LGBTİ+Manşet

Queer tarihin sarkacı

0
Montana eyalet temsilcisi Zooey Zephyr.

Yazan: Samuel HUNEKE

Yeşil Gazete için çeviren: Özde ÇAKMAK

*

26 Nisan’da, Montana Temsilciler Meclisi Delege Zooey Zephyr’ın meclis salonuna girmesini önlemek için ezici bir çoğunlukla oy kullandı. Sekiz gün önce, eyaletin ilk trans kadın meclis üyesi olan Zephyr reşit olmayan kimselere yönelik cinsiyeti onaylayan bakımı yasaklamak için sunulan bir kanun teklifi sırasında sesini çıkarmaya cüret etmişti. Meslektaşlarının “[kendi] ellerini kana bulayacaklarını” söylemişti: Trans gençleri bakımdan mahrum bırakmak “işkenceden farksız”dı. Buna karşın kanun teklifi meclis engeline takılmadı ve Eyalet Valisi Greg Gianforte tarafından – Gianforte’nin nonbinary oğlunun son dakika itirazına rağmen – yasalaştı.

Bu karar, 2020’den bu yana muhafazakâr eyaletleri etkisi altına alan LGBTQ karşıtı yasalar tsunamisinin bir parçasıdır. Yalnızca bu yıl ocak ile nisan arasında drag performansları yasaklayan, devlet okullarının müfredatından LGBTQ içeriği çıkaran, halk kütüphanelerindeki kitapları sansürleyen, reşit olmayanların yanı sıra yetişkinler için de cinsiyet onaylayan bakımı yasaklayan ve yetişkinleri tersine geçişe (de-transition) zorlayan yasalar dahil bu türden dört yüzü aşkın kanun teklifi sunuldu. Transları spordan dışlamaya ve toplumsal cinsiyet kimlikleriyle uyumlu tuvaletlere erişimden mahrum bırakmaya yönelik kanun teklifleri gibi en çok tartışılan malûm konular da öne çıktı.

‘Bir nesildir muhafazakarların elde ettiği en önemli kazanım’

Ulusal Demokrat PartiObama yıllarından beri LGBTQ haklarının sözde koruyucusu – sessiz kalmayı tercih etti. Biden’ın Eğitim Bakanlığı bile trans sporcular hakkında okul bölgelerinin trans öğrencileri belli sporlardan men etmesine bizzat izin veren uydurma bir “uzlaşma” kuralı çıkardı. Fakat eyalet ölçeğinde, yasaların bolluğuna Demokrat meclis üyelerinin tepkisi öfkeli olsa da genellikle yetersizdi. Eyalet senatörü Machaela Cavanaugh’un trans karşıtı bir yasa teklifini on haftadan uzun bir süre boyunca ağırdan alarak meclisi oyaladığı ve “oturumu yerle bir edeceğine” yemin ettiği Nebraska’yı ele alalım. Meslektaşı Senatör Megan Hunt, Cumhuriyetçi Parti meclis üyelerine, “Köprü yakıldı. Soğukkanlı değiliz,” dedi. Cumhuriyetçiler yine de – on iki hafta sonra kürtajı da yasaklayan – yasa teklifini mayısın ortasına dek zorladı, kısa süre sonra vali imzasını atarak onu “bir nesildir sosyal muhafazakârların elde ettiği en önemli kazanım” olarak adlandırdı. Yeri gelmişken, Hunt şimdi oğlunun trans olması nedeniyle çıkar çatışması yaşadığı iddiasıyla bir etik şikâyetin öznesi oldu.

 2023’ün gemi azıya alan transfobisi LGBTQ haklarının daimî reddinin değil, yeni bir queer çağın doğuşunun habercisi olabilir.”

Zephyr meslektaşlarının ellerindeki “kan”dan söz ettiğinde metaforik anlamda konuşmuyordu. Araştırmalar cinsiyet onaylayan bakımın translar arasında çarpıcı biçimde daha düşük depresyon ve intihar oranlarıyla ilişkili olduğunu gösteriyor. Kentucky Yasama Meclisi reşit olmayan kimselere yönelik ergenlik durdurucu ilaçlar ve hormon tedavisi dahil olmak üzere cinsiyet onaylayan bakımın tümünü yasaklamak için oylama yaptığında, eyalet senatörü Karen Berg bir önceki yıl kendini öldüren trans oğlu Henry hakkında konuşmak için ayağa kalktı. Cumhuriyetçilerden ve aşırı sağ müttefiklerinden gelen aşırılıkçı retorik LGBTQ karşıtı şiddetin – geçen yıl Colorada Springs’deki Club Q’ye yönelik silahlı saldırıdan drag etkinliklerde boy gösteren silahlı aşırı sağ milislere – çarpıcı bir şekilde artmasına yol açtı.

Bununla birlikte, Cumhuriyetçi Parti’nin neden kitap yasaklarından oluşan bir platform ve yetkililere çocukların cinsel organını denetleme izni veren yasalar ortaya atarak transfobiyi ikiye katlamaya devam ettiği gizemini koruyor. Bu yasalar popüler değil: Anketler düzenli aralıklarla Amerikalıların büyük bir bölümünün onlara karşı çıktığını gösteriyor; GLAAD ‘in son anketine göre heteroseksüel Amerikalıların tamı tamına yüzde 91’i kuirlerin ayrımcılıkla karşılaşmadan yaşayabilmeleri gerektiğine inanıyor.

Kuirlere zulüm yeni bir şey değil

Elbette, en makul açıklama tüm bunların yalnızca sinik bir manevra, Cumhuriyetçilerin tutarsız ekonomi politikalarını örtbas eden bir kültür savaşı olmasıdır. The American Principles Project’in başkanı geçtiğimiz günlerde New York Times’a demeç verdiğinde bunu kabul etti: “İsteyenlerin rahat rahat konuşabilecekleri bir mesele” bulmaya çalışarak “atıp tutuyoruz.” Bu yasalar yakın vadede başarılı bir hamle olsa da olmasa da – halihazırda olmayacaklarına dair hatırı sayılır kanıt var (bkz: gerçekleşmeyen 2022 kızıl dalgası) – uzun vadede geri tepeceklerini ummamızın bir sebebi var. Cinsellik ve toplumsal cinsiyetin tarihi insan kimliğini denetlemek ve uyum sağlamayanları yok etmeye yönelik şiddet içeren girişimlerle doludur. Ne var ki, çoğu zaman, bu girişimler kısa vadede nasıl bir baskı gerçekleştirirse gerçekleştirsin, reformun ve devrimin kıvılcımını yakmışlardır. Bu bakımdan, 2023’ün gemi azıya alan transfobisi LGBTQ haklarının daimî reddinin değil, yeni bir queer çağın doğuşunun habercisi olabilir.

 *

Kuirlere zulmetmek yeni bir şey değil. Ta Asur kanunlarından beri binlerce yıldır sodomi ve toplumsal cinsiyet ifadesini denetleyen yasalar var. Öte yandan, Avrupa’da modern anti-queer yasalar – sodomi yasaları – şeklinde düşündüğümüz yasalar yalnızca on ikinci yüzyılda şekillenmeye başladı. Daha önce kitaplara girmişlerdi ancak bu dönemde biraz daha sistematik olarak dayatılmaya başladılar. Bu Avrupalı toplumların Yahudiler, kadınlar ve oğlancılar dahil olmak üzere aykırı saydıklarına göz açtırmayarak tarihçi R.I. Moore’un deyişiyle “zulmeden toplum”umuzun temelini attıkları çağdı. Bu yeni toplumsal yasaklar birdenbire ortaya çıkmadı; yeni seçkinlerin hükümet üzerindeki denetimlerini pekiştirmek için kullandıkları tutarlı bir politik stratejinin parçasıydı. Yani, modern çağdaki muhafazakârların seçimleri kazanmak için günah keçilerine bel bağlamaları gibi, ortaçağ seçkinleri de otoritelerini sağlamlaştırmak için aykırı kişileri şeytanlaştırıyorlardı.

Ne var ki kuirliğin kökünü kazımakta son derece etkisizlerdi. Bugün özdeşleştiğimiz ve beyan ettiğimiz terimler – queer, trans, gey, lezbiyen, bi –henüz icat edilmedikleri için ortaçağ ve erken modern dönemlerde queer yaşama dair kanıtlar en iyi ihtimalle düzensizdir. Fakat elimizdeki kanıtlardan sodomi yasalarının pratikte queer seksi engelleyemediğini biliyoruz. İtalyan kent devleti Floransa 1432’de oğlancıları tutuklamak ve aleyhlerinde dava açmak için Gece Hizmeti’ni (Office of the Night) oluşturduğunda, yetkililer kentteki erkeklerin büyük bir bölümünün oğlancılıkla ilgilendiğini keşfettiler. Kent çapında kırk bin nüfus içerisinden on yedi bin yerleşimci en az bir kez itham edildi. Aynı şekilde, Alman kenti Köln’deki din görevlileri 1484’te oğlancıları sorguya çektiklerinde kentte queer erkeklerden oluşan geniş bir alt kültür keşfettiler. Sodomi yasaları pek de etkili değildi.

Modern toplumun ‘queer iyileştirme’ pratikleri

Fakat bu yasalar ve pratikler günümüzdeki queer yaşama hiç benzemiyor. Toplumsal cinsiyet ve cinsellik anlayışları gerçekte on dokuzuncu yüzyılda çarpıcı bir biçimde değişmeye başladı, cinsel kimliğin yükselişini insan davranışını anlamanın bir yolu olarak gören muazzam bir paradigma değişikliği gerçekleşti. Batılı hükümetler sodomi yasalarını düzenli olarak uygulamaya başladılar; polis karakolları pratiğe karşı sert önlemler almak için ahlâk masaları kurdu. Doktorlar ve bilim insanları bu fenomenleri incelemeye ve niceliğini belirtmeye merak sararak “sapkın” davranışı tanımlamak için yaftalar icat ettiler: Homoseksüel, onanist [mastürbasyon yapan kimse, genellikle erkek], travesti. Bu kuirliğin modern zulmünün başlangıcıydı; retorikleri bugün gördüğümüz biçimde soykırımcı olmasa da amaçları kuirliği anlamak ve böylece “iyileştirmek”ti.

Ancak bu iki ucu keskin bir kılıçtı. Sistematik zulüm sistematik direniş doğurur. Devletlerin ve seksologların zulme hedef olanları tanımlamak için kullandıkları dil aynı zamanda ezilenlere zulümlerini ifade edebilecekleri bir dil verdi. İlk queer siyasi hareketlerin bu dönemde oğlancılık yasalarına ve uygulamalarına karşı ortaya çıkması tesadüf değildir. Şaşırtıcı bir hızla güç kazandılar. Almanya’da, tarihteki ilk queer siyasi lobi olan Scientific-Humanitarian Committee 1897’de kuruldu ve ülkenin sodomi yasalarının feshedilmesi için baskı yaptı. Grup aralarında Nobel ödüllü Albert Einstein ve Thomas Mann’ın da olduğu önde gelen politikacılar, hukukçular ve entelektüellerden binlerce imza alan dilekçeler dağıttılar. Hareket ilerici avukatların ve seksologların on yıllardır devam eden baskısının nihayet cinsel devrim yıllarında meyvesini verdiği 1960’lara dek yasayı değiştirmeyi başaramadı. Buna karşın, daha önce tahayyül edilemeyen biçimlerde queer yaşamı görünür kıldı.

Günümüzdeki geri tepme sağ cenahın gücünün değil, çaresizliğinin işaretidir.”

 

O çağ, yine Almanya’da, ilk trans siyasi hareketin doğuşuna tanıklık etti. Kendilerini “travesti” (günümüzdeki aşağılayıcı iması yoktu) şeklinde adlandıran bu kadınlar ve erkekler Weimar Cumhuriyeti döneminde bir araya gelmeye başladılar. İlk trans süreli yayın 1920’li yıllarda yayımlandı; trans sorunlarına adanan ilk sosyal ve siyasi örgütlenmeler aynı on yılda şekillendi. Trans Almanlar bilhassa polisten sözde “trans sertifikaları” (görünürde tacize uğramadan tercih ettikleri kıyafetleri giymelerine izin veren belge) almaları için birbirlerine yardım ederek ayrımcılıkla mücadele ettiler. Hatırı sayılır bürokratik engelleri aşmayı gerektirse de bazıları yasal olarak isimlerini değiştirmeyi başardı. Liberal yasal kurumlar içerisinde çalışmaya razı olan 1920’lerdeki savunucular başarılı trans, lezbiyen ve gey politik hareketler başlatmak için toplumsal önyargı ve zulümden kaynaklanan queer yılgınlıktan faydalandılar.

Baskıların ardından özgürleşme dönemi gelir

Bu dönem 1933 yılında, Adolf Hitler Almanya’nın şansölyesi olarak adlandırıldığında hızla kapandı. Sonraki on iki yıl kuirlerin geleneksel toplumsal cinsiyet normlarını dayatmakta kararlı faşist bir rejim tarafından şiddetle zulme uğramasına tanıklık etti. Elli bin queer erkek şişirilmiş bir oğlancılık yasası kapsamında suçlu bulundu. Yaklaşık on bin kişi bir kısmının tıbbi deneylere maruz kaldığı toplama kamplarına gönderildi. Sayıları bilinmeyen queer kadınlar ve translar tacize uğradı, hapse atıldı ve cinsel davranışları ve toplumsal cinsiyet ifadeleri yüzünden toplama kamplarına gönderildi. Gelgelelim Naziler dahi queer Almanya’nın ışığını söndüremedi. Savaştan sonra, kuirler ülkeyi LGBTQ’ler için dostane bir yer haline getirme çabasıyla bir kez daha örgütlenmeye başladılar. Pek çok açıdan başarılı oldular.

İnişli çıkışlı Alman LGBTQ tarihinde daha genellenebilir bir dinamiğin etkisi var. Bitmek bilmeyen baskıların ardından çoğu zaman özgürleşme dönemleri gelir. Neticede, ABD’de II. Dünya Savaşı’nı – queer Amerikalıları eşi benzeri görülmeyen biçimde bir araya getirmişti – Lavanta Korkusu izledi. 1970’lerin gey özgürlük hareketi, portakal suyu sözcüsü Anita Bryant ve onun zararlı “Save the Children” (Çocukları Kurtarın) kampanyasıyla somutlaşan muhafazakâr bir tepkiyle karşılaştı. 2010’ların kazanımları şimdi gözümüzün önünde gelişen felaketten önce gerçekleşmişti.

Fakat bu baskıların her birinin daha cüretkâr, daha başarılı queer özgürlük kampanyalarının fitilini ateşlediği de aynı ölçüde doğru. Almanya’da sodomi yasalarının uygulanması nasıl tarihteki ilk queer hak mücadelelerinden birini doğurduysa, faşizmin yoksunlukları da savaş sonrası aktivistlere genişletilmiş haklar için mücadele ettikleri bir dayanışma ve ahlâki açıklık hissi verdi. Lavanta Korkusu, ABD eşcinsel hareketinin ilk zaferlerine yol açtı; polis tacizi hâlâ Amerikan queer aktivizm tarihinin dönüm noktası olarak görülen Stonewall ayaklanmalarına neden oldu. Reagan yönetiminin homofobisiyle tahmin edilemeyecek boyutlarda kötüleşen AIDS Krizi yeni ve daha radikal hareketler doğurdu. İkinci Bush yönetiminin gey evliliğini siyasi bir araç meselesi olarak kullanması görkemli bir şekilde geri tepti.

Bu demek değil ki bu hareketler queer dayanışmanın kusursuz somut örnekleriydi – tam aksine. Her birine kendi içsel uyuşmazlıkları, itibar kaygıları ve önemsiz husumetler musallat olmuştu. Örneğin, Amerikan queer hareketi uzun süre trans haklarına şüpheyle ya da doğrudan düşmanca baktı – ancak bu yavaş yavaş değişmeye başlayan bir şey. Fakat özgürleşmenin kusurlarını eleştirmek bizi pek çok alanda kaydettiğimiz ilerlemeyi ve bu ilerlemenin genellikle yoğunlaştırılan zulüm anlarından sonra patlak verdiğini kabul etmekten alıkoymamalı.

Sağcılar kuirlere zulmettiklerinde bu çoğunlukla toplumsal cinsiyet normlarının kalıcı bir şekilde muhafazakâr zemine kaymasına değil, daha ziyade kuirlere yönelik hakların boyutunun genişlemesine yol açıyor. Uzun vadede queer aktivist hareketler zulümden kaynaklanan dayanışma ve sempatiden yararlanarak muhafazakâr engeli baskı gücüne dönüştürdüler.

*

Günümüzdeki geri tepme sağ cenahın gücünün değil, çaresizliğinin işaretidir. Bu durum onun korkutuculuğunu azaltmıyor. Queer tarih, hiç şüphesiz, şiddet dolu bir tarihtir. Geçmişte toplumsal cinsiyet ifadeleri ve cinsel arzuları uyumlu olmayan kişileri hedef alan, denetleyen, dışlayan ya da toptan yok etmeye çalışan yasaların olmadığı tek bir an yoktur. Sağın dili gitgide soykırımla ilişkili bir hâl alıyor: “Transgenderizm kamusal yaşamdan tamamen sökülüp atılmalı,” muhafazakâr bir yorumcuya göre. Geçen yazın mpox krizi boyunca bazı muhafazakârlar kuirlerin kamplara yerleştirilmesine yönelik çağrı yaptı. Durum soykırımsallaştıkça, retorik daha da ikiyüzlü ve daha az tutarlı hale geliyor. Transların ve kuirlerin çocuklar için tehdit oluşturduğunda asılsız bir şekilde ısrar eden aynı kişiler çocuklar okullarında düzenli aralıklarla silahla vurulurken “düşünceler ve dualardan” fazlasını sunamıyorlar.

Önümüzdeki günler, aylar ve yıllarda eziyet ve ölüm olacak. İstedikleri bu. Gitmemizi istiyorlar. Fakat kuirliği gerçekten yok etmenin hiçbir yolu yok. İnsan deneyimine içkin. Öğretilen ya da miras alınan bir şey değil. Siz “sapkınlığın” bir biçimini yok ettikçe bir başkası ortaya çıkıyor. Faşistler tam da bu yüzden bizi bu denli korkutucu buluyorlar. Onlar sabit normlar ile uygulanabilir kurallar ve “erkeklerin erkek gibi olduğu” daha basit bir zamana dönme arayışı içerisindeyken, kuirler onların bu arzularının beyhudeliğinin canlı tezahürleridir.

Makalenin orijinali için tıklayın

 

More in LGBTİ+

You may also like

Comments

Comments are closed.