa şöyle konuşuyor:

Önceden iyi kötü bir hayatımız vardı. Sınırda sıfırlandı. Döndük. Kalacak hiçbir yer yok. İş yok, para yok. Çocuğun ayağı incindi ama hastane yok. Tedavi yok. Şimdi korona çıktı. İşyerleri kapalı. Çalışma imkanı da yok. Sağ olsun bazı dernekler ve insanlar yardım ediyor ama nereye kadar… Kiramızı ödeyecek imkanımız yok. Hele karantina uzun sürerse ve çalışmazsak bu sefer bizi hastalık değil fakirlik vuracak. İnsanların birikimi var. Sağlık ve hijyen imkanı var ama biz göçmenlerin maalesef yok.”

Göçmenlerin çoğunun kalabalıklar halinde olduğunu, sosyal mesafe kuralını uygulamalarının zor olduğunu kaydeden Mousa, “Maalesef sağlık açısından önlem alamadık. Önlem alabilmek için para lazım ama yok. Eldiven, maske, dezenfektan, kolonya her şey parayla… Hatta evde oturmak bile parayla. Çünkü fatura, kira ve yemek için para lazım. Çok zor günler bizi bekliyor” diyerek sözlerini bitiriyor.

‘Temizlik işleri de bitti’

Salma Karahmad ise Adana’da yaşıyor. 50 yaşındaki Karahmad, 14 yaşında olan oğluyla beraber yaşıyor. Son bir aydır çok zor duruma düştüklerini ifade eden Karahmad, salgın öncesinde bir lokantada günlük 30 TL’ya çalışıyordu. Ancak salgınla birlikte işyeri kapanınca kendisi de işsiz kaldı. Şu anda tek geliriyse Kızılay’ın verdiği karta yüklenen meblağ. Önceden ara sıra evlere temizliğe gittiğini ancak şimdiler de o işin de bittiğini söylüyor. Çünkü aileler bu süreçte yabancılara ve misafirlere kapıları kapatmış. Karahmad, birkaç gün evvel adliyeye yardım istemek için gitti. Ancak eli boş döndü. Bir aydan beri çocuğunun dışarı çıkmadığını ve parasının da olmadığını söylüyor. Korona salgınının mültecileri çok zor bir durumda yakaladığını ifade eden Karahmad’ın iki aylık kira borcu var. Ayrıca yaklaşık iki haftadır evinde gazı da yok.

Koronanın kronik hastalığı olanlar için ölümcül etkilere sahip olduğunu ve kendisinin de tansiyon hastası olduğunu ifade eden Karahmad, “Ben de kronik hastayım. Salgın kronik hastası olan bizler için ölümcül olabiliyor. Kendimi kötü hissedince hastaneye gitti. Virüs kapıp kapmadığımı öğrenmek istemiştim ama belirtiler yok dediler. Test yapmadılar. Şu an iyiyim ama maddi anlamda çok zor durumdayız” diyerek sözlerini noktalıyor.

Kira, gıda, sağlık ve temel ihtiyaçlarını temin etmekte zorlandığını kaydeden Karahmad, göçmenlerin imkânlarının olmadığını eğer yardım edilmezse hayatlarının tehlikeye gireceğini belirtiyor.

İstanbul’da çevirmenlik yapan Suriyeli Şhadi ise göçmenlerin zor durumda olduğunu, çoğunun dil bilmediğini anlatıyor. Bu süreçte onların evlerde izole edilmiş bir şekilde kalacağını, derneklerin ve yönetimlerin olabildiğince onların gıda ve hijyen ihtiyaçlarına yönelik bir koordinasyon sağlaması gerektiğini düşünüyor. Aksi halde birikimleri olmadığı için ileriki süreçte çok zor şartlar içinde kalacaklar.

Geri Gönderme Merkezleri dolu

Sığınmacıların yaşam koşullarının zora girdiği alanlardan biri de Geri Gönderme Merkezleri (GGM) oldu. Bu merkezlerde, ülkelerine geri gönderilecek olanlar geçici bir süre tutulup ardından gönderiliyordu. Ancak şimdilerde yurt dışına uçak seferleri iptal olduğu için giriş çıkış yok. Böyle olunca da halen GGM’lerde tutulan mülteciler de bulundukları yerden ayrılamıyorlar.

Avukat Duygu İnegöllü, GGM’lerin cezalandırma yeri olmadığını, idari bir karar nedeniyle ve sadece sınır dışı işlemi gerçekleştirene kadar kişilerin tutulduğu bir yer olduğunu söylüyor. Ancak şu anda bir işlevi kalmayan merkezlerde göçmenler, adeta cezai şartlara maruz kalarak bekliyor.

İnegöllü’nün anlattığına göre GGM’ler her zaman kalabalık bir nüfus barındırıyor: “Odalarda 14 kişi kalıyor ancak bazen bu sayının arttığı ve yere yatak serildiği de oluyordu. Temizlik malzemeleri eksik, sıvı sabun, şampuan gibi ürünler alınmıyor. Orada göçmenler bulundukları yerde temizlik işlerini kendileri yapar.”

Korona süresince GGM’lerle alakalı henüz bir resmi değişiklik yok. Salgından sonra iki GGM deneyimi yaşadığını aktaran İnegöllü, Aydın ve İzmir’deki GGM’lerin dezenfekte edildiğini ve yöneticilerin bazı çabalar gösterdiğini fakat yetersiz olduklarını kaydediyor:

Çabalar var ama yetersiz. İnsanlarla sosyal mesafe koyun ve ellerinizi sık sık yıkayın diyoruz ama çok kalabalık odalarda ve yetersiz hijyen koşullarına sahip alanlarda tutuluyorlar. Yine memurların, güvenlik görevlilerinin ve uzmanların her gün gidip gelmeleri ayrıca bir risk. Her gün yabancılarla muhatap oluyorlar. Birine bulaşırsa orada bir risk başlar. Herkese bulaşma ihtimali olur. Göçmenler de korkuyor.” 

Meselenin diğer bir tarafı ise göçmenlerin eksik bilgilendirilmesi. Avukat İnegöllü bu durumu şöyle anlatıyor: “Her dilden tercüman her zaman bulunmuyor. Bazıları anlamaya çalışıyor. Fransızca konuşanlar mesela karantina olduğunu sanıyor oysa sınır dışı edilmek üzere orada tutuluyorlar. Yabancılar alınırken bir süreliğine ayrı tutuluyorlar yani karantinada tutuluyorlar. Sonra içeriye bırakılıyor ama bu içeridekilere söylenilmiyor. Onlar da panik halinde… Yeterince bilgi verilmemesinden kaynaklı bir gerginlik ve stres var. Bir de orada daimi bir doktor bulunmuyor. Orada sağlıkçı var. Salgından dolayı giriş çıkışlar da azaltılmış durumda…”

Sınır dışı kararı olanların GGM’lerden dışarı çıksalar bile sağlık ve diğer yardım haklarından yararlanma imkanlarının olmadığını kaydeden İnegöllü, Suriyeli bir müvekkilinin durumunu örnek olarak veriyor: 

“Suriye’deyken bacağından yaralanmış. Çıkartılamayan kurşun yüzünden sürekli acı çekiyor. Ülkemize geldiğinde kayıt olamamış ve hurdacılık yaparak geçimini sağlamaya çalışıyordu ancak polis kontrolünde yakalandığından motorsikletine el koyularak hakkında sınır dışı kararı alınmış ve GGM’ye alınmış. Şimdi GGM’den bırakıldı ancak sınır dışı kararına karşı açtığımız davamız henüz sonuçlanmadı. Ağrıları artınca çok defa hastaneden ve aile hekimliklerinden geri çevrildi. Bir koruma sistemine kayıtlı olamadığı için ve kimliği olmadığı için belediyeden yardım bile alamıyor.”

GGM’lerin boşaltılması gerektiğini kaydeden Duygu İnegöllü “Zaten yürütülemeyecek olan sınır dışı işlemleri nedeniyle kişiler hürriyetlerinden yoksun bırakılmamalı ve GGM’ler boşatılmalı.  Ayrıca bu kişilerin korona zamanında evde kalabilmeleri herkes gibi evde yeterli imkânları olmalarına bağlıysa bir koruma sistemi altına alınmaları da hızla sağlanmalı ki sağlık hakkına, çeşitli sosyal yardımlara başvurabilecek durumda olsunlar” diye konuşuyor. 

‘Durum berbattı, beter oldu’

İzmir merkezli Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı Muhammed Salih Ali mültecilerin durumunun önceden berbat olduğunu ama korona süreciyle birlikte beter hale geldiğini söylüyor. Salgın büyüyünce mülteciler için bir takip timi kurmuşlar. Bu ekip göçmenlerin sağlık durumlarını takip ediyor ve enfekte biri  varsa onu tespit etmeye çalışıyor. Şu ana kadar İzmir’deki mültecilerden korona vakasına dair bulguya rastlamadıklarını ancak İstanbul için aldıkları duyumlara göre koronaya yakalanan mültecilerin olduğunu belirtiyor. Ali ulaştıkları sığınmacıların durumunu şöyle anlatıyor:

Atölyeler durdu, iş kalmadı. Ulaştığımız mültecilerin yüzde 80 şu an işsiz. Lokantalar, sanayi siteleri, kâğıt toplayıcıları, ayakkabı işleri yapanlar…  Göçmenlerin geliri günlük idi. Şimdi o da yok. Gıda ve temizlik malzeme tedarikinde sıkıntı yaşıyorlar. İşadamlarına çağrı yaptık. Bazı patronlar yardım etti. Ancak bu yardım yetmiyor. Mülteciler çok zor durumda… Devlet kurumları Suriyelilere şu anda pek bir yardım yapamıyor. Başvurular internet üzerinden. Ama Suriyelilerin çoğunluğu başvuru yapmayı bilmiyor.”

Abu Nojib, Hatay’da yaşıyor. Çatışmalar yoğunlaşana dek İdlib’e gidip gelerek iş yapıyordu. Ancak hem çatışmalar hem de korona salgını yüzünden artık çalışamıyor. Şimdi çocuklarıyla Reyhanlı’da günlerini evde geçiriyor. Burada geçim ve salgın nedeniyle sıkıntı içinde olduğunu ifade eden Nojib, İdlib’te savaşın ortasında kalan akrabaları için endişeleniyor. Nojib, “Çok zor durumdayız. Çocuklar, hastane ilaç hak getire… İdlib’ten kapıya gelen mülteciler artık o tarafta kaldılar. Bu taraftakiler işsizlik ve hastalık nedeniyle evlerde çıkamaz oldu. Sağlığımızı nasıl koruyacağız bilmiyoruz” diyerek durumu anlatıyor.

Mültecilere yardım etmeye çalışan İzmir Müzisyenler Derneği üyesi Kazım Altun ise derneklerin ve vakıfların salgın süresinde kapılarını kapatmasıyla mültecilerin adeta kimsesiz kaldığını ifade ediyor. İdlib’teki çatışmalar sürecinde Suriyeli mültecilerin evlerini dolaştıklarını ve yardım etmeye çalıştıklarını kaydeden Altun şunları kaydediyor: “Bu korona salgını süreci bir aylık sürerse atlatabilirler yoksa çok sıkıntıya düşerler. Şu an herkes evinde. Bizim dernekte 60 yakın göçmen misafirimiz var. İdlib’te olaylar olduğunda göçmenlerin evlerini dolaştık. Evler çok kötü şartlarda. Tuvalet ve yatak odası içice. Duvarlardan su akıyor. Cam yok pencere yok. Soba yakamıyorlar. Kiralar bu haliyle 600 lira. Hijyen şartları neredeyse yok. O yüzden onların sağlığı tehlikede. Onları yardım edilmesi gerekir.”

Uluslararası Af Örgütü ise dünyanın pek çok coğrafyasında salgının, hak ihlallerinin gerekçesi yapıldığını ve mülteci kamplarında göçmenlerin savunmasız bırakıldığını belirtiyor. Türkiye’de mülteci ve göçmenlerin ezici çoğunluğu kamp dışında ve hiçbir sosyal çatı altında değiller. İşsizlik Türkiye’deki mültecileri açlıkla karşı karşıya bırakmış durumda.

Sığınmacılar arasında salgın günlerinde denetimlerin de gevşemesiyle halen deniz yoluyla Avrupa’ya geçmeyi deneyenler bulunuyor. Yaz gelip hava koşullarının daha uygun hale gelmesiyle sayıların daha da artacağı düşünülüyor.

More in Gündem

You may also like

Comments

Comments are closed.