Ana Sayfa Blog Sayfa 4470

Metin Göktepe katledilişinin 17. yılında anıldı

Ümraniye Cezaevi’nde öldürülen iki siyasi tutuklunun cenazesini takip etmek için gittiği haberde polisler tarafından dövülerek katledilen Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe ölümünün 17. yılında mezarı başında anıldı.

Yoğun kar yağışına rağmen ailesi,  meslektaşları, evrensel gazetesi çalışanları ve sevenleri, Göktepe’nin beyaza bürünen mezarı başına kırmızı karanfiller bıraktı. “Metinler ölmez Evrensel susmaz”, “İnadına hepimiz birer Metiniz” sloganlarının atıldığı anmada, Evrensel Gazetesi’nin bugünkü sayısı da mezarı başına bırakıldı. Anmaya Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Evrensel Gazetesi çalışanları, gazeteciler Nazım Alpman, Ahmet Şık, Nevzat Onaran, Toplumsal Bellek Platformundan Canan Kaftancıoğlu ve Zeynep Altıok ile CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci, siyasi parti ve kitle örgütü temsilcisi de katıldı.

Tarihte ceza alan ilk gazeteci davası

Anmada ilk sözü Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat aldı. “Yoğun kara rağmen Metin’in meslektaşlarının burada olacağını biliyordum. Onun bıraktığı izi devam ettirdiğiniz için buradayız” sözleriyle konuşmasına başlayan Polat, Göktepe’nin dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar’ın talimatıyla cenazeyi izlerken gözaltına alındığını söyledi.  Ancak ne Taşanlar’ın ne de dönemin İstanbul valisiyle, hükümet yetkililerinin Metin’in gözaltına alındığını kabul etmediğini hatırlatan Polat, “Güçlü bir mücadele vardı.  Gazeteciler, meslek örgütleri, dostları, arkadaşları, yoldaşları, sendikacılar,  aydınlar mücadele verdi ve devletin güvenlik görevlileri tarihte ilk defa bir gazeteci cinayetinde ceza aldı. Bu kazanılmış bir davadır ve faillerin cezasız kalmayacağını göstermiştir” diye konuştu. Orhan Taşanlar ve onu koruyan Tansu Çiller’i unutmadıklarını belirten Polat, “Bu bakımdan dava hâlâ devam ediyor. Hrant Dink cinayetiyle ilgili Ramazan Akyürek ve diğer sorumlular cezalandırılmadan da Dink davası bitmeyecektir” diye devam etti. Tutuklu gazetecilere de değinen Polat, tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması için mücadele etmenin herkesin boynunun borcu olduğunu dile getirdi.

‘Mezar değil direniş noktası’

Polat’tan sonra konuşan Göktepe davasını yakından takip eden gazetecilerden Nazım Alpman da, “Metin Göktepe’yi anmak için bu kadar insanın buraya gelmesi yüksek bir ahlakı temsil ediyor” dedi. “Geçen sene buradaki anmada ben, mezar başında değil direniş noktasında buluşuyoruz. Ahmet’e Nedim’e buradan ulaşacağız demiştik” sözlerini hatırlatan Alpman,  “Burada toplanmamız Fadime ananın etrafında bir araya gelmemiz Metin’in hâlâ ölmediğini gösteriyor” dedi.

‘Yeni cinayetler olmasın diye’

Yıllardır Metin Göktepe için, katliamlarda, faili meçhullerde hayatını kaybedenler için hep aynı şeyi tekrarlamaktan utandıklarını söyleyen Toplumsal Bellek Platformu’ndan Zeynep Altıok ise, “Ancak bu cinayetler aydınlanana kadar mücadelemiz devam edecek. Platform olarak faili meçhullerin son bulması ve gerçekleri yazanların cezaevinde olmaması için mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi. Faili meçhuller için adım atmadan sadece grup toplantılarında özür dileyen siyasetçiler istemediklerini kaydeden Altıok, “Biz bugünkü iktidardan yeni anayasa sürecinde insanlığa karşı işlenen cinayetlerin karartılmasını engelleyecek standartlar istiyoruz. Yeni değerlerin öldürülmesine izin verilmemesini istiyoruz” çağrısı yaptı.

“Hepinizi Metin kadar seviyorum”

Rahatsızlığına ve soğuk havaya aldırmadan oğlunun mezarı başındaydı Fadime Ana. Dilinden düşürmediği  “Hepiniz benim için birer Metinsiz” sözüyle seslendi anmaya katılanlara. Fadima Göktepe sözlerini, “Sağolun var olun hepinize çok teşekkür ederim. Hepinizi kutluyorum hepiniz benim için birer Metinsiniz. Metin ölmemiş, Metinler burada bak. Hepinizi Metin kadar seviyorum” diye bitirdi.

‘Ezilenin yanında olduğu için öldürüldü’

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcı Kamil Tekin Sürek de, Metin’in  Evrensel muhabiri olduğu için öldürüldüğüne dikkat çekerek “Evrensel gerçekleri yazdığı için, emekçilerin haklarını savunduğu için, Kürtlerin haklarını yazdığı için, Alevilerin, gençlerin kadınların haklarını yazdığı için Metin gözaltına alındı ve öldürüldü” dedi.

CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı ise, “Kemal Türkler’in, Uğur Mumcu’nun  katilleri adalete teslim  edilseydi Metin Göktepe öldürülmeyecekti. Metin’inkiler teslim edilseydi Hrant öldürülmeyecekti” diye konuştu. Bu nedenle “Senin davan benim davam” ayrımı yapılmadan tüm gazetecilerin davasına sahip çıkılması gerektiğinin altını çizen Salıcı, “Bundan önce de buradaydık. Bundan sonra da burada olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

(Evrensel, Yeşil Gazete)

 

[Son Dakika – Güncelleme] Kuzey Ege’de deprem!

TSİ 16:20 sıralarında yaşanan deprem, ilk bilgilere göre İzmir, Çanakkale, Bursa, Gümülcine, Keşan ve İstanbul gibi büyük bir alanda hissedildi.

Kuzey Ege merkezli olduğu sanılan depremin merkez üssü ve şiddeti hakkında bilgileri paylaşacağız

Güncelleme 16:30

Alınan bilgilere göre depremin merkez üssü Çanakkale’nin Ege Denizi açıkları olarak belirtiliyor. Depremin şiddeti hakkında ise Richter ölçeğine göre 5.8 ve 6.4 sayıları veriliyor.

Güncelleme 16:35

Depremin merkez üssü ve şiddeti hakkında alınan harita bilgileri de şöyle

(Yeşil Gazete)

Tribünde mi oturacağız? – Aydın Engin

Tamam, AKP –bence başka seçeneği kalmadığından- önemli bir adım atıyor. Öcalan’la kapalı kapılar ardındaki görüşmelerden sonra kapı bir miktar aralandı. Tam şeffaf (=saydam) denmese bile kamuoyu Kürt sorununa bulunan çözümformülünün ana çizgileri üstüne iyi kötü bilgilendirildi.

Ardından Kürt milletvekilleri Ahmet Türk ile Ayla Akat Ata İmralı’ya gitti ve Öcalan’la görüştüler.Bugün BDP kanadından bu görüşmenin içeriği hakkında bir açıklama yapılacak. Ne kadarı açıklanır? Bilemeyiz. Açıklandığı kadarıyla bilgileneceğiz.

Ama epey eksik bilgiye rağmen artık günlerin gebe olduğunu, hızlı ve şaşırtıcı gelişmeler yaşayacağımız belli. Şaşırtıcı gelişmeler derken  sadece olumlu ve ileriye yönelik adımlardan söz etmiyorum. Zikzaklar çizilecek. Hem AKP, hem CHP ve hem Kürt siyasal hareketinin çizdiği zikzaklara tanık olacağız.

Bunlar doğal ve boş umutlara da, temelsiz umutsuzluklara da kapılmaya yol açmamalı.

Evet,  “müzakere” denen ve eninde sonunda uzlaşma  ile yürüyecek bir süreçte zikzaklara, yavaşlamalara ya da ölçüsüz hızlanmalara, ileri ve geri adımlara tanık olmamız doğaldır.

Buna karşılık yaygın deyimle provokasyon (=kışkırtma, olumsuza yönlendirici eylemler) sözcüğü ile karşılanan tehlikelere sürecin doğal akışı gözüyle bakamayız.

Savaşın bitmesinden ölümüne korkan kesimler var. Türk milliyetçiliğinin ve ırkçılığının olası bir barışçı gelişmeye karşı öreceği duvarlar var. Kürt milliyetçiliğinin, olası bir barışçıl çözümü bir Kürt ulus devleti kurulmasının önünde bir engel olarak yorumlaması ve o yüzden de baltalamayı yeğlemesi olasılığı var.

Süreci ve olası bir çözümü baltalamanın en kestirme, en denenmiş ve başarıya ulaşmış ve en etkili yolu da malum: Terör. Hangi kanattan geldiği hiç önem taşımayan bir terör dalgası barış umutlarını hemen ve kolayca dinamitleyebilir.

İlk somut adımları bu günlerde atılan ve son aşamasının Kürtlerin, silahlı mücadele yöntemini benimseyen PKK gibi bir örgüte ihtiyaçlarının kalmayacağı bir demokratikleşme olması gereken bir süreçten söz ediyorum ve bu sürecin çok kırılgan, tuzaklarla dolu olduğu, adeta bıçak sırtında yürüyeceği galiba hepimizin ortak yargısı, yorumu, değerlendirmesi.

Pekiiiii…

Bu süreç yaşanırken biz ne yapacağız?

Biz dediğim sen, ben, Türk, Kürt yurttaşlar. Bu kanayan yaranın silahların sustuğu değil, gömüldüğü ve bir daha çıkmasına gerek kalmayacak bir sonuca ulaşmasını isteyen, özleyenbiz

Soruyu yineleyeceğim: Bu süreç yaşanırken biz ne yapacağız?

Sorunun bizim dışımızda  İmralı, Kandil, BDP, devletin sivil ve üniformalı bürokrasisi (ordu ve MİT), hükümet (AKP) ve parlamentodaki muhalefet (CHP) arasında çözüleceğini düşünen ve bize düşenin tribünde oturup gelişmeleri kâh kaygıyla kâh sevinçle izlemek olduğunu sananlar var.

Barışçı bir çözüme ulaşılmasını engellemek, provokasyonlarla  süreci baltalamak isteyen güçlerin düşledikleri işte tam da bu?

Tribünde oturup olup biteni izlemek yeniden silahların konuşacağı bir ortama dönmek isteyenlerin önünü açmaktan başka anlam taşımıyor.

Kısaca “süreç” diye nitelediğim gelecek günlerdeki gelişmelerde tribün seyircisi değil, tam tersine çözümün en etkili gücü olmaya çabalamak bir yurttaşlık görevi ve çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras.

Öyle imza kampanyalarından, klavye başı militanlıktan, tweet atmaktan değil milyonluk kitlelere dönüşüp sokakta, dağda, ovada savaş çığırtkanlarının önüne dikilmekten söz ediyorum.

Var mısınız ?

Varsanız hazır olun, süreç boyunca bize, biz sade yurttaşlara çok ihtiyaç olacak.

Hangi taraftan olursa olsun zikzak çizenleri uyarmak, provokatörleri sindirmek, yan çizenleri kepaze etmek, barış için görüşenleri yani görüşmelerde “mış gibi” yapmayan, ayak sürümeyen, sahiden barışı kazanmayı hedefleyenleri yüreklendirmek için bize, tribünde oturmayı onursuzluk sayacak bizlere çok ihtiyaç olacak.

Bir daha: Var mısınız?

 

Aydın Engin – www.t24.com.tr

Demirtaş: İmralı sistemi ortadan kaldırılmalıdır

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş partisinin grup toplantısında konuştu.

Demirtaş, Öcalan ve devlet yetkilileri arasında devam eden sürecle ilgili önemli açıklamalarda bulunduğu açıklamasında “İmralı sistemi ortadan kaldırılmalıdır“ dedi.  Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü;

“İmralı sistemi ortadan kaldırılmalıdır. Sayın Öcalan’ın koşullarının müzakere yürütülebilecek bir koşula getirilmesini istiyoruz. Müzakere aşamasında koşulların birbirine yakınlaştırılması gerekiyor. İmralı’nın kapatılması da gündeme gelebilir. Bunlar tartışılabilir. Sayın Öcalan’ın halkla ve KCK ile teması kolaylaştırılmalıdır. Sürecin baş sorumluluğu bizde değil, hükümettedir.”

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, geçtiğimiz hafta yaşamını yitiren KADEP eski Genel Başkanı ve milletvekili Şerafettin Elçi için baş sağlığı dileyerek konuşmasına başladı. Elçi’nin mücadelesinin kendileri için bir miras olduğunu belirten Demirtaş, “2013’te onun özleyip de göremediği çözümü gerçekleştirmek onun anısına bağlılığın en önemli göstergesi olacaktır. Halkımız onu asla unutmayacak” dedi.

Demirtaş şunları kaydetti:

“Kürt sorununda çözüm barışla, müzakereyle, diyalogla gelir.”

“30 yıldır kan ve gözyaşıyla süren bir sorunu konuşuyoruz. İmralı süreci dediğimiz şey bugün ortaya çıkmış değildir. Herkesin serinkanlı bir şekilde tartışması ve varsa çözüm umutlarını büyütmesi, diyalogla onurlu bir barışın nasıl geliştirileceğini tartışması gerekmektedir. Bizim niyetimiz de budur.

Hep diyoruz; Kürt sorununda çözüm barışla, müzakereyle, diyalogla gelir. Bu slogan bugün hayat bulabilir mi? Eğer hükümetin de bu bakış açısıyla meseleye yaklaştığına inanırsak bundan mutlu oluruz ama yakın zamanın pratiklerine de bakmak lazım.

‘Görüşmeler önemlidir’

İmralı’da resmi bir heyetin 14 yıl sonra Öcalan’la görüşmesi, bu görüşmelerin aleniyet kazanması, kısmen şeffaflık kazanması, kamuoyuyla paylaşılması önemlidir. Aslında çok gecikmiştir ama önemlidir.  Yapacağımız bütün değerlendirme ve tahlillerin dışında bu kıymetlidir. Biz yıllardır bunun için bedeller ödedik ama kalıcı barışı getireceğine inandığımız bu adımları dile getirmekten bıkmadık. Yeri geldi coplandık, taşlandık, tutuklandık ama doğru bildiğimizi söyledik. Bu yüzden bu kazanımı önemsiyoruz.

‘Toplum istemiyor yalanı ortaya çıktı”

Bu ülkede bir halkın önderi 14 yıldır bir Ada’da tutuluyor. Adına Sayın diyenler dövülüyor, posterini açan analar dayak yiyor. Tüm bunlara rağmen halk bıkmadı ve iradesinde ısrar etti. En nihayetinde aklın yolunun bir olduğu anlaşıldı. Her türlü tahrike, ırkçı hezeyana karşı Türkiye’nin barışı ancak bu adımla başlayabilirdi. Bu aşamanın sağ salim geçilmesi, kamuoyunun mutluluğu aslında AKP’nin geç kaldığının göstergesidir. “Toplum diyalogu istemiyor” yalanını gözler önüne sermiştir.

İkinci önemli gelişme 2 milletvekilimizin 14 yıl aradan sonra ilk defa siyasetçi kimliğiyle adaya gitmesine destek verilmesidir. Bu da çok önemlidir. Siyasi bir konu ancak siyasetçilerin devreye girmesiyle çözüm bulabilir. Bu açıdan da arkadaşlarımızın adaya gidişinin desteklenmesine büyük değer biçiyoruz.

‘Süreç AKP-BDP ortalaşmasının sonucu değildir’

Ancak şunu belirtmemiz lazım. Bu girişim bir AKP-BDP ortaklaşmasının sonucu değildir. Bu, bizim hükümetle birlikte planladığımız bir süreç değildir. AKP’nin İmralı’da Sayın Öcalan’la başlattığı bir süreçtir. Partimiz ve Bloğumuz bu süreçten 2 arkadaşımızın Ada’ya gidişiyle doğrudan haberdar oldu.

‘Tarafımıza iletişimiş bir çözüm projesi yok’

Yine İmralı’daki görüşmede tarafımıza, halka ya da KCK’ye iletilmiş bir yol haritası, takvimlendirilmiş bir çözüm projesi yoktur. Bunu net olarak söylemeliyiz ve tartışmaların da bu yönlü sürmesi gerekir. Ama gördüğümüz şudur, görüşmeyi yapan heyette de Öcalan’da da karar iradesi vardır. Taraflarda bunun olgunlaştığını tespit etmeliyiz.

‘Başlatılmış bit müzakere sürecinden söz edilemez’

Yine bütün tespitler ışığında şu söylenmeli ki, başlatılmış bir müzakere söz konusu değildir. Bunun çabaları vardır. Müzakere aşamasına geçilmesi hükümetin tavrına, pratiğine bağlı. Çünkü taraflardan biri sorumluluğunu yerine getirmiştir. Sıra hükümettedir. Müzakereye başlatmak istiyorsa bütün bu mekanizmanın tamamlanması gerek. Her şeyden önce muhataplardan biri olan KCK’nin BDP’nin DTK’nin sürece dahil edilmesi gerek. Bunlar tamamlanır, hükümet buna müzakere süreci der ve siyasi irade koyarsa, Kürt sorununda müzakereyle sonuç aşamasına gelindiği belirtilebilir.

‘Kürt Halkının sütten ağzı yandı’

Hükümetten 1 hafta 10 gündür yapılan açıklamalar, hükümetin meseleye ele alış biçimi değerlendirildiğinde AKP’nin ya niyetini, ya ciddiyetini ya da bu işi becerip beceremeyeceğini sorgulamak lazım. Çünkü gelinen aşama ile hükümetin yaklaşımı arasında ciddi bir ciddiyet farkı vardır. Ve sütten ağzı yanmış olan Kürt halkında bu güvensizlik yaratmaktadır.

‘Ciddiyetsiz yaklaşım ciddi sorunu çözemez’

AKP bu sorunun çözülmesini istiyorsa bunu önce diline yansıtmalı. Hele ki askeri operasyonlar, tutuklamalar, hakaretler devam edecekse, entegre proje filan denecekse kimse birbirini yormasın, kimse hükümetin ciddi bir projesi varmış gibi düşünmesin. Böyle ciddiyetsiz bir yaklaşımla böylesi ciddi bir soruna çözüm getirilemez.

‘İmralı’da diyemediğini halka söyleme’

‘Yendik, bitirdik, sıra teslim almaya geldi’ gibi açıklamaları kimseye anlatamazsınız. Zaten İmralı’ya giden heyetiniz de böyle demiyor. Orada böyle diyemiyorsanız dışarıda dademeyin. Bunun üzerine kurulan bir süreç baştan itibaren sakıncalı olur. Zaten yendiysen neyin müzakeresini yapıyorsun? Teslim al silahları bitsin. Yok tersiyse ortaya siyasi irade koy. Yenme, ezme, tasfiye üzerine barış olmaz.

‘Öcalan’ın koşulları geliştirilmeli’

Bu girişim aşamasında eğer güven verici adımlar atılacaksa bunun en kritik adımı İmralı sisteminin ortadan kaldırılmasıdır. Madem muhatap kabul ettiniz o halde müzakere yürütenlerin koşulları arasındaki uçurum kabul edilemez. Sizin sınırsız olanaklarınız var müzakerenin diğer aktörü ise bir adada 14 metrekarelik beton bir çukurda yaşıyor. Bu koşullarda müzakere yürütülemez. En azından müzakereye geçileceği aşamada koşullar birbirine denk olmalı. Sayın Öcalan’ın koşulları geliştirilmelidir. Başından bunun önünü kesmek ‘Ben müzakere istemiyorum’ gibi algılanabilir. Yine İmralı’ya gidecek diğer sivil heyetlerin de gidiş gelişi kolaylaştırılmalı. Bu İmralı koşullarının değiştirilmesi ya da İmralı sisteminin tümden kapatılması anlamına gelir. Yol ve yöntem tartışılabilri ve bunu hep birlikte yapabiliriz.

‘Öcalan’ın avukatları serbest kalmalı’

Öcalan’ın KCK’yle ve halkla doğrudan temas edecek koşulları olmalı. Sayın Öcalan’ın çok sayıda tutuklu avukatı var. Tutuklanma sebepleri müvekkilleriyle görüşmeleri ve önceki sürecin tanığı olmaları. Şu anki gelişmelerle bir kere bu dava düşmüştür. Artık Asrın Hukuk Bürosu avukatları serbest kalmalı. Biz kendi payımıza bildiklerimizi herkesle paylaşmaya hazırız ama sürecin baş sorumluluğu hükümettedir. Hükümet herkesi bildilendirmelidir.

‘CHP’nin tavrı olumlu’

CHP’nin böylesi bir dönemde bu girişime destek sunması değerlidir. Ana muhalefete düşen bu sorumluluktu, bunu yerine getirmesinden memnunuz. Sürecin başarısı için herkes destek sunmalı. Bu desteğin müzakere döneminde de sürmesi gerek. Bu sürece katkı için sivil toplumun, medyanın diğer Kürt partilerin desteği önemlidir. Kürt halkının uzun süredir yürüttüğü mücadelenin sonuçlanmasında herkes birlikte hareket edebilmelidir. Özellikle hükümetin bu süreci boşa çıkaracak politik söyleminin yakından takip edilmesi gereklidir. Türkiye’nin çoğunluğu barış isterken bir grup ırkçıdan daha çok ses çıkarmalılar yoksa rollerini oynayamazlar. Bu konuda destek sadece hükümete olmamalı. Çünkü ortadaki sorun Kürt sorunudur. Hak ve özgürlükler sorunudur. Medyada barış dili demek AKP’nin her projesini desteklemek değildir elbette. Özgürlük taleplerini görmezden gelen bir dil barış dili olamaz.

Medya ambargosu kalkmalı

Partimizin, HDK’nin üzerindeki medya ambargosu kalkmalıdır. Biz derdimizi Türkiye’ye anlatabilmeliyiz. Bizi programına çıkarmak isteyip çıkaramayanlar var, bizle röportaj yapıp yayınlatamayanlar var.

‘Entegre proje bu mu?’

Hükümetin entegre proje dediği şey bir yandan görüşmeler bir yandan operasyonların sürmesiyse bu felaket olacaktır. Bakın İmralı ile görüşme haberlerinin çıktığı o 3 gün içerisinde Lice’de 10 gerilla öldürüldü. 3 günde Doğubayazıt Belediye Başkanı dahil 100’den fazla kişi gözaltına alındı. Şırnak KCK davasında toplam 417 yıl ceza verildi. Entegre proje dedikleri şey bu olsa gerek. Bunlar devam edecekse bunun adı nasıl müzakere, nasıl barış? Bundan vazgeçilmeli.

‘Dil değişmeli’

Hatırlayalım, Silvan’da yaşanan acı verici ölümler nedeniyle hükümet ‘Bu süreç bitti’ dediğinde feryat figan koparanlar 10 gerillanın öldürülmesine sessiz kalamaz. Bunu onaylayanlar kendini de kandırır, hükümeti de. Dilde, üslupta değişiklik şart. Bütün taraflar bu ilkesel yaklaşımlara dikakt etmeli aksi halde müzakere aşamasına geçmek imkansız olur. Biz de sürece katkı veremeyiz.

Muhataplar arasında ayrım yapma, birbirine düşürme ucuz, daha önce denenmiş başarısız olmuş, gereksiz bir yaklaşımdır. 100 yıllık bir sorunu çözeceğiz diyorum, bilmem kim bilmem kime racon kesti diyor. Ya hu sen duvar yazısı mı yazıyorsun, hükümet danışmanı mısın? Ortadoğu’nun en köklü sorunundan bahsederken diliniz, üslubunuz bu mu?

Kendinizi her gün tanıtmanıza gerek yok. Biz sizi çok iyi tanıyoruz. Biz artık bundan vazgeçin, çözümü kabul edin diyoruz.

Şehit ailelerine seslendi

Bu sorunun çözümünde en önemli yaklaşımlardan biri de şehit ailelerine aittir. Bütün şehit ailelerine sesleniyorum: Ateş düştüğü yeri yakar. Bu savaşın en acı faturasını siz ödediniz. Evlat acısını yaşayan bilir. Geldiğimiz bu nokta da sizlerin sunacağı destek bütün bu desteklerin en önemlisi olacaktır. Hangi ırkçı provokatör ne derse desin, sizin onurlu duruşunuz bütün bu sürecin anlaşılması için tek başına yeterlidir.

Bu süreç kaybettiğimiz bütün değerler adına demokrasiyi, özgürlüğü getirmek için bir fırsat olabilir. Ancak özgürlük, demokrasi, onurlu barış gelirse evlatlarımız rahat uyuyabilir. O yüzden sizler bu sürecin takipçisi olmalısınız. Oyalama, kandırma politikası değil kalıcı çözüm için baskı unsuru olmalısınız. Barışı en çok siz hak ediyorsunuz. Bu barışı size armağan etmek boynumuzun borcudur.

Kaptanın iyisi dalgalı havada belli

Biz payımıza düşeni yapmaktan asla geri durmayacağız. Başbakanın önceki dönemlerde olduğu gibi artık en küçük milliyetçi haykırışta çark etmekten vazgeçmesi lazım. Kaptanın iyisi dalgalı havada belli olur.

Önümüzde çok zaman yok ama çok acelemiz de yok. Kalıcı bir süreç olacaksa bizim zaten parti olarak varlık sebebimiz bu. Ortadoğu’da kazanın kaynadığı dönemde Kürt ve Türk halklarının önümüzdeki yüzyılda ilişkilerinin nasıl olacağına dair yeni bir hukuku belirleyeceğiz. Bir birlikte, eşit, özgür yaşamın taraftarı olacağız. Muhataplarımız da böyle yaklaşırsa hızlıca ilerleyebiliriz. Öcalan da bu sürece öncülük etmeye hazırdır. Hükümet bu sorunu tek başına çözemez, bunun da farkındayız. Her türlü desteğe açığız. O halde bunları dikkate alan bir politika görmek istiyoruz. Partimize ciddiyetle yaklaşılmalı.”

(Evrensel, Yeşil Gazete)

 

Avustralya’da aynı anda 130 orman yangını

Avustralya orman yangınlarıyla kavruluyor. Şiddetli rüzgarlar ve aşırı sıcaklar ülkenin güneydoğusunda süren yangınların üzerine adeta körükle gidiyor.

BBC’nin haberine göre halen New South Wales eyaletinde aynı anda süren 130 orman yangını var ve bunların 40’ı henüz kontrol altına alınamadı. Orman yangınları Tasmanya adası ve Victoria eyaletinde de devam ediyor.Yangınların 46 bin hektarlık orman arazisini etkilediği bildiriliyor.

New South Wales’in dört bölgesindeki yangınların seviyesi “felaket” düzeyine yükseltildi. Bu bölgelerde yaşayanların her an tahliye edilebilecek olması anlamına geliyor.

“Bugün çok tehlikeli bir gün” diyen Avustralya Başbakanı Julia Gillard, yurttaşlardan yetkililerin uyarılarını takip etmelerini ve her an evlerini terk etmeye hazır olmalarını istedi.

Orman yangınları iklim değişikliği nedeniyle artan aşırı sıcaklara bağlanıyor. Avustralya Meteoroloji Bürosu‘nun yaptığı açıklamaya göre yeni yılın ilk günlerinde 39 derecenin üzerinde ölçülen sıcaklıklar, sıcaklık rekorlarının ilk kez üst üste 5 gün kırıldığını gösteriyor. New South Wales’de gündüz sıcaklıkları 40 derecenin üzerinde seyrediyor.

Yangınlar ve artan yangın tehlikesi nbedeniyle bütün ormanlar ve milli parklar ziyaretçilere kapatıldı, kampçıların ormanları terk etmesi istendi.

Geçen hafta sonu Tasmanya’daki orman yangınlarının yerleşim yerlerine sıçraması sonucu 90 ev tahrip olmuştu. Yangından etkilenen Dunalley kasabasında halen 100 kişi kayıp ve arama çalışmaları sürüyor.

Orman yangınlarına da neden olan aşırı sıcaklar iklim değişikliğinin en önemli sonuçları arasında yer alıyor.

BBC ve The Guardian’dan derlenmiştir.

(Yeşil Gazete)

 

Kuzey Kıbrıs’ın çevre sorunları raporu açıklandı

0

Kuzey Kıbrıs’ta çalışmalarını sürdüren Yeşil Barış Hareketi, 2013 çevre sorunları raporunu açıkladı. Raporda ilgilenilmesi gereken çevre sorunları 84 başlık altında derlendi. Çevre sorunlarının arasında eskiden kalma sorunların yanında yeni oluşan sorunlar da yer alıyor.

Yeşil Barış Hareketi’nin “2013 Çevre Sorunları Çalışma Hedefleri Raporu”u, Kıbrıs Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği’nde düzenlenen toplantıda açıklandı.

Yeşil Barış Hareketi Başkanı Doğan Sahir, toplantının başında yaptığı konuşmada, çevre sorunlarını, “yasaların işletilmemesi, yasal boşluklar ve devlet iradesinde eksikliğe” bağladı.

Sahir, “Yasalar ne yazık ki işletilmiyor, eski yasalar güncelleştirilmemiş, eksik yasalar çıkarılmamış, çevre ancak bağımsız ve güçlü bir elden yöneltilirse kurtulabilir” dedi.

“Devletin, çevre sorunlarına yeteri kadar hassasiyet göstermediği ve yükümlülüklerini yerine gerektiği gibi getirmediği” iddiasında bulunan Sahir, “Çevre yönetimi, herhangi bir bakanlığın altında sığıntı daire olmaktan kurtarılmalı ve teknik kadro ve yetkilerle donanımlı, özerk, siyasal iradeden uzak bir yapıya kavuşturulmalıdır” ifadelerini kullandı.

Rapordaki çevre sorunlarına tek tek değinen Sahir, halkın, kurum ve kuruluşların görüş ve önerilere açılan “Ülkenin Fiziki Planı”nın, “olumlu” bir çalışma olduğunu ancak, planın bugünkü halinde eksiklikler bulunduğunu savundu.

Sahir, ülkede atık yönetiminin henüz bilinmediğini, ülkeye yapılan yatırımlarla birlikte pek çok sorunun da birlikte getirildiğini de belirtti.

“100’e yakın izinsiz müdahale”

Ada ülkesi olmasına rağmen KKTC kıyılarının korunmadığını savunan Sahir, yüze yakın noktada kıyılara izinsiz müdahale yapıldığını ileri sürdü.

Sahir, “Sahillerimiz tecavüze açık, yüze yakın tecavüz saptadık. Hepsi de yetkililerin bilgisi dahinde” dedi.
Söz konusu raporda Lefke bölgesinde bulunan maden ocağı CMC, su sıkıntısı, anız yakma  ve taş ocakları gibi eskiden bu güne gelen çevre sorunlarının yanında, ambalaj, toplu taşımacılıktaki eksikliğin, zirai ilaçların yarattığı sorunlar da bulunuyor.

(Kıbrıs Postası)

8 işçiye mezar olan madende facianın eşiğinden dönülmüş

Türkiye Maden Mühendisleri Odası (TMMO) Genel Başkanı Mehmet Torun, Zonguldak’ta 8 maden işçisinin yaşamını yitirdiği TTK Kozlu Maden Ocağı’nda yeterli sondaj çalışması yapılmadığını söyledi.

Göçüğe neden olan metan gazının kontrollü olarak boşaltılması için yeterli oranda sondaj yapılması gerektiğini ifade eden Torun, şunları söyledi:

“Galeride kontrollü sondajlar yaparak, sondaj deliklerinden gazı başaltıp sağlıklı bir şekilde ilerlemeye devam edersiniz. Buradaki ilk tespitlerimize göre yeterli sayıda sondaj ve yeterli uzunlukta sondaj yapılmamış. İş güvenliği tüzüğüne göre bu tür yeraltı işletmelerinde en az 25 metre uzunluğunda her metrekareye 1’er sondaj düşecek şekilde planlanma yapılması gerekiyordu. Burada 14 metrekare kesit olan bir galeriden bahsediyoruz.

Dolayısıyla en az 14 sondaj yapılmalıydı ve sondajların boyu da en az 25 metre olmalıydı. Oysa aldığımız bilgiler sondajların boyunun 10 metre olduğunu ve 7 sondaj yapıldığını gösteriyor. Bu da demek oluyor ki yeterli sondaj yapılmamıştır, yeterli metan gazı boşaltılmamıştır. Metan gazı kontrolsüz bir şekilde hızlı bir boşalmayla 8 işçimizin hayatına mal olmuştur.”

“Facianın eşiğinden dönüldü”

8 işçinin öldüğü olayda aslında facianın eşiğinden dönüldüğünü de kaydeden Torun, şöyle devam etti:
“Kontrolsüz boşalan metan gazı tüm ocağa yayıldı ve patlama seviyesine çıktı. 3 saniye sürecek küçük bir kıvılcım, en az 700-800 işçinin hayatına mal olurdu. Facianın eşiğinden dönülmüştür burada. Bunu sadece 8 ölümlü bir kaza olarak görmemek gerek. Her can önemlidir, her can içimizi acıttı. Ama 800 ölümlü bir kaza yaşayabilirdik burada.”

‘Eksikler görüldü, para cezası kesildi’

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, patlamanın meydana geldiği madene giderek, Bakanlık olarak riskli tüm iş kollarında denetimleri sürdürdüklerini söyledi.

8 işçiye mezar olan maden ocağına 16 Kasım 2012’de teftiş edildiğini söyleyen Bakan Çelik, “Bu teftişte 5 eksik husus tespit edilmiş, bu eksikliklerin giderilmesiyle ilgili gerekli uyarılar yapılmış. Özellike hazırlık çalışmaları dahil tüm çalışmaları kapsayan müstakil bir sağlık güvenlik dökümanı oluşturmaları ve risk değerlendirmesi yapılması istenmiş. Ayrıca idari para cezaları da ilgili şirkete müeseseye kesilmiş. Bunlar rutin işler. Ama giden can geri gelmiyor” dedi.

(CNNTürk, DHA, Yeşil Gazete)

Amazon ormanları kuraklığın etkisini atlatamıyor

2005'de Brezilya'da Amazon ormanlarında çıkan bir yangının havadan görüntüsü

Güney Amerika’da bulunan dünyanın en büyük yağmur ormanları Amazonlar’ın 2005 yılındaki büyük kuraklığın etkisini hala atlatamadığı bildirildi.

Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayınlanan yeni bir araştırmaya göre 2005’de Amazonlar’da yaşanan kuraklığın etkisi beklenenden çok daha uzun sürüyor. Araştırmanın sonuçları Amazon ormanlarının iklim değişikliğinin etkilerine dayanma kapasitesi konusunda soru işaretleri oluşturuyor.

2005 kuraklığı en çok Amazonlar'ın güney ve batı kesimlerini etkiledi

2005 yılında Amazon yağmur ormanlarında o güne kadar görülen en büyük kuraklık yaşanmıştı. NASA’nın Caltech laboratuarlarında çalışan araştırmacı Sassan Saatchi’nin araştırmasında Amazon ormanlarında kuraklığın etkileri yapraklardaki su içeriği gibi çeşitli parametrelerin ölçülmesiyle takip ediliyor.

Araştırma sonuçlarına göre 2005’de yaşanan kuraklık yağmur ormanlarının daha önce kuraklığa karşı daha dayanıklı olduğu düşünülen 70 milyon hektarlık alanında etkili olmuş ve susuzluk beklenmedik bir biçimde 4 yıl devam etmişti. 2010’da daha da büyük bir kuraklık yaşanmasıyla etkiler arttı.

Araştırmacılar kuraklığın 5-10 yıllık sıklıklarla görülmeye devam etmesi veya sıklığının artması halindeetkilerinin geniş alanlarda kalıcı hale geleceği uyarısı yapıyorlar. Özelikle Amazonların Brezilya sınırları içindeki güney ve batı bölgelerinin son on yıldaki yağış düzensizliğinden daha fazla etkilendiğini bildiren araştırmacılar, bölgenin iklim değişikliğinin Amzonlar’da yarattığı ilk geniş çaplı yıkımın tanığı olabileceğini düşünüyorlar.

Amazon yağmur ormanları iklim bilimciler tarafından iklim değişikliğinin geri dönülmez noktaya gelmesine neden olacak devrilme noktasına götürecek 12 sıcak noktadan biri olarak görülüyor.

Mongabay’dan derlenmiştir.

(Yeşil Gazete)

 

 

 

Proceedings of the National Academy of Sciences 

Apple termik rüzgar santralı geliştiriyor

Bilgisayar devi Apple, yenilenebilir enerji alanında ilginç bir yeniliğe imza atmak üzere. Apple, rüzgar enerjisini ısı enerjisine çevirdikten sonra elektrik üretecek bir rüzgar santralı tasarımı üzerinde çalışıyor.

ABD Patent Bürosu tarafından 27 Aralık 2012’de patent verilen buluş “Depolanmış rüzgar enerjisinden talebe bağlı elektrik üretimi” adını taşıyor.

Apple'ın yeni termal rüzgar türbini tasarımı

Rüzgar santrallarında rüzgarın yıl boyu sabit hızda esmemesinin yarattığı düzensizliği önlemeyi amaçlayan tasarımda, mevcut türbinlerdeki gibi rüzgarın kinetik enerjisi doğrudan elektrik enerjisine çevrilmek yerine, rüzgar türbininden gelen rotasyonel enerji önce düşük ısı kapasiteli bir sıvı içinde ısı enerjisi olarak taşınarak izole bir havuzda depolanıyor ve ihtiyaca göre daha sonra ısıdan elektrik enerjisi üretiliyor.

Yeni buluşun rüzgar enerjisinin depolanması sorununa çare olabileceği iddia ediliyor.

Apple Insider ve Tree Hugger’dan derlenmiştir.

(Yeşil Gazete)

 

 

Türk: “İmralının talepleri devleti zorlamayacak türden”

İmralı’da geçen hafta Öcalan’la görüşen Ahmet Türk, dün yaptığı açıklamada taleplerin devleti zorlamayacak türden olduğunu söyledi.

İmralı görüşmesi sonrası BDP durum değerlendirmesi yapmak üzere Meclis’te basına kapalı olarak toplandı.  Toplantı bitiminde, 3 Ocak’ta yapılan İmralı görüşmesine katılan isimlerden Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk’ten kısa bir açıklama geldi.  İmralı’nın taleplerinin devleti zorlamayacak türden olduğunu belirten Türk, süreçten umutlu olduğunu söyledi.

BDP Milletvekili Ayla Akat Ata ve Ahmet Türk geçen hafta Perşembe günü Öcalan’la görüşme gerçekleştirmişti. Görüşmenin ardından Cuma günü BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Ahmet Türk, Ayla Akat Ata ve Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk Diyarbakır’da görüşmeyi değerlendirmişti.

Bugün mecliste grubu bulunan siyasi partilerin grup toplantılarının ardından İmralı süreci ile ilgili açıklama yapmaları bekleniyor.

(Ntvmsnbc)