Ana Sayfa Blog Sayfa 5119

Elif Şafak’a intihal iddiası

Elif Şafak’ın ‘İskender’ adlı romanının İngiliz yazar Zadie Smith’in ‘İnci Gibi Dişler’ romanından esinlendiğini iddia eden romanın çevirmeni Mefkure Bayatlı, “Zadie’nin kitabını şablon olarak almış, ama buna intihal denir” dedi.

Vatan gazetesinden Burak Kara’nın haberine göre Elif Şafak’ın çıkar çıkmaz 200 bin satan yeni kitabı ‘İskender’ ile İngiliz yazar Zadie Smith’in ‘İnci Gibi Dişler’ romanına çok benziyor. İki romanın karakterleri ve olayların bire bir örtüşmesi, Elif Şafak’ın İnci Gibi Dişler romanından etkilendiğini gösteriyor. Bu iddiayı ortaya atan Fikir Mahsülleri Ofisi adlı blog sitesi. Site, Şafak’ın Smith’ten “intihal tartışmalarına yol açacak kadar esinlenmiş” olduğunu iddia etti.

Elif Şafak, ‘İskender’ adlı yeni romanında Fırat’tan başlayıp, Londra’ya kadar uzanan yolculukta, toplumun erkek çocuğa bakışını, insanların aslında en çok sevdiklerini incittiğini ve en buyuk yaraların ailede açıldığını anlatıyor. Zadie Smith’in İnci Gibi Dişler romanında ise benzer bir göç hikayesi anlatılıyor ve tıpkı İskender’de olduğu gibi Londra’-nın kenar semtlerinden birinde geçiyor. Blog iki romanı da karşılaştırıp benzerlikleri ortaya çıkarmış.

Irie’den Esma’ya Millat’tan İskender’e

“Şafak’ın İskender’i ise tam bir Millat. İkisi de doğal birer karizma, arkadaşlarının arasında doğal birer lider, yakışıklılıklarıyla göz dolduran, dikkat çekici tipler olarak tasvir ediliyor. Hem İskender hem de Millat İngiliz kızlarla takılıyor ama aileleri bu durumu pek hoş karşılamıyor. İkisi de yerli mi, göçmen mi nereli olduğuna bir türlü karar veremiyor..”

‘İntihal denir’

“İçine doğduğu siyasetten kaçmak için bambaşka bir alan seçip moleküler biyolojiye yönelen naif Nadir, Macit ve en yakın dostu Marcus’un birleşimi gibi görünüyor. Baba Adem Toprak da mutsuz evliliği ve yanlış gönül maceralarıyla bir hayli Samet İkbal gibi sanki.”

Zaide Smith’in “İnci gibi dişler” kitabının çeviremeni Mefkure Bayatlı konuyla ilgili VATAN’a konuştu. Bayatlı şunları kaydetti, “Bu kadarı tesadüf olamaz. Şafak, Zadie’nin kitabını şablon olarak örnek almış, aileyi Türk yaparak bir kitap yazmış. Konuyu basitleştirmiş. Özellikle pencere hikayesindeki benzerliği aklım almıyor. On tane öyle paralel hikaye yazılabilirdi ama pencere hikayesi paralel bile olmamış. Buna intihal denir. Uyarlarlama gibi bir şey olmuş. Esinlenmeyi aşmış. Hiç şaşırmadım. Dünya edebiyatını bir tek onlar takip ediyor, kimse bilmiyor diye düşünüyorlar. Ama Türkiye’de edebiyattaki başka kitaplardan etkilenmeleri, yapılan intihalleri araştıran ve bilen insanlar var. Örneğin Virginia Woolf’un Orlandosu ile Aziz Nesin’in Betüş’ünün ana fikri aynıdır.

Ama ayrıntılı olarak etkilenmek okur olarak kabul edilecek bir şey değildir. Belli ki Elif Şafak, Zadie Smith’ten çok etkilenmiş ve esinlenmiş. Zadie Smith’in başarısı çok iyi bildiği ve içinden geldiği insanları yazması. Elif Şafak o insanları o kadar iyi tanıyor mu? Bilemiyorum. Hayatından göç etmemiş bir aileden değilsen o hikayeyi yazman zor olur. Hikaye oturmaz, sahte olur.

Elif Şafak da bilmediği bir dünyayı yazıyor, tabii olayların içinde değil ve böylece de daha önce okuduğu kitaplardan, duyduğu öykülerden izlediği filmlerden etkileniyor ve öyle yazıyor. Ben bir kitap yazıp alkış alacağım diye kitap yazılınca böyle durumlar olabiliyor. Ben çevirirken bile o dünyaya girmeye çalışıyorum.”

Elif Şafak’a sorduk

Konuyu Doğan Kitap Kurumsal İletişim Müdürü Özlem Yaşarlar aracılığıyla yazar Elif Şafak’a sorduk. Ancak gazetemiz baskıya girdiğinde henüz Şafak’tan cevap gelmemişti.

Neredeyse aynı cümleler

Benzerliğin böylesi, “Bowden’ın oturma odası yolun altında kalıyordu ve pencerelerinde parmaklıklar vardı, bu yüzden bütün görüntüler kısmiydi. Clara genelde ayaklar, tekerlekler, egzoz boruları ve sallanan şemsiyeler görürdü. Böyle anlık görüntüler çok şey anlatırdı: Canlı bir hayal gücü, yıpranmış bir dantelden, yamalı bir çoraptan, yere yakın sallanan ve daha iyi günler görmüş bir çantadan bir sürü duygulu öykü çıkarabilirdi.” (İnci Gibi Dişler, s. 30, Everest Yayınları)

Aynı oyun: “Oturma odasındaki halının üstünde bağdaş kurup oturur, tavana yakın küçük pencerelere bakardı ağzı açık. Dışarıda sağa sola akıp duran çılgın bir bacak trafiği olurdu. İşe giden, alışverişten dönen ya da yürüyüş yapan yayalar. … (İskender, s. 135, Doğan Kitap)

(Vatan)

Hoşgörü Erzurum’da hortladı

Erzurum’da sokakta sigara içtiği için bazı kişilerin saldırısına uğrayan ve  yakındaki öğrenci yurduna sığınan kadın, polisten yardım istedi. Olay yerine gelen polislerle, sokakta toplanan öfkeli grup arasında kısa süreli arbede çıktı.

Kentte dün iftar öncesinde meydana gelen olayda, yabancı bir şirkette çalışan Z.B., erkek arkadaşı İ.M. ile sokakta yürürken sigara yaktı.Sigarasından birkaç nefes alan Z.B.’ye, karşıdan gelen M.Y. ve B.G., “Sigarayı söndür terbiyesiz” diyerek müdahale etti.

İddiaya göre Z.B. “Oruç tutamayacak durumda olabilirim ya da oruç tutmamayı tercih etmiş olabilirim. Bu sizi neden ilgilendiriyor?” karşılığını verince M.Y. ve B.G. genç kadının üzerine yürüdü.

Bu kişiler tarafından tartaklanan Z.B. ve erkek arkadaşı İ.M., kalabalığın toplandığını görünce hemen yakındaki erkek öğrenci yurduna sığınarak polisten yardım istedi.Gelen polis ekibine olayı anlatan Z.B. ve İ.M. kendilerine müdahale edenlerden şikayetçi oldu.

Zanlıları emniyete götürmek isteyen polis ekipleri ile çevrede toplanan kalabalık arasında arbede çıktı. Olayda 1’i polis 3 kişi hafif şekilde yaralandı.

Emniyet’e götürülen iki taraf da birbirinden şikayetçi oldu.

(Ajanslar, Yeşil Gazete)

İtalya’da sezona Milan “Süper” başladı

0

Pekin Ulusal Stadyumu’nda oynanan İtalya Süper Kupası Maçı’nda Milan, 1-0 geriye düştüğü maçta ikinci yarıda bulduğu gollerle Inter’i 2-1 mağlup etti ve Süper Kupa’nın sahibi oldu.

talya Süper Kupası Maçı’nda Milan, Ibrahimovic ve Boateng’in golleriyle Inter’i 2-1 mağlup etti ve Süper Kupa’yı müzesine götürdü.

Maç oldukça dengeli başladı, iki takım da yeni sezon öncesi tam olarak hazır olmamasına rağmen atak bir oyun sergiledi.

Karşılaşmanın ilk golü ise Inter’den geldi. 22. dakikada duran top ustası Wesley Sneijder’den geldi. Ceza sahasının sol çaprazından kullandığı harika frikik ile kaleci Abbiati’yi avladı ve Süper Kupa’da Inter’i 1-0 öne geçirdi.

Milan, yediği bu golün ardından beraberlik için yüklense de ilk devre başka gol olmadı.

Maçın ikinci devresi iki takım adına da daha hareketliydi. Beraberliği kovalayan Milan’da sahneye Ibracadabra çıktı. İsveçli golcü, sağ taraftan ceza sahasına hareketlenen Clarence Seedorf’un kaleci Julio Cesar’ı geçen ortasında boş kaleye kafayla topu gönderdi ve beraberliği sağladı.

Bu golün de moraliyle Inter kalesine yüklenen Milan, üstünlük sayısını Kevin Prince Boateng ile buldu. 1-0’lık mağlubiyetten, ikinci yarıda bulduğu gollerle 2-1 üstünlüğü yakalayan Milan, maçı da bu skorla kazandı.

Inter’i 2-1 yenen Milan, Pekin’de oynanan İtalya Süper Kupası’nı müzesine götürdü

Deniz Feneri’ne de dokunan yanıyor!

HSYK, şike ve Deniz Feneri soruşturmaları için inceleme başlattı. Deniz Feneri savcıları “usulsüz yazışma” ve “evrakta sahtecilik”le suçlanıyor.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 3. Dairesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü Almanya’daki ”Deniz Feneri e.V.” bağlantılı soruşturma kapsamında tutuklanan Zahid Akman ve Zekeriya Karaman’ın avukatının soruşturmayı yürüten savcılar hakkında yaptıkları şikayet üzerine konuyla ilgili inceleme başlattı.

Görevlendirilen iki müfettiş, Cumhuriyet savcıları Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz hakkındaki iddiaları araştıracak.

Soruşturmayı yürüten savcılar “usulsüz yazışma” ve “evrakta sahtecilik”le suçlanıyor.

Akman ve Karaman’ın avukatı ”Savcıların mahkeme kararında tahrifat yaptıkları” gerekçesiyle şikayette bulunmuştu.

Müfettişlerin bu sabah saatlerinden itibaren Ankara Adliyesi’ne gelerek soruşturmaya ait dosyaları inceledikleri öğrenildi.

Deniz Feneri soruşturmasında aralarında eski RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın da bulunduğu 5 kişi tutuklanmıştı.

100 göçmen açlık ve susuzluktan öldü

0

Libya’dan kaçan mültecileri taşıyan küçük bir teknede 100 kadar kişinin açlık ve susuzluktan öldüğü bildirildi.

Libya’dan kaçan mültecileri taşıyan küçük bir teknede 100 kadar kişinin açlık ve susuzluktan öldüğü bildirildi.

İtalyan Ansa ajansının haberine göre, İtalya’nın Laümpedusa adasına gelen teknedeki trajediden kurtulan Faslı bir kadın göçmen, küçücük tekneye 300 kişi bindiklerini, ancak çoğu kadın yüz kadarının hayatta kalmayı başaramadığını ve erkeklerin cesetleri denize atmak zorunda kaldıklarını anlattı.

İtalyan medyasında çıkan haberlere göre, Libya’dan kaçan Afrikalı işçileri taşıyan 20 metrelik teknede 36 saati aşkın süre seyahat eden göçmenler açlık ve susuzluktan öldüler. (Ajanslar)

Steve McCurry nin “Son Kodachrome Filmi” sergisi İstanbul Modern’de

İstanbul Modern, Steve McCurry’nin “Son Kodachrome Filmi” başlıklı fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor.

Magnum Photos üyesi ve National Geographic dergisinin fotoğrafçısı Steve McCurry’nin son Kodachrome filmiyle çektiği fotoğraflar, 3 Ağustos- 4 Eylül 2011 tarihleri arasında dünyada ilk kez sergilenecek.

Gelişen teknoloji ve dijital fotoğraf makinelerinin yaygınlaşmasıyla birlikte özellikle basın fotoğrafçılarının gözdesi olan Kodachrome’un üretimi 2009 yılında durduruldu. 1935’te üretimine başlanan, görüntü teknolojisinde “ikon” olarak nitelendirilen Kodachrome, 73 yıllık tarihinde amatör ve profesyonel fotoğrafçıların en çok tercih ettiği filmlerden oldu. 1960’lı yılların sonu ile 70’lerde efsaneleşen film için, 1973 yılında ünlü sanatçı Paul Simon bir şarkı yaptı. Steve McCurry, 30 yıldır kullandığı bu filmin son 36 karesiyle, 6 haftada 30 bin km yol katedip, farklı ülkelerdeki kentleri ve kişileri çekerek, bir dönemin kapanışına tanıklık etti.

 

“Hikayenin son bölümünü ben yazmak istedim”

Yaklaşık 30 yıldır sürekli National Geographic için çalışan ve en iyi fotoğraflarından çoğunu Kodachrome ile çektiğini, 800 bin kareden oluşan bir arşivi bulunduğunu belirten Steve McCurry, “Kodachrome gerçekten de rengi yakalıyordu. Ve renkler tam anlamıyla olağanüstüydü. Çok gösterişli olmayan zengin renklerdi bunlar. Gerçekten de gerçeğin en iyi yorumuydu. Ve bu yüzden filmin üretiminin sona ereceğini öğrendiğimde, Kodachrome’un hikâyesinin son bölümünü ben yazmak istedim” diyor.

Steve McCurry, Rochester, New York’taki üretim bandından çıkacak en son Kodachrome filminin kendisine verilmesi için Kodak’la görüşünce şirket, hemen kabul etti. Steve McCurry, son ruloyu makinesine yerleştirirken çok tuhaf bir hisse kapıldığını ifade ediyor: “Çünkü bunu daha önce binlerce kez yapmıştım. Ve artık alışkanlık haline gelmişti. Bunu tekrar yapmak biraz tuhaf, biraz nostaljik bir histi. Bunu son kez yaptığımı biliyordum. Ancak bu işin benden, kalbimden bir şeyler taşımasını, bana seslenen fotoğraflardan oluşmasını istedim.”

Neyin fotoğrafını çekeceği konusunda bir planı olmayan Steve McCurry’e göre, iyi fotoğraf, ilginç durumların, güzel ışığın ve belli bir anın birleşiminden oluşuyor. McCurry, “insani bir hikayesi olmayan bir kartpostal çekmek” istemiyor: “Sadece 36 pozunuz varsa ve her birinin özel ve ilgi çekici olmasını istiyorsanız, üzerinizde baskı hissedersiniz, çünkü her kare değerlidir.” Bu nedenle bir dizi portre çekmeye karar veriyor. New York’un ikon yüzlerinden biri olarak seçtiği Robert de Niro ile başladıktan sonra Kodachrome ile tekrar bir araya gelişini kutlamak için her şeyin, kariyerinin başladığı yere gitmeye karar veriyor. Odağın, açının, rengin, ışığın, zamanın doğruluğundan emin olmak için her kareyi önce dijital makinesiyle çekiyor.

Hindistan’ın Hollywood’u olan Bollywood’da birkaç ikon yüz çekmek istiyor, Hindistan’ın ünlü oyuncu ve yönetmenlerinden Amitabh Bachchan ile başlıyor ve Hintli aktör, yönetmen, yapımcı Aamir Khan, Hintli yazar ve aktrist Shenaz Treasurywala, Hintli aktrist ve yönetmen Nandita Nas ve Elizabeth filminin yönetmeni Shekhar Kapur ile sürdürüyor çekimlerini.

Kodachrome gibi yok olan göçebe kültürü

Steve McCurry daha sonra Bombay’ın kuzeyinde Pakistan sınırında bir Hindistan eyaleti olan, “kendini evinde gibi hissettiği” Rajastan’daki Rabari kabilesinden insanları çekme nedenini şöyle açıklıyor: “Hızlı kalkınma ve modernleşme ile birlikte zaman burada da göçebe kültürün aleyhine işliyor. Bu göçebe toplumun yaşam şekli büyük bir hızla sona yaklaşıyor. Madem Kodachrome da yok oluyor, o halde onu en iyi şekilde Rajastan çobanlarının hafızasında yaşatarak yüceltebiliriz. Burası gerçekten de başka bir gezegen gibi. Köydeki insanlar çok ilginç ve görülmeye değer. Bence hikâyeyi anlatan gözler ya da hatlar değil, yüzün tamamı ve görünüşün çarpıcılığı. Hikayelerini tek başlarına değil, bir arada anlatıyorlar.”

Hindistan sonrası çekimlerini “İstanbul’un Gözü” olarak tanınan Ara Güler, New York’a dönüşte Grand Central Station, Washington Square Park ve Union Square’de sıradan insanlar ve Magnum fotoğrafçısı Elliot Erwitt ile sürdüren Steve McCurry, bir karede Kodak sarısı PKR 36 plakalı taksinin önünde bir poz veriyor. Son üç kareyi de, film üretiminin durdurulmasından sonra filmi yıkayacak tek laboratuar Dwayne’s Photo’nun bulunduğu ABD’nin Kansas eyaletindeki Parsons kentinde çekiyor. Son kare Parsons kentinin mezarlığındaki heykeller ve Kodachrome renklerini çağrıştıran sarı-kırmızı çiçekleri gösteriyor.

Dünyada en çok üretilen fotoğraf

Serginin küratörü Engin Özendes, serüvenine 19. yüzyılda başlayan Kodak’ın 20. yüzyıla da damgasını vurduğunu belirterek, 1935’lere kadar her yıl gerek sinema gerekse fotoğrafa yaptığı katkılarla gelişen Kodak’ın 1935’te 16 mm sinema filmini, 1936’da ise 35 mm Kodachrome slayt filmini satışa sunduğunu belirtiyor.

Özendes, 1974’ten bu yana fotoğrafçı ve fotomuhabiri olarak çalışan Steve McCurry’nin yaşamında Kodachrome’un unutulmaz yeri olduğunu anımsatıyor: “McCurry, 1984 yılında Afganistan-Pakistan sınırındaki bir mülteci kampında çalışırken, bir grup çocuğun sesini takip ederek bir çadıra ulaştığında, tarif edilemez derecede etkili yeşil gözleri olan 12 yaşındaki Afgan kızını görür. Afgan kızı Şerbet Gula’nın fotoğrafı, Haziran 1985’te National Geographic’in kapağında bütün dünyaya ulaşır. Derginin bugüne kadarki en dikkat çekici ve en bilinen kapak fotoğraflarından olur. Kopyalarıyla, aslından yararlanarak yapılmış resimleriyle, örtülere ve yastıklara işlenmiş haliyle 20. yüzyılın sembollerinden birine dönüşür. Dünyada en çok üretilen fotoğraf olma özelliğini taşırken, National Geographic’in de en iyi 100 fotoğrafı arasına girer. Bir kere görüldüğünde artık unutulmayacak, Kodachrome’la kaydedilmiş bir fotoğraftır bu.”

Steve McCurry’nin beş adet kayıpla tamamladığı Kodachrome 64’ün sonuncu filminin dünyanın ilk ve en önemli fotoğraf müzelerinden biri olan, Rochester’daki George Eastman House’da korunduğuna değinen Engin Özendes, “Böylece fotoğraf tarihinde yine bir kilometre taşı, görevini tamamlayıp fotoğraf çekenleri bu defa dijital bir yolculuğa uğurladı,” diyor. “Son Kodachrome Filmi” sergisinde ayrıca National Geographic kanalının bu son filmin çekim sürecini izlediği belgesel ve Steve McCurry’nin diğer çalışmalarından oluşan fotoğraf serüvenini aktaran slayt gösterisi sunulacak.

Google+ 25 milyon üyeyi geçti

İlk olarak 28 Haziran’da davetiye sistemiyle yayın hayatına başlayan ve kısa süre içerisinde büyük bir patlama yaşayan teknoloji devi Google’ın yeni sosyal ağı Google+, kullanıcı sayısındaki artışı aralıksız olarak sürdürmeye devam ediyor.

İnternet verileri araştırma şirketi ComScore’un yayınladığı yeni veriler doğrultusunda Google+’ın 24 Temmuz itibariyle 25 milyon kullanıcı sayısını geçtiği belirlendi. Şirketin Endüstri Araştırma Bölümü Başkan Yardımcısı Andrew Lipsman yaptığı açıklamada, Temmuz ayı ortalarında 20 milyon tekil kullancıya sahip olan Google+’nın 25 milyon’u geçtiğini ve bu sayı içerisinde mobil kullanıcıların yer almadığını belirtti. Ayrıca Lipsman, Google+’ın aynı süre içerisinde diğer sosyal ağlar Facebook, Twitter ve MySpace’den daha hızlı bu rakama ulaştığını da sözlerine ekledi.

Lipsman, Google+’ın bu hızlı yükseliş sebebinin Gmail servisinin Google+’a sorunsuz bir şekilde adapte edilmesi olarak düşünüyor. Yani Gmail ne kadar ziyaret ediliyorsa, Google+ da o kadar ziyaret ediliyor. Ayrıca Lipsman, Google+’ın çok kısa süre içerisinde yaygın olarak kullanılmaya başlayacağını da sözlerine ekledi.

Divriği’de köylülerin HES tepkisi

0

Divriği ilçesine bağlı Mursal köyü sakinleri, Mursal çayı üzerine kurulacak hidroelektrik santraline tepki göstermek amacıyla yürüyüş düzenledi.

Bölgeye kurulacak hidroelektrik santralinin Mursal ve çevre köylere zarar vereceğini ifade eden köylüler, köye 2 kilometre uzaklıktaki HES şantiyesine kadar yürüdü.

HES çalışanlarıyla görüşen köylüler, iş makinelerinin durdurulmasını istedi. Şantiye çalışanları ise durumu yetkililere ileteceklerini, çalışmaları şu aşamada durduracaklarını ifade etti. Köylüler bu açıklama üzerine eylemlerini sonlandırarak köylerine döndü.

Divriği Mursal Köyü Derneği Başkanı Aşkın Kocaoğlu, Mursal çayı üzerine kurulacak olan HES’lerin Mursal ve çevre köylere vereceği zararlara dikkat çekmek istediklerini söyledi.

HES çalışmalarının sürdüğünü, bu çalışmalar nedeniyle köyün su sıkıntısı yaşayacağını anlatan Kocaoğlu, “Bunun bizim köy ve çevre köylere de oldukça zararı var. Mursal çayı bizim can damarımız. Köyümüzde yaz aylarında 350 hanede yaklaşık 2 bin kişi yaşıyor. Köylülerimizin çoğu geçimini hayvancılıkla sağlıyor. HES yapımından sonra dereye yeterli miktarda su verilmeyecek, bu da bize sıkıntı olacak” dedi.

Tayyar Sönmez adlı vatandaş ise kazılan kanalların yaylalarla bağlantılarını kestiğini, hayvanlarını otlatacak alanlarının kalmadığını ileri sürerek, “HES yapımını sürdüren firmadan dereye yeterli miktarda su verilmesi ve ekolojik dengenin gözetilmesinin yanı sıra köye zarar verecek diğer uygulamaların durdurulmasını istedik. İsteklerimizi çağdaş ve hukuka uygun bir şekilde ilettik, kısa sürede yanıt bekliyoruz” dedi. (Ajanslar)

Son Dakika: Trabzonspor’un rakibi Athletic Bilbao oldu

0

Bugün yapılan Avrupa Ligi Play-Off kura çekiminde Trabzonspor’un rakibi İspanya’dan Athletic Bilbao oldu.

Son Dakika: Bursaspor’un rakibi Anderletch

0

Bugün yapılan Avrupa Ligi Play-Off kura çekiminde Bursaspor’un rakibi Belçika’dan Anderletch oldu.