Ana Sayfa Blog Sayfa 4767

Güvenlik Konseyi’ne Suriye için insani çağrı

Suriye’de Esad rejimine karşı ayaklanmanın başlangıcının birinci yılında sivil halkın acıları devam ederken, dünyanın önde gelen entelektüelleri, Nobel Barış Ödülü sahipleri ve eski devletadamları BM güvenlik konseyine şiddet içermeyen, insani yardım odaklı şu çağrıyı yaptılar:

 

 

 

BM Güvenlik Konseyi Üyelerine,

Suriye ayaklanmasının başlamasının üzerinden bir yıl geçtiği bu gün, Güvenlik Konseyi’ndeki bölünmelerin krize yekvücud ve yapıcı bir uluslararası tepkiyi imkansız kıldığını görmek bizi üzüyor. Halihazırda dökülen kanın sorumluluğu, nihayetinde Suriye’de bu korkunç suçları emreden, bunlara izin veren veya işleyenlerin. Ancak, uluslararası toplumdaki bölünme Esad hükümetinin eline bir öldürme ruhsatı vermiş durumda. Bu ruhsat geri çekilmeli.

Esad hükümetinin kendi halkına karşı devam etmekte olan ölümcül güç kullanımı, son yıllarda gördüğümüz en kötü sivil bir nüfusa karşı kasti şiddet  kullanma vak’alarından biri. Böyle hareketler için hiçbir şart altında bir mazeret olamaz. Sivil bölgelerin ağır bombardmana tutulması ve kadın ve çocuklar arasında artan kayıplar ışığında, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri’nin sonuçlarını tekrarlıyoruz: insanlığa karşı suçlar işlenmiştir ve sorumluları hesap vermelidir.

Uluslararası strateji konusundaki mevcut açmazın yapılan girişimlerde, rejimi ve muhalefeti silahlandırmak gibi, tırmanmalara neden olduğundan korkuyoruz, ki bu çatışmayı ve çekilen acıları uzatabilir.

Bu çıkçmazın üstesinden gelebilmek için, Rusya’nın diğer uluslararası ortaklarla birlikte çalıştığını görmeliyiz. Rusya hükümetini, çatışmaya hızlı bir son getirmek ve Suriye’ye ve bölgesine barış ve istikrar sağlamak  için verilen toplu çabaya katılmaya çağrıyoruz. Sn. Annan’ın Suriye’ye BM-Arap Birliği Ortak Temsilcisi olarak atanmasını canıgönülden tebrik ediyoruz. Mevcut felç edici bölünmeyi aşabilmesi için, Rusya ve Çin dahil tüm hükümetler ve devlet dışı oyuncularla birlikte şalışması hakkında uluslararası toplumun tüm unsurlarından kuvvetli, müşterek bir destek edinmeli. Bu krizden kolay bir çıkış olmadığını anlıyoruz, ancak mevcut açmazı kapatmanın ahlaki sorumluluğu BM Güvenlik Konseyindedir. Şüphe etmeyiniz, Suriyede yaşanan engellenebilir acılar karşısında hareketsiz kalan ulusların inanıırlığı ve uluslararası itibarı ciddi şekilde zarar görecektir.

Güvenlik Konseyi üyelerini birleşmeye ve oy birliğiyle bir karar almaya çağrıyoruz ki:

1-Suriyeli yetkililere kendi nüfusuna karşı gayrikanuni saldırıları hemen durdurması, zarar veren askerî ve güvenlik güçlerini şehirlerden ve mesken mahallerden hemen çekmesi, barışçıl protestoların saldırıya maruz kalmayacağını güvenceye alması, ve tüm siyasi mahkumlar ile ayaklanmanın başladığından bugüne kadar alınan tüm keyfi tutukluları serbest bırakmaları çağrısı yapsın. Tüm diğer taraflar da her türlü şiddet kullanımına derhal son vermelidir.

2- Suriye hükümetini bağımsız ve tarafsız acil yardımların yerine ulaşmasına kolaylık sağlama, çatışma yerlerinden yaralı insanların tahliyesini güvence altına alma, ve insani yardım kuruluşları için etkin erişim imkanı tanıması çağrısı yapsın. Uluslararası hukuka riayet içinde sivil hastanelere güvenli erişim ve yeterli oranda tıbbi yardım gönderilebilmesi konularına özel önem verilmelidir.

Suriye isyanının yıldönümünde, daha adil ve ümitli bir gelecek için kaybedilen binlerce hayatı anıyoruz. Vahim bir şekilde yardımımıza ihtiyacı olan binlerce erkek, kadın, ve çocuğun olası ölümünü engellemek hepimizin sorumluluğudur.

 

Saygılarımızla,

Andreas van Agt, Hollanda Eski Başbakanı
Sadik Jalal Al-Azm, Suriyeli Filozof
Lyudmila Alexeyeva, Moskova Helsinki Gurubu Başkanı
Kwame Anthony Appiah, Yazar
Hon Lord Paddy Ashdown, Eski Bosna Hersek Yüksek Komiseri
Lloyd Axworthy, Eski Dışişleri Bakanı, Kanada
Bertrand Badie, Öğretim Üyesi, Sciences-Po, Paris
Robert Badinter, Eski Adalet Bakanı, Fransa
Murat Belge, Intellectual and Journalist
Souhayr Belhassen, FIDH Başkanı (İnsan Hakları için Uluslararası Federasyon), Fransa
Pascal Boniface, Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü Yöneticisi (IRIS)
Dr. Rony Brauman, Sınır Tanımayan Doktorlar Eski Başkanı
Sir Tony Brenton, Birleşik Krallık’ın Eski Moskova Büyükelçisi (2004-8)
Hans van den Broek, Eski Hollanda Dışişleri Bakanı ve Avrupa Birliği Dış İlişkiler Komiseri
Gro Brundtland, Eski Norveç Başbakanı
Micheline Calmy-Rey, İsviçre Eski Dışişleri Bakanı ve Cumhuraşkanı
Fernando Henrique Cardoso, Eski Brezilya Federal Cumhuriyeti Başkanı
Gen. Eksl. Roméo A Dallaire, Senatör, UNAMIR (BM Rwanda Barış Gücü) Eski Kommutanı
Basil Eastwood, Birleşik Krallık’ın Eski Suriye Büyükelçisi (1996-2000)
Shirin Ebadi, Nobel Barış Ödülü sahibi (2003) – İran
Umberto Eco, Yazar
Jan Egeland, Eski BM İnsani Yardımdan Sorumlu Genel Sekreter Müsteşarı
Ali Fakhro, Arap Demokrasi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
Leymah Gbowee, Nobel Barış Ödülü sahibi (2011) – Liberya
Justice Richard Goldstone, Yugoslavya ve Rwanda için BM Uluslararası Suç Mahkemeleri Eski Savcısı
David Grossman, Yazar
Jean Claude Guillebaud, Sınır Tanımayan Gazeteciler Eski Başkanı
Jürgen Habermas, Filozof
Stéphane Frédéric Hessel, Eski BM Elçisi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin mimarı
Bianca Jagger, Avrupa Konseyi İyiniyet Elçisi
Kamal Jendoubi, Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Ağı Başkanı
Baroness Glenys Kinnock, Eski Birleşik Krallıklar Afrika ve Birleşmiş Milletler Bakanı (2009-10)
F W de Klerk, Eski Güney Afrika Cumhurbaşkanı
Zaki Laïdi, Öğretim Üyesi, Sciences-Po, Paris
Mairead Maguire, Nobel Barış Ödülü sahibi (1976) – İrlanda
Hon Sir John Major, Eski Birleşik Krallıklar Başbakanı
Clovis Maksoud, Arap Devletler Birliği Eski Elçisi
Rigoberta Menchú Tum, Nobel Barış Ödülü sahibi (1992) – Guatemala
Dr. Pierre Micheletti,  Dünya Doktorları (Médecins du Monde) Eski Başkanı
David Miliband, Eski Birleşik Krallıklar Dışişleri ve İngiliz Devletler Birliği Bakanı
Marwan Muasher, Eski Ürdün Dışişleri Bakanı ve Başakan Yardımcısı
C.S.R. Murthy, Öğretim Üyesi, Uluslarası Çalışmalar Fakültesi, Jawaharlal Nehru Üniv., Hindistan.
Adolf Muschg, İsviçreli yazar ve edebiyat profesörü
Ana de Palacio, Eski Dışişleri Bakanı, İspanya
Rt Reverend Stephen Platten, Wakefield Psikopozu
Hans-Gert Pöttering, Avrupa Parlementosu Eski Başkanı
Reubens Ricupero, UNCTAD Eski Genel Sekreteri; Brezilya Eski Finans Bakanı
Mary Robinson, Eski İrlanda Cumhurbaşkanı;Eski BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri
Gesine Schwan, HUMBOLDT-VIADRINA Hükümet Okulu Rektörü
Peter Singer, Filozof
K.C. Singh, Dışişlerinde Eski Bakan, Hindistan
Aleksander Smolar, Stefan Batory Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı, Polanya
Pär Stenbäck, Eski Dışişleri Bakanı, Finlandiya
Desmond Tutu, Emekli Cape Town Başpsikopozu, Nobel Barış Ödülü sahibi
Richard von Weizsäcker, Eski Almanya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Jody Williams, Nobel Barış Ödülü sahibi (1997) – ABD
Mokhtar Yahyaoui, Tunus Yargı Bağımsızlığı Merkezi Başkanı

İzmirliler balık çiftliğine karşı ayaklandı

İzmir’in Karaburun İlçesi’nde kurulmak istenilen balık çiftliği, bölgede yaşayanların tepkisine yol açtı. Karaburun Meydanı’nda toplananlar, ÇED bilgilendirme toplantısının yapılacağı salonu basarak kürsüyü işgal etti. Protestocular, daha sonra Kaymakamlığa yürüdü.

İzmir’in Karaburun İlçesi’nin Ambarseki Köyü Adacık Burnu Mevkii’nde Elektrosal Deniz Ürünleri Üretim Pazarlama ve Taşımacılık A.Ş. tarafından yıllık 2 bin 500 ton kapasite ile kurulmak istenen çipura ve levrek çiftliği, vatandaşların tepkisine neden oldu.

Karaburun Belediyesi toplantı salonunda ÇED Yönetmeliği uyarınca halk katılım toplantısı yapılacağını duyan yarımadaki köy ve beldelerde yaşayan yaklaşık 300 kişi, öğle saatlerinde ilçe meydanında toplanmaya başladı.

Vatandaşlara Karaburun Belediye Başkanı Serdar Yasa’nın yanı sıra CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger, CHP’li Foça Belediye Başkanı Gökhan Demirağ, CHP’li Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, CHP Karaburun İl Genel Meclisi Üyesi Mustafa Ünsal ve ilçede bulunan çeşitli siyasi partilerin temsilcileri destek verdi.

“Karaburun’a geri kalmış diyorlar, biz mutluyuz”

Gruba hitaben konuşan CHP’li Karaburun Belediye Başkanı Serdar Yasa, yarımadanın Gerence Körfezi bölümünün balık çiftlikleri ile dolu olduğunu söyledi. Yasa, “Gerence Körfezi doldu. Artık mavi bayraklı koylarımızın balık çiftlikleri ile kirlenmesini istemiyoruz. Biz Karaburun’un yönünü ekoturizm ve kırsal kalkınma ile çizdik. Karaburun’a geri kalmış diyorlar, bu haliyle kalsın biz mutluyuz. Balık çiftliklerinin denizimizi kirletmesini istemiyoruz” dedi.

İzmir İl Genel Meclisi Üyesi Prof.Dr. Mustafa Ünsal ise kurulmak istenen çiftliğin yıllık 2 bin 500 ton kapasite ile çalışacağını ve 82 bin 500 metrekare deniz yüzeyini kullanacağını söyledi.

Firma yetkilileri salonu terk etti

Toplantının başlayacağının duyulması üzerine meydanda toplanan vatandaşlar Belediye Toplantı Salonu’na doğru ellerinde pankartlarla sloganlar atarak yürüyüşe geçti. Toplantı salonunu basan göstericiler, toplantı masasını ve kürsüyü işgal etti. Vatandaşların içeri girmesi üzerine firma yetkilileri salonu terk etti. Salonda bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı temsilcileri de can güvenliklerinin olmadığını ileri sürerek salondan ayrıldı.

Görevlilerin salonu terk etmelerine rağmen vatandaşlar salonu boşaltmamakta direndi. Toplantının yapılamaması üzerine çevrecilerin yanında bulunan Ege Belediyeler Birliği avukatı Enis Dinçeroğlu ve çevre avukatları toplantı yapılamadığına ilişkin tutanak tutulmasını istedi. Bunun üzerine görevliler tutanak tutmak için Kaymakamlığa gitti. Vatandaşlar da ellerinde pankartlarla Karaburun Kaymakamlığı’na kadar yürüyerek Kaymakam Fatih Aksoy’un odasının penceresinin önünde oturdu.

“Özel çevre koruma bölgesi”

Vatandaşlar kaymakamlık binası önünde beklerken firma yetkilileri, belediye başkanları ve avukatlar Kaymakam Fatih Aksoy’un odasında görüştü. Toplantı sırasında bakanlık yetkililerinin toplantıyı yapmakta ısrar ettikleri, ancak avukatların bunu istemedikleri öğrenildi. Toplantının ardından “vatandaşların protestoları nedeniyle toplantı yapılamadığı”na ilişkin tutanak tutuldu.

Çıkışta toplanan vatandaşlara açıklama yapan Karaburun Belediye Başkanı Serdar Yasa, halkın katılımı toplantısının protestolar nedeniyle yapılamadığının tutanak altına alındığını söyleyerek, “Karaburun’un özel çevre koruma bölgesi olması için bundan sonra mücadele edeceğiz” dedi.

Foça’dan Karaburun’a

Öte yandan çiftlik kurmak isteyen Elektrosal Deniz Ürünleri Üretim Pazarlama ve Taşımacılık A.Ş.’nin, İzmir’in Foça İlçesi Sazlıca Köyü’nden kapasite artırımı nedeniyle Karaburun’a taşınmak istediği öğrenildi. Firmanın levrek ve çipura üretimi için 24’ü 30 metre, 18’i 20 metre çapında toplam 42 kafes kuracağı, 82 bin 500 metrekare deniz yüzeyini kullanacağı, kafes alanlarının ise 22 bin 600 metrekare olacağı öğrenildi.

Rus muhalif Kozlov’a beş yıl hapis cezası

Rusya’da muhalefetin önemli isimlerinden biri olan iş adamı Aleksey Kozlov beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Resmi olarak sahtekarlıktan hüküm giyen Kozlov, hükümet karşıtı faaliyetleri ve eşinin gazetecilik çalışmalarından dolayı ceza aldığını söyledi.

Kozlov yaklaşık üç yıldır cezaevinden tutuluyordu.

Wilders’in nefret sitesine Avrupa milletvekillerinden tepki

Hollanda’da aşırı sağcı Geert Wilders liderliğindeki Özgürlük Partisi (PVV), Orta ve Doğu Avrupalıları hedef alınca Avrupa Parlamentosu’nun tepkisini çekti.

Açılan internet sitesinde halktan, Orta ve Doğu Avrupalılara yönelik şikayetlerini bildirmeleri isteniliyor.

Hollanda Başbakanı Mark Rutte ise
olaya ilişkin hala açıklama yapmadı.

Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda halkın ve hükümetin buna karşı çıkması gerektiğini belirtti:

“Öncelikle kapatılmasına karşıyım zira Wilders kahraman ilan edilir. Buna karşı çıkması gereken halk ve hükümettir. Ancak hükümet ne yazık ki şu ana kadar siteyle ilgili bir açıklama yapmadı.”

AP Liberal Grup Başkanı Verhofstadt ise buna benzer inisyatiflerin Avrupa Birliği değerlerine ters düştüğünü söyledi:

“Avrupa’daki devlet ve hükümet başkanlarının bu tür inisiyatifleri kınaması çok önemli. Zira bu Avrupa değerleri ile çelişkili.”

Özgürlük partisi üyeleri ise birçok Hollandalının endişelerine tercüman olduklarını belirtti.

PVV Avrupa Parlamentosu Milletvekili Auke Zijlstra işçi hareketinin sorununu ele aldıklarını ifade etti:

‘‘Kesinlikle değil. Biz yabancı karşıtlığı yapmıyoruz. Biz sadece kitlesel işçi hareketinin sorununu ele alıyoruz. Avrupa Komisyonu bunu daha önce de biliyordu. Avrupa Birliği’ne 2004’te üye olan on ülkenin buna hazır olmadığını çok iyi biliyorlardı.”

Sitede şimdiye kadar yaklaşık 41 bin kişi Doğu Avrupalılardan şikayetçi oldu.

‘Filistinli mahkumlardan zorla örnek alınıyor’

0

İsrail askerlerinin, cezaevindeki Filistinli mahkumlardan zorla tıbbi örnekler aldığı iddia edildi.

El Arabiya’nın internet sitesinde yayımlanan haberde, Filistin yönetiminin, İsrail mahkemesine başvurarak uygulamayla ilgili şikayette bulunduğu bildirildi.

Filistinli bir yetkili, Şata cezaevinde İsrail askerlerinin hücrelere baskın düzenleyerek, testler yapmak amacıyla mahkumlardan zorla saç ve tükürük örnekleri aldığını öne sürdü.

‘TIP AHLAKINA AYKIRI’
Bu uygulamanın tıp ahlakı ve devlet teamüllerine aykırı olduğunu vurgulayan yetkili, uygulamanın diğer cezaevlerine de yayılmasından endişe ettiklerini belirtti. Filistinli yetkili, “onur kırıcı” olarak nitelendirdiği uygulamayla ilgili olarak Dünya Sağlık Örgütü’nden de açıklama beklediklerini ekledi.

İsrail cezaevlerinde yaklaşık 4000 Filistinli mahkumun bulunduğu tahmin ediliyor.

(Ajanslar)

‘Gaz bombaları ile cevap veriyorlar gözyaşlarına’

Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, “Meydanlarda bağırarak hakaret etmeyi biliyorlarsa, bağırarak özür dilemeyi de bilsinler. Patrikhane’ye giderek kapalı kapılar ardında özür dilemesinler” dedi.

Hrant Dink’in katillerinin yargılandığı davaya ilişkin Taksim Hill Otel’de yapılan basın toplantısında Rakel Dink söz aldı. Gözyaşları arasında konuşan Rakel Dink, Hrant Dink davasının yüzleşme davası olduğunu söyledi.
Rakel Dink konuşmasının tamamı şöyle: “Cinayetten önceki döneme takılı kalmıştır benim aklım. Bütün işaretler zaten oraya götürüyor. Onca tehditler… Resmen ölümle tehdit bu, korkutma tehdidi değil. Onca Agos’un önünde protestoların 2005 sonrası artması ve bunları hiç görmeyen Başbakan, hiç bunları görmeyen İçişleri Bakanı, hiç bunları görmeyen Adalet Bakanı, istihbarat, emniyet, hangisini sıralarsanız sıralayın, polis, onlar neredeydi?

Ben sıradan basit bir vatandaş olarak, bir eş olarak, bir ev halkı olarak yine de gözardı etme hakkım olabilir ama onların bu görevlerde bulunarak gözardı etmeye, görmemezlikten gelmeye, kör olmaya, sağır olmaya hakları yoktu. Biz ruhsal ve bedensel olarak, devletin himayesi altındayız. Kendisi de öyle ifade ediyor zaten, bizi korumakla mükelleftir. Ama burada üç maymunu oynadı. Görmek istemiyor, duymak istemiyor, söylemek istemiyor. Çünkü ne söyleyecek? Ya direkt ‘yapın, öldürün’ diyecek ya da susacak yine aynı şeyi söylemiş olacak. Şimdi mahkeme sonucu da bunu gösteriyor.

‘DİNK DAVASI BENİM DEĞİL TÜRKİYE’NİN YÜZLEŞME DAVASI’

Eşim öldürülmüş, 100 kişiyi de mahkum etseler bana ne getirisi olacak. Size sormak isterim; hepimiz görecek miyiz, özlemimizi alacak mıyız? Ama adalet yerine oturdu diye bir rahatlama gelecek, Türkiye değişiyor diye bir öngörüş başlayacak, bir hissiyatımız değişecek, bu devlet gerçekten adaletli davranmaya başladı, haksızlıklarla yüzleşmeye başladı, artık istiyor geçmişiyle yüzleşmek diye… Çünkü Hrant Dink davası benim, sizin davanız olmaktan çok yüzleşme davasıdır aynı zamanda. Hrant Dink davası Türkiye’nin adaletle olan duruşunu sergileyecek bir davadır.

Hrant’ın 1974’ten beri gözetim altında olduğu söyleniyor. Yasin Hayal de gözetim alında. Nasıl bir gözetim bu? Ben sormak istiyorum; Bir Ermeni olacak, Tuzla kampında yönetici olacak, yönetim kurullarında çalışacak, Agos Gazetesi’ni açacak, bütün uğradığı haksızlıkları ilan edecek, sonra gözetilmeyecek, MİT’in bundan haberi olmayacak! Bilmiyorum ben cevap veremiyorum, yalancısınız derim ancak.

‘MİDEM BULANIYOR ARTIK HAKSIZLIKLARDAN’

Şunu da söylemek istiyorum ki, suçluyu suçsuz çıkarmaktan da suçsuzu da mahkum etmekten de Tanrı iğreniyor. Bu kelimeyi söylemek istiyorum. Benim de artık midem bulanıyor, Türkiye’de yapılan haksızlıklardan… Sivas davası da aynen öyle, herkes çıkmış orada toplanmış kendi dertlerini dile getiriyor o yaşlı başlı kadınlar erkekler gözyaşlarını siliyor davadan sonra, ama nerede bunu anlayabilecek yürek, nerede bu hissiyat? Gaz bombaları ile cevap veriyorlar o gözyaşlarına, o acılara, o adaletsizliklere. Bakalım ne zaman göreceğiz adalet ışıltılarını.  Meydanlarda bağırarak hakaret etmeyi biliyorlarsa, bağırarak özür dilemeyi de bilsinler. Patrikhane’ye giderek kapalı kapılar ardında özür dilemesinler.”

ERGÜN ÇAĞATAY, ÖLÜ YA DA DİRİ BULUNMADI

Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin de, 17 Ocak 2012 de sona eren Dink davası sonrasında Devlet Denetleme Kurulu (DDT) tarafından hazırlanan raporun eksiklerine rağmen son derece önemli olduğunu söyleyerek, “Bu eksiklerin bir kısmı yetkilerinin kısıtlı olmasından DDK’nin kaynaklanmaktadır. Ama çok önemlidir örneğin, savcı mütalasında ne diyordu? Diyordu ki, ’Bu örgüt Ergenekon’un Trabzon ayağıdır ve Trabzon emniyetinde dinleme kayıtları imha edildiği için ben bunların Ergenekon’la bağlantısını delillendiremiyorum’ demiştir. Oysa bizim hep ileri sürdüğümüz şeyler ve bugün DDK raporunun gösterdiği gibi aslında o raporlar imha edilse dahi, dosyada o kadar çok delil var ki, yeter ki bu delliler üzerinde durulsun ve bu deliller değerlendirilsin. Örneğin biz Yasin Hayal’in İstanbul’a gelişinin çok önemli olduğunu ve Ergün Çağatay isimli tanığın bu bağlamdaki ifadesinin çok değerli olduğunu ve mutlaka bulunması gerektiğini hemen her celse söyledik ve pek çoğunuzun da bildiği gibi Ergün Çağatay isimli tanık davanın sonuna kadar bulunamadı. Bu sanık bulunamadı, ölü ya da diri hiç bir bilgi gelmedi. Ne diyordu Ergün Çağatay? ’2006’nın Ağustos’unun başında Yasin Hayal yanında 3-4 kişi ile geldi ve bana Orhan Pamuk’u öldürmem için tetikçilik teklif etti. Kendisinden nerede kaldığını sordum, otelde kaldığını söyledi ve bana bir telefon numarası verdi. Bu telefon numarası bir kaç kez aradım. Bu telefon numarası bir telesekretere bağlıydı ve kapalıydı’. Bunlar çok önemli. Yasin Hayal İstanbul’a 3-4 kişi ile gelmiş Hrant Dink’in evi ile Agos arasında keşif yapmış, kroki çizmiştir. Kimdir bu 3-4 kişi? Yasin Hayal geldiğinde hangi otelde kalmıştır? En azından Ergün Çağatay’ın telefonları izlenerek buna ulaşılabilirdi, bu yapılmadı. Ergün Çağatay bulunmadı” diye konuştu.

BU SORUŞTURMALARIN YENİDEN AÇILMASI GEREKİR

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 14.12.2010 tarihinde kesinleşen kararı ile Türkiye’yi 4 kez Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) ihlal ettiği gerekçesiyle mahkum ettiğini anlatan Çetin, “Bu kararın önemi şudur, bu karara üye devletler ve sözleşmeye imza atan devletler uymak zorundadır. Türkiye de bu kadara uymak zorunda. Neler yapmalıydı? Bu karar kamu görevlileriyle ilgili yürütülen soruşturmaların etkili soruşturmalar olmadığına karar verdi. O halde yeniden bu soruşturmaların açılması gerekir. Sorumluların bulunması ve mutlaka yargılanması ve cezalandırıması gerekir. Ayrıca kamu görevlilerinin Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisini bilmelerine rağmen neden hepsinin hareketsiz kaldığının ortaya çıkarılması gerekir. Gerçekten bakıyoruz, birbirleriyle kavgalı kurumlarda çalışan bütün kamu görevlileri Hrant Dink’in korunması olayında hep birlikte hareketsizler. Bunun nedeninin ortaya çıkarılması gerekir” dedi.

SORUŞTURMA DOSYASI 1 YILDAN FAZLADIR AÇIK VE SAVCILARIN ELİNDE

Çetin, şunları kaydetti: “Cinayetin ardından delileri yok eden, gizleyen, değiştiren, katil zanlısına kahraman muamelesi yapan tüm kamu görevlilerinin yargı önüne çıkarılması gerekir. Ayrıca bu kamu görevlilerinin bu davranışlarının altındaki saik araştırılmalıdır. 4483 sayılı memurların ve kamu görevlilerinin yargılanmasıyla ilgili usul, etkili bir soruşturma yolu olmadığından yarlgılama bu yolla yapılmamalıdır. Cinayetin cinayet öncesindeki süreci de kapsayacak şekilde ve bir bütün halinde tek merkezden yönetecek şekilde yapılmalıdır. 4483 sayılı yasada değişiklik yapılmalı, ifade ve basın özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı ve bir daha bu tür vahim olayların yaşanmaması için gerekli yasal ve idari tedbirler alınmalıdır. ’Hak ihlalleri giderildi’ diye tazminat ödeyip, rahat etmemek lazımdır. Çünkü tazminat ödenmesi ihlalin giderildiği anlamına gelmez. Önemli olan o ihlalleri yaratan yapının, zihniyetin ortadan kaldırılması ve dönüştürülmesidir. Avrupa Konseyi’nin de, AİHM’in de yaklaşımı budur. Önemli olan bu düşmanlık üreten ortamı iyileştirmek. Biz bu kararı aldıktan sonra ne yaptık? Aralık’ta kesinleşti, Ocak ayında savcılığa bir dilekçe vererek ve sonuçsuz kalan bütün dosyalardaki soruşturması istenen isimleri sayarak, bir soruşturma açılmasını talep ettik. Çünkü AİHM kararının gereğiydi bu. Bu soruşturma dosyası açıldı. 1 yıldan fazladır bu soruşturma dosyası açık ve savcıların elinde. Kararın kesinleşmesinin üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra herhangi bir hareket görmediğimiz için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne bir mektup yazdık ve durumu bildirdik, takipte. Dink ailesi vekili olarak ben Dışişleri Bakanı’na, İçişleri Bakanı’na ve Adalet Bakanı’na birer mektup gönderdim, ’Bu kararı yerine getirin, taleplerimiz de şunlardır’ diye. 12 Ocak 2011’de gönderdiğim bu mektuplara sadece Adalet Bakanı cevap verdi, o da 2012 yılının Şubat ayının sonunda cevap verdi, 1 yıl 1 ay sonra. Diğerleri cevap dahi vermedi.”

KAYGILIYIZ

Söz konusu savcılık dosyasının son günlerde hareketlendiği bilgisine sahip olduklarını ve bunu çok önemsediklerini vurgulayan Çetin, “Çünkü halen kullanılmaya bekleyen çok sayıda delilin acilen değerlendirilmesi ve bunlardan sonuçlar çıkarılması lazım. Önemli olan ihlalleri ortaya çıkaran yapının değiştirilmesi ve dönüştürülmesidir. Yani insan hakları kültürünün oluşması için yasaların değişmesi, zihniyetlerin dönüştürülmesidir. Ancak özellikle son zamanlarda gördüğümüz bir takım girişimler, eylemler ne yazık ki, ihlali ortaya çıkaran bu yapıyı değiştirmek, dönüştürmek için değil, yeniden üretmek, bu yapıyı yeniden güçlendirmek için neredeyse kullanılıyor. Geçenlerde yapılan Hocalı mitingi ve bu mitingin hazırlanış süreci. O mitingin hazırlanış sürecinde ve miting sırasında kullanılan söylemler ve üstelik bu mitingin bir İçişleri Bakanı’nın çıkıp, konuşmasıyla sonlandırması, bu işte ihlallerin yeniden süreceğinin ve bu ihlallerin kapısının yeniden aralandığının ne yazık ki, işaretlerini taşıyor ve bundan dolayı son derece kaygılı olduğumuzu bildirmek istiyoruz” diye konuştu.

OLAYDA MİT’İN ÇOK ÖNEMLİ BİR ROLÜNÜN OLDUĞU ÇOK AÇIK

Çetin, AİHM konusunda bütün gelişmeleri yakından takip edeceklerini, Bakanlar Komitesi’ni her gelişmeden haberdar edeceklerini ve girişimlerini bundan böyle daha sıklaştırarak, sürdüreceklerine işaret etti. Yeni bir gelişmeden de söz eden Çetin, “Hrant Dink’i İstanbul Valiliği’ne çağırıp, tehdit eden 2 MİT görevlisiyle ilgili bir hukuki süreç. Bütün bu süreç boyunca sonuçsuz da kalsa, emniyet ve jandarma tartışma konusu yapıldı ve bir biçimde bir takım sonuçsuz inceleme ve soruşturmalar yürütüldü. Fakat MİT’e bugüne kadar hiç dokunulmadığı gibi MİT tartışmaların konusu da olmadı. Oysa bu olayda MİT’in çok önemli bir rolünün olduğu çok açık. Süreci anlatmak gerekirse, 2004 yılının Şubat ayında Hrant Dink’i valiliğe çağırarak, tehdit eden 2 kişinin MİT’in İstanbul Bölge Müdürlüğü’nün üst düzey görevlileri olduğu ve hatta İstanbul İl Koruma Komisyonu’nun üyeleri olduğu ortaya çıkmıştı. Bunlarla ilgili süreç şöyle gelişti, 12 Ocak 2007 tarihinde Hrant Dink ’Niçin Hedef Seçildim’ diye bir yazı yazmıştı ve bunu işaret etmişti. Bunu görmezden geldiler. 12 Şubat 2007 tarihinde müvekkillerimizden Rakel Dink soruşturmayı yürüten savcılara verdiği ifadesinde, bu 2 kişiden şikayetçi oldu. 18 Nisan 2007 tarihinde yine Rakel Dink, Başbakan’a yazdığı yazıda, yine bu Vali Yardımcısı ve 2 kişiden şikayetçi oldu. 08.02.2010 tarihinde yeni bir dilekçeyle bu 2 MİT görevlisi hakkında şikayetçi olduk. Bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Savcılığı görevsizlik kararı vererek, dosyayı Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdi. Ankara Cumhuriyet Savcılığı soruşturma dosyası açıp, konuyu Başbakan’a iletti. Çünkü Başbakan’ın soruşturma izni vermesi gerekiyordu. Başbakan, 21.01.2011 tarihinde soruşturma izni verdi. Özel Yılmaz ve Handan Selçuk hakkında soruşturma böylece açıldı. 9’uncu ayda bir karar verilmiş. bu bize Aralık ayında tebliğ edildi. Savcı, ’evet bu 2 MİT görevlisi görevlerini yapmamışlardır. Görevlerini ihmal ettiklerini biliyoruz. Ancak zamanaşımına uğradı bu suç’ dedi. İtiraz ettik, Aylarca Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’nde kaldı bu itirazımız. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi itirazımızı gerekçesiz olarak reddeti. Biz bunu şimdi AİHM’e götüreceğiz” dedi.

SAYIN BAŞBAKAN, SÖZÜNÜZÜN GEREĞİNİ YAPIN

MİT’te Hrant Dink dosyasının olup olmadığının sorulması talebinde bulunduklarını kaydeden Çetin, “MİT cevap verdi 19 Temmuz 2010 tarihinde. Şöyle dedi, ’Teşkilatımıza Ermenilik faaliyetleri ve Agos Gazetesi kapsamında Hrant Dink hakkında basına yansıyan haberlerin dışında herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır’. Bu ülkenin en büyük istihbarat örgütü, dünya kadar imkanla donatılmış imkanla donatılmış istihbarat örgütünün cevabı bu. Jandarma istihbaratının haberi var, emniyet istihbaratın haberi var ama MİT’in haberi yok. Dünya kadar bütçeden para alarak, ne yapıyorlar, gazete haberlerini mi izliyor sadece? Çetin, sürecin yeniden ele alındığını bildiklerini söyleyerek, “O nedenle de savcılardan şunu talep ediyoriz, Trabzon’da yaşayan sivil vatandaşların dahi Hrant Dink’e yönelik suikasttan haberdar olduğu bir ortamda Trabzon MİT Bölge Başkanlığı’nın bu konuda neden bir haberinin olmadığı soruşturulmalıdır. MİT’in arşivlerine girilerek, bu soruşturma yürütülmelidir. Ayrıca soruşturma makamlarına bilgi sunmayan MİT görevlileri hakkındada soruşturma yapılmalıdır. Sayın Başbakan 17 Ocak’ta açıklanan Hrant Dink davası kararından sonra, ’Dink davası Ankara’nın dehlizlerinde kaybolmaz. 6 dilde söylenen Sarı Gelin türküsünü Şişli’de sıkılan bir kurşun susturamaz’. Şimdi Sayın Başbakan’dan çağrımız şudur ki, lütfen bu sözünüzün gereğini yapın ve Ankara’nın dehlizlerini açın. Bu ciyetin diğerleri gibi o karanlık dehlizlerde kaybolmasına izin vermeyin. Aksi taktirde o dehlizlerin karanlığı sadece bu günümüzü değil, geleceğimizi de tehdit etmeye devam edecek. Bu dehlizleri ve bu dehlizlerin oluşturduğu karanlığı aydınlatmak, gelecek kuşaklara karşı hepimizin, öncelikle yöneticiler olarak sizin boynumuzun borcudur” diye konuştu.

Beşiktaş Final-Four’da

0

FIBA Eurochallenge çeyrek final ikinci maçında Beşiktaş Milangaz sahasında Artland Dragons’u 77-63’lük skorla mağlup ederek yarı finale yükseldi.

Almanya’daki maçta Artland Dragons’u 74-73 mağlup ederek büyük bir avantaj yakalayan Beşiktaş Milangaz, Akatlar Cola Turka Arena’ya büyük bir taraftar desteğiyle sahaya çıktı.

Mücadelenin başında iki takım da bir türlü birbirine üstünlük sağlayamazken Darren Fenn ile sayılar bulan Alman temsilcisine karşı Pops Mensah-Bonsu ile üst üste sayılar bulan Beşiktaş, ilk çeyreği 19-17 ile önde geçti.

İkinci çeyreğin başında ise Zoran Erceg fırtınası vardı sahada. Üst üste sayılarıyla Beşiktaş müthiş bir ivme yakalarken savunmada üst düzey direnç gösterip rakibi 8 sayıda tutunca devreyi 19 sayılık farkla kapadı.

Üçüncü periyodun başlarında Grünheid ile momentumu eline geçiren Alman temsilcisi farkı 10 sayılara kadar indirdi. 19 sayılık farktan geri gelmeyi başarsa da Artland Dragons, Beşiktaş periyodu 55-48 önde geçti.

Son çeyreğin başında da iki takım birbirine üstünlük sağlayamazken maçın kritik anlarında yine Pops Mensah-Bonsu devreye girince Beşktaş Milangaz sahadan 77-63’lük galibiyetle ayrıldı ve Final-Four’a yükseldi.

ABD’de ‘nükleer’ arıza

ABD’de nükleer enerji santralinde meydana gelen bir arıza üzerine inceleme başlatıldı.

Güney California sahilindeki San Onofre Nükleer Enerji Santralinin ekipmanında  yapılan bir stres testi sırasında buhar jeneratörü borularından radyoaktif buhar sızıntısı tespit edildi.  Santral, ısı transferi için radyoaktif su taşıyan binlerce borudan bazılarında sızıntı olduğunun belirlenmesinin ardından 3. ünitedeki 2 buhar kazanı 31 Ocak’ta devre dışı bırakılmıştı.

ABD’deki Nükleer Denetim Komisyonu’ndan yapılan açıklamada, bir uzman grubunun, San Diego’daki santralin ekipman tasarımı üzerinde incelemelerde bulunmak üzere gönderildiği bildirildi. Açıklamada incelemenin, nükleer enerji santralinin 3. ünitesinde radyoaktif su ileten 3 borunun basınç testini geçemediğinin belirlenmesi üzerine başlatıldığı belirtildi.

Santralin sahibi ve operatörü olan EdisonInternational ve Sempra Energy, 2009 ve 2010 yıllarında türbinleri değiştirmek için 800 milyon dolar harcamışlardı. Şirketlerin bu sırada malzeme satınaldığı Mitsubishi Industries’in temsilcileri de kaza üzerine santralde idiler.

Nükleer santralin 2. ünitesindeki yüzlerce boruda da alışılmadık bir aşınma saptandığını belirten yetkililer, santralde radyoaktif gaz sızıntısına ilişkin izlerin bulunmasına karşın işçiler ile nükleer santralin çevresinde yaşayanlar için bir riskin bulunmadığını iddia ediyor. Ünite 2’nin de şu anda rutin bakım ve yakıt yükleme için zaten devre dışı olduğu bildiriliyor.

Okyanus kıyısında ve deprem bölgesinde inşa edilmiş olduğu için yerel halkı Fukuşima benzeri bir kaza korkusuyla yaşamaya mecbur eden tehlikeli santralin önünde, Pazar günü Fukuşima kazasının birinci yıldönümü vesilesiyle yüzlerce kişinin katıldığı bir nükleer karşıtı protesto yapılmıştı.

Şirket adına açıklama yapan yetkili, testlerin devam edeceğini ve tesisin devreye alınması için bir takvim olmadığını açıkladı. California eyaletinden ABD Senatörü ve Senato Çevre ve Amme Hizmetleri Komitesi Başkanı Barbara Boxer ise meselenin kritik olduğunu, zira burular çatlarsa güvenlik standartlarını aşan derecelerde radyasyon sızıntısı olabileceğini söyledi.

(Ajanslar, Yerel Ajanslar,  Wall Street Journal)

Hatay havaalanı gerçek sahiplerini buldu

Bu fotoğraf dün 16:30’da bizim Hatay havaalanı, doğanın Amik Gölü olarak bildiği yerde, Subaşı Kuş Gözlem Topluluğu’ndan fotoğrafçı Ali Atahan tarafından çekildi. (Büyük fotoğraf için fotoğrafın üzerine tıklayınız.)

15 Ocak’tan bu yana yağışların tekrar Amik gölüne dönüştürdüğü yer, 1950’lerde kurutulmaya başlamış, 1975’de göl tamamen kurutulmuştu. Kurutulan göl arazisine daha sonra havaalanı yapıldı. Bugün uçakların inemediği alana tekrar kuşlar gelmeye başladı.

Fotoğrafta yaklaşık olarak 21.000 Leylek, 200 Turna, 60 Karabatak, 1500 Çamurcun, Kaşıkgaga ve Yeşilbaş, 1000 Dövüşkenkuş, 700 Kızkuşu, 10 Kara kızılbacak, 5 Uzunbacak, 3 Yeşilbacak, 2 Kılıçgaga görülüyor.

Ayrıntılı bilgi ve fotoğraflar için Subaşı Kuş Gözlem Topluluğu web sitesine bakabilirsiniz.

Yeşil Gazete’de konuyla ilgili detaylı bir yazı için TIKLAYINIZ

 

Antakya Yeşilleri’nden Nilgün Karasu’nun katkılarıyla.

(Yeşil Gazete)

Valilikten pazar günü Nevruz’a izin yok

BDP ve DTK’nın pazar günü yapmayı planladığı Nevruz kutlamasına İstanbul Valiliği’nden izin çıkmadı.

Dün tüm televizyonlarda, bu kutlamalar için alınan önlemler verilirken, bugün kutlamalara izin verilmediği açıklandı.

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Nevruz kutlamalarının sadece 21 Mart’ta yapılacağını öncesinde kutlamanın söz konusu olmadığını söyledi.