Hükümetin kalıcı bir ateşkes için açıkladıkları beş talebe duyarsız kaldığını söyleyen KCK, saldırmayacaklarını “ancak kendilerini daha etkili savunacaklarını” açıkladı. 8 Mart ve Newroz’da hükümetin tutumunu izleyeceklerini söyledi.
PKK’nin çatı örgütü Koma Civaken Kürdistan (KCK) Yürütme Konseyi, 13 Ağustos’tan bu yana devam eden eylemsizlik sürecinin “AKP hükümetinin izlediği inkar-imha politikaları nedeniyle geçerliliğini yitirdiğini” açıkladı.
KCK, saldırılar karşısında kendilerini “daha etkili savunacaklarını ancak saldırmayacaklarını” söyledi.
Fırat Haber Ajansı’na göre, yazılı bir açıklama yapan KCK yönetimi, eylemsizliğin kalıcılaşması için talep ettikleri konularda hükümetin adım atmadığını vurguladı.
Bu beş talep şöyle:
* Askeri ve siyasi alanlara dönük tüm operasyonların durdurulması,
* Tutuklanan Kürt siyasetçilerinin serbest bırakılması,
* İmralı’da hapis bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın sürece aktif olarak katılmasının önünün açılması ve yürütülen diyalogun müzakere düzeyine çıkarılması,
* Sürecin ilerlemesi için Anayasa komisyonu ile Hakikatleri Araştırma Komisyonlarının kurulması,
* Yüzde 10 seçim barajının kaldırılması.
PKK son olarak 13 Ağustos 2009’da eylemsizlik kararı almıştı.
Açıklama özetle şöyle:
“Hareketimiz de, Önderliğimizin bu çabalarına karşılık ve halkımızın, kamuoyunun beklentilerine cevap olmak için defalarca ateşkes ilan etti. İlk kez 2002’de iktidara gelen AKP hükümetine hemen hemen her yıl Kürt sorunun çözümü için muazzam fırsatlar sunuldu. 2005 Ağustos, 2006 Ekim, 2008 Aralık, 2009 Nisan, 2010 Ağustos, Eylül ve Kasım aylarında tek taraflı ateşkesler ilan ettik. AKP, bu fırsatları değerlendirmek yerine topluma kendi başarısı olarak lanse etmeye çalışıp iktidarını güçlendirerek, hareketimizi tasfiye etmeyi amaçlamış, bunun dışında çözüme dönük hiçbir olumlu pratiğin sahibi olmamıştır. Ancak Hareketimiz ve sorumluluğu altındaki gerilla güçlerimiz, 8 kezdir ilan edilen ateşkes dahil bu süreçlerin gereklerine her defasında layıkıyla uymuştur. AKP hükümeti icraatlarıyla bu fırsatları sonuçsuz bırakarak, anlamsız kılmıştır.
“İçine girmekte olduğumuz bu bahar ayında halkımıza adil bir barışı müjdelemeyi, Türk-Kürt halklarının tarihi bağlarının güçlenmesini sağlayacak, iradeli, onurlu birlikte demokratik özgür yaşam projesine yol aldıracak tarihi gelişmelerin yaşandığı bir bahar olmasını canı gönülden arzuladık. Maalesef AKP’nin kökleşmiş inkar zihniyetinden kurtulamaması ve kendi iktidar çıkarlarını Türkiye’nin ve halkların demokratik çıkarlarından üstün tutması buna yol açmamaktadır. AKP, geliştirdiği sistem içi ittifak ve oluşturduğu yeni gladyosuna dayalı siyasetiyle özgür Kürt iradesini marjinalleştirme ve tasfiye konseptindeki ısrarı neticesinde ateşkes süreci heba edilmiştir.
“Hareket olarak, Kürt sorununda demokratik çözüm yönünde bir nebze de olsa ilerleme sağlamak için üstümüze düşen sorumlulukların gereklerini yerine getirdiğimiz gibi, barışçıl yönteme hep öncelikli şans tanıdık. Özellikle 2009 yerel seçimlerinde Kürt halkının ortaya koyduğu demokratik irade ve demokratik kamuoyunda oluşan beklentilere ve Önderliğimizin çağrısına oldukça dikkatli ve hassas yaklaşarak 13 Nisan 2009’da tek taraflı eylemsizlik sürecini ilan ettik.
“Ancak AKP hükümeti de bir gün sonra, 14 Nisan 2009 tarihinde yasal-demokratik Kürt siyasetçilerine karşı KCK operasyonu adıyla bir siyasal soykırım sürecini başlattı. Kürt toplumunun bütün itirazlarına rağmen bu operasyonunu ısrarlı bir biçimde günümüze kadar sürdürerek 2000’e yakın Kürt siyasetçisini tutukladı. Bununla birlikte askeri-diplomatik kuşatma ve saldırı dalgası devam etmiştir. Gerilladan ve Maxmur’dan giden Barış grupları sudan gerekçelerle tutuklanmıştır. Barış ve kalıcı çözüm için Önder Apo’nun sunduğu yol haritasına el konulmuş ve hiçbir biçimde gereklerine uyulmamıştır. Kürt halkına, siyasetçilere, kadınlara, gençlere, çocuklara yönelik linç ve kültürel soykırım artarak sürdürülmüştür. Kürt halkını sindirmeye dönük bir politika izlenmiş ve siyasi partisi DTP kapatılmıştır.
“Halkımızın ve tüm mücadele kazanımlarının tehlike ve tehdit altında olduğu böylesi bir süreçte Kürt sorununda muhatap olan Önderliğimizin 31 Mayıs’ta aradan çekilmesi yeni bir durum ortaya çıkarmıştır. Özgürlük değerlerimizi ve halkımızı savunmak amacıyla 1 Haziran 2010’da güçlerimiz meşru savunma temelinde dördüncü stratejik mücadele dönemini başlatmayı öngören direniş pozisyonu almıştır.
“Direniş sürecinin ortaya çıkardığı siyasal ve askeri ortamın yarattığı atmosferde devletin Önderliğimizle geliştirdiği diyaloglara önemli bir anlam biçtik. Diyalog sürecinin müzakere aşamasına gelmesi için zemin yaratmaya çalıştık. Sürece taktiksel değil stratejik yaklaşarak 13 Ağustos’ta ateşkes ilan ettik. Daha sonra bunu iki kez uzatarak günümüze kadar devam etmesini sağlayan kararlar aldık. Sürecin kalıcı bir ateşkese dönüşmesi için AKP hükümetinin öncelikli olarak atması gereken adımları defalarca sunduk ve kamuoyuyla paylaştık.
“Ama AKP hükümeti, Kürt sorunun çözümünde önemli bir zemin yaratacak bu adımları atmazken ve çözüm yönünde hiçbir projesi olmazken varmış gibi göstererek, hareketimizin yarattığı barışçıl zemini, hareketimizi tasfiye etmede kullanmak istemiştir. Buna rağmen Önderliğimiz, devlet içindeki bir kesimin ve bazı çevrelerin diyalog ve çözüm eğilimini güçlendirmek, parlamentoda bu iradeyi geliştirmek ve demokratik kamuoyunun sürece cesaretlice müdahil olmasının önünü açmak, savaş lobilerinin, faşist odakların hesabını boşa çıkarmak için çok zor da olsa sürecin uzatılmasında ciddi çabalar sergilemiştir.
“Önderliğimizin tarihi çabalarının karşılık bulması için, sürecin hassasiyetini dikkate alan Hareketimiz, genel seçimlere kadar tek taraflı bir biçimde şartlı eylemsizlik kararını almış ve belli aralıklarla durum değerlendirmesini yapacağını ilan etmişti. Özellikle Mart ayında bunu yeniden kamuoyuyla paylaşacağını belirtmişti. Hareketimiz, belirsiz, zamana yayılan, özünde çürütmeyi, oyalamayı ve tasfiyeyi amaçlayan uygulamalar konusunda AKP hükümetine defalarca uyarıda bulundu. Ancak AKP hükümeti büyük bir duyarsızlık ve umursamazlıkla süreci yumuşatacak hiç bir adım atmadığı gibi satın aldığı bazı Kürt işbirlikçilerini kullanarak Kürt toplumunu yanıltmak ve özgür Kürdü tasfiye etmede ısrarlı davranmıştır.
“13 Ağustos 2010 tarihinden bu yana geçen 6,5 ayı aşkın bir süre içerisinde hükümetin, güven verici hiçbir adımı ve ciddi taahhüdü olmadığı gibi, öncelikli olarak yapılması gerekenler konusunda da tam tersi bir tutum içine girmiştir.
1- Mevsim koşulları nedeniyle çatışmalarda bir azalma olduysa da Kürt siyasetine karşı operasyonlar artarak sürdürülmüştür.
2-Siyasi soykırımın ibret verici davası olan KCK davasında anadilde savunma hakkı dahi engellenerek bugüne kadar tek bir kişi bile bırakılmamış ve siyasi yaklaşımlarla oyalama ve pes ettirme taktiği uygulanmıştır.
3-Önderliğimizin şartlarında hiçbir değişiklik yapılmadığı gibi sürdürülen diyaloglar müzakere düzeyine vardırılmamış ve sonuç alıcı kılınmamıştır.
4-Her gün toplu mezarlar açılmasına ve tüm ısrarlara rağmen, sürecin ilerlemesi yönünde Adalet ve Hakikatleri Araştırma Komisyonları kurulmamıştır.
5-Kürt halkının siyasal iradesi önünde bir engel olan % 10 seçim barajı düşürülmediği gibi, Kürtlerin meclise girmemesi için AKP yeni hilelerle yeni yasalar çıkararak meclisteki Kürt temsilcilerinin en az sayıya indirilmesi için her türlü çabayı göstermiştir. Bu biçimde Kürt iradesinin tam olarak yansımadığı bir meclisin de yapacağı anayasanın dengesiz olacağı ve sorunu çözmeyeceği şimdiden görülmektedir.
“Bu durumda güçlerimiz, saldırılar karşısında kendisini daha etkili savunacak, fakat saldırmayan, operasyona çıkmayan ve halka yönelmeyen güçlere karşı askeri eylemde bulunmayacaktır. Önümüzdeki sürecin nasıl bir karakter kazanacağı konusunda AKP hükümeti ve devlet güçlerinin yürüteceği politikaların etkili olacağı açıktır.
“Özellikle girmekte olduğumuz Mart ayında 8 Mart Dünya Kadın Gününde ve Kürt ulusal değerleri açısından kutlu bir gün olan Newroz sürecinde halkımızın geliştireceği normal, doğal kitlesel etkinliklere hükümetin yaklaşım politikası önemli olacaktır. Bu konuda ilgili olan tüm çevrelerin sürece sorumlu ve duyarlı yaklaşmaları büyük önem taşımaktadır. ” (Bia)