Amerikan Savunma Bakanı Leon Panetta ilk kez İran’a askeri bir müdahale gerçekleştirilebileceğini belirtti.
Panetta İsrail’in Aşkelon kentinde Savunma Bakanı Ehud Barak ile bir araya geldi. İkilinin gündeminde İran’ın nükleer silah geliştirme programına karşı alınacak önlemler yer aldı.
Amerikan Savunma Bakanı konuyla ilgili şöyle konuştu: “Şunu yaparız bunu yapmayız deyip spekülasyon yaratmak istemiyorum. Ümit ediyorum ki ortak bir amaç uğuruna, İran’ın nükleer silah üretmesini engellemek için İsrail ile birlikte hareket edeceğiz.”
“Yapmamız gereken, askeri bir müdahaleden önce diğer tüm çözüm yollarını tüketmek, elimizden gelen tüm çabayı göstermektir. Bunun önemli olduğunu düşünüyorum.”
Mevcut yaptırımların yetersiz kaldığını iddia eden Ehud Barak, İran’a karşı daha etkili bir önlem alınması gerektiğini savunuyor.
ABD’nin İran’ın nükleer silah elde etmesine izin vermeyeceğini garantileyen Panetta ise silahlı müdahalenin son çare olarak düşünülmesi gerektiği görüşünde.
Bu arada Başbakan Natanyahu şu an gündemlerinde İran’a herhangi bir saldırı planının bulunmadığını açıkladı.
Microsoft, elektronik posta hizmeti Hotmail’i kaldırarak yerine sosyal medyaya uyumlu Outlook’u devreye sokmaya hazırlanıyor. Amaç Gmail ile pazar payını artıran Google karşısında rekabet gücünü koruyabilmek.
Yeni elektronik posta hizmeti, Hotmail’den farklı olarak Facebook, Twitter, LinkedIn gibi sosyal medya ağlarına uyumlu olacak. Kullanıcı, sosyal medya ağları üzerinden kendisine gönderilen mesajları elektronik posta kutusunda görüntüleyebilecek. Outlook üzerinden de Facebook gibi sosyal medya ağlarına mesaj gönderilebilecek. İsteğe göre sosyal medyadaki bağlantılar Outlook adres defterine veya Outlook’taki adresler de sosyal medyaya aktarılabilecek.
Microsoft, yeni elektronik posta hizmetini kısa süre önce satın aldığı, internet üzerinden sesli ve görüntülü bağlantı kurma imkânı sağlayan Skype ile de uyumlu hale getirmeyi hedefliyor. Buna göre elektronik posta hesabı üzerinden mesajlaşmak, telefon görüşmesi ve görüntülü görüşme yapmak mümkün olacak.
Yeni elektronik posta hizmetinin akıllı telefonlar üzerinden kullanıma da Hotmail’e göre daha uyumlu olacağı belirtiliyor.
‘Elektronik postayı yeniden keşfetmek’
Microsoft yöneticisi Chris Jones konu ile ilgili açıklamasında “E-mail’i yeniden keşfetmenin zamanı geldi” dedi. Son sekiz yılda bir güncelleme yapmadıklarını kaydeden Jones, “modern, ağlarla birleşebilen, akıllı, güçlü, kontrol edilebilir bir posta hizmetini” devreye sokarak bu durumu değiştirmek istediklerini belirtti.
Hotmail kullanıcılarının yeni hizmete geçme konusunda önümüzdeki aylarda bilgilendirileceği belirtiliyor. Jones, yeni uygulamanın bir “ön izleme” aşamasında olacağını ve kullanıcıların Microsoft ile deneyimlerini paylaşmaları, muhtemel hata ve eksiklikleri bildirmeleriyle Outlook’un mükemmel hale getirileceğini kaydetti.
1996 yılında kurulan Hotmail’in tüm dünyada 324 milyon kullanıcı ile dünya pazarının yüzde 36’sını elinde tuttuğu belirtiliyor. Ancak Google’ın Gmail’i kullanıma sokmasından beri Hotmail’in kullanıcılarının birçoğunu kaybettiği kaydediliyor. Google dünya pazarında yüzde 31’lik, Yahoo Mail ise yüzde 32’lik bir paya sahip.
Doğalgazdaki sekiz yıldır sabit olan birim hizmet ve amortisman bedelleri değişiyor. Yeni tarife fiyatları artıracak.
Ağustos ayından itibaren Kayseri’deki aylık doğalgaz faturalarına, yıllık kullanımı 100 bin metreküpe kadar olan kullanımlarda yüzde 7.2, 100 bin ile 1 milyon metreküp arasındaki kullanımlarda yüzde 2.3 ve 1 milyon ile 10 milyon metreküp arasındaki kullanımlarda da yüzde 1’lik hizmet bedeli payı eklenecek. Dağıtıcı payının eklenmesi ile faturalar yüzde 7.2 zamlanacak. Belirlenen dağıtıcı payı 2012 ile 2016 yılları arasında uygulanacak.
33 bölgeye zam yolda
Kayseri’yi Konya, Erzurum ve Sivas gibi iller izleyecek. EPDK tarafından yeni tarife kapsamında özelleştirme sürecinde bulunan İstanbul ve Ankara dışında 33 bölgeye bu şekilde zam yapılacak. EPDK’dan ihale yoluyla doğalgaz dağıtım bölgelerini kazanan şirketler, sözleşmede yazdığı kadarıyla 8 yıl boyunca hizmet bedeli talep edemeyeceklerdi. 2003 yılında yapılmaya başlanan ihalelerin ardından zamanın dolmasıyla EDPK’nın tarifeleri belirlediği metodolojiye ekleme zamanı geldi.
Dağıtıcılar ‘batarız’ demişti
Türkiye Doğalgaz Dağıtıcıları Birliği Derneği (Gazbir) Başkanı Mehmet Kazancı, daha önce yaptığı açıklamada EPDK’nın belirleyeceği tarifelerde makul ve mantıklı kârların verilmemesi durumunda, 2015 yılına kadar elektrik ve doğalgaz dağıtım sektöründe konsolidasyon olacağını ve zayıf şirketlerin satılacağını ya da el değiştireceğini söylemişti.
Bolu’da hava sıcaklıklarının artmasıyla birlikte ortaya çıkan kanatlı meşe tahtakuruları, vatandaşları korkuttu. Kent merkezinde yürüyen vatandaşlar, üzerlerine yapışan meşe tahtakuruları yüzünden zor anlar yaşarken, kıyafetlerine ve vücuduna yapışan böceklerden silkelenerek kurtulmaya çalışıyor.
Bolu Belediyesi ekipleri, ağaçların yoğun olarak bulunduğu alanlarda ilaçlama çalışması yapmaya başladı.
Nasıl geldikleri bilinmiyor
Amerika kıtasında ve Kanada ‘nın güneyinde görülen böceklerin Bolu’ya nasıl geldiği bilinmiyor.
Meşe tahtakurularının sivrisinek ve karasinek gibi herhangi bir bulaşıcı hastalık taşımadığı belirten Bolu Belediyesi Veteriner İşleri Müdür Vekili Koray Kolludemir, “Bu böcekler bir tahtakurusu türevi. Meşe yapraklarının altına yumurtasını bırakıyor ve rüzgâr yoluyla da Gölköy ve civarından şehrimize dağılıyor’’ dedi.
Tunuslu halterci Ghada Hassine, ilk kez başörtüsü ve mayosunun içine giydiği kollu badi, tayt ve başörtüsüyle podyuma çıkarak olimpiyatlar tarihine geçti.
Tunuslu halterci Hassine, bugünkü B Grubu bayanlar 69 kilo müsabakasında, klasik halter mayosunun içine giydiği kollu badi, tayt ve başörtüsüyle yarıştı. Silkmede 102, koparmada 120 ve toplamda 220 kilo kaldırıp B Grubu’nda 2. sırada yer alan 19 yaşındaki Tunuslu halterci, söz konusu kıyafetiyle olimpiyat tarihine geçti.
ABD ‘nin, Müslüman bir haltercinin uluslararası müsabakalarda yarışabilmesi için dilekçe vermesi üzerine geçen yıl değiştirilen halter giysi yönetmeliğine göre, Hassine’nin bu kıyafeti yarışma yetkililerince kabul gördü.
Adana’da bir parktaki bankta uyuduğu sanılan 27 yaşındaki Adnan Göçmen’in öldüğü, vücudunu karıncalar kaplayınca anlaşıldı.
Merkez Seyhan İlçesi Reşatbey Mahallesi Karacaoğlan Parkı yakınındaki apartmanın görevlisi, bankta yatan bir kişinin uzun süre hareket etmediğini fark edip, yanına gitti. Seslenmesine rağmen tepki vermeyen kişinin vücudunu karıncaların kapladığını gören apartman görevlisi, polise ihbarda bulundu. Olay yerine gelen polis ekipleri, hemen ambulans çağırdı. Gelen sağlık ekibinin kontrolünde, gencin öldüğü saptandı.
Polisin araştırmasında ölen kişinin, uyuşturucu madde kullanmak ve bıçakla adam yaralamak suçlarından çok sayıda kaydı bulunan Adnan Göçmen olduğu belirlendi. Adnan Göçmen’in kısa süre önce 3’üncü Yargı Paketi’nde yer alan Denetimli Serbestlik Yasası’nda yapılan değişiklikten yararlanıp cezaevinden çıktığı ve her gün olay yerine yaklaşık 200 metre uzaklıktaki Yarbaşı Şehit Erdoğan Çıtak Polis Merkezi Amirliği’ne gidip, imza verdiği anlaşıldı.
Ölümü şüpheli olarak değerlendirilen Adnan Göçmen’in cesedi, otopsi için Adli Tıp Kurumu Morgu’na kaldırıldı.
Siirt Bağımsız Belediye Başkanı Selim Sadak, İçişleri Bakanlığı’nın başvurusu üzerine, Danıştay 8’inci Dairesi tarafından görevinden düşürüldü. Sadak’a, Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçlamasıyla 10 aylık hapis cezası verilmişti. Söz konusu ceza, Yargıtay tarafından onanmıştı.
Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak, 2008 yılında Şırnak’ın İdil İlçesi’nde güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada öldürülen PKK’lı Fatma Saka’nın taziyesine katılarak konuşma yaptı. Konuşması nedeniyle hakkında ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçlamasıyla dava açılan Sadak’a Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 10 ay hapis cezası verildi. Hakkındaki hapis cezasının Yargıtay tarafından onanmasının ardından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Sadak’ın görevden uzaklaştırılması için İçişleri Bakanlığı’na başvurdu.
İçişleri Bakanlığı da Sadak’ın görevden alınması için Danıştay’a başvurdu. Danıştay 8’inci Dairesi’nde savcı ve bir üye hakimin başkanlığının düşürülmesinin reddi yönünde görüş bildirmesine rağmen oy çokluğuyla, Sadak’ın belediye başkanlığından düşürülmesine karar verildi.
Sadak: Karar hukuki değil
Danıştay tarafından görevinden düşürülen Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak, barıştan rahatsız olan kesimlerin, hizmete alerji duyan kesimlerin bulunduğunu ileri sürdü. Görevinden düşürülme kararının eline ulaştığında aralarında husumet bulunan iki aileyi barıştırdığını ve barış konuşması yaptığını belirtti.
Sadak, hakkındaki kararın Danıştay’da teknik hakim ve bazı üyelerin görevden alınmaması yönünde görüş bildirmesine rağmen oy çokluğuyla alındığını söyledi. Sadak, göreve geldiğinde beri Siirt’in huzuru kente katkı sunmak, Türkiye siyasetine katkı sunmak, barışı ehlileştermek, akan kanın durmasına katkı sunmak için gecesini gündüzüne katarak yoğun bir tempo ile çalıştığını ifade ederek, şöyle dedi:
“Bu bir hukuksuzluktur, bu bir haksızlıktır. Kararın içeriğinde ne vardır, ben ne söylemişim ki Kürt sorunun çözümü için bilim adamlarının uğraşması için dağa çıkan insanların ne için çıktıklarının üzerine araştırmaların yapılması gerekiyordur. Bir olayın teşhisi doğru konulmazsa tedaviside doğru olmaz. Keşke Eruh, Şemdinli ilk olaylarında devlet ve siyaset iktidarları doğru teşhisi koysaydılarda bu kadar kanın akmasına müsaade etmeseydiler. Keşke Kürt gençlerin taleplerini dinleselerdi de bugün ülkemizde bu kadar kan akmasaydı. Bu kadar değerler yok olmasaydı, ekonomimiz sarsılmasaydı demiştim. Bunu herkes söylüyor ama bunları söylemem benim belediye görevinden alınmamıza vesile oldu. Maalesef ülkeyi buhrana götürmek isteyen bir anlayış vardır”
Sadak, hakkında alınan karırın hukuki olmadığını savunarak şöyle dedi: “Dünyada hiçbir hukuk sistemi böylesi bir olaydan dolayı belediye başkanının görevden alınmasını göremez diye düşünüyorum. Hiçbir adalet bunu hukuki bulacağına inanmıyorum. Türkiye’nin barışa ihtiyacı var. Bugün yanı başımızda Suriye’nin durumu böyleyken Şemdinli’de durum böyleyken bu yanlış politikalar ülkeyi bu durumu getirdi, bu duruma soktu. Bunlar tarihe nasıl hesap verecekler? Hadi Selim Sadak görevden alındı. Birkaç belediye başkanı arkadaşım içeride, kimisi 2,5 yılı aşkın içeride, kimisi halen yargılanıyor. Yani çözüldü mü bu olay? 33 belediye başkanı 6 milletvekili içeride bu olaylar çözüldü mü? 8 bin insan siyaset ile uğraşıyor. Bunların 350-400’e yakını üst kurul tarafından seçilmiş ve üst kurullarda belediye başkanlıkları, il yönetimi, il teşkilatı, ilçe yönetimi, genel merkez yönetimi, genel başkan yardımcısı görevini yürütürken gözaltına alınmış içeriye tıkılıyorlar. Bu sorun çözüldü mü?”
Amerikalı yazar Gore Vidal 86 yaşında hayata veda etti.
Ünlü roman ve oyun yazarı ve eleştirmen Gore Vidal’ın 86 yaşında Los Angeles’taki evinde dün akşam hayatını kaybettiği açıklandı. Açıklamada, Vidal’ın bir süredir zatürre tedavisi gördüğü belirtildi.
Sadece sanatçı yönüyle değil, siyasetle ilgili görüşleri ile de kendinden söz ettiren Gore Vidal, Amerikan siyasetini yazdığı romanlarda ya da katıldığı televizyon programlarında sivri diliyle sık sık eleştiriyordu.
New York Times’ın üretken, zarif ve huysuz olarak tanımladığı Vidal’in ardından ünlü belgeselci Michale Moore da Twitter hesabından yazarın şu sözlerini paylaştı:
“Amerikan halkının yarısı hiç gazete okumaz, yarısı da başkanlık seçimlerinde hiç oy kullanmaz. Umalım ki bu ikisi aynı yarı olsun.”
Vidal, siyasette ve edebiyatta yerleşik görüşlere muhalefeti ile tanınmış ve Ulusal Kitap Ödülü dahil olmak üzere çok sayıda ödüle layık görülmüştü.
Amerikalı siyasetçileri sık sık eleştiren Vidal, en zeki Amerikalı yazarlardan biri sayılıyor. ABD’de ezberleri bozan bir isim olarak öne çıkan Vidal, Vietnam’dan Irak’a ABD’nin katıldığı tüm savaşlara muhalefet etmişti.
Eserleri
1925 yılında New York’ta dünyaya gelen Amerikalı yazar, Vidal, tiyatro, sinema ve televizyon için de birçok senaryoya imza attı. Yazar, Hollywood’daki eşcinsellerle ilgili bir belgeselin yanı sıra “Gattaca”, “With Honors” ve “Bob Roberts” adlı filmlerde de rol aldı.
1960’lı yıllarda siyasetle ilgilenmeye başlayan Vidal, Demokratik Parti’den Kongre’ye aday oldu ancak kaybetti.
“İmparatorluk”, “Kent ve Tuz”, “Düello Gayri Resmi Amerikan Tarihi 1”, “Lincoln Gayri Resmi Amerikan Tarihi 2”, “1876 Gayri Resmi Amerikan Tarihi 3”, “Golgota’dan Canlı Yayın Yeniden Yazılan İncil”, “Yaratılış”, “İmparator Julian”, “Myra” ve “Ben Cyrus, Zerdüşt’ün Torunu”, Vidal’in Türkçe’ye çevrilen eserlerinden birkaçı.
(Deutsche Welle Türkçe, New York Times, Yeşil Gazete)
Önceki gün 54 yaşında aramızdan ayrılan Türkiye’nin ilk vicdani retçisi Tayfun Gönül’ü bugün toprağa veriyoruz. Anısına 1990’da yayınladığı vicdani ret manifestosunu yayınlıyoruz.
…
1990’ların dünyasında özgürlük arayışlarının giderek artacağının ipuçları var. Özgürlük ve tabular, birbirleriyle asla bağdaşamayacak iki kavram. Yıkılması gereken tabuların başında da ordu ve militarizm geliyor.
Militarizm, bütün insan ilişkilerinde tahakkümü ve sistematik şiddeti meşru gören, olumlayan, toplumun bütün dokularına sinmiş bir hastalık. Bu yüzden insanlık özgürlük arayışında militarizmle hesaplaşmak zorunda.
Ordu, Türkiye’de bir tabu. Üstelik şimdiye kadar pek dokunulmaya cesaret edilemeyen bir tabu. Hepimiz askeri marşlarla, cafcaflı bayram kutlamalarıyla büyüdük. Kendi tarihimizi, fetihçi, asker bir millet olduğumuzu ve bunun erdemlerini vazeden, resmi tarihin ağzından öğrendik. Ordu, bütün politik çekişmelerin ötesinde saygın bir konumdaydı.
12 Eylül’le birlikte ordunun bu konumu sarsıldı. Sivil politik güçler kendi açılarından militarizmi eleştirmeye başladılar. Kuşkusuz bu eleştiri ordunun darbe yapma geleneği ile sınırlıydı.
Ancak, artık ortada çok daha önemli bir gerçek var. Militarist değerler, basında açıkça dile gelmese de, yer yer alay konusu olmaya başladı. Gençler artık geniş ölçüde askere gitmek istemiyor.
Askere gitmeyenin erkek sayılmadığı dönemler geride kalmak üzere. İnsanlar artık askerlikten kurtulmanın yollan üzerinde ciddi ciddi kafa yoruyorlar.
Dünyanın bütün orduları, kendi varlık nedenlerini yurt savunması kavramının arkasına gizlenerek meşrulaştırırlar. Herkes savunmadaysa kim saldıracaktır, o zaman? Gerçek ise ordunun sistematik şiddet ve yok etmeye yönelik bir örgütlenme olduğudur.
Her ne kadar güç dengeleri ve hükümet politikaları zaman zaman frenleyici olsa da her profesyonel askerin kafasında bir fatih olmak yatar. Bu yüzden, kalıcı bir dünya barışı orduların olduğu koşullarda mümkün değildir.
Savaş gerekçesiyle varlığını meşrulaştıran ordunun asıl işlevi ise “barış” dönemine ilişkindir. Ordu, bir ülkedeki statükoyu korumakla yükümlüdür her şeyden önce. Statüko ise, o toplumdaki tahakküm ilişkilerinin bütünüdür.
Yönetenlerin yönetilenler, mülk sahiplerinin mülksüzler, erkeklerin kadınlar, egemen ulusun diğer uluslar üzerindeki tahakkümüdür statüko.
Ve en sonu ordu bir eğitim kurumudur. Herkese üniforma giydirir, kişiliksizleştirir. Emirlere mutlak itaati öğretir. Kendi astlarına emretme yeteneği kazandırır. Var olan makinenin çarklarının dönmesi için kişiyi kendi yaşamından vazgeçecek ölçüde duygusuzlaştırır, mantıksızlaştırır, robotlaştırır. Otoritelerin tanımladığı bir “düşmanı” yok etmeyi, farklı olana nefretle bakmayı öğretir.
Bir “vicdan hürriyeti” varsa, insanlar başkalarına doğrudan zarar vermemek koşuluyla kendi vicdani kanaatlerine aykırı davranmaya zorlanamazlarsa ve devletler de bu “hürriyeti” kabul etmişlerse, artık kendi ordularını oluşturmanın “zorunlu askerlik hizmeti” dışında yollarını bulmak zorundalar.
Askerlik yapmanın, orduya katılmanın kişinin vicdani kanaatlerine aykırı olduğu durumda hiçbir güç bu kişilere “zorunlu askerlik” yükümlülüğünü dayatamaz.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaygınlaşan ve giderek insan haklarının ayrılmaz bir parçası olan bu hakka “Vicdani red” hakkı diyoruz. Vicdani red hakkı doğal hukukun gereğidir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti imzaladığı İnsan ‘ Hakları Bildirgesiyle ve 1982 Anayasası ile bu hakkı zımnen kabul etmiştir.
Bu kabulünde samimiyse yapması gereken zorunlu askerliği öngören yasa ve yönetmeliklerini değiştirmektir. Kişinin vicdani kanaati çok değişik etkenlerle oluşabilir. Örneğin kimileri Hıristiyan, Budist, Taoist, Yehova Şahidi olduğu için dini inancı gereği eline silah almayı ve askeri bir örgütte yer almayı reddebilir.
Yada din dışı bir nedenle, politik olarak, şiddetin her türüne karşı bir pasifist, tahakkümün bütün biçimlerine ve kurumlaşmış şiddete karşı bir anarşist olabilir.
Kendini Allah’ın askeri sayan bir radikal Müslüman olabilir ve laik devlete “hizmet etmek istemevebilir. Veya burjuva ordusuna karşı çıkan bir devrimci sosyalist, egemen ulus ordusunu sömürgeci bir kuvvet olarak niteleyen bir başka ulusun bireyi olabilir.
Böylesi radikal politik ve dini inançları da olması gerekmez. Ordunun varlığını gerekli ve yararlı gören, ancak kendi kişiliğinin askerlikle bağdaşmadığını ordunun profesyonellerden oluşması gerektiğini düşünen bir liberal, bir sosyal demokrat hatta bir muhafazakâr olabilir.
Ayrıca, vicdani kanaat, tamamen pratik nedenlerden de kaynaklanabilir. Kişi belki sevgilisinden ayrılmak, ya da bilimsel kariyerine ara vermemek, kurduğu işi yarıda bırakmamak istiyordur.
Ve bütün bu insanlar, bu toplumda yaşamaktadır. Yok sayılamazlar. Türkiye Devleti şu anki uygulamasıyla bu insanları yok saymakta ve “zorunlu askerlik hizmetiyle” onları vicdani kanaatlerine aykırı davranmaya zorlamaktadır. Bu ağır bir insan haklan ihlalidir.
Benzer düşünenleri bu insan hakları ihlaline karşı direnme hakkını kullanmaya çağırıyoruz. Kampanyada bundan sonra bir yandan militarizmin teşhiriyle birlikte askerlikle ilgili yasa ve yönetmelikleri değiştirmeye yönelirken diğer taraftan mağdurlar arasındaki somut dayanışmayı yaratmaya ve geliştirmeye çalışacağız.
İstanbul Zeytinburnu Semiha Şakir Doğumevi’nde normal doğum yaptırılan 40 yaşındaki bir kadın hayatını kaybetti. Başbakan’a tepki gösteren aile, Şükrüye Tuğ’un ölümüne normal doğumda ısrarının neden olduğunu belirtiyor.
40 yaşındaki Şükrüye Tuğ’un doğum sırasında yaşamını yitirmesine, “zorla normal doğum”un neden olduğu belirtiliyor.
Sancıları tutan Tuğ, dün Başakşehir Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Burada bebeğin anne karnında zehirlendiği söylendi, Halkalı Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Bu hastaneden de yer olmadığı gerekçesiyle Zeytinburnu Semiha Şakir Doğumevi’ne sevk gerçekleşti.
Şükrüye Tuğ’a, burada anne ve çocuğun sağlık durumunun iyi olduğu söylenerek saat 22.00 sıralarında doğuma alındı.
Yakını Zeynep Tuğ, sonrasını şöyle anlattı: “Söylendiğine göre anne orada iki defa bayılıyor. Yüksek tansiyonu varmış. Buna rağmen normal doğumda ısrar ediyorlar. Üçüncü kez bayıldığında anneyi mecburen sezeryana alıyorlar. Ameliyat bittiğinde yoğun bakıma alıyorlar ve bugün sabah saatlerinde bize öldüğünü söylediler. Bebek bayılma esnasında anne karnında oksijensiz kaldığı için yoğun bakıma alınıyor. Şu an halen yoğun bakımda.”
Savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını belirten Tuğ, “Sezeryan başta yapılabilirdi. Baştan itibaren sezeryana alınabilseydi böyle olmayabilirdi” dedi.
‘SEZARYEN OLMADIĞI İÇİN EŞİMİ KAYBETTİM’
Şükrüye Tuğ’un eşi Ziya Tuğ, “Normal doğum olacağı ve hiçbir problem olmadığı söylendi. Başbakanımız sezeryana karşı olduğunu söylemişti. Ama işte sezaryen olmadığı için eşimi kaybettim. Bebeğim yoğun bakımda. Onun da hayati tehlikesi var. Ben gereken mercilere dilekçemi verdim. Şikayette bulundum. Ben kimseyi suçlamıyorum. Ama kusuru olanlar bulunsun, bunu istiyorum” dedi.