Ana Sayfa Blog Sayfa 5400

Doğan Grubu, Hürriyet ve CNN Türk’ü satıyor

Doğan Grubu, medyadaki varlıklarının satışı için Goldman Sachs’a yetki verdi. Hürriyet ve CNN Türk’ün de aralarında yer aldığı yayın organlarına Murdoch, Time Warner, Vivendi, RTL ve Axel Springer gibi gruplar talip oldu.

Doğan Grubu aralarında Hürriyet gazetesi ve CNN Türk’ün de bulunduğu medyadaki iştiraklerini satış için harekete geçti. Goldman Sachs’a yetki veren grup, yaklaşık 2 milyar dolar civarında bir satış gerçekleşmesini bekliyor.

İngiliz Financial Times gazetesi, haberi “RTL ve Time Warner da Doğan Grubu’yla ilgileniyor” başlığıyla duyurdu.

Gazete, grubun hisselerini satın almakla ilgilenen bazı şirketler arasında medya şirketleri RTL ve Time Warner’la, özel sermaye şirketleri KKR ve TPG Capital’i saydı. Financial Times, geçen yıl kesilen 4 milyar 800 milyon dolarlık vergi cezasının gruba darbe indirdiğini belirtti.

Bloomberg’in haberine göre ise, satış gelecek yılın ilk çeyreğinde tamamlanabilir. Rupert Murdoch’un News Corp şirketiyle birlikte, Fransız Vivendi, Alman Axel Springer ve ABD’li dev Time Warner’ın Prag’daki iştiraki olan European Media Enterprises Ltd satışla ilgilenenler arasında.

Bir kaynağın Reuters’a verdiği bilgiye göre, “RTL, Murdoch ve Warner’dan grubun dahi beklemediği ciddiyette olan teklifler alındı. Fakat News Corp, DYH yayın varlıkları ‘çok pahalı’ olduğu için teklifini geri çekti. Detaylı inceleme süreci (due diligence) gelecek hafta başlayacak. Bu yatırımcılar daha çok televizyonlar ile ilgileniyor. Özel sermaye şirketleri ve fonlar gazetelerle daha ilgili ancak her yatırımcı grubunun portföy şeklinde 2-3 alternatifli teklifleri var.”

CNBC-e’ye konuşan Hürriyet Gazetecilik Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı, bağlayıcı olmayan teklifler aldıklarını söyledi.

Hisselerde büyük artış var

Satış işlemlerinin gerçekleşeceği yönünde beklentilerin artmasıyla grup şirketlerinin İMKB’deki hisselerinde de büyük artışlar yaşandı. Bazı hisseler dün gün içinde tavan seviyeye ulaşırken, hisselerin tamamı dünü yükselişle kapadı.

* Hisse Değişim (%)
* Doğan Yayın  (DYHOL)  15.71
* Doğan Gazete. (DGZTE) 11.03
* Hürriyet  (HURGZ)  11.18
* Doğan Burda (DOBUR) 5.88

(Ajanslar)

Eski düzen çatırdarken

Avrupa Yeşil Partisi 13. Konsey Toplantısı Estonya’nın Talinn kentinde geçtiğimiz haftasonu yapıldı.

Toplantıların ana gündem maddesi Yeşil Yeni Düzen’e ilişkin Makroekonomik ve Finansal Çerçeve tartışıldı, sonunda oylandı ve kabul edildi.

Yeşil Yeni Düzen savunusu Avrupa’nın her ülkesinde Yeşiller’i büyütmeye devam ediyor, yakında iktidarda görürsek şaşırmayalım! Özellikle Almanya’da yaklaşan eyalet seçimlerinde Alman Yeşiller’i kamuoyu yoklamalarına göre %25-30 desteğe ulaşmışlar. Fransa’da ve diğer ülkelerde de halkın yeşil politikaya ilgisi artarak devam etmekte. Haksız da sayılmazlar, zira siyaset sahnesinde, ekolojik, ekonomik ve sosyal krize aynı anda çözüm üretebilen bir parti yok. Birkaç marjinal düzenleme ile ekonomik krizin biteceği günü bekliyor çoğu parti; eski alışkanlıklarına ve politikalarına geri dönmek için.

Oysa Yeşil Yeni Düzen, insanlara bu dünyada onurlu bir yaşamı vaad ediyor. Yıkmadan, yok etmeden de büyüyüp refah yaratılabileceğini gösteriyor. Gün geçtikçe ete kemiğe bürünüyor, bir uzak ihtimal olmaktan çıkıp, hemen şimdi gerçekleşebilecek politik alternatif haline geliyor.

Ekolojik bir krize doğru giderek hızlanmış küresel ekonomi treni 2008’de raydan çıktı, treni aynı hatta biraz daha yavaş

ilerletmeye çalışmak bizi bekleyen sonu değiştirmeyecek. Kaza mahallinde bir karar verip, yeni bir hat döşememiz gerekiyor. Yeşil Yeni Düzen, küresel ekonomik sistem için bir makas değişimini temsil ediyor. Petrol uygarlığının sahipleri, hat yeni de olsa, onu eski hatta tekrar bağlamak için ellerinden geleni yapıyorlar, yapacaklar. Ekonominin enerji altyapısının kavgasız gürültüsüz değişmesini beklemek zaten safdillik olurdu. İnsanlığı daha adil, doğası ile daha barışık bir topluma kavuşturacak bu hattın eski hattan ne kadar hızlı uzaklaşacağı hala bir soru, uygulama ile ortaya çıkacak. Burada da Avrupa’da güçlenen, iktidara oynayan kimi yeşil partiler bir çıkmazla yüzyüze geliyor kanımca. Konsey toplantısında kabul edilen politika metninde Yeşiller’in vaat ettiği dünyanın tasvirinden önemle kaçınılmış. “Oylarımızı artırıp iktidara gelme şansını yakalamışken, ütopyalar da nereden çıktı şimdi” tavrını görmek gerçekten hayal kırıcı. Günlük siyasette varolabilmek, canından bezmiş halkı korkutmamak adına ütopyaların geri plana itildiğini gözlemlemek mümkün. Bunun ne kadar doğru bir strateji olduğu tartışılır. Şöyle ki, Yeşiller siyaset arenasında diğer partiler (liberaller, sosyal demokratlar, muhafazakarlar, sosyalistler gibi) ile yarışıyor. Yarış ise parti programları, gelecek toplum vaatleri üzerinden veriliyor. Her parti gibi Yeşiller de nasıl bir toplum içim politikalar ürettiğimizi halka açıklamak zorunda. Gerçekçilik adına, ürkütüp kaçırmamak adına ütopyalarımızı, nasıl bir gelecek istiyoruz sorusunu geri plana atmak ne kadar doğru?

Yeşil Yeni Düzen küresel ekonomik sistemin enerji ve üretim tüketim altyapısını dönüştürecek politikalar setidir. Bir dönüşüm yolculuğudur. Yolculuk bir hedef varsa yolculuktur. Hedefi olmayan gidiş, rüzgarın önüne kattığı bir yaprağın savruluşundan başka bir şey değildir ne yazık ki.

Yeşil Yeni Düzen’i ete kemiğe büründürmeye çalışan özellikle Alman ve Fransız Yeşiller’i, bu çok değerli fırsatı heba etmemelidir. Gelinen noktanın bizi, yani yeşilleri haklı çıkardı. Şimdi bu utangaçlık niye? Bugün bizi sofralarına davet eden eski düzenin bekçilerine “hayır, sizinle uzlaşmayacağız” demeyi başarabilmeliyiz. Gerçekçilik adına eski düzenle flört etmek, Yeşiller’den başka her kesimin işine yarar, ancak Yeşiller’i de etkisizleştirir.

Bu tavrın gelişmekte olan ülkelerdeki yeşil hareketin üzerinde de çok olumsuz etkileri olacağı kesin.

Kabul edilen metinde piyasa sistemi eleştirilmekle birlikte toptan çöpe atılmıyor, bu gerçekçi ya da olması gereken bir şey de değil zaten. Avrupa gibi piyasaların kendiliğinden ortaya çıktığı bir coğrafyada bunu kimseye kolay kolay anlatamazsınız. Bugün Avrupa’da sera gazı emisyonlarını azaltmak amacıyla kullanılan araç da piyasa: Emisyon Ticareti Sistemi. Ancak gerçekçilik adına her sorunun çözümünü piyasada aramaya başladığınızda, korkutmamak adına radikal alternatiflerden özenle kaçındığınızda, daha bir piyasa toplumuna (henüz) dönüşümünü tamamlamamış birçok ülkeye önerebileceğiniz yegane şey de, eski düzenin yıllardır dikte ettiği şey olan piyasaların kurulmasından başka bir şey değildir.

Bu nedenle yeşil politika yerel özgünlükler temelinde küresel çözümler aramaya devam etmelidir. Avrupa’ya uygun dikilen gömlek bizim gibi ülkelere dar gelir.

Dar gelir ama hepten çöpe atmak da manasız. Makas yeni değişti, mümkün olduğu kadar vagonu yeni hatta yönlendirmenin ne kadar hayati olduğundan bahsetmeye bilmem gerek var mı? Bu hattı beraberce döşeyeceğiz ve bu dünyaya yıkmadan, yakmadan, kirletmeden refahı getireceğiz.

İHGD’den nefret suçunun önlenmesi etkinlikleri

İnsan Hakları Gündemi Derneği  Türkiye’de nefret suçlarının önlenmesi için verilen mücadeleye destek olmak, bir süredir Türkiye’de nefret suçlarının önlenmesi için başlatılan platform, ağ, koalisyon vb. nitelikteki çalışmaların güçlenmesine katkı koymak ve farkındalığın artmasını sağlamak amacıyla bir dizi etkinlik düzenleyeceğini açıkladı.

Bu etkinliklerin bir diğer amacı da nefret suçlarının önlenmesi için çalışmalar yürüten sivil toplum örgütleri ve ilgili devlet organlarıyla bir araya gelerek nefret suçları sorununun çözümlenmesi için birlikte neler yapılabileceğinin tartışılması olacak.

Söz konusu temel amaçlar doğrultusunda öncelikle Ekim ve Kasım 2010 aylarında iki etkinlik gerçekleştirilecek. Dernek, yapılan çalışmaların sonuçları doğrultusunda nefret suçunun önlenmesiyle ilgili çalışmalarına 2011 yılında da devam etmek arzusunda.

Bu bağlamda Almanya Federal Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliğinin maddi katkılarıyla gerçekleştirilecek ilk etkinlik 16 Ekim 2010, Cumartesi günü Ankara’da Midas Otel’de gerçekleşecek. Bu ilk toplantıda “Nefret Suçlarının Önlenmesinde Yargıçların ve Sivil Toplumun Rolü” tartışılacak. Etkinlik programı şöyle:

NEFRET SUÇUNUN ÖNLENMESİ ETKİNLİKLERİ – I
PANEL
NEFRET SUÇUNUN ÖNLENMESİNDE YARGIÇLARIN VE SİVİL TOPLUMUN ROLÜ
KONUŞMACILAR
Günal KURŞUN
(İnsan Hakları Gündemi Derneği Genel Sekreteri)
Tanıl BORA
(Araştırmacı, Yazar – Ankara, Türkiye)
Dr. Andreas STEGBAUER
(Yargıç – Münih, Almanya)
Biplab BASU
(ReachOut Örgütü – Berlin, Almanya)
TARİH
16 EKİM 2010, CUMARTESİ
SAAT
13.00 – 18.00
YER
Midas Hotel
ADRES
Tunus Caddesi No: 20 Kavaklıdere
06680 Ankara / Türkiye
Panel sırasında simültane çeviri yapılacaktır.
İnsan Hakları Gündemi Derneği
Güniz Sok. No: 38/8 Kavaklıdere, 06700, Kavaklıdere, Ankara, Turkiye.
Tel: +90 312 428 06 10-11 – Faks: +90 312 428 06 13
www.rightsagenda.org

Bakan Dinçer’den espri: Biz 3 günde çıkartırdık

Şili’deki maden kazasında mahsur kalan işçiler 69 gün sonra yeryüzüne çıkarılırken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer ilginç bir çıkış yaptı.

Ömer Dinçer, “Böyle bir kaza bizde olsaydı madencilerimizi üç günder çıkartırdık” dedi.

SKY TURK’te Vakkas Aksu’nun sunduğu ‘Haber Mahali’ programında maden kazalarına ilişkin soruları yanıtlayan Bakan Dinçer “Zonguldak’da grizu patlaması ile kazaya uğradık. Şili’de ise göçük oldu. Şayet Şili’de ki gibi bugün Zonguldak’da grizu patlaması olduğu yerde göçük olsaydı, işçilerimizden hayatını kaybeden olmayacaktı ve sadece 3 günde çıkaracaktık. 560 metrede 3 günde çıkarırdık. Biz çok daha iyiyiz. Şimdi siz madenin bir köşesinde göçük olmuş,öb ür tarafta güvenli bir yerde ayrıca bekleyen insanları görüp ‘bizde niye böyle değil’ diyorsanız bize haksızlık ediyorsunuz. Çünkü bizim madenlerimizde işçilerimizin güvenle ve aylarca kalabilecekleri güvenli mekanlar var. Onlar geldikleri zaman zaten ona benzer yerlerde dinleniyorlar,yemeklerini yiyorlar ama bizde insanları hayatını kaybettiler. İkisi ayrı durumlar. Onun için Şili’de ki benzer bir durumu bizimle mukayese etmenin daha doğru olacağının kanaatindeyim” dedi.

Bakan Dinçer  Şili’deki kurtarma çalışmalarının büyütüldüğünü belirterek şunları kaydetti” Niye o kadar büyütüyoruz Şili’de olup biten hadiseyi? Daha yeni olay. İçeriye yapılan, indirilen sondajın genişliğiyle aslında yapılan kafes birbirinden farklıydı, uyumlu değildi. Kafes sondaj deliğinden içeriye giremediği için geciktiler. Çok da basit bir hadiseydi.” (Gazeteport)

İlgili bir haber için: Şili canlı çıkarttı, Türkiye cansız çıkartamıyor

Şili canlı çıkarttı, Türkiye cansız çıkartamıyor

Bütün Dünya gibi Türkiye’de de insanlar Şili’den gelecek güzel haberleri bekliyordu ve o haberler dün geceden itibaren gelmeye başladı. 66 gün sonunda Şilili madenciler Dünya’nın gözü önünde canlı yayında tek tek kurtarılıyor. Şu anda 15 madenci kurtarılmış bulunuyor.

Türkiye’den bakınca ise bu durum Şili’nin “madencinin kaderini” değiştirmesi olarak algılanmalı. Öyle ki, 17 Mayıs günü, Zonguldak’ta bulunan Karadon Madeni’nde gerçekleşen patlamada hayatını kaybeden 2 madencinin bedenine hala ulaşılamıyor. Engin Düzcük ve Dursun Kartal adlı iki madenciyenin cenazeleri hala ailelerine teslim edilememiş durumda. Düzcük’ün 35 yaşındaki eşi Hayriye Düzcük tepkisini, “Beş ay geçti, ne olacak bilmiyoruz. Şili’de 700 metreye adamlar indi, bizim Türkiye bu kadar aciz mi? Beş aydır bir kazma vurulmadı. Yetkililere ‘Beş aydır niçin kuyuya inilmedi?’ diye sormak lazım. Her geçen gün acımız katlanıyor. Tek isteğimiz cenazemizi mezarına kavuşturmak. Yeter ki çalışma başlasın. Gitmediğim yer kalmadı. Hep ‘Sabredin, acınız bizim de acımız’ deniyor. Enerji Bakanı ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nı defalarca aradım. Ancak, sekreterleriyle görüşebildim. Başbakan ‘kader’ dedi. Belki o an için doğru, ölüm bir saniye geri gitmez ama bu da mı kader? Unuttular onları. Türkiye’nin hiç mi aleti, malzemesi yok? Biz bir siyasetçinin oğlu ya da yakını olsaydık, o çocuklar orada kalır mıydı? Ben kendimi gariban hissediyorum.” sözleriyle gösteriyor.

Kırgız seçiminde yeniden oy sayımı

0

Kırgızistan’da geçen Pazar günü yapılan genel seçimlerde sandalye kazanan beş parti, oylamadaki usulsüzlük kaygıları nedeniyle oyların yeniden sayılması konusunda uzlaştı.

Eski Başbakan Felix Kulov’un Ar-Namus Partisi’nin üst düzey isimlerinden Akilbek Zaparov, elle yapılacak yeniden sayımın ardından bir ya da iki gün içinde sonucun belli olacağını söyledi.

Seçimlerde hiçbir parti tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde edememişti.

Dün akşam, altı ay önce ülke tarihinin en büyük etnik şiddet olaylarının yaşandığı Oş kentinde, çok az farkla parlamentoya girmeyi başaramayan Butun Kırgızistan Partisi’nin taraftarları gösteriler düzenledi.

Altıncı partiyi parlamentoya sokabileceği belirtilen yeniden oy sayımının ardından koalisyon görüşmelerine yeniden başlanacağı belirtildi.

Geniş koalisyon çağrısı

Yüzde 8,8’lik oy oranıyla seçimden birinci çıkan milliyetçi Ata Yurt Partisi’nin lideri Kamçıbek Taşiyev düzenlediği basın toplantısında, parlamentoya girmek için gereken yüzde 5’lik oy oranını geçen tüm partilere güçlerini birleştirme çağrısında bulundu.

Taşiyev, ‘Ülkemizin birleşmesi ve çökmemesi için tüm partilerle tek, geniş tabanlı bir koalisyon oluşturmalıyız’ dedi.

Uzmanlar, parlamentoya cumhurbaşkanından daha çok yetki veren anayasal reformlar düşünüldüğünde, koalisyon görüşmelerinin uzun sürebileceğini belirtiyor.

Kırgız halkının yüzde 90’ından fazlası geçen Haziran’daki anayasa referandumunda ülkeyi parlamenter bir demokrasi dönüştüren reformlara destek vermişti.

Ata Yurt Partisi, otoriter yönetimlere geri dönüşü istemediğini söylemekle birlikte, Kırgız halkının parlamenter demokrasi için ‘yeterince olgunlaşmadığı’ görüşünde.

Ülkede askeri üssü bulunan Amerika Birleşik Devletleri parlamenter demokrasiye geçişe destek veriyor.

Rusya ise şiddet olaylarına yol açabileceği ve radikal İslamcıları güçlendirebileceği gerekçesiyle parlamenter modele karşı. (BBC)

Letonya’da erkek kıtlığı – Martin McGuiness

Riga-Letonya’da Sovyetler döneminden sonra kapitalizme erkeklere kıyasla daha iyi uyum sağlayan kadınlar uygun eş bulmakta zorlanıyor.

Letonya’da erkeklerin doğum oranı kadınlardan daha yüksek.

Ancak erkeklerin ortalama ömrünün kadınlara kıyasla daha kısa olması, yetişkin kadın oranının erkeklerden yüzde 8 daha fazla olmasına yol açıyor.

Başkent Riga’daki Letonya Üniversitesi’nde cinsiyetler arasındaki dengesizlik açıkça görülüyor.

Sosyolog Baiba Bela, kız öğrenci sayısının erkeklerden yüzde 50 fazla olduğunu söylüyor.

Bu nedenle de, kadınların kendi eğitim seviyelerinde erkekler bulmasının zorlaştığını belirtiyor.

Kadınlar evlenme çağına geldiklerinde de, bu yaşlardaki erkeklerin daha erken ölmesi ve intihar etme ihtimallerinin dört kat daha fazla olduğunu vurguluyor.

Ekonomik krizin etkileri

Bela, ‘Cinsiyet dengesizliği ilk olarak 30 ila 40 yaş arasında ortaya çıkıyor. Çünkü bu yaş grubundaki erkeklerin ölüm ihtimali kadınlara göre üç kat fazla.

30 yaşın altındakiler arasında kadınlardan 9 bin daha fazla erkek var. Ancak 30 ila 39 yaşları arasında kadın sayısı erkeklerden 3 bin daha fazla.

Kadınların ortalama yaşam süresi ise erkeklerden 11 yıl daha fazla.

Psikolog Ansis Stabingis, Letonya’nın 20 yıl önce kapitalizme geçmesinin erkekler üzerinde ekonomik anlamda büyük baskı yarattığını söylüyor.

İşsizliğin yüzde 20’ye çıkmasına yol açan ekonomik kriz bu baskıyı daha da artırıyor.

Stabingis, ‘Sonuçta resmi verilere göre intihar oranları yüze 16’ya çıktı. Bu, Avrupa Birliği içindeki en yüksek oran. Erkeklerden beklentiler var. Bunları karşılayamayınca da depresyona giriyorlar.’ diyor. (BBC)

Bergama’da teleferiğe tepki

Turist Rehberleri Birliği teleferik girişine ‘Bu Çirkinliği Kınıyoruz’ yazılı siyah bir çelenk bıraktı.

Bergama, antik ismiyle Pergamon, Anadolu’daki Hellenistik dönem uygarlığının en önemli kentlerinden biridir. Her sene yüz binlerce kişi bu önemli ören yerine Hellenistik dönemin en güzel antik tiyatrolarından birini, şu anda Berlin’de sergilenen Zeus sunağının kaidesini, antik dönemin 2. en büyük kütüphanesini görmek için gelir. Bergama akropolüne dar ve dolambaçlı yoldan  çıkılırken tarihi bir serüvene adım adım yaklaşılır.

Son yıllarda bir taraftan altın madencilerinin, diğer taraftan da Allianoi’deki tarih katliamcılarının hoyrat saldırısına maruz kalan Bergama şimdi bir de teleferik tehdidi altında.

Bergama Belediyesi, TAY (Türkiye Arkeolojik Yerleşimler), TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği), TUREB (Turist Rehberleri Birliği) gibi kuruluşların karşı çıkmalarına rağmen teleferik bu hafta içinde işletmeye açıldı. Turizmde tarihi, kültürel değerlere saygılı sürdürülebilir turizm ilkesini benimsediklerini belirten Turist Rehberleri Birliği basına bir açıklama yaparak teleferik girişine ‘Bu Çirkinliği Kınıyoruz’ yazılı siyah bir çelenk bıraktı.

“Bergama Akropolu teleferik projesine kamuoyunun bilgisine sunulduğu ilk günden itibaren karşı olduğumuzu her platformda dile getirdik. Araçlarımızla Akropol’e çıkışta hiçbir zorlukla karşılaşmıyoruz. Büyük otobüslerin çıkmasında bir sakınca görülüyorsa daha küçük araçlarla ulaşım yerel idare tarafından sağlanabilir. Turistlerimizin teleferik yapısını daha uzaktan görür görmez bize sordukları ilk soru bu çirkin binanın burada ne işi olduğu.” diyen Birlik temsilcileri teleferiğin tarihi dokuya zarar vermesinin yanında Bergama Akropol ziyaretlerini de zorlaştıracağını düşünüyorlar.

Teleferiğin işletmeye açılmasından sonra tur otobüslerinin Akropol’e girmesinin engellenmesiyle ziyaretçiler teleferik ücreti olarak kişi başı12 TL  ödemek zorunda kalıyorlar. Teleferiğin sadece bir şirkete kar sağlamaya yönelik bir girişim olduğunu söyleyen TÜRSAB yetkilieri ise “Akropol gibi tarihi bir şaheserin, beton, çelik ve cam yığınından oluşan istasyon binaları ve teleferik direkleriyle mahvına yol açacak projeyi üreten zihniyetin Meryemana ve Nemrut gibi eşi benzeri olmayan diğer tarihi değerlerimiz için de benzer fikirler ürettiği öğrenilmiştir. Hiçbir kültürel mirasımızın teleferik projeleriyle yok olmasını istemiyoruz.” diyerek Bergama’daki teleferik projesinin mimari bir katliam olduğunu ve durdurulması gerektiğini savunuyorlar.

Teleferiğin varlığının Bergama’nın UNESCO Dünya Mirası Listesine girebilmesine de engel olacağını savunan Bergamalılar ise gelişmeleri şaşkınlıkla ve hayretle izliyor.

HABER: Gülin Pazaroğlu (Turizmhabercisi.com)

(Yeşil Gazete)

Mucizenin kahramanları yeryüzünde

Yerin 700 metre altında 69 gün geçiren 33 madenciden onbiri yeryüzüne çıktı. Yeryüzüne çıkan madenciler sevinç gözyaşlarıyla karşılandı. Madenden sekizinci çıkan Claudio Yanez, iki çocuk sahibi olduğu sevgilisine evlenme teklif etti.

Şili’de, 5 Ağustos’ta San Jose’deki meydana gelen maden kazası nedeniyle yer altında mahsur kalan 33 madenci bugün gün ışığına kavuşmaya başladı.

Önce madencilere ulaşacak tünel çökmemesi için metalle kaplandı ve sağlamlaştırıldı. Bir Bolivyalı’nın da bulunduğu 33 madenci arasında kriz anında soğukkanlılığını koruyabilen ve sağlık durumu iyi olan madencilere öncelik verildi.

Uzun süre karanlıkta kaldıktan sonra “Aziz Lorenzo” adı verilen operasyon kapsamında tek tek yeryüzüne çıkarılan madencilerin rahatsız olmaması için ortamın fazla aydınlatılmamasına dikkat edildi.

Kurtarma işlemi için hazırlanan özel kapsül, iki saat gecikmeli olarak TSİ 05.00 sularında yerin altına gönderildi. Kurtarma ekibinden bir görevli kapsülün içinde yerin altına indi. Yeryüzüne doğru yola çıkan ilk madenci Florencio Avalos’tu.

Florencio Avalos yeryüzüne doğru yolculuk ederken eşi ve çocuğu da kurtarma kuyusunun başında bekledi. Şili lideri Sebastian Pinera da Avalos’un ailesinin yanındaydı.

31 yaşındaki Florencio Avalos’un yeryüzüne çıkar çıkmaz ilk yaptığı 7 yaşındaki oğlu ve eşi Monica’ya sarılmak oldu.

Avalos, daha sonra Şili lideri Pinera ve onu bekleyen birkaç kişiyle daha kucaklaştı.

BAYRAM COŞKUSU YAŞANDI
İlk madencinin başarılı bir şekilde kurtarılmasını Şilililer büyük bir coşkuyla kutladı, kent merkezlerinde araçlar konvoy oluşturdu. Ülkede dev ekranlardan izlenen kurtarma operasyonu bayram coşkusu yaşattı.

İkinci madenciyi çıkarmak için kapsül yeniden yer altına gönderildikten sonra Şili lideri Sebastian Pinera kameraların karşısına geçti ve hiçbir zaman unutulmayacak bir anı yaşadıklarını söyledi.

Avalos’un yeryüzüne çıktığı an tarihe geçti, işçinin çıkışını dünyada milyonlarca insan canlı izledi.

İKİNCİ MADENCİ ŞOV YAPTI
İlk madenciyi 39 yaşındaki Mario Sepulveda Espina izledi, eşinin heyecanı kameralara canlı olarak yansıdı. Eşiyle kucaklaşan Sepulveda Espina, yerin altından getirdiği taşları kurtarma ekibine verdi.

Devlet Başkanı Pinera ile de kucaklaşan Espina, ardından diğer madencilerin yanına giderek sevinç çığlıkları attı. Mutluluğu yüzünden okunan Espina, “Şili çok yaşa” diye bağırdı.

Espina kızıyla birlikte yaptığı açıklamada, “Hepimiz çalışmaya devam edeceğiz. Madenci yüreği işte böyle birşey” dedi.

AŞK DÜNYANIN EN GÜZEL ŞEYİ
Çok mutlu olduğunu ifade eden Espina, kurtarılacakları konusunda asla umudunu yitirmeyen aile bireylerine teşekkür ederek, “Onların verdiği güç sayesinde ben hala buradayım” diye konuştu.

İnsanın başına ne zaman ne geleceğinin bilinmediğinin canlı örneği olan Espina, herkese sevdikleriyle konuşmaları çağrısında bulundu. “Aşk dünyanın en güzel şeyi” ifadesini kullanan Espina, kurtarılmalarında rol alan herkese teşekkür etti.

ÜÇÜNCÜ MADENCİ DE ALKIŞLARLA
Espina’dan sonra üçüncü madenci de yeryüzüne sağ salim çıktı. Madencinin eşi kapsülün görünmesiyle birlikte gözyaşlarına boğuldu.

Espina’dan yaklaşık bir saat sonra özgürlüğüne kavuşan 52 yaşındaki Juan Illanes, diğer iki madenci gibi önce eşine sarıldı. Yeni yaşına yerin altında giren Illanes daha sonra Devlet Başkanı Sebastian Pinera ve Madencilik Bakanı Laurence Golborne ile kucaklaştı.

DÖRDÜNCÜ MADENCİ BOLİVYALI
Şili’de özgürlüğüne kavuşan dördüncü madenci Bolivyalı Carlos Mamani oldu.

Yerin yaklaşık 700 metre altında 69 gündür mahsur kaldıktan sonra Şili bayrağı renklerine boyanmış olan kapsülle yeryüzüne çıkarılan 23 yaşındaki Mamani, ilk olarak çevresindekileri selamladı ve kendisini gözyaşlarıyla bekleyen yakınlarıyla kucaklaştı.

BEŞİNCİ MADENCİ EN GENÇLERİ
Yeryüzüne çıkarılan 5’inci madenci ise en genç işçi olan 19 yaşındaki Jimmy Sanchez’di.

Kurtarılan altıncı madenci Osman Araya, yedinci madenci Jose Ojeda oldu.

YERYÜZÜNE ÇIKTI, EVLİLİK YAKIN
Aylar sonra gün ışığını gören sekizinci madenci ise 34 yaşındaki sondaj ustası Claudio Yanez’di. Yenez, iki çocuk sahibi olduğu uzun soluklu sevgilisine yer altındayken mektupla evlenme teklifinde bulunmuştu. Yanez yeryüzüne çıkar çıkmaz teklifini yineledi. Çiftin kısa bir süre içinde evlenmesi bekleniyor.

EN YAŞLI MADENCİ DE KURTARILDI
Yeryüzüne çıkıp yakınlarını görme sevincini yaşayan dokuzuncu kişi Mario Gomez oldu. 63 yaşındaki Gomez yeraltında kalan madencilerin en yaşlısı.

10. olarak kurtarılan Alex Vega Salazar ise 31 yaşında. Ağır iş makineleri teknisyeni olan Salazar’ın borçları nedeniyle zor günler yaşadığı bildiriliyor.

Madenden çıkan 11. isim ise Jorge Galleguillos oldu.

KAPSÜLDE YETERLİ OKSİJEN VAR
Madencileri yaklaşık 70 cm genişliğindeki tünelden dışarı çıkarmak için özel olarak Amerikalı bir teknisyen tarafından tasarlanan, 4 mm kalınlığındaki çelik kapsül, 2,5 metre uzunluğunda ve 54 cm çapında. 250 kilo ağırlığındaki kurtarma kapsülünde, 3 saat süreyle yetecek oksijen ve acil durum çıkışının yanı sıra ses ve görüntü sistemi de bulunuyor.

Tek tek yapılan kurtarma işlemi sırasında madenciler, eldiven, kaska monte fener, güvenlik botları ve yansımalı özel kıyafetler giyiyor. Madenciler kapsüldeki diyafonu kullanarak kurtarma ekipleri ile haberleşebiliyor.

Çıkarken gözlerini kapalı tutmaları istenen madenciler özel gözlük de takıyor.

Yeryüzüne çıkarılan madenciler hemen doktor kontrolünden geçiriliyor. Durumu iyi olanlar aileleriyle görüştükten sonra daha ileri tetkikler için Copiapo kentindeki hastaneye kaldırılacak. Sağlık uzmanları, bazı madencilerin psikolojik durumlarının hassas olduğunu ve kurtarıldıktan sonra uzun süre stres yapabileceklerini söylüyor.

2000 GAZETECİ TAKİP EDİYOR
Dünyanın dört bir yanından yaklaşık 2000 gazeteci, madencilerin çıkışlarını yansıtmak için Şili’deki San Jose’de bulunuyor.

Maden kazası 5 Ağustos’ta meydana gelmiş, madencilerin hayatta oldukları 17 gün sonra anlaşılmıştı. 33 madenci, dünyanın en uzun süre yeraltında kalan insanları olma özelliğini taşıyor. (Ntvmsnbc)

Türkiye’de her üç kişiden ikisi iklim değişikliğinden “endişeli”

Küresel pazar araştırma şirketi Synovate ve uluslararası medya şirketi Deutsche Welle’nin iklim değişikliği ve insanların bu konudaki tutumlarını inceleyen küresel araştırmasına göre, tüm ülkelerde insanlar iklim değişikliği konusunda endişe taşıyor.

18 ülkeden 13 bin kişinin katıldığı, küresel sorunla mücadelede medyanın rolü ve sorumluluklarının ele alındığı araştırma, dünya nüfusunun, iklim değişikliğinin etkileri konusunda endişelerinin aynı şekilde devam ettiğini ortaya koydu.

Synovate’in üç turda yürüttüğü araştırmanın yapıldığı tüm ülkelerde, 2008 ve 2010’da katılımcıların yüzde 30’u iklim değişikliği konusunda ”çok endişeli” olduklarını belirtirken, 2007’de bu oran yüzde 29 idi.

”Hiç endişelenmeyen, bunun sadece doğal olaylar döngüsünün bir parçası olduğuna inanan”ların yüzdesinde de artış gözlendi. 2008’de endişelenmeyenlerin oranı yüzde 4 iken, bu oran bu yıl yüzde 9’a çıktı.

Türkiye’de iklim değişikliği konusunda endişe taşıyanların oranı yüzde 67 olurken, ”bunun sadece doğal olaylar döngüsünün bir parçası olduğuna inanan”ların oranı, yüzde 8 seviyesinde kaldı.

”Çok endişeli” olanların sayısının, en yüksek düzeyde rapor edildiği ülkeler yüzde 69 oranıyla Kolombiya, yüzde 59 oranıyla Ekvator ve yüzde 58 oranıyla Çin olarak sıralandı. Çin’de ”çok endişeliyim” diyenlerin oranı, 2007’de yüzde 26 seviyesinde bulunuyordu.

Katılımcıların yüzde 88’i şirketlerin iklim değişikliğini azaltma sorumluluğu olduğunu hissettiğini ifade ederken, bu oranın en yüksek olduğu ülkeler yüzde 98 ile Çin ve yüzde 94 ile Fransa oldu. Türkiye’de anketi yanıtlayanların yüzde 81’i şirketlerin sorumluluğu olduğunu söyledi.

Bunun nasıl yapılacağı sorusuna, katılımcıların yüzde 70’i ”enerji tasarrufu ve atıkların azaltılması” ve yüzde 58’i ”yeşil ve etik kaynaklı malzemeler kullanılmasını sağlamak” yanıtını verdi.

Küresel düzeyde iklim değişikliğinde ana etken, ”insan” oldu. Katılımcıların yüzde 28’i bunun, asıl neden olduğunu söylerken, 2010’da da katılımcıların yüzde 1’i iklim sorunlarından temelde uçakları, yüzde 4’ü arabaları sorumlu tuttu.

Sanayileşmenin iklim değişikliğinde ana faktör olduğunu düşünenler, yüzde 13 oranında bulunurken, bu oran, Türkiye’de yüzde 26’ya yükseldi. Sanayileşme kadar insanlar da (yüzde 24), iklim değişikliğinin ana etkeni olarak görüldü.

Katılımcıların yüzde 31’i iklim değişikliğinde en büyük tehlikenin, ”dengesiz/aşırı uçlarda hava koşulları” olduğunu belirtti. Dengesiz hava koşullarını izleyen en önemli tehlikeler, yüzde 6 oranıyla ”çölleşme” ve ”kuraklık” olarak algılanırken, Türkiye’de görülen en büyük tehlike ”kuraklık” ve ”çölleşme” oldu.

Küresel bazda iklim değişikliğinin en temel tehlikesinin çiftçilik ve tarım üzerindeki etkili olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 5’te kaldı.

İklim değişikliğinin etkisini azaltmak için alınan kişisel önlemler

Ankete katılanların çoğu, iklim değişikliğinin etkisini azaltmak için kişisel olarak çaba gösterdiklerini belirtti. Katılımcıların yüzde 76’sı bunun için ”elektrik tasarrufu” yaptığını, yüzde 68’i ”su tüketimini azaltığını”, yüzde 67’si ”atıkların, ambalaj ve torba kullanımının azaltılması” yöntemini uyguladığını söyledi. Küresel düzeyde her beş kişiden biri, daha küçük bir araba aldığını veya alacağını açıkladı.

Alınan diğer önlemlere bakıldığında, katılımcıların yüzde 57’si enerji tasarruflu araçlar aldığını, yüzde 33’ü seyahat aktivitelerinde değişiklik yaptığını, yüzde 47’si toplu taşıma araçlarına daha fazla yöneldiğini, yüzde 21’i alternatif enerji kaynağı kullandığını, yüzde 15’i karbon dengeleme planına katkıda bulunduğunu kaydetti.

Türkiye’de yüzde 89 oranında ”enerji tüketiminde tasarruf yapma”, yüzde 84 oranında iklim değişikliği hakkında bilgilenme ve yüzde 83 oranında su tüketiminde azaltmaya gitme, geçtiğimiz yıl kişisel olarak iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için alınan ilk üç eylem olarak sıralandı.

İklim değişikliğiyle mücadelenin en iyi yolu

Diğer ülkelerden farklı olarak Türkiye’de katılımcıların yüzde 51’i iklim değişikliği ile mücadele etmenin en iyi yolu olarak ”devlet tarafından gerekli kısıtlama ve teşviklerin yapılması”nı gördüğünü ifade etti.

Anket katılımcılarının yarısı, çevreyle dost ürünlere daha fazla ödemeye razı olduğunu belirtirken, bu oran Türkiye için ortalama yüzde 35 seviyelerinde yer aldı.

Küresel bazda kitlenin yüzde 27’si ”en fazla” yüzde 9 daha fazla ödemeye hazır olduğunu, yüzde 22’si çevre bilinci olan ürünlere yüzde 10–19 daha fazla ödeyebileceğini ifade ederken, bu oranlar Türkiye için sırasıyla yüzde 21 ve yüzde 17 oldu.

Dünyada olup bitenleri rapor etmekle yükümlü olan medya da iklim değişikliği gibi küresel meselelerde halkın algısını şekillendirmede büyük rol oynuyor. Katılımcılara ”İklim değişikliği konusunda medya nasıl bir rol oynamalı?” sorusu sorulduğunda çoğunluk, ”halkı eğitmek ve bilinçlendirmek” yanıtını verdi.

Medyanın sorumluluğu

Synovate Medya Araştırmaları Global Müdürü Steve Garton, iklim değişikliği konusunun, 2008’deki son iklim değişikliği anketinden bu yana sıkıntı yaratan bir konu olmaya devam ettiğini vurgulayarak, insanların giderek kendi sağlıklarıyla, gezegenin gelecekteki sağlığı arasında bağlantı kurduğunu ve her ikisinin de korunması için, biraz daha fazla ödemeyi göze aldığını belirti.

Garton, ”Dünyada son birkaç yıldır şirketlere müşterileri (ve cüzdanları), hem verimli olmaları hem de bireyler ve gezegen için sağlıklı ürünler üretmeleri mesajını veriyor” dedi.

Deutsche Welle Genel Müdürü Erik Bettermann, medyanın çok büyük sorumluluğu olduğuna inandığını ifade ederek, şu görüşlere yer verdi:

”Medya gelecekle ilgili ana konuları nesnel ve anlaşılır bir bakış açısıyla sunmalı. Bununla birlikte gazetecilerin, iyi araştırılmış makaleleri olan bireylerden yola çıkarak hareket etmeleri, daha da önem kazanacak. Sorgulanabilir felaket senaryoları satmaya çalışanlara ya da zamanı gelmeden her şeyin sütliman olduğunu söyleyenlere prim vermeyen, fikir ve görüş alışverişine imkan tanıyan forumlar yaratmaları gerek.”

İklim değişikliği konusunda bilinç yaratmak için küresel bir çözüm bulunmadığına işaret eden Bettermann, küresel medyanın, iklimin korunmasında uluslararası kamunun çıkarı olduğunu göstermesi gerektiğini belirtti.

KAYNAK: AA, Sabah