Bugün (7 Mart) Oxford Sürdürülebilir Finans Grubu tarafından yayımlanan yeni bir çalışma, daha yüksek güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesi payına sahip yenilenebilir elektrik şirketlerinin, küresel ölçekte fosil yakıt odaklı emsallerine göre daha düşük öz sermaye ve borç maliyetine sahip olduğunu ortaya koydu.
Enerji Dönüşümü ve Değişen Sermaye Maliyeti: 2023 İncelemesi başlıklı rapora göre, bu eğilim özellikle Avrupa‘da belirgin olup, iklim dostu politikaların ve eylemlerin temiz enerji üretimine yapılan yatırımları oldukça uygun maliyetli bir enerji kaynağı haline getirmede başarılı olduğunu gösteriyor.
‣ IEA raporu: Yenilenebilir enerji sektöründeki istihdam, toplam enerji istihdamının yarısını geçti
‣ Rapor: Avrupa’nın kömür kullanımı düşüyor
‣ ‘Sekiz yıl içinde elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 70’e yükselebilir’
‘Kömür, hâlâ en yüksek sermaye maliyetine sahip enerji sektörü’
Rapor, şu bulgulara yer veriyor:
- Küresel çapta yenilenebilir enerji odaklı elektrik şirketlerinin borç maliyeti yüzde 6 iken, fosil yakıt şirketlerinin borç maliyeti yüzde 6,7 seviyesinde.
- Yenilenebilir enerji kaynaklarına odaklanan kuruluşların öz sermaye maliyeti yüzde 15,2 ile öz sermaye maliyeti yüzde 16,4 olan fosil yakıt odaklı kuruluşlara göre daha düşük.
- Bu fark, iklim politikalarının daha yaygın olduğu Avrupa’da ise belirgin şekilde öne çıkıyor. Avrupa’da 2015’ten beri güneş ve rüzgar kapasitesi daha yüksek olan şirketlerin öz sermaye maliyetinin yüzde 17’den yüzde 14’e kadar gerilediği görülüyor.
- Kömür madenciliği ise dünyada enerjide en yüksek sermaye maliyetine sahip sektör olarak öne çıkıyor. Kömür madenciliğinde borç maliyetinin 2021’de yüzde 7,9’a, öz sermaye maliyeti yüzde 18,2’ye yükseldiği gözlemleniyor.
‣ WMO: Net sıfır için yenilenebilir enerji arzının, sekiz yıl içinde ikiye katlanması şart
‣ IEA: Yenilenebilir enerji, üç yıl içinde dünyanın en büyük elektrik kaynağı olacak
‘Ukrayna’daki savaş, ülkeleri temiz enerjiye teşvik ediyor’
Avrupa’da ise petrol ve gaz üretimi odaklı şirketlerin en yüksek öz sermaye maliyetine sahip olduğu görülüyor.
Bulgular ayrıca, petrol ve gaz endüstrisinde sermaye yoğun upstream faaliyetlerinin yanı sıra karbon yoğun operasyonlara yatırım yapmanın giderek daha riskli hale geldiğini gösteriyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından petrol ve gaz fiyatlarının son on yılın en yüksek seviyelerine ulaşması, ekonomileri fosil yakıtlardan vazgeçmeye ve sermaye akışlarını temiz enerjiye kaydırmaya daha da teşvik ediyor.
Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmanın merkezinde, büyük miktarlarda sermayenin düşük karbonlu enerjiye yönlendirilmesi yer alıyor ve yenilenebilir enerji kaynaklarının fiyatlandırılması kritik ölçüde sermaye maliyetine bağlı.
Finansal sistem ile reel ekonomi arasında kilit bir aktarım mekanizması görevi gören bu mekanizma, hem finansal kurumların hem de şirketlerin yatırım kararlarını etkileyerek temiz enerji için sermaye maliyetinin düşmesini gerektiriyor.
Avrupa örneği, çevre politikalarının varlık fiyatlandırmasında önemli olduğunu gösteriyor ve bu durumun, iklim eyleminin daha az tutarlı olduğu Kuzey Amerika için bir model teşkil edebileceği görülüyor.
‘Kuzey Amerika’daki enerji sermaye maliyetleri tutarlı eğilim göstermiyor’
Oxford Sürdürülebilir Finans Grubu Direktörü Dr. Ben Caldecott, “Sermaye maliyeti, farklı enerji teknolojilerinin toplam maliyetinin önemli bir belirleyicisidir ve finansal piyasaların algıladığı riskleri yansıtır, örneğin kömürün yenilenebilir enerjilerle ne kadar hızlı yer değiştirebileceği gibi” diyor.
Raporun başyazarı Dr. Gireesh Shrimali ise, “Kuzey Amerika’da yenilenebilir ve fosil yakıtlı enerji için sermaye maliyetinde tutarlı bir eğilim görmüyoruz” ifadelerini kullanıyor: “Görülmesi gereken şey, özellikle son Enflasyon Azaltma Yasası gibi büyük değişikliklerle politika ortamının değişip değişmeyeceğidir.”