Yeşeriyorum

Referandum Yazıları – I / Serkan Köybaşı

0

Oyumu açıklıyorum: HAVET!

12 Eylül’de yapılacak referandum öncesinde inanılmaz bir akıl tutulması yaşandığını  düşünüyorum. Yahu oyun gizliliği ilkesinin hukuka yerleşebilmesi için yüzyıllar boyunca binlerce insan mücadele etti, gerektiğinde kanını döktü ama biz bugün oyumuzu insanlara açıklayacağız diye akla karayı seçiyoruz, internet sayfalarına yazılar yazıyoruz! Herkes oyunun rengini açıklama derdinde. “Ben ‘evet’ diyeceğim”, “ben ‘hayır’ diyorum”, “ben boykot ediyorum”, vb. söylemler her yerde, herkesin dilinde. Alın işte, ben de yazının başlığında oyumu açıkladım: Ben “havet” diyeceğim. Yani hem “evet”, hem “hayır”!. Nasıl mı? Basbayağı… Tercih (yetmediği yerlerde “evet”) mührümü oy pusulasının her iki tarafına da basacağım. Hatta sandık görevlileri anlamaz diye 3-5 defa basacağım, pusulada boş yer kalmayıncaya kadar kullanacağım mührümü. Tatmin oluncaya kadar. Oy verme kabininden çıkmam için uyarılıncaya kadar o istisnai süreyi sonuna kadar kullanacağım ve mührü her yere basacağım…

Anladığınız üzere referandumu protesto edeceğim. Tamamen bireysel bir sandık başı protestosu olacak bu. Geçersiz hale gelecek oyumu sayacak sandık görevlilerinin küçük bir tebessümü benim için ödüllerin en büyüğü olacak. Peki neden veya neyi protesto ediyorum? Açıklayayım:

12 Eylül’de yaşayacak olduğumuz tarz bağlayıcı referandumlar, yönetim biçimlerinden yarı-doğrudan demokrasi biçimlerinde görülür. Halk, iradesini, temsilcileri aracılığıyla olsa da sandık başında doğrudan ortaya koyabilir. Tam doğrudan demokrasi değildir bu, çünkü oylanan metin temsilciler tarafından hazırlanmıştır ama en azından halkın doğrudan iradesini gösterebilmesi nedeniyle doğrudan demokrasiye de yakın, sevdiğimiz bir yöntemdir. Ama tabii düzgün şekilde organize edilmesi halinde! Referandumları yanlış organize ederseniz bir anda çoğunluğun azınlık üzerinde baskı kurma aracına dönüşürler. Anayasa hukukçuları olarak biz de o yüzden onlara artık referandum değil plebisit demeye başlarız.

12 Eylül’de oyumuzu kullanacağımız şey bence bir referandumdan ziyade plebisit. Çünkü bunun referandum olması mümkün değil. Her şeyden önce, referandumlarla ilgili Roma Hukuku’ndan gelen en temel ilkeye, özgün adıyla lex caecilia didia ilkesine aykırı. Bu ilkeye göre bir referandumda birbiriyle ilgisiz konuların tek bir oyla oylanmaması gerekir. Çünkü öyle yaparsanız, oy verenin birbiriyle ilgisiz konulardan hangisine “evet” veya “hayır” dediğini bilemezsiniz. Bu da iradenin sağlıklı bir şekilde yansımadığını gösterir. Bunun en klasik örneklerinden biri 1982 Anayasası için yapılan halk oylamasıdır: Bu referandum benzeri “şey”de hem Anayasa metni, hem Kenan Evren’in Cumhurbaşkanı olup olmayacağı, hem de eski siyasî parti yöneticilerinin yasaklanıp yasaklanmaması oylandı. %90’ın üzerinde “evet” çıktı. Bu “evet” oylarının hepsinin baskıyla değil de hür iradeyle atıldığını düşünelim. Belki olumlu oy atanlardan %30’u Anayasaya, diğer %30’u Kenan Evren’e ve son %30’u da siyasaî yasaklara “evet” demişti. Tek tek oylansalar hiçbiri %50’yi geçemeyecekti ama hep beraber oylandıkları için %90 “evet” çıktı. Bu şekilde “yapay bir çoğunluk yaratılması için farklı konulara tek cevap istenmesi”ne logrolling denir. Türkçeye “siyasal muvazaa” diye çevirebiliriz. Referandum mantığını yok eden, oylamayı plebisite dönüştüren bir tuzaktır. Çünkü farklı şeylere “evet” diyenlerin iradelerini birleştirip sanki bütün pakete “evet” demişler gibi bir izlenim uyandırıp milletin iradesinin yanlış şekilde anlaşılmasına neden olur. Görüldüğü yerde ifşa ve protesto edilmesi gerekir. (Ama başbakanımıza göre asıl maddelerin ayrı ayrı oylanması referandum mantığına aykırıdır ve o ne söylerse doğrudur ve onun söylediğinin üzerine bir şey söylenmez ve başbakanımız elbette ki Roma Hukukunu bizden daha iyi bilecektir ve tabii ki bizim aksini söylememiz mümkün değildir ve söylersek de kendisinin hışmına uğramamız tabii ki yine bizim densizliğimizden kaynaklanır…)

Türkiye’de özellikle siyasî partilerin kapatılmasıyla ilgili olarak sık sık gündeme gelen Venedik Komisyonu’nun hazırladığı “Referandum Konusunda İyi Davranış Kuralları”nda da lex caecilia didia ilkesine yer verilmiş durumda. Söz konusu kuralların 30’uncu paragrafında seçmenin, birbiriyle “iç bağlantısı” olmayan kuralları aynı anda oylamaya zorlanmaması gerektiği ifade ediliyor.

Baktığımızda, 12 Eylül’deki referandum benzeri “şey”de oylayacağımız paketin içinde birbiriyle tamamen ilgisiz çok sayıda konu var. Kadınlara kotadan çocukların korunmasına, HSYK’nın yeniden düzenlenmesinden 12 Eylül darbecilerine yargı yolunun açılmasına, memurlara toplu sözleşme düzenlemesinden idare mahkemelerinin yerindelik denetimi yapamamasına kadar envai çeşit konu tek bir pakette düzenleniyor. Bunların teker teker nasıl düzenlendikleri beni bu yazı dahilinde hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Göstermeye çalıştığım şey tam bir “siyasal muvazaa teşebbüsüyle” karşı karşıya olduğumuz. Bize “hangisine ‘evet’, hangisine ‘hayır’ diyorsun?” diye sorulmuyor. Hepsi için tek bir oy vermemiz bekleniyor: “Paket bu kardeşim. Evet mi? Hayır mı?” Kardeşim, ben bunlardan bazılarına “evet”, bazılarına da “hayır” demek istiyorum, o zaman ne yapacağız? “Olmaz, ya hepsine ‘evet’, ya da hepsine ‘hayır’ diyeceksin!” Kadınlardan kadın kotasına, çocuk hakları aktivistlerinden çocuklarla ilgili maddeye, memurlardan toplu sözleşme düzenlemesine, 12 Eylül mağdurlarından ve insan hakları aktivistlerinden darbecilere yargı yolunu açması beklenen maddeye “evet” oyu vermesi planlanıyor. Ama elinizdeki tek “evet” aynı zamanda diğer “sizi o kadar da çok ilgilendirmeyen” maddelere de “evet” anlamı taşıyacak. Belki diğer maddelerin de sizin oyunuzla kabul edilecek olması sizi pek ilgilendirmiyordur. Ama ilgilendirmeli. Bu bir oyun çünkü, bir tuzak. Göz göre göre tezgahlanan ve hiç de hoş olmayan bir tuzak. Milletin iradesini, hukuksal mühendislikle şekillendirme girişimi.

Bu düşüncemi ifade ettiğim ve kendisine son derece saygı duyduğum bir ağabeyim bana “e bundan öncekiler de böyle değil miydi?” diye sordu. Doğru öyleydi. Ve biz hiç ses etmeden gittik oyumuzu attık. İtiraz etmedik. Onlar da bu tuzağı kurmaya devam etti. Ama artık itiraz etme vakti gelmedi mi?. “Yeter be! Yapacaksan doğru düzgün referandum yap!” deme vakti gelmedi mi?. Artık bu demokratik talep seviyesine ulaşmış olmamız lazım.

İşte bu yüzden benim oyum hem “hayır”, hem “evet”! Yani “havet”. Çünkü böyle referandum oylaması olmaz, bana dayatılan bu “şey”in referandum olmadığını görüyorum. Bu oylama, yarı-doğrudan demokrasinin araçlarından olan referandum değil. Başka bir şey. Ve ben bu “şey”i ifşa etmek için bireysel protesto hakkımı kullanacağım. Oy pusulasını mühür manyağı yapacağım.

Bu referandumla ilgili yazacak daha çok şey var. Onlar da sonraki yazılara…

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.