Ana Sayfa Blog Sayfa 4559

Conte’nin şike cezası 10’dan 4 aya indi

0

Juventus teknik direktörü Antonio Conte’nin maç ayarlama (şike) nedeniyle kendisine verilen 10 ay hak mahrumiyeti cezası, İtalya Olimpiyat Komitesinin kararı ile 4 aya indirildi.

İtalya Olimpiyat Komitesinin bu kararından sonra 43 yaşındaki spor adamı 9 aralıkta Juventus’un başında sahaya çıkma şansını yakaladı.

Conte, Ağustos ayında alınan karar ile 2010 – 2011 sezonunda, o dönem görev yaptığı İtalyan Serie A Kulübü Siena’da iken iki maçta şike yaptığı gerekçesi ile 10 ay ceza almış, sonradan bir maç için kendini temize çıkarmayı başarmıştı.

Geçen sezon İtalyan ligini namağlup şampiyonu Juventus’un başında harikalar yaratan Conte’nin ceza almasının ardından takımdaki teknik direktörlük görevini Massimo Carrera yürütüyor.

Conte cezası bittiğinde 15 Seria maçının yanısıra Juventus’un Şampiyonlar Ligi E Grubunda yapacağı altı maçın tümünü kaçırmış olacak, grutaki en güçlü rakibi Chelsea maçları da buna dahil

(Yeşil Gazete, BBC)

Kürtler, muhalifler ve “Yeni” iletişim teknolojileri – Burçe Çelik

Dünyanın her yerinde “yeni” diye atfedilen, merkezsiz, akışkan ve kişiselleştirilebilir iletişim teknolojileri muhaliflerin elinde kendi söylemlerini üretmek üzere işlevselleştiriliyor. Bu, elbette demek değil ki, twitter, facebook, bloglar ya da bilgisayarlaşmış cep telefonları gibi teknolojiler olduğu sürece ifade özgürlüğü, demokrasi ve eşitlik sağlanabilecek. Çünkü aynı teknolojiler iktidarlar tarafından gözetleniyor, filtreleniyor ya da iktidarın söylemini yeniden üretmek için de kullanılıyor. Kaldı ki, direniş, demokratik hakların kazanılması ya da toplumsal eşitlik talebi veya oluşumu teknolojiler sayesinde değil, teknolojileri amaçları için kullanan insanlar sayesinde gelişir, oluşur. Böyle bakıldığında bu mobil ve dijital teknolojilerin getirdiği yenilik ya da değişim, sıradan kişilerin kitlesel ya da kamusal mesaj ve söylem üretebilir ve hızla bu mesajı yaygınlaştırabilir hale gelmeleri.

Başka bir deyişle, sosyal medya, interaktif iletişimi mümkün kılan internet teknolojisi ya da vücudumuzun ve gündelik hayat pratiklerimizin ayrılmaz parçası haline gelen cep telefonu teknolojilerine “yeni” olma sıfatı veren, tarihsel olarak en yeni olmaları ya da sıkça romantize edildiği gibi sonsuz ve sınırsız alternatif söylem üretebilme imkânları yaratmaları değil, sıradan mahremi kamusal ve çok kişinin ulaşabildiği kamusal haline getirebilme imkânı. Bu teknolojiler kimin kullanımında ise onların söylemlerine ve mücadelelerine eklemlenebilirler. Bu özellik de, söz konusu teknolojilerin akışkan nitelik kazanmasını sağlar; tıpkı bir sıvının içine girdiği kabın biçimine uyum sağlaması gibi teknolojiler de kullanıcıların arzu, istek, eğilim, ihtiyaç ve onların yaşadıkları toplumsal, ekonomik, kültürel ve fiziksek koşullara uyumlanabilirler.

Bu bağlamda bakıldığında, Türkiye’de muhaliflerin hem kendi söylemlerini üretmek üzere kullandıkları hem de aktivitelerinin ve mesajlarının gözetlendiği bir iletişim ortamı sunuyor, dijital iletişim teknolojileri. Türkiye muhalif gruplarından benim araştırma konusu ettiğim Kürt gençleri de, yaygın iletişim ortamlarında kendi kimlik temsillerinin kendi arzu ettikleri biçimde olamaması eksikliğini gerek twitter gruplarıyla, gerek online sözlüklerle, facebook gruplarıyla, e-dergiler ve cep telefonunun ürettiği hazneleme aygıtlarıyla telafi etmeye çabalıyor ve bu teknolojileri oldukça etkin kullanıyorlar. Niceliksel olarak nüfus ve dijital iletişim teknolojilerini kullanma oranlarına baktığımızda ortaya çıkmayan bu etkin kullanım örneği, niteliksel olarak Kürt gençlerinin örnekse cep telefonunu, interneti ve sosyal medyayı nasıl kültürel mücadelelerine eklemlediğine baktığımızda hemen ortaya çıkıyor.

Örneğin, 2000’li yılların başlarında kurulan Kürt 2.0 sosyal medya grubu kısa zamanda online bir cemaat oluşturmuş ve başat olarak mizah dilini ve kahkahanın ürettiği muhalefeti kendine şiar edinmiş bir söylem üretme mekanizması gibi çalışmaya başlamıştır. Bu grupların filtreleme ya da Ayyıldız gibi hacker gruplarının müdahaleleriyle yok edilmesinin hemen ardından yine aynı ya da benzer kişiler Kürt 2.0’ın sürümünü arttırarak, örneğin Kürt 2.1, Kürt 2.2 olarak aktivitelerini devam ettirebilmişlerdir. Bu grupları sadece Kürt 2.0, 2.1, 2.2 olarak değil aynı zamanda Tolaz, Ajans Amed gibi yine amatör kullanıcıların ürettikleri Kürt gençlerinin yeni bir söylem üretmek için tasarladıkları online kolektifleri de ekleyebiliriz.

Tüm bunlarla ortaya çıkanın da, yeni bir kamusal alan ve kamusal kimlik hayali olduğunu söylemek mümkün olabilir. Bu kamusal alanda tartışılan, konu edilen ve hayali kurulan Kürt genç kimliğinin ne olduğuna baktığımızda da, kendine güvenli, sorunlarıyla hüzün ve melankoli ile değil mizahla yüzleşen ve bu sorunları kahkahanın kuvvetiyle temsil etmeye çalışan, doktrinel kimlik tasavvurlarının dışında bir iddia sunan, modern bir muhalefet etme biçimi üreten bir deneyim gibi görebilmek mümkün. En azından bu grupların iddiası budur. Haberi yapılmayanın haberini yapmak, lafı edilmeyenin lafını etmek, Kürtlerin medya temsillerinde sıkça gördüğümüz önyargıların, kanıksanmış dilin ve söylemin iç çelişkilerini ortaya çıkaran mizah üretmek ve kullanıcıların aynı zamanda mesaj üreticisi oldukları bu ortamda kolektif bir özgüven sağlamak, modern bir dil üreterek kendi temsillerini üretmek olduğunu söyleyebiliriz.

Öte yandan, bu denli kamusal söylem üretmekle ilişkilenmeyen ancak kullanıcıların kendi çevrelerinde başka bir dil deneyimi üretmeyi amaçlayan başka ilgi çekici örnekler de mevcut. 2011 yılında Diyarbakır ve İstanbul’da genç Kürt cep telefonu kullanıcılarıyla yaptığım araştırmada gözlemlediğim ve dünya literatüründe benzeri bulunmayan bu kolektif tekno-toplumsal deneyim, temel olarak ana dillerine yabancı olan ancak gurbetinde kaldıkları ana dillerini gündelik hayat teknolojisi olarak bedenlerinin bir parçası haline gelmiş cep telefonları ile pratik etmek ile örülüyordu. Yazılı bir dil olarak kurumsallaşmamış Zazaca konuşmayı arzu eden, annelerinin dilini gündelik hayat dilleri haline getirmeye çalışan bu gençler, kendi aralarındaki SMS iletilerini çokça vakit almasına ve tam olarak neyi nasıl yazacaklarını bilememelerine rağmen Zazaca yazmaya çalışıyorlar ve bunu da kendi kültürel kimliklerine sahip çıkma, sorumluluklarını yerine getirme deneyimi olarak anlatıyorlardı. Oysa dünya literatürü, SMS gibi kısa gündelik koordinasyon biçimlerinin temel olarak en hızlı ve ekonomik iletişim biçimi olduğu için kullanılageldiğini anlatır. Kürt gençlerinin elinde aynı teknoloji bambaşka bir anlama ve kültürel ve kültürel olduğu kadar da politik bir değere kavuşuyordu. Zazaca mesaj atmak zordu ama gerekliydi.

Tüm bunlar ışığında, dijital ve mobil iletişim teknolojilerinin diğer muhalifler gibi Kürtlerin özellikle Kürt gençlerinin elinde yeni bir modern muhalefet etme ve kültürel kimlik oluşturma mücadelesinin parçası olduğunu söylemek mümkün. Öte yandan bu mücadelenin gözetlendiğini, gerektiği anda suça delil oluşturabildiğini, dolayısıyla iktidar alanının dışında kalamadığını da eklemek gerekir

 

Burçe Çelik – www.bianet.org/biamag

* Bu yazı Güncel Hukuk Dergisi’nin Ekim 2012 sayısında yayınlanmıştır.

 

 

‘Korsan Gazeteciliğe Hayır’ bildirisi bir panik halinin ilanıdır – Erkan Saka

Başka hiçbir konuda anlaşamayan 20 gazete yukarıda adı geçen bildiri bünyesinde birleşmiş. Bildiri şu sayfada bulunabilir. 20 gazetenin birleşip ortaya koyduğu metin, bu metnin yerleştirildiği websitesi ve bu ilanla beraber bazılarımızın e-posta hesaplarına düşen mesajda en azından şekilsel olarak bir banallik ve amatörlük var gibi geldi. Yok bunu bir sivil toplum inisiyatifi gerçekleştirse daha anlaşılabilir, elde olan imkanlar dahilinde.. Açıkçası “içerden” birkaç arkadaşa da danıştım: Birileri gazetelerin adını kullanıp böyle bir inisiyatif mi geliştirdi, yoksa gerçekten bu adı geçen gazeteler ortaya böyle bir metin mi çıkarabildiler diye… Efendim, aldığım bilgilere göre bildiri metninin ilk hali daha da saldırganmış. Kamuya sunulan mesaj ilk halin epey yumuşatılmış bir versiyonu imiş.

Bugüne gelene kadar birçok güzel yorum yapıldı zaten, benim de bazıları tekrar olmak üzere katkım şöyle olsun:

1- Bu saldırgan bildirinin ilk hedefinin dijital yerliler olduğunu düşünmüyorum. Ama mesajın genelliği ve çağrıştırdıkları onları da hedef haline getiriyor. Bunun ilk hedefi daha büyük bütçelerin döndüğü TV kanalları- konvansiyonel medyanın iç hesaplaşması- ve tamamen emek hırsızlığına dayanan bazı internet “haber siteleri” olsa gerek. Ancak varolan hukuki düzende bu bildirideki kararın en büyük kurbanları sıradan web kullanıcıları olabilir. Şu karara (ve tabi ki üslüba) bakar mısınız:
Ürettiğimiz ve bütün hakları bize ait olan; haber, yorum, köşe yazısı, fotoğraf, karikatür, grafik, çizgi ve sayfa dizaynı gibi materyallerin hiç bir şekil ve hacimde kullanılmasına izin vermeyeceğiz. [vurgu benden]

Birçok blog konvansiyonel medyanın ürünlerine bağlı olarak üretim yapar. Bu aslında konvansiyonel medyanın da işine gelen bir uygulamadır. Haberin yayılmasını ve daha çok okunmasını sağlar. Büyük kurumlara güç yetiremeyecek gazete sahipleri bu durumda isterlerse blogcular ve sosyal medya üzerinden üretim yapan bireyler üzerinde baskı kurabileceklerdir.

2- “Hiçbir şekil ve hacimde kullanılmasına” ifadesinde densizliğin yanında bir hukuksuzluk da olabilir. Bunu hukukçu arkadaşlara bırakıyorum. Ama kamusal bir yönü olan ve tam da kamusallığı yüzünden demokratik koruma altında olan medyanın üretimlerinin bir noktada kamusal hizmet doğrultusunda kullanılabilmesine kim karşı çıkabilir? Bu bildiriyi yazanların buna gücü yetebilir mi?

3- Yukarıdaki alıntıda geçen “ürettiğimiz” ifadesi de çokça ve haklı olarak eleştirildi. Adı geçen gazetelerden bazılarının tam da bildiride eleştirilen emek hırsızlığını bol bol yaptıkları biliniyor. Bunlara vurgu yapılan iki yazının linki:
http://www.teakolik.com/cuvaldiz-manifestosu/
http://www.tknlj.com/korsana-son-diyenlerin-korsanlik-raporu/

Erkan’s Field Diary’nin de bazı yazıları kaynak belirtilmeden bu gazetelerde alıntılandı örneğin (PDF kopya elimde, lazım olursa kullanabilirim).

Neredeyse erotik siteler haline getirdikleri sayfalarına koydukları görselleri de internetten topladıklarını biliyoruz örneğin. Bir magazin sayfası sorumlusunun sayfa çalışanlarına “boşverin, ne varsa toplayın” dediğini yüksek lisans derslerimizde tartışmıştık zamanında. Zaten bildiriye imza koyan gazetelerin kendilerinin bile bu üretim iddiasına gönülden inandıklarını sanmıyorum.

Çalma, apartma eylemlerinin yanında dijital yerlilerin kamuya hediye ettikleri ürünleri de utanmadan kullanıyor bu gazeteler. Ekşi Sözlük’ten alıntılar, Twitter ya da Instagram’dan alınan görsellere ne demeli?

4- Yurttaşların yeni medya üzerinden üretimleri arttıkça konvansiyonel medya (ç)alıntı yapmayı artırarak sürdürecek. Ürettiklerimizi ticari kullanıma kapasak bile hukuki süreçlere bizden çok hakim olduklarından üretimlerimizi ticari ürünlerinde kullanacaklar. Muhtemelen bunun verdiği bir rahatlık var, bildirinin ukala dilinde. Oysa internet mecrasını içtenlikle benimsemiş olsalardı bu yurttaş üretimleriyle profesyonel üretimlerin biribirini destekleyen süreçler olduğunu ve sirkülasyonun artımının iki tarafa da yarayacağını görebileceklerdi. Zaten yeni medyanın doğasını kavramış olsalarda bildiriyi genel olarak destekleyen Deniz Ergürel’in de vurguladığı iş modeli bulamama krizi bu denli büyük olmayacaktı. Eski yöntemlerle ayakta kalmaya çalışan konvansiyonel medya iş modeli üretememenin krizini yaşıyor ve içine girdiği panik hali sonucu böyle bildiriler ortaya çıkıyor. Deniz’in yazısında geçen hukuki sorunların önemini de kabul ediyorum. Ancak yaşanan bu panik halinde gazeteler bu gibi hamlelerle haklıyken haksız duruma düşüyorlar.

5- Bu bildirinin faydası şu olabilir. Gazetelere olan bağımlılığımızı iyice azaltabiliriz. Bu bildiriyi hazırlayanlar sanıyor ki ürünleri elimize ulaşmassa ayaklarına gideceğiz ve ürünlerini “kendi sitelerinden” takip edeceğiz. Hala farkına varamadıkları “o ürünler” ayağımıza gelmesse, zaten bakmayacağız. Ellerindeki son fırsatı da tepiyorlar. Belki bu vesileyle daha özgün ürünler üretip medya zenginliğimizi artırırız. Şimdi düşünüyorum da gazetelerden hiç alıntı yapmasam- ne metin olarak ne de görsel olarak-, onlara hiç link vermesem kim ne kaybeder? Ne ben ne de okuyucularım bu gazetelerin ürünlerine bağımlı haldeler. Determinist bir dil kullanmaktan çekinmiyorum: Internet engellenmesi mümkün olmayan bir mecra. Eskiler eninde sonunda buna boyun eğecekler…

Erkan Saka – www.t24.com.tr

Güney Afrika’da beklenen son. 12 bin madenci artık işsiz

Dünyanın en büyük platin madeni üreticisi Anglo American Platinum (Amplats), ücretlerinin artırılması için uzun zamandır grevde olan 12 bin grevci işçiyi işten çıkardı. Amplats, 28 bin işçinin üç hafta süren yasadışı grevinin şirkete 1,1 ton üretim kaybına yol açarak 82,3 milyon dolara mal olduğunu bildirdi.

Grev nedeniyle madencilerle polis arasında çıkan çatışmada dün bir madenci öldü. Ağustos ayında da 34 grevci işçi polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetmişti.

(BBC)

 

Küresel Ekoköyler Ağı (GEN – Global Ecovillage Network) – İnci Gökmen ve Ali Gökmen

Küresel Ekoköyler Ağı- Global Ecovillage Network-GEN 1995 yılında İstanbul’da Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen 2. Habitat toplantısından sonra kuruldu (1). Bu ağın Amerika, Asya ve Avrupa birimleri bulunmaktadır. Ekoköyler ortak ekolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel değerleri ve hedefleri olan insanların bir araya gelerek oluşturduğu yerleşkelerdir. GEN ekolojik yerleşkelerinin kurulması, korunması, sürdürülmesi, sosyal ve doğal çevrelerini oluşturmaları, canlandırmaları konularında paylaşımlar ve destekler vermektedir.  GEN’in 47 tam üyesi 110 destekleyici üyesi bulunmaktadır.

Türkiye’den  Hocamköy girişimi GEN’in kuruluşunun başından beri GEN içinde yer almıştır. Daha sonra  Güneşköy’den (2)  üyeler olarak GEN Avrupa ile bağlantıları sürdürmekteyiz. GEN’e Tam Üye veya Destekleyici Üye olarak katılmak mümkün. Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’dan Ekoköyler ve Ulusal Ekoköy Ağları GEN Avrupa’ya Tam Üye olabilirler. Bunun dışındaki kuruluşlar ve bireyler de GEN’e Destekleyici Üye olabiliyor. Güneşköy 2004 yılından beri Türkiye Ekolojik Yerleşkeler Ağı, EKOYER’de 2 senedir GEN’e tam Üye.  Bunun yanısıra Türkiye’den GEN’e Destekleyici Üyeler de bulunmaktadır. GEN her yıl Temmuz ayında, bir ekoköyde üyeleriyle ortak toplantı düzenlemektedir. Toplantılara Tam ve Destekleyici Üyeler katilabilirler ama oylamalarda sadece Tam Üyelerin oy hakkı var.  Son senelerde Avrupa Birliği’nin Grundvig Fonları destekleriyle üyelerin yanısıra ilgili herkesin katılabildiği 3 günlük konferans ve çalıştaylar düzenlenmekte.

Bu sene GEN toplantısı 9-15 Temmuz tarihlerinde Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye 2-3 saat mesafedeki Krishna Valley (3) isimli ekoköyde yapıldı. Köy yakınına Budapeşte’den tren ile ulaşılabiliyor. Bu yılki toplantıya Güneşköy’ü temsilen İnci ve Ali Gökmen, EKOYER’i temsilen GEN konseyi üyesi Deniz Dinçel ve konferansa Arzu Kutan katıldılar.

Krishna Valley’e Budapeşte’den tren ile gidilebiliyor. Ancak bizim uçağımız son tren saatinden sonra Budapeşte’ye ulaştığından daha önce yazışarak köyden bir kişinin bizi köyün ortak arabasıyla karşılamasını sağladık. Bu kişi bizim aç geleceğimizi düşünerek yanında yiyecek bazı şeyler getirmiş. Krishna Valley’de sabah toplantılarının ardından  toplantıya katılanlara köyü gezdirdiler, yapılanları anlatıp tanıttılar. Krishna Valley 260 hektar arazi üzerine kurulmuş ve 160 üyesi var. Bunlardan 100’ü ekoköy topraklarında yaşıyor, 60 kişi ise Krishna Valley’e yürüme mesafesindeki Somogyvamos kasabasında yaşıyorlar. Krishna Valley enerji, gıda, su, atıklar gibi konularda bağımsızlığı olan bir ekoköy. Yapılan araştırmalar sonucu Krishna Valley’in Ekolojik Ayak İzi (4) 1.5 Hektar/ kişi olarak bulunmuş. Bu değer Macaristan’ın ekolojik ayak izi olan 3.6 hektar/kişi değerinin yarısından az. Bu Ekoköyü başlatanlar başlangıçta boş olan araziye 380 000 ağaç dikmişler ve çok sayıda gölet ve havuzlar oluşturmuşlar. Köyde çok sayıda inek ve öküz var. Bu hayvanlar daha önce gördüklerimizden çok büyük ve gösterişlilerdi. İneklerin sütü elle sağılıyor. İneklerin ahırı köyün en gösterişli binalarından birisi ve son derece temiz ve bakımlı. Öküzler çeşitli tarla ve taşıma işlerinde kullanıyorlar. Köyde vejeteryan, hatta yetişkinler için vegan beslenme benimsenmiş. İneklerin sütü çocuk ve hamilelere veriliyor. Ekolojik ayak izlerinin küçük çıkmasında vegan beslenmenin rolü çok. Köyün atık suları biyolojik arıtma yöntemiyle arıtılıyor. Köyde tarım yapılıyor. Ürünlerin saklandığı yeraltına inşa edilmiş kilerleri var. Yazın sıcak bir saatinde insanın canı buz gibi kilerden dışarı çıkmak istemiyor. Kilerde  geçen seneden kalan pancarların hala yenilenebilir durumda olduklarını görmek çok etkileyiciydi. Köye Somogyvamos kasabasından girişte sevimli bir giriş binası var. Şehirden gelen  ziyaretçiler ücret ödeyerek köyü ziyaret edebiliyorlar. Ekoköy ziyaretçileri için bir restoran da yemekler sunuluyor. Köyün her yanı yemyeşil, yolları çok düzgün. Köyde bir ilkokul ve köyün merkezinde bir tapınak var. Tapınağın olduğu binada hediyelik eşya, giysi, CD ve benzeri ürünlerin satıldığı bir dükkan var. Köyün içinde çok sayıda bina yapmışlar. Binaların iyi bir şekilde yalıtılmış ve kışın ısınmak için sobalardan yararlanıyorlar. Bu sene GEN toplantısı ve yemekler kurulan büyük 2 çadırda yapıldı. Krishna inancına göre hizmet çok önemli, bu nedenle toplantıya katılanlara yemekleri Valley’de yaşayanlar servis ettiler.

GEN toplantısının ilk 2.5 gününe sadece üyeler katıldı. Bu toplantılarda geçen sene yapılan işler, bütçe, ana sözleşmede yapılacak değişiklikler görüşüldü.  GEN Yönetim Kurulu (konsey) 2 sene görev yapıyor ve bu sene yönetim kurulu seçimleri senesi. Üyelerin huzurunda halen yönetimde olanlar geçen döneme ilişkin görüş ve dileklerini paylaştılar. Bu oturum deneyimli bir kolaylaştırıcı yardımıyla gerçekleştirildi. Daha sonra dışardan katılanlara da açık olan konferans programı başladı. 3 gün süren konferansta yer yer birlikte, yer yer farklı mekanlarda paralel toplantı ve sunumlar yapıldı.  GEN toplantılarında çokca kullanılan “Açık Alan-Open Space” (5) tekniği de kullanıldı.Yapılan tüm toplantılarda katılımcıların kaynaşması için danslar, şarkılar, paylaşımlar yapıldı, oyunlar oynandı. Her gece 5-7 katılımcı ekoköy sunumlar yaptı. Bu sunumlar sonunda  sorular yöneltildi.  İlk gece sunumunda Ali ile Güneşköy’de son sene olan gelişmeleri ve yapılanları anlattık. Sivas-Ankara Hızlı tren hattının onca emekle iyileştirilen, güzelim Güneşköy topraklarını yok edeceğinden duyduğumuz üzüntüyü katılımcılarla paylaştık. Herkes hüzünlendi, sonra destek verici sözler söylediler ve önerilerde bulundular. Türkiye’den götürdüğümüz Kuru baklavayı sunumdan sonra katılımcılara sunduk. Bu artık bir Güneşköy Klasiği oldu. Kenya’dan toplantıya katılan Philip çok az kaynakla büyük işler yapmış. İsveç’teki Suderbyn ekoköyünden Robert İsveç’te yaptıklarını ve Baltık Denizi Bölgesindeki ülkelerin (Rusya dahil)  bu çalışmaları örnek aldığını anlattı. Bölge Hükümetleri ekoköylerin kurulmasını destekleme kararı almışlar. UNDP bu çalışmanın Baltık Denizi, Tuna Nehri ve Akdeniz Bölgesindeki ülkelerde örnek alınmasını desteklemek istiyor. Slovenya’dan Nara’nın tüm dünyayı temizleme hayali var, ve kararlı bir şekilde halkın çoğunluğunun katılımıyla gerçekleşen temizlik işlerini yaymaya çalışıyor. Bu sene ilk kez İran’dan 4 kadın toplantıya katıldı. Erkekler vize alamadıklarından gelememişler. Güney Amerika Ağı, CASA’dan gençler de sunum yaptılar. Tüm sunumlara GEN ağ sayfasından ulaşmak mümkün (1). Her yıl bir ekoköye, Danimarka’daki GAİA Vakfı tarafından desteklenen, ama seçimi toplantılara katılanlarca yapılan Mükemmelliyet Ödülü veriliyor. Bu seneki ödül Krishna Valley’e verildi.

Konferanstaki ortak toplantılardan birinde Rio+ 20 konferansına katılan GEN üyeleri gözlemlerini paylaştı. Rio+20 herkeste hayal kırıklığı yaratmış. “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramının yerini “Sürdürülebilir Büyüme” almış. Konuşanlar “Hükümetler çözüm üretmek yerine sorun üretiyorlar” diye yakındılar.

Bir başka konuşmacı haber kanallarında kazalar, şiddet, savaşlar, kavgalara ilşişkin haberler verildiğinden yakınarak bir Çin atasözünü bizlerle paylaştı. “Devrilen ağaç büyüyen ormandan çok daha fazla gürültü çıkartır.” “Birlikte devrilen ağaçların gürültüsüne değil, büyüyen ormanın sesine kulak verelim” çağrısında bulundu. Ancak büyüyen ormanın sesini duyabilmek için sessiz olmalıyız. Daha sonra da tırtıldan kelebeğe geçişteki “imago hücreleri” örneğini anlatarak, toplumlarda imago hücreleri topluluklarının artmakta olduğunu söyledi.

‘Ortak Refah Ekonomisi-Common Welfare Economy’ isimli oluşumu başlatanlardan Avusturyalı Christian Felber (6) ortak Refah Ekonomisinin esaslarını anlatıp, şimdiki ekonomik sistemle karşılaştırdı. Ortak Refah Ekonomisinde yarışma, kar etmek yerine paylaşım ve ortak refah olduğunu ve bunun nasıl yapıldığını anlattı, Avrupadan örnekler verdi. Almanya ve Avusturya’da yaşayanların çoğunluğunun mevcut sistemde reformlar yerine yeni bir ekonomik sistem istediklerini söyledi. Christian’ın anlattıkları arasında değişik ülkelerden en fazla kazananlarla en az kazananların gelirlerinin oranı çok çarpıcıydı. Amerika’da finans sektöründekilerin geliri en alt gelir gurubununkinin 360.000 katıymış. Christian tüm dinleyenlere ekonomi konusunda yeni seçeneklerin mümkün olduğunu anlatarak gelecek için ümit verdi. Krishna Valley’den bir kişi de kendi ekonomilerini anlattı. Valley’de ekonomi Macaristan’dan çok daha iyi durumdaymış.

Bir gece Krishna Valley’de yaşayanlar bize müzik ziyafeti çektiler ve kendi danslarını gösterdiler. Hep birlikte bu dansları yapmak çok keyifliydi. Findhorn Ekoköy’ünden May East’in sözlerini hatırladık. Toplumsal bir proje eğer eğlenceli değilse sürdürülemez!!! Çoğumuz nedense hep yapılacak işler, işlerin nasıl yapılacağı, kim tarafından yapılacağı, nasıl kaynak bulunacağı ve benzeri konulara çok enerji koyuyoruz  Ama yaptıklarımızda “geri bildirim ve kutlama” ya (7)  pek yer vermiyoruz.

Konferans bitiminde Krishna Valley’de GEN üyeleri kaldı. Bu sene GEN’in 7 kişiden oluşan Konseyinin büyük ölçüde değiştiği seçimler yapıldı. Gelecek sene yapılacak GEN toplantısının nerede olacağı kararlaştırıldı. Gelecek yıl herkesi İsviçre Alplerindeki Schweibenalp Ekoköyü’de yapılacak toplantıda görmek isteriz. Uzun senelerdir tanıdığımız Finlandiyalı arkadaşımız Heiki’de yine ne yaptı etti ve bu yıl da toplantıya gelebildi. Onun geçirmekte olduğu kanser ağrılarından gece hastaneye götürdüklerini duymak hepimizi çok üzdü. Geçen sene de Fransa’dan GEN’in en başından beri bulunan Jean Mitchell isimli arkadaşımızı kanserden ve İtalya’dan Nina isimli arkadaşımızı aniden kaybettik. Son gün Heiki için bir çember toplantısı yapıp duygu ve dileklerimizi paylaştık. Onunla resimler çektirdik. Diğer arkadaşlarla kucaklaşıp ayrıldık. Bizi karşılayan arkadaş bu sefer de bizi Balaton Gölü yakınındaki tren istasyonuna götürdü. Göl Macaristan’ın önemli turistik merkezlerinden. Gelecek seneye yapabileceğimiz işler konusunda yeni esinlerle dolu olarak, biraz hüzünle yola çıktık.

Kaynaklar

1.  gen-europe.org

2. www.guneskoy.org.tr/

3. krishnavalley.com/

4. ekolojikayakizim.org/

5. openspaceworld.org/turkish/

6. christian-felber.at/

7. dragondreaming.org/en/john-croft/

 

Prof. Dr. İnci Gökmen

[email protected]

 

Aktivist Daryl Hannah tutuklandı

0

ABD’li ünlü sinema oyuncusu Daryl Hannah, Kanada’dan çıkartılacak zift petrolünü (tar sands oil) ABD’nin güneyine  taşıyacak Key Stone XL boru hattının inşaatını protesto ettiği için kendisi ile birlikte protesto eylemine katılan bir kadın ile birlikte tutuklandı.

Daha önce bu tür aktivist eylemleri ile pekçok defa gözaltına alnmış olan Hannah’ın Winnsboro kentinde yaşayan 78 yaşındaki toprak sahibi Eleanor Fairchild ile birlikte bir protesto gösterisi düzenlediği açıklandı. Botu hattı inşaatının Hannah ile birlikte gözaltına alınan Eleanor Fairchild’ın arazisinin de içinden geçeceği belirtildi.

TransCanada şirketi tarafından Kanada’dan Körfez kıyılarına ham petrol taşımak amacıyla inşa edilecek boru hattı inşaatı için Fairchild’ın arazisinin bir kısmına el konulmuştu.

Daryl Hannah’ın avukatı Paul Bassis konu ile ilgili yaptığı açıklamada müvekkilinin kırsal bölgede yaşayan büyük bir büyükanne ile birlikte tutuklandığı bilgisini iletti.

Oyunculuk kariyerine 1978 yılında Brian De Palma’nın “The Fury” adlı korku filmiyle başlayan Hannah, Quentin Tarantino’nun “Kill Bill” serisi dahil birçok filmde rol almıştı. Hannah, 2011 yılında da Washington’daki Keystone XL boru hattı için yapılan protesto gösterileri sırasında tutuklanmıştı.

(Yeşil Gazete, Guardian)

Sağlıklı beslenmek onların da hakkı

Sağlıklı beslenmek, ekolojik gıdalar tüketmek hepimizin olduğu gibi  ünlülerin de hakkı. Ekolojik pazar ağını her geçen gün genişleten Buğday Derneğinin haftanın belli günlerinde belli semtlere kurduğu ekolojik pazarlarda karşınıza her an medyadan veya sanat dünyasından aşina olduğunuz bir yüz çıkabilir.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin ilk halkasını 2006 yılında Şişli’de kurduğu %100 Ekolojik Pazarda hem sağlıklı gıdaya ulaşan, hem çocukları ya da aileleriyle keyifli saatler geçiren müdavimler arasında Halit Ergenç, Bergüzar Korel, Nil Karaibrahimgil, Leman Sam, Şehnaz Sam, Derya Köroğlu, Nejat Yavaşoğulları, Alper Kul, Tuncel Kurtiz, Tuğçe Kazaz, Burcu Güneş, Hülya Darcan, Jülide Kural da var.

İstanbul’da oldukları hemen her cumartesi ekolojik pazara gelen Leman Sam ve Şehnaz Sam, bir yandan alışverişleriyle diğer yandan da pazarda düzenlenen özel günlerde verdikleri resitallerle kurulduğu ilk günden bu yana ekolojik ürün çiftçisi ve üreticisine destek oluyorlar. Sam Ailesi gibi Bulutsuzluk Özlemi’nden Nejat Yavaşoğulları, Derya Köroğlu ve Alper Kul da hem ekolojik pazarın hem de Buğday Derneği’nin yürüttüğü yerli tohumların yaygınlaştırılarak korunması kampanyasının destekçileri arasında. Pazarın müdavimlerinden Halit Ergenç-Bergüzar Korel çifti de fırsat buldukça oğulları Ali ile hem haftalık gıda alışverişlerini yapıyor hem çiftçilerle sohbet ediyor hem de kahvaltı ediyorlar.

Buğday Derneği denetimi ve danışmanlığında yerel yönetimlerle birlikte kurulan %100 Ekolojik Pazarları tercih eden sanatçılar, sağlıklı beslenmek istedikleri, gıda güvenliğini önemsedikleri için, kimyasalsız ve GDO’suz alanlar olarak Buğday Derneği’nin denetimindeki ekolojik pazarlardan güvenerek alışveriş yaptıklarını belirtiyorlar.

%100 Ekolojik Pazarlardan alışveriş edenlerin sayısının artmasıyla paralel olarak, ekolojik ürüne olan talepte de artış gözleniyor. Bu artışla birlikte Buğday Derneği’nin destek ve danışmanlığında kurulan %100 Ekolojik Pazarların sayısı altıya ulaşmış durumda:

Şu anda faaliyette olan ekolojik pazarlar ve kuruldukları gün bilgileri ise şöyle:

Şişli %100 Ekolojik Pazar Her Cumartesi 7.00 – 17.00
Lala Şahin Sokak Feriköy

Bakırköy %100 Ekolojik Pazar Her Cuma 9.00 – 18.00
Airport AVM arkası Açık Otopark Alanı

Beylikdüzü %100 Ekolojik Pazar Her Cumartesi 10.00 – 18.00
Enver Adakan Caddesi, Beylikpazaryeri

Kartal %100 Ekolojik Pazar Her Pazar 8.00 – 18.00
Kartal Meydanı, Kaymakamlık binası yanı

Konya- Meram %100 Ekolojik Pazar Her Cumartesi 9.00 – 18.00
Melikşah Mahallesi, Melikşah kapalı pazaryeri

Burhaniye %100 Ekolojik Pazar, eylül ve ekim ayları her pazartesi Burhaniye semt pazaryeri

(Ntvmsnbc)

 

ABD’de sağlık sektöründe yolsuzluk skandalı

ABD’de yedi eyalette sürdürülen operasyonlarda 91 sağlık personeli yolsuzluk yaptıkları suçlaması ile tutuklandı. Adalet Bakanlığının açıklamasına göre 430 milyon dolarlık yolsuzluğa karışanlar arasında hastane sahipleri, baş hekimler, hemşireler de bulunuyor.

Sağlık hizmetlerimni ihtiyacı olmayan insanlara sundukları ve bu yolla devletin sağlık sistemini dolandırdıkları iddiasıyla suçlanan sağlık personeli hakkında bir açıklama yapan Sağlık ve İnsani Servisler Bölümü sektereri Kathleen Sebelius, “Bugün tutuklanan personel ile herkese sağlık sisteminden para çalma girişiminde bulunmak isteyenlere bu yola sapmamaları gerektiğini göstermiş oluyoruz” dedi.

Tutuklamalar Louisiana, New York; Chicago, Illinois,  Dallas, Houston, Texas, Los Angeles, California, and Miami bölgelerinde gerçekleşti.

Şimdi yapılan operasyonun bir benzeri geçtiğimiz yıl Eylül ayında yapılmış ve sağlık sektöründe yolsuzluk yaptıkları gerekçesi ile 91 kişi daha tutuklanmıştı.

(BBC, Yeşil Gazete)

Bir dil daha yok oldu

Balıkçıların kullandığı İskoçya’ya ait yerel bir lehçe olan cromartyce konuşan Bobby Hogg’un 92 yaşında hayatını kaybetmesi ile dünya üzerindeki dillerden biri daha yok oldu.

Akademisyenler, geçen hafta 92 yaşında hayatını kaybeden Bobby Hogg’un, Edinburgh’un Cromarty kasabasında bir zamanlar çok yaygın olan lehçeyi akıcı biçimde konuşan son kişi olduğunu söyledi. Bu dil artık sadece Hogg’un ardında bıraktığı ses kayıtlarında yaşayacak.

Bobby Hogg’un küçük kardeşi olan ve cromarty lehçesini kullanan son kişi olacağı düşünülen Gordon Hogg’un geçen sene Nisan ayında 86 yaşında hayata gözlerini yumması bu konudaki umutları da söndürmüştü.

Aberdeen Üniversitesi’nden dilbilimci Robert Millar, Hogg’un ölümü üzerine, “Bu çok üzücü. Doğada çeşitlilik arttığında nasıl daha sağlıklı oluyorsak, dil için de aynısı geçerli” yorumunu yaptı.

UNESCO’ya göre dünyada 6 binin üzerinde dilin yarısının bu yüzyılın sonuna kadar yok olması bekleniyor.

Britanya Adaları, bundan önce iki dil daha yok olmuştu. Channel Adaları’nda Norman lehçesi olan Alderney Fransızcası konuşan son yerli 1960’larda, Man Adası’nda Manx dili konuşan son kişi 1974’de ölmüştü.

(Daily Mail)

Facebook, 1 milyar sınırını aştı

Yeni piyasaları cezbeden Facebook bir dönüm noktasında. Kullanıcı sayısının ayda 1 milyarı aştığı bizzat kurucu Mark Zuckerberg tarafından televizyonda açıklandı.

Açıklamaya göre bu bir milyar kullanıcı şu ana kadar 1 trilyon 130 milyar “beğen”miş, 219 milyar fotoğraf koymuş ve 17 milyar yer bildirme yapmış.

2004 yılında oluşturulan site şu anda kullanıcı tabanını yeni gelişen piyasalara da girerek genişletmeye hazırlanıyor.

Zuckerberg kendi alanına “Bunu okuyorsanız, sizlere bana ve küçük ekibime sizlere hizmet etme fırsatı verdiğiniz için teşekkür etmek istiyorum” notunu koydu.

Facebook kurucusu “Bir milyar insana yardımcı olmak inanılmaz, başdöndürücü bir şey ve hayatımın en gururlu anlarını yaşıyorum” dedi.

Şirket tarafından açıklanan istatistiklere göre, Facebook’a taşınabilir bir cihazdan giriş yapanların sayısı bu yılın Haziran ayına göre 48 milyon daha artarak 600 milyona yükseldi.

Harvard Üniversitesi içindeki başlangıç yıllarından bu yana Facebook kullanıcıları birbirini 140 milyar kere arkadaş edindiler.

Facebook’un hisse senetleri başlangıçtaki 38 dolarlık değerinden gerileyerek 22 dolara kadar düşmüş durumda ve hisselerin değerini koruması, kullanıcılarını istikrarlı bir şekilde artırmasına bağlı.

Yorumcular, hissedarların, şirketin henüz güçlü olmadığı piyasalarda yayılarak yeni kullanıcılar edinmenin yanısıra mevcut kullanıcılarından da daha çok yararlandığını görmek isteyeceğine dikkat çekiyorlar.

Ovum adlı teknoloji araştırma firmasının baş yorumcusu Eden Zoller bunu, “Facebook’un önündeki en önemli hedef sadece kullanıcı sayısını artırmak değil, ama bundan daha önemlisi kullanım biçimlerini zenginleştirip derinleştirmek” diye ifade etti.

Facebook açık farkla dünyanın en büyük iletişim ağı ama dünyanın Çin ve Rusya gibi bazı önemli bölgelerinde hala en çok yerel iletişim ağları tercih ediliyor.

(BBC)