Ana Sayfa Blog Sayfa 5288

Erdoğan davaları bloglara indi

Erdoğan’ın meydanlarda söylediği “CHP, MHP terör örgütüyle ruh üçüzü oldu” sözlerini değiştirerek internetteki blogunda kullanan Barış Ünver davalık oldu.

“Beyn.org” adlı kendi blog sayfasında çeşitli yazılar kaleme alan üniversite öğrencisi Barış Ünver (22) referandum sürecinde AKP ve açılımı eleştiren bir yazı kaleme aldı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın meydanlarda söylediği “CHP, MHP terör örgütüyle ruh üçüzü oldu” sözlerine atıfta bulunan Ünver, Abdullah Öcalan’ın devlet ile olan temasının da değerlendirildiği yazıda Erdoğan ile aynı kelimeler kullanılarak, “Erdoğan da Öcalan ile ruh ikizi oldu” dedi.

“SADECE ELEŞTİRİYDİ”

Bu yazı üzerine Erdoğan, üniversite öğrencisi hakkında suç duyurusunda bulundu. Erdoğan suç duyurusunda, “kişilik haklarına saldırı kastıyla fevkalade ağır, katlanılması ve tahammülü gayri kabil hakaretlerde bulunulduğunu” iddia etti. Suç duyurusu üzerine Ankara Cumhuriyet Savcısı Osman Atalay, Ünver hakkında 2 yıl hapis istemiyle Sulh Ceza Mahkemesi’ne dava açtı. Ünver, soruşturmada alınan ifadesinde, yazının amacının sadece eleştiride bulunmak olduğunu, hakaret amacı taşıyan kelimeleri kullanmadığını vurguladı. Ünver, ceza alırsa, atama veya seçilmeye tabi tüm memur hizmetlerinden de yararlanamayacak. (Kıvanç El)

‘Amazon karbondioksit emme gücünü kaybediyor’

Bilimadamları geçen yıl Amazon’da yaşanan kuraklığın bölgenin karbondioksit emme kapasitesiyle ilgili kaygılar yarattığını açıkladı.

Araştırmalarının sonuçlarını Science adlı bilim dergisinde yayımlayan İngiliz ve Brezilyalı uzmanlara göre, Amazon’da 2010’da, 2005’tekine göre daha büyük bir kuraklık yaşandı ve muhtemelen daha fazla ağaç kaybedildi.

2005’teki sıcak hava dalgası son bir asrın en büyük kuraklığına neden olmuştu.

Kuraklığın yaşandığı yıllarda Amazon, karbondioksit emen değil, yayan bir bölge haline geliyor.

Bilimadamlarına göre bu veriler, Amazon’un küresel ısınma karşısındaki kırılganlığını ortaya koyuyor. Uzmanlar “Amazon ormanlarının sera etkisi yaratan gazları sınırladığı günler geride kalabilir” diyor.

2010’da Amazon nehrinde su seviyesi son yarım asrın en düşük düzeyine indi. Bölgedeki 20’den fazla belediye olağanüstü hal ilan etti.

Leeds Üniveristesi’nden Simon Lewis, iki kuraklık ölçümünün gidişatı görmek için yeterli olmayabileceğini ancak yine de bunun kaygı verici bir tablo olduğunu söylüyor.

İki kuraklık da Brezilya açıklarındaki Atlas Okyanusu sularının alışılmadık derecede ısınmasıyla ilişkilendiriliyor.

‘Kuraklık devam edecek’

Dr. Lewis, “Eğer bunun nedeni atmosferdeki sera gazları yoğunlaşması ise, yakın gelecekte yine kuraklık göreceğiz demektir” diyor.

Simon Lewis şöyle devam ediyor:

“Eğer bu tür olaylar daha sık yaşanırsa, Amazon ormanları, karbon emerek küresel ısınmayı yavaşlatan değerli bir bölge olmaktan çıkarak önemli bir sera gazı kaynağı olabilir.”

Ağaçlar kuraklıktan ölüyor ve çürüyor. Ağaçların sayısı azaldıkça bölgenin karbondioksit emme kapasitesi de azalıyor.

Uzmanlar bu araştırmaları için Tropical Rainfall Measuring Mission (Tropikal Yağmur Ölçüm Misyonu) adlı bir Amerikan-Japon uydusunun sağladığı verileri kullandı. Bu uydu, Ekvator’un iki tarafını kapsayan bir kuşakta yağmur ölçümleri yapıyor.

Bu ölçümlere göre, 2005’teki kuraklık yaklaşık 2 milyon, 2010’daki ise 3 milyon kilometrekarelik bir alanda etkili oldu.

Bu bölge yılda atmosferden ortalama bir-buçuk milyar ton karbondioksit emiyor.

Ancak buna tezat bir şekilde, 2005’teki kuraklığın yıllara yayılan sonucu olarak bölge atmosfere beş milyar ton karbon saldı.

2010’da bölgeden yayılan karbon miktarının sekiz milyar ton olarak tahmin ediliyor. Bu, Çin ve Rusya’nın karbon salımlarının toplamından daha büyük bir miktar. (BBC)

‘Yeni zamanlar için yeni gazetecilik gerekli’

New York’daki Guggenheim Müzesinde düzenlenen bir toplantıda iPad üzerinden sunulacak ‘The Daily’yi tanıtan Rupert Murdoch, yeni gazetenin tablet bilgisayar döneminde “vazgeçilmez bir haber kaynağı olacağını umduğunu” söyledi.

‘The Daily’ için haftada 99 sent ödenecek ve yalnızca Apple’ın iTunes ‘mağazası’ üzerinden satılacak.

Gazete önce sadece ABD’de piyasaya çıkarılıyor. News Corp, yeni gazetede 100 dolayında gazeteci çalıştırıyor.

‘The Daily’de, haberler, etkileşimli grafikler, HD videoları ve iPad’in dokunmatik ekranına uygun olarak tasarlanan 360 derecelik fotoğraflar yer alıyor.

Bazı yazılara Twitter mesajları eklenecek ve gazetenin içeriği, kişinin tercihlerine göre biçimlendirilebilecek.

News Corporation’ın sahibi Rupert Murdoch, “Hedef kitlemiz, gelecek yıl içinde iPad sahibi olması beklenen 15 milyon Amerikalı.” dedi ve tablet bilgisayar çağında, yeni, taze ve güçlü bir sese ihtiyaç olduğunu; “Yeni zamanların yeni tür gazeteciliği gerektirdiğini” söyledi.

Murdoch, ‘The Daily’nin, çağdaş teknolojinin en iyi unsurlarıyla, “yumuşak bir haberciliği, iyi bir editörlüğü ve kuşkucu bakışı bir araya getireceğine” söz verdi.

Apple’ın, News Corp ile yaptığı bu anlaşmadan yararlanarak abonelilk ödemelerinde de değişikliğe gideceği tahmin ediliyor.

Rupert Murdoch, gazete okurlarının internetten haber ve yazılara ulaşabilmek için ücret ödemesi gerektiğini savunuyor.

Murdoch imparatorluğuna ait olan The Wall Street Journal, The Times ve The Sunday Times gazetelerinin internet sayfalarına, abonelik ücreti ödenerek ulaşılabiliyor.

The Times gazetesi, abonelik uygulamasının başlamasından bu yana, internet okurlarının sayısında yüzde 87’lik bir düşüş olduğunu belirtiyor. (BBC)

Ian Thorpe yüzmeye geri dönüyor

0

Olimpiyatlarda beş altın madalya ile adını spor tarihine yazdıran Avustralyalı yüzücü Ian Thorpe, havuzlara geri döndüğünü açıkladı.

“Thorpido” lakaplı 28 yaşındaki yüzücü, 2006’da profesyonel yüzmeyi bıraktığını açıklamıştı.

Ancak Thorpe, düzenlediği basın toplantısında, yeniden yarışlara katılacağını ve 2012 Londra Olimpiyatları’nda yarışmak istediğini söyledi.

Ian Thorpe, bayrak yarışı kategorisine odaklanacağını söylüyor.

Thorpe’un spora yeniden dönebileceği yolunda aylardır spekülasyonlar yapılıyordu.

Olimpiyat cazibesi

Thorpe geride bıraktığı kusursuz bir kariyer ardından, yeniden spora dönme kararının kolay olmadığını anlattı.

Ancak Londra’daki olimpiyat tesislerini gördükten sonra çok heyecanlandığını ve antrenmanlara başlama kararı aldığını kaydetti.

Serbest yüzme gibi bireysel kategorilere katılmayı olasılık dışı bırakmayan Thorpe’un sözleri bir diğer rekortmen yüzücü olan “Amerikalı Michael Phelps ile olimpiyatlarda devlerin mücadelesi yaşanır mı?” sorusunu gündeme getirdi.

Thorpe, 2012 Mart ayındaki olimpiyat takımı seçmelerine girebilmek için ülkesinde doping inceleme kurumları nezdinde lisansını yeniledi.

Düzenleyici kuruluş FINA’nın kurallarına göre kayıttan sonra müsabakalara katılabilmek için dokuz ay beklemek gerekiyor.

İlk şampiyonluğunu 1988’de kazanan sporcu şimdiye dek olimpiyatlarda beşi altın, üçü gümüş toplam dokuz madalya elde etti; 11 kez dünya şampiyonu oldu ve 13 kez dünya rekoru kırdı. (BBC)

“Hıncal Uluç, namus cinayetlerini kışkırtıyor!”

0

Kadınların Medya İzleme Grubundan Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver Tanrıöver, sunucu Defne Joy Foster’ın ölümünün ardından “Su testisi su yolunda kırılır” yazan Hıncal Uluç’u “kadınlara karşı nefret söylemini durdurmaya” çağırdı; Uluç’un yazdıklarıyla “her gün üç kadının namus bahanesiyle öldürüldüğü Türkiye’de bu cinayetleri kışkırttığını hatta onlara ortak olduğunu” söyledi.

Uluç, “32 yaşında ölen bir kadına, kendisi çok istiyorsa ‘oh olmuş’ diyebilir, bu onun vicdanını bağlar ama bunu köşesinde yazması aynı zamanda da okurlarını yani toplumu kendi çarpık zihniyeti doğrultusunda bir ‘linç’e davet etmek anlamına gelir. Zaten günde üç kadının öldürüldüğü, önemli bölümünün de ‘namus’ bahanesiyle öldürüldüğü ülkemizde bu tür söylemler, bu ve benzeri cinayetleri kışkırtmak, hatta onlara ortak olmaktır.”dedi.

“Kadınların özel hayatları kendilerini ilgilendirir”

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, şu değerlendirmede bulundu:

“Kadınlar yasal haklarına rağmen hayatta erkeklerle eşit olamıyorlar, daha doğrusu oldurulmuyorlar. Siyasal iradeden medyaya tüm kurumlar oluşturdukları söylemler ve uygulamalarıyla onları, fizik özellikleri, anatomik özellikleri ya da bazılarının deyimiyle ‘fitrat’ gibi binbir anlamsız gerekçeyle engelliyor; hayattan erkeklerle eşit pay almalarını hazmedemiyorlar.

Ne yazık ki bu durum hayatta olduğu gibi ölümde de geçerli. Bunun son örneğini Foster’ın özel hayatını kendi varsayımları ve ikiyüzlü ahlaki görüşü doğrultusunda didikleyen yazısıyla Hıncal Uluç verdi.

Kadınların özel hayatları kendilerini ilgilendirir. İstediklerini içmek ya da yemek, istedikleri eve misafir gitmek ya da gitmemek, medeni durumları ne olursa olsun, istedikleri kişiyle istedikleri türden ilişki kurmak ya da kurmamak sadece kendi kararlarına bağlı olmalıdır.

Uluç’un ve linçe davetiye çıkaran tüm medya kurumlarının tutumunu kınamak, sadece kadınların değil medyada ve toplumda giderek daha da fazla yara alan ‘özel hayata saygı’ adına herkesin görevi olmalıdır. Medya kadınların özel hayatlarından elini çekmeli, kadınlara karşı nefret söylemini durdurmalıdır.”

(Burçin Belge)

Mısır’da iktidar partisi’nden istifalar geldi

0

Mısır’da, gösterilerin 13. gününe girilirken on binlerce kişi hala Tahrir Meydanı’nda. Eylemcilerin hedefindeki Mübarek’in liderliğini yaptığı iktidar partisindense istifa haberleri geldi.

Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in partisi Ulusal Demokratik Parti’nin üst düzey yönetim kadrosundaki istifaların, Genel Sekreter’in başkanlığındaki 6 kişilik Yönetim Komitesi’ni kapsadığı bildirildi.

Bu komite, Parti’nin en üst karar organı. Parti kaynaklarına göre istifalar, Genel Sekreter Safvat el Şerif’i ve Komite üyesi olan, Mübarek’in oğlu Cemal Mübarek’i de kapsıyor.

Cemal Mübarek’in ayrıca partinin güçlü organı olan Siyasi Komite’nin de başkanı olduğu, Cemal Mübarek’in bu görevden de ayrıldığı ve yeni Genel Sekreter Hossam Bedrevi’nin bu görevi de üstlendiği kaydedildi.

El Cezire ve El Arabiya televizyonu, Mübarek’in de parti liderliğinden istifa ettiğini duyurdu ama iki yayın kuruluşu daha sonra bu haberi geri çekti.

ŞEFİK: İSTİKRAR GERİ DÖNÜYOR
Mısır Başbakanı Ahmet Şefik, 12. günündeki protestolara karşın Mısır iktidarının krizi atlatmakta olduğunu ve ”istikrarın geri dönmekte olduğunu” söyledi.

Resmi TV kanalında bir açıklama yapan Başbakan Şefik, krizi, Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in görevinden ayrılmadan bir çözüme kavuşturulacağından, bu konuda muhalefetle uzlaşmaya varılacağından emin olduğunu ifade etti. Şefik, Hükümetin, ”protestolarla ilgili sorunu atlatacağını hesap ettiğini” ifade etti.

Cuma günü yapılan ve Şefik’in, ”100.000 kişi katıldı” dediği protesto gösterisinin, muhaliflerin umduğunun aksine Mübarek’i istifa ettiremediğini kaydeden Şefik, ”Bundan etkilenmedik ve Allah izin verirse gelecek cuma da etkilenmeyeceğiz. Bütün bunlar istikrara doğru gidiyor” diye konuştu.

GÖSTERİLER DEVAM EDİYOR
Kahire’nin merkezindeki Tahrir Meydanı’ndaki göstericiler, Mübarek istifa edinceye kadar protestolarını sürdürmekte kararlı olduğunu belirtiyor.

Öte yandan Mısır ordusunun bir subayı bugün Tahrir Meydanı’nda halka hitap ederek, gösteriyi sona erdirmelerini istedi. Hasan el Roveni adlı komutan hoparlörle yaptığı konuşmasında, ”ifade özgürlüğü tümünüzün hakkı ancak lütfen Mısır’ın geri kalanını da düşünün” diyerek, gösterilerin ekonomik zarara yol açtığını belirtti. Göstericiler ise yanıt olarak ”Mübarek istifa” sloganları attı. (Ntv)

Tunus’ta polis göstericilere ateş açtı: 2 ölü

0

Tunus’ta polis merkezine saldıran göstericilere polisin ateş açması sonucu 2 kişi öldü, 17 kişi yaralandı.

Tunus’un kuzeyindeki El Kef kentinde, polis merkezine yangın bombaları ve taşlarla saldıran göstericilere polisin ateş açması sonucu 2 kişi öldü, 17 kişi yaralandı.

İçişleri Bakanlığı kaynaklarına göre, göstericilerin polis merkezine saldırması üzerine, polisler de grubu dağıtmak üzere ateşle karşılık verdi.

Adı açıklanmayan bir yetkili Reuters’a yaptığı açıklamada, yaklaşık bin kişinin, El Kef polis merkezi önünde toplandıklarını ve kent emniyet müdürünün, görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle görevden alınmasını talep ettiklerini söyledi. (aa)

Başbakan 12 kayıp yakınıyla görüştü

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 12 kayıp yakını ile İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon’dan iki temsilciyi Dolmabahçe’deki Başbakalık Çalışma Ofisi’nde kabul etti.

Başbakan Erdoğan’ın daveti üzerine gerçekleşen buluşma, saat 17.00’de başladı ve yaklaşık iki saat sürdü. Buluşmaya; İHD Şube Başkanı Abdulbaki Boğa, Gözaltına Kayıplara Karşı Komisyon’dan Sebla Arcan ile 12 kayıp yakını katıldı. O aileler şöyle:

Fehim Tosun’un eşi Hanım Tosun, Hüseyin Taşkaya’nın kızı Serpil Taşkaya, Abdurrahman Coşkun’un annesi Hediye Coşkun, Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız, Tolga Baykal Ceylan’ın annesi Kadriye Ceylan, Hayrettin Eren’in annesi Elmas Eren, Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo Kırbayır, Nurettin Yedigöl’ün annesi Beycan Yedigül, Hasan Ocak’ın ağabeyi Hüseyin Ocak, Rıdvan Karakoç’un ağabeyi Hasan Karakoç, İsmail Şahin’in eşi Kiraz Şahin ve Kasım Alpsoy’un eşi Erdoğan Alpsoy.

Geçen ay CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu ve Sena Kaleli, İstanbul Galatasaray Meydanı’nda yapılan Cumartesi Anneleri’nun buluşmasına destek için gelmiş, eyleme katılmıştı.

İşte, o kayıpların hikayesi:
CEMİL KIRBAYIR: Devrimci Yol üyesi Kırbayır, 13 Ekim 1980’da Kars’ın Göle ilçesinde gözaltına alındı. Bir daha gören olmadı.

HAYRETTİN EREN: İstanbul’da, Devrimci Sol üyesi olduğu iddiasıyla 21 Kasım 1980’de gözaltına alındı. Önce Karagümrük Karakolu’na, ardından Gayrettepe’deki il emniyet müdürlüğüne götürüldü. Bir daha izine rastlanmadı.

NURETTİN YEDİGÖL: İstanbul’da, Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alındı. İddialara göre 17 Nisan 1981’de işkencede öldürüldü. Cesedi bulunamadı.

HÜSEYİN TAŞKAYA: Siverekli Hüseyin Taşkaya, 6 Araık 1993’te evinden alındı. Bir daha bulunamadı.

KASIM ALPSOY: Adana’da, Mayıs 1994’te gözaltına alındığın günden beri akıbetinden haber yok.

MURAT YILDIZ: İzmir’de, 23 Şubat 1995’te havaya ateş açtığı iddiasıyla gözaltına alındı. Polislerce vapurla İstanbul’a götürüldüğü sırada denize atladığı iddia edildi.

HASAN OCAK: Öğretmen Hasan Ocak, Gazi Mahallesi olaylarının hemen ertesinde, 21 Mart 1995’te İstanbul’da gözaltına alındı. Cesedi ailesinin çabası ile 26 Mart’ta Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’nda bulundu. Ocak, Rıdvan Karakoç’la birlikte kayıplar mücadelesinin sembolü oldu.

RIDVAN KARAKOÇ: Ocak’tan bir gün önce ortalıktan kayboldu. Yine aynı mezarlıkta gömüldüğü ortaya çıktı.

İSMAİL ŞAHİN: Temizlik işçisiydi. 1995’ten bu yana haber alınamıyor.

FEHİM TOSUN: Diyarbakır’da, 19 Ekim 1995’te evinden telsizli bir grup tarafından alındı. Kendisinden bir daha haber çıkmadı. U2 adlı müzik grubu, bir albümüne “Fehim Tosun’u unutmayın” yazılı bir not koymuştu.

ABDURRAHMAN COŞKUN: Dargeçit’te, 29 Ekim 1995’te gözaltına alınan yedi kişiden biri de lise öğrencisi olan 18 yaşındaki Coşkun’du. Coşkun ile 13 yaşındaki Seyhan Doğan, 21 yaşındaki Abdullah Olcay, 18 yaşındaki Mehmet Emin Aslan, 13 yaşındaki Nedim Akyol ve 12 yaşındaki Davut Altunkaynak’tan bir daha haber alınamadı. Sadece 58 yaşındaki Süleyman Seyhan’ın gözaltına alındıktan beş ay sonra cesedi yakılmış olarak bir kuyuda bulundu.

TOLGA BAYKAL CEYLAN: Tatil için 11 Ağustos 2004’te gittiği Kırklareli’nin İğneada ilçesindeki jandarma bölgesinde kayboldu. Ardında valizi ve kimi giysileri kaldı. Jandarma Ceylan’ın kaçtığını iddia etti. (İsmail Saymaz)

En düşük 10 bin değil, 1300 TL

Başbakan Erdoğan’ın ‘En düşüğü 10 bin TL maaş alıyor, bir de eylem yapıyorlar’ dediği Kuzey Kıbrıs’ta en düşük memur maaşı 1300 TL.

28 Ocak Lefkoşa
Kıbrıslıtürkler Türkiye'nin dayattığı ekonomik paketi ve Türkiyeden yönetilmeyi istemediklerini göstermek için 28 Ocak'ta Lefkoşa'da 20binin üstünde kişi yürüdüler.

Ada’nın kuzeyinde Türkiye’nin dayatmasıyla yürürlüğe konan ekonomik tedbir paketine yönelik protestolara sert çıkan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “En düşük memurları 10 bin liraya yakın para alıyor. Beyefendi 10 bin lira alıyor bir de bu eylemi yapıyor utanmadan” dedi. Ancak veriler, Kuzey Kıbrıs’ta en düşük memur maaşının 1300 TL, en yüksek memur maaşının ise 6 bin TL olduğunu ortaya koydu. 10bin TL ise Kıbrıs gazetesinin 2009 Ağustos’unda yayınladığı bordrolerden anlaşıldığı üzerine, en düşük brüt milletvekili maaşıydı.

Türkiye’nin ülkeye yaptığı yardımlar da kademeli olarak düşürüldü, ancak 2010 yılında yine yüksek bir meblağı buldu. 200li yılların sonunda 300 milyon TLnin altında seyreden hibeler, 2010’da 421 milyon 763 lira idi.

Öğretmen 2-3 bin TL doktor 4 bin TL alıyor
Kuzey Kıbrıs’ta muhalefet partileri, sendikalar ve sivil toplum örgütleri yaz ortasından beri gerçekleştirdikleri eylemlerle artan bütçe açığını kapatmak için Türkiye’nin talebiyle yürürlüğe konan ekonomik tedbir paketini protesto ediyor. En düşük memur maaşının brüt 1500 TL olduğu Kuzey Kıbrıs’ta üniversite mezunu bir öğretmenin maaşı net 2350 TL iken, yeni düzenleme ile bu rakam 1638 TL’ye düşürüldü. Doktor maaşının 3-4 bin TL olduğu ülkede, bakanların aldığı maaş ise 6 bin TL civarında.

Kuzey Kıbrıs’ın en büyük sendikası olan Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası Başkanı Ahmet Kaplan, Erdoğan’ın açıklamalarını ‘talihsizlik’ olarak niteleyerek, “Kuzey Kıbrıs’ta kimse 10 bin TL maaş almıyor. Ortalama maaşlar 2-3 bin TL. Ama buradaki en düşük kira 1000 TL’den başlıyor” dedi. 28 Ocak’ta yapılan mitingin Türkiye karşıtı bir miting olmadığını vurgulayan Kaplan, “Küfür içeren pankartları biz de kınadık” diye konuştu. Eylemleri Türkiye’den daha fazla para koparmak için yapmadıklarının altını çizen Kaplan, “Biz balığı hazır yemek değil, balık tutmak istiyoruz. Ama Türkiye’nin yanlış politikaları nedeni ile Kıbrıs Türk halkı üretimden koparıldı. Bize en büyük ambargoyu Türkiye uyguluyor” dedi. Başbakan Erdoğan’ın eleştirilerinin ardından dün yazılı bir açıklama yapan’KKTC’ Başbakanı İrsen Küçük ise, eylemlerin tüm Kuzey Kıbrıs halkına mal edilmemesi gerektiğini vurgulayarak, “Hiçbir girişim Kıbrıs Türk halkını Anavatan Türkiye’sinden ayıramaz” dedi.

Maaşlar % 30 düştü*


Statü Eski maaş aralığı (TL) Yeni maaş aralığı (TL)
Ort. mezunu 1977-2900 1305-2799
Lise mezunu 2085-3681 1457-3218
Üniv. mezunu 2351-3978 1638-3564
Şube amiri 3323-4056 2895-3748
Daire müdürü 4711-5515 4102-5082
Müsteşar 5515-6385 4932-5985

* 01.01.2011 itibarıyla geçerli net maaş uygulaması (TL)

TÜRKİYE’YE BAĞIMLI
‘KKTC’’nin 2011 bütçesi 3 milyar TL. Kişi başına düşen gelir 13.500 dolar. Asgari ücret brüt 1300 TL. Türkiye’den ithalat  978 milyon dolar.  Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye ihracatı 58 milyon dolar. Resmi nüfus 268 bin olmakla beraber, Türkiye’nin bir göç ve nüfus yapısı değişikliği politikasına maruz kalan, Kıbrıslıtürklerin işsizlik yüzünden adada yaşayamadığı ve adaya son yıllarda gelen çok sayıda Türkiyelinin seçim önceleri ‘KKTC’ vatandaşı yapıldığı Kuzey Kıbrıs’ın nüfus dinamikleri hakkında sağlıklı istatistiklere ulaşılamıyor.

(Yeşil Gazete, Aram Ekin Duran)

Görüşme masasının mumu – Neşe Yaşın

Tunus ve Mısır’da sokakları dolduran kalabalıklar ve onların dönüşüm talepleri kalpleri hoplatırken Türkiye’de bunun için heyecan duyanlara  iki kalabalığı daha işaret etmekte yarar var.  Özne olmayı, kendi kimliğini ve kültürünü özgürce yaşayabilmeyi  talep eden  ve bunun için meydanları  dolduran Kürtler ve Kıbrıslıları… Gerçi Türkiye medyası  bu kalabalıkları ve onların taleplerini görmezden gelmeyi tercih ediyor. Onbinlerce Kıbrıslının İnönü Meydanındaki çığlığı, “Talimatla yönetilmeye hayır””, “Bu memleket bizim”, “Ankara ne paranı, ne memurunu, ne de paketini istemiyoruz” sloganları  Türkiye medyası için haber değerinde değil anlaşılan.  Belki de “haber değeri” değil doğru ifade. Bir durumu nasıl tanımladığın, onu nasıl bir bağlama oturttuğun meselesi… Medya olup bitenin adını koymayarak esen rüzgarın önünü almaya çalışıyor.  Zaten kamuoyunda bugüne kadar oluşturulan imaj, kumarhaneler cenneti Kıbrıs’ta Türkiye’den para alıp yan gelip yatan Kıbrıslılar şeklinde. Neyse ki facebook ve twitter sayesinde o muhteşem görüntüler bir miktar dolaşıma girebildi.

Benim anladığım şu ki insanlar sokaklara dolmadan köklü değişimler olamıyor. Kıbrıs sorunu hep üstten çözülmeye çalışıldığı için bir “Kıbrıs Şakası” halini almış durumda. İngiliz Kraliçesinin toprağı sayılan ve İngiliz yasalarının uygulandığı 1974’ten sonra işlevsiz kalan eski Lefkoşa Havaalanının bulunduğu yerde, son derece steril bir ortamda bir takım adamlar habire buluşup “Kıbrıs Müzakereleri” başlığı altında didişip duruyorlar. Orda bir ülke mi birleştiriliyor? Hiç de değil. En fazla bir şirket kuruluyordur. Kim ne kadar koparacak onun kavga ve gürültüsü sürüp giden… Gerçekleşeceği yok ama tut ki bir mucize oldu; üstten gelen bir çözüm her durumda muhafazakar bir çözüm olacaktır.

Bunca yılın düşmanlık politikaları, “Milli Eğitim”lerle zehirlenmiş gençler, dolaşımdaki nefret söylemleri o masada hallolacak sanki.

Geçmişin hayaleti, 1963 ve 1974’ün acıları hala en can yakıcı biçimde bu topraklar üzerinde dolanırken Görüşme Masası cambazlıklarının bir barış ve iyileşme süreci ile en ufak bir bağı görünmüyor. Orası bir barış sofrasından çok bir muhabere alanını andırıyor.

Her iki taraftaki  katı politik yapılanmalar, politik kültür ve diplomasi geleneği  hiçbir yaratıcı seçeneğe izin vermiyor.  Politik partiler her türlü hırs ve yarışın at koşturduğu alanlar halinde. Parti çıkarları ve kişisel  hesaplar  çoğu kez kamusal yararın önünde. Yani külliyen yanlış bir politik hayat yaşadığımız.

Başka bir kültür, başka bir Kıbrıs mümkün mü peki? Potansiyel olarak mümkündür kuşkusuz.  Her zaman kavga, gürültü, anlaşmazlık olacaktır. Önemli olan bunlara nasıl yaklaşıldığı… Alanları dolduran, değişim talep eden kalabalıklar içinde sayısız farklı yaklaşımlar bulunması doğal. Bir halk hareketini güzel kılan da bu çeşitlilik zaten. Bütün bu farklılık ve çeşitlilik içinde ortak olanı öne çıkarabilmek önemli olan.

Kıbrıs’ın her iki tarafında da aynı hedefle insanlar sokağa çıkmadığı sürece yani bölünme çizgisinin  iki yanındaki  kitlelerin talepleri ve kalpleri birleşmediği sürece Kıbrıs’ın birleşmesi mümkün değil.  Yani Kıbrıs’ta ancak birleşik bir halk hareketi değişim getireblir. Siyasi elitlerin diplomatik zaferlerine değil bir barış devrimine ihtiyacımız var. Bunun olabilirliği ise bugünkü yapı içinde  mümkün görünmüyor. Bu diplomasi oyunu böylece sürüp gidecek gibi.

Kıbrıslıtürklerin  Türkiye’nin  dayatmalarına karşı, kimlik ve onurlarına sahip çıkmak ve egemenlik hakları için yükselttikleri bu çığlık bir çözüm perspektifi olmadan anlamlı olabilir mi?

Kimbilir belki bu “Kıbrıs Şakası” birgün fazla gelecek birilerine. İşin garip tarafı görüşmedikleri zaman görüşsünler diye tepinip duruyoruz.  Onlar orada bir arpa boyu yol bile almadan görüşürken ise içimiz rahat oluyor. Kırk yıllık görüşme masamız sonuçta. Onsuz olamıyoruz. Haftada en az bir doz almamız lazım.

Bu ne zamana kadar böyle sürecek; ne zaman “Artık Yeter!” denecek merak konusu. Görüşme Masası’nın mumu yatsıya kadar yanar diye avutabiliriz belki kendimizi. Rum tarafının ışıltılı sokakları ile yarışmaya çalışan Türk tarafının kısmen sönük sokakları belki başka bir ışığın yanmağa  başladığı yer olur birgün.

(Yeni Düzen (Kıbrıs) – 06 Şubat, 2011)