‘Gaz bombaları ile cevap veriyorlar gözyaşlarına’

Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, “Meydanlarda bağırarak hakaret etmeyi biliyorlarsa, bağırarak özür dilemeyi de bilsinler. Patrikhane’ye giderek kapalı kapılar ardında özür dilemesinler” dedi.

Hrant Dink’in katillerinin yargılandığı davaya ilişkin Taksim Hill Otel’de yapılan basın toplantısında Rakel Dink söz aldı. Gözyaşları arasında konuşan Rakel Dink, Hrant Dink davasının yüzleşme davası olduğunu söyledi.
Rakel Dink konuşmasının tamamı şöyle: “Cinayetten önceki döneme takılı kalmıştır benim aklım. Bütün işaretler zaten oraya götürüyor. Onca tehditler… Resmen ölümle tehdit bu, korkutma tehdidi değil. Onca Agos’un önünde protestoların 2005 sonrası artması ve bunları hiç görmeyen Başbakan, hiç bunları görmeyen İçişleri Bakanı, hiç bunları görmeyen Adalet Bakanı, istihbarat, emniyet, hangisini sıralarsanız sıralayın, polis, onlar neredeydi?

Ben sıradan basit bir vatandaş olarak, bir eş olarak, bir ev halkı olarak yine de gözardı etme hakkım olabilir ama onların bu görevlerde bulunarak gözardı etmeye, görmemezlikten gelmeye, kör olmaya, sağır olmaya hakları yoktu. Biz ruhsal ve bedensel olarak, devletin himayesi altındayız. Kendisi de öyle ifade ediyor zaten, bizi korumakla mükelleftir. Ama burada üç maymunu oynadı. Görmek istemiyor, duymak istemiyor, söylemek istemiyor. Çünkü ne söyleyecek? Ya direkt ‘yapın, öldürün’ diyecek ya da susacak yine aynı şeyi söylemiş olacak. Şimdi mahkeme sonucu da bunu gösteriyor.

‘DİNK DAVASI BENİM DEĞİL TÜRKİYE’NİN YÜZLEŞME DAVASI’

Eşim öldürülmüş, 100 kişiyi de mahkum etseler bana ne getirisi olacak. Size sormak isterim; hepimiz görecek miyiz, özlemimizi alacak mıyız? Ama adalet yerine oturdu diye bir rahatlama gelecek, Türkiye değişiyor diye bir öngörüş başlayacak, bir hissiyatımız değişecek, bu devlet gerçekten adaletli davranmaya başladı, haksızlıklarla yüzleşmeye başladı, artık istiyor geçmişiyle yüzleşmek diye… Çünkü Hrant Dink davası benim, sizin davanız olmaktan çok yüzleşme davasıdır aynı zamanda. Hrant Dink davası Türkiye’nin adaletle olan duruşunu sergileyecek bir davadır.

Hrant’ın 1974’ten beri gözetim altında olduğu söyleniyor. Yasin Hayal de gözetim alında. Nasıl bir gözetim bu? Ben sormak istiyorum; Bir Ermeni olacak, Tuzla kampında yönetici olacak, yönetim kurullarında çalışacak, Agos Gazetesi’ni açacak, bütün uğradığı haksızlıkları ilan edecek, sonra gözetilmeyecek, MİT’in bundan haberi olmayacak! Bilmiyorum ben cevap veremiyorum, yalancısınız derim ancak.

‘MİDEM BULANIYOR ARTIK HAKSIZLIKLARDAN’

Şunu da söylemek istiyorum ki, suçluyu suçsuz çıkarmaktan da suçsuzu da mahkum etmekten de Tanrı iğreniyor. Bu kelimeyi söylemek istiyorum. Benim de artık midem bulanıyor, Türkiye’de yapılan haksızlıklardan… Sivas davası da aynen öyle, herkes çıkmış orada toplanmış kendi dertlerini dile getiriyor o yaşlı başlı kadınlar erkekler gözyaşlarını siliyor davadan sonra, ama nerede bunu anlayabilecek yürek, nerede bu hissiyat? Gaz bombaları ile cevap veriyorlar o gözyaşlarına, o acılara, o adaletsizliklere. Bakalım ne zaman göreceğiz adalet ışıltılarını.  Meydanlarda bağırarak hakaret etmeyi biliyorlarsa, bağırarak özür dilemeyi de bilsinler. Patrikhane’ye giderek kapalı kapılar ardında özür dilemesinler.”

ERGÜN ÇAĞATAY, ÖLÜ YA DA DİRİ BULUNMADI

Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin de, 17 Ocak 2012 de sona eren Dink davası sonrasında Devlet Denetleme Kurulu (DDT) tarafından hazırlanan raporun eksiklerine rağmen son derece önemli olduğunu söyleyerek, “Bu eksiklerin bir kısmı yetkilerinin kısıtlı olmasından DDK’nin kaynaklanmaktadır. Ama çok önemlidir örneğin, savcı mütalasında ne diyordu? Diyordu ki, ’Bu örgüt Ergenekon’un Trabzon ayağıdır ve Trabzon emniyetinde dinleme kayıtları imha edildiği için ben bunların Ergenekon’la bağlantısını delillendiremiyorum’ demiştir. Oysa bizim hep ileri sürdüğümüz şeyler ve bugün DDK raporunun gösterdiği gibi aslında o raporlar imha edilse dahi, dosyada o kadar çok delil var ki, yeter ki bu delliler üzerinde durulsun ve bu deliller değerlendirilsin. Örneğin biz Yasin Hayal’in İstanbul’a gelişinin çok önemli olduğunu ve Ergün Çağatay isimli tanığın bu bağlamdaki ifadesinin çok değerli olduğunu ve mutlaka bulunması gerektiğini hemen her celse söyledik ve pek çoğunuzun da bildiği gibi Ergün Çağatay isimli tanık davanın sonuna kadar bulunamadı. Bu sanık bulunamadı, ölü ya da diri hiç bir bilgi gelmedi. Ne diyordu Ergün Çağatay? ’2006’nın Ağustos’unun başında Yasin Hayal yanında 3-4 kişi ile geldi ve bana Orhan Pamuk’u öldürmem için tetikçilik teklif etti. Kendisinden nerede kaldığını sordum, otelde kaldığını söyledi ve bana bir telefon numarası verdi. Bu telefon numarası bir kaç kez aradım. Bu telefon numarası bir telesekretere bağlıydı ve kapalıydı’. Bunlar çok önemli. Yasin Hayal İstanbul’a 3-4 kişi ile gelmiş Hrant Dink’in evi ile Agos arasında keşif yapmış, kroki çizmiştir. Kimdir bu 3-4 kişi? Yasin Hayal geldiğinde hangi otelde kalmıştır? En azından Ergün Çağatay’ın telefonları izlenerek buna ulaşılabilirdi, bu yapılmadı. Ergün Çağatay bulunmadı” diye konuştu.

BU SORUŞTURMALARIN YENİDEN AÇILMASI GEREKİR

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 14.12.2010 tarihinde kesinleşen kararı ile Türkiye’yi 4 kez Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) ihlal ettiği gerekçesiyle mahkum ettiğini anlatan Çetin, “Bu kararın önemi şudur, bu karara üye devletler ve sözleşmeye imza atan devletler uymak zorundadır. Türkiye de bu kadara uymak zorunda. Neler yapmalıydı? Bu karar kamu görevlileriyle ilgili yürütülen soruşturmaların etkili soruşturmalar olmadığına karar verdi. O halde yeniden bu soruşturmaların açılması gerekir. Sorumluların bulunması ve mutlaka yargılanması ve cezalandırıması gerekir. Ayrıca kamu görevlilerinin Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisini bilmelerine rağmen neden hepsinin hareketsiz kaldığının ortaya çıkarılması gerekir. Gerçekten bakıyoruz, birbirleriyle kavgalı kurumlarda çalışan bütün kamu görevlileri Hrant Dink’in korunması olayında hep birlikte hareketsizler. Bunun nedeninin ortaya çıkarılması gerekir” dedi.

SORUŞTURMA DOSYASI 1 YILDAN FAZLADIR AÇIK VE SAVCILARIN ELİNDE

Çetin, şunları kaydetti: “Cinayetin ardından delileri yok eden, gizleyen, değiştiren, katil zanlısına kahraman muamelesi yapan tüm kamu görevlilerinin yargı önüne çıkarılması gerekir. Ayrıca bu kamu görevlilerinin bu davranışlarının altındaki saik araştırılmalıdır. 4483 sayılı memurların ve kamu görevlilerinin yargılanmasıyla ilgili usul, etkili bir soruşturma yolu olmadığından yarlgılama bu yolla yapılmamalıdır. Cinayetin cinayet öncesindeki süreci de kapsayacak şekilde ve bir bütün halinde tek merkezden yönetecek şekilde yapılmalıdır. 4483 sayılı yasada değişiklik yapılmalı, ifade ve basın özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı ve bir daha bu tür vahim olayların yaşanmaması için gerekli yasal ve idari tedbirler alınmalıdır. ’Hak ihlalleri giderildi’ diye tazminat ödeyip, rahat etmemek lazımdır. Çünkü tazminat ödenmesi ihlalin giderildiği anlamına gelmez. Önemli olan o ihlalleri yaratan yapının, zihniyetin ortadan kaldırılması ve dönüştürülmesidir. Avrupa Konseyi’nin de, AİHM’in de yaklaşımı budur. Önemli olan bu düşmanlık üreten ortamı iyileştirmek. Biz bu kararı aldıktan sonra ne yaptık? Aralık’ta kesinleşti, Ocak ayında savcılığa bir dilekçe vererek ve sonuçsuz kalan bütün dosyalardaki soruşturması istenen isimleri sayarak, bir soruşturma açılmasını talep ettik. Çünkü AİHM kararının gereğiydi bu. Bu soruşturma dosyası açıldı. 1 yıldan fazladır bu soruşturma dosyası açık ve savcıların elinde. Kararın kesinleşmesinin üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra herhangi bir hareket görmediğimiz için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne bir mektup yazdık ve durumu bildirdik, takipte. Dink ailesi vekili olarak ben Dışişleri Bakanı’na, İçişleri Bakanı’na ve Adalet Bakanı’na birer mektup gönderdim, ’Bu kararı yerine getirin, taleplerimiz de şunlardır’ diye. 12 Ocak 2011’de gönderdiğim bu mektuplara sadece Adalet Bakanı cevap verdi, o da 2012 yılının Şubat ayının sonunda cevap verdi, 1 yıl 1 ay sonra. Diğerleri cevap dahi vermedi.”

KAYGILIYIZ

Söz konusu savcılık dosyasının son günlerde hareketlendiği bilgisine sahip olduklarını ve bunu çok önemsediklerini vurgulayan Çetin, “Çünkü halen kullanılmaya bekleyen çok sayıda delilin acilen değerlendirilmesi ve bunlardan sonuçlar çıkarılması lazım. Önemli olan ihlalleri ortaya çıkaran yapının değiştirilmesi ve dönüştürülmesidir. Yani insan hakları kültürünün oluşması için yasaların değişmesi, zihniyetlerin dönüştürülmesidir. Ancak özellikle son zamanlarda gördüğümüz bir takım girişimler, eylemler ne yazık ki, ihlali ortaya çıkaran bu yapıyı değiştirmek, dönüştürmek için değil, yeniden üretmek, bu yapıyı yeniden güçlendirmek için neredeyse kullanılıyor. Geçenlerde yapılan Hocalı mitingi ve bu mitingin hazırlanış süreci. O mitingin hazırlanış sürecinde ve miting sırasında kullanılan söylemler ve üstelik bu mitingin bir İçişleri Bakanı’nın çıkıp, konuşmasıyla sonlandırması, bu işte ihlallerin yeniden süreceğinin ve bu ihlallerin kapısının yeniden aralandığının ne yazık ki, işaretlerini taşıyor ve bundan dolayı son derece kaygılı olduğumuzu bildirmek istiyoruz” diye konuştu.

OLAYDA MİT’İN ÇOK ÖNEMLİ BİR ROLÜNÜN OLDUĞU ÇOK AÇIK

Çetin, AİHM konusunda bütün gelişmeleri yakından takip edeceklerini, Bakanlar Komitesi’ni her gelişmeden haberdar edeceklerini ve girişimlerini bundan böyle daha sıklaştırarak, sürdüreceklerine işaret etti. Yeni bir gelişmeden de söz eden Çetin, “Hrant Dink’i İstanbul Valiliği’ne çağırıp, tehdit eden 2 MİT görevlisiyle ilgili bir hukuki süreç. Bütün bu süreç boyunca sonuçsuz da kalsa, emniyet ve jandarma tartışma konusu yapıldı ve bir biçimde bir takım sonuçsuz inceleme ve soruşturmalar yürütüldü. Fakat MİT’e bugüne kadar hiç dokunulmadığı gibi MİT tartışmaların konusu da olmadı. Oysa bu olayda MİT’in çok önemli bir rolünün olduğu çok açık. Süreci anlatmak gerekirse, 2004 yılının Şubat ayında Hrant Dink’i valiliğe çağırarak, tehdit eden 2 kişinin MİT’in İstanbul Bölge Müdürlüğü’nün üst düzey görevlileri olduğu ve hatta İstanbul İl Koruma Komisyonu’nun üyeleri olduğu ortaya çıkmıştı. Bunlarla ilgili süreç şöyle gelişti, 12 Ocak 2007 tarihinde Hrant Dink ’Niçin Hedef Seçildim’ diye bir yazı yazmıştı ve bunu işaret etmişti. Bunu görmezden geldiler. 12 Şubat 2007 tarihinde müvekkillerimizden Rakel Dink soruşturmayı yürüten savcılara verdiği ifadesinde, bu 2 kişiden şikayetçi oldu. 18 Nisan 2007 tarihinde yine Rakel Dink, Başbakan’a yazdığı yazıda, yine bu Vali Yardımcısı ve 2 kişiden şikayetçi oldu. 08.02.2010 tarihinde yeni bir dilekçeyle bu 2 MİT görevlisi hakkında şikayetçi olduk. Bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Savcılığı görevsizlik kararı vererek, dosyayı Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdi. Ankara Cumhuriyet Savcılığı soruşturma dosyası açıp, konuyu Başbakan’a iletti. Çünkü Başbakan’ın soruşturma izni vermesi gerekiyordu. Başbakan, 21.01.2011 tarihinde soruşturma izni verdi. Özel Yılmaz ve Handan Selçuk hakkında soruşturma böylece açıldı. 9’uncu ayda bir karar verilmiş. bu bize Aralık ayında tebliğ edildi. Savcı, ’evet bu 2 MİT görevlisi görevlerini yapmamışlardır. Görevlerini ihmal ettiklerini biliyoruz. Ancak zamanaşımına uğradı bu suç’ dedi. İtiraz ettik, Aylarca Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’nde kaldı bu itirazımız. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi itirazımızı gerekçesiz olarak reddeti. Biz bunu şimdi AİHM’e götüreceğiz” dedi.

SAYIN BAŞBAKAN, SÖZÜNÜZÜN GEREĞİNİ YAPIN

MİT’te Hrant Dink dosyasının olup olmadığının sorulması talebinde bulunduklarını kaydeden Çetin, “MİT cevap verdi 19 Temmuz 2010 tarihinde. Şöyle dedi, ’Teşkilatımıza Ermenilik faaliyetleri ve Agos Gazetesi kapsamında Hrant Dink hakkında basına yansıyan haberlerin dışında herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır’. Bu ülkenin en büyük istihbarat örgütü, dünya kadar imkanla donatılmış imkanla donatılmış istihbarat örgütünün cevabı bu. Jandarma istihbaratının haberi var, emniyet istihbaratın haberi var ama MİT’in haberi yok. Dünya kadar bütçeden para alarak, ne yapıyorlar, gazete haberlerini mi izliyor sadece? Çetin, sürecin yeniden ele alındığını bildiklerini söyleyerek, “O nedenle de savcılardan şunu talep ediyoriz, Trabzon’da yaşayan sivil vatandaşların dahi Hrant Dink’e yönelik suikasttan haberdar olduğu bir ortamda Trabzon MİT Bölge Başkanlığı’nın bu konuda neden bir haberinin olmadığı soruşturulmalıdır. MİT’in arşivlerine girilerek, bu soruşturma yürütülmelidir. Ayrıca soruşturma makamlarına bilgi sunmayan MİT görevlileri hakkındada soruşturma yapılmalıdır. Sayın Başbakan 17 Ocak’ta açıklanan Hrant Dink davası kararından sonra, ’Dink davası Ankara’nın dehlizlerinde kaybolmaz. 6 dilde söylenen Sarı Gelin türküsünü Şişli’de sıkılan bir kurşun susturamaz’. Şimdi Sayın Başbakan’dan çağrımız şudur ki, lütfen bu sözünüzün gereğini yapın ve Ankara’nın dehlizlerini açın. Bu ciyetin diğerleri gibi o karanlık dehlizlerde kaybolmasına izin vermeyin. Aksi taktirde o dehlizlerin karanlığı sadece bu günümüzü değil, geleceğimizi de tehdit etmeye devam edecek. Bu dehlizleri ve bu dehlizlerin oluşturduğu karanlığı aydınlatmak, gelecek kuşaklara karşı hepimizin, öncelikle yöneticiler olarak sizin boynumuzun borcudur” diye konuştu.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

[COP29] Yeni taslak metin yayımlandı: 2035’e kadar 250 milyar dolar iklim finansmanı

COP29 Başkanlığı'nın yeni nihai taslak metninde gelişmekte olan ülkelere 2035'e kadar 250 milyar iklim finansmanı öngörülüyor. Ayrıca 1,3 trilyon dolar toplama yönünde daha geniş bir hedef belirleniyor.

[COP29] BAE’den Suudilere uyarı: ‘Fosil yakıtlarda uzaklaşma’ya itirazı sonlandırın

Bakü'de Suudi Arabistan'ın COP28'de mutabakat altına alınan 'fosil yakıtlardan uzaklaşma' taahhüdünün geri alınması çabaları, komşusu ve müttefiki, petrol ülkesi Birleşik Arap Emirliklerini bile kızdırdı.

ABD, zürafaları ‘tehlike altındaki türler yasası’ kapsamına alıyor

İklim krizi ve vücut parçalarından yapılan süs eşyalarına yoğun talep nedeniyle sayıları yüzde 77 oranında azalan zürafalarla ilgili girişimin kaçak avlanmayı azalması umuluyor.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden Netanyahu hakkında tutuklama emri

UCM savaş suçu işledikleri gerekçesiyle İsrail Başbakanı Netanyahu, eski Savunma Bakanı Gallant ve Hamas liderlerinden Deyf'in yakalanmasına hükmetti.

Türkiye’de kömür yatırımlardan tamamen çıkan banka sayısı 4

Türkiye’nin en büyük 17 bankasından sadece dördünün kömür yatırımlarından tamamen çıkma kararı aldı. Temiz enerji projelerine yönelmeyi taahhüt eden banka sayısı ise 12.

EN ÇOK OKUNANLAR