Ana Sayfa Blog Sayfa 3912

Moskova’da güneş enerjili “Wi-Fi ağacı”

9wi_fi_treePetrovka sokakta bulunan Moskova Modern Sanatlar Müzesi’nin bahçesine, güneş enerjisi ile çalışan ağaç şeklinde bir Wi-Fi donanımı monte edildi. Haberi, montaj nişlerini gerçekleştiren Solartia Group şirketine atıfta bulunarak The Villageсо duyurdu.

Söz konusu “ağacın” sunduğu internet hizmetinden, müzenin çalıştığı 09.00 -23.00 saatleri arasında herkes yararlanabilir. İnternet erişimi, 150 metre yarıçapındaki bir alana sağlanabiliyor.

Güneşin batışından sonra rengârenk ışıltılar saçmaya başlayan “internet ağcı” bu efekti için de güneş enerjisini kullanıyor. Donanıma monte edilen özel araçlar sayesinde ağacın etrafında gün boyunca kuş sesleri bile duyulabiliyor.

Kışı da göz ardı etmediklerini ifade eden şirket temsilcileri kışın “Wi-Fİ çam ağaçları” dikmeyi planladıklarını açıkladı.

(RS)

Geride Kalanlar (video haber)

Üç gündür size Soma’nın faciadan sonraki 2,5 ayda nereden nereye geldiğini anlatmaya çalıştık. Eşlerini kaybeden annelerin, madende saatlerce ölümle mücadele edenlerin, arkadaşlarının ölümüyle sarsılan madencilerin yani ‘Geride Kalanların’ söylediklerine aracılık ettik. Soma’ya gidemeyenler için bir de seslerini kendilerinden duyun istedik…

GERIDE KALANLAR from ISTANBUL PROJECT HOUSE on Vimeo.

(Işıl Sarıyüce / Enis Durak)

‘Katliamdan sonra Soma: Vaat edilenler ve gerçekler’ yazı dizisinin birinci, ikinci ve üçüncü bölümü için tıklayınız.

Tarihin ‘en büyük’ dijital hırsızlığı

140424114316_hacker_laptop_hooded_512x288_thinkstockBir grup Rus internet korsanının 500 milyondan fazla e-posta hesabına ait 1,2 milyar kullanıcı adı ve şifresini ele geçirdiği belirtiliyor.

ABD merkezli güvenlik ihlallerini inceleyen Hold Security isimli şirket verilerin 420 bin internet sitesinden çalındığını belirterek bunun şu ana kadarki bilinen en büyük dijital hırsızlık olduğunu söyledi.

Fakat şirket hangi internet sitelerinin saldırıya uğradığını açıklamadı.

The New York Times gazetesinin yayınladığı şirket raporuna göre sadece büyük firmaların saldırıya uğramadığı küçük kullanıcıların da mağdur olduğu belirtildi.

Gazetenin haberinde başka güvenlik uzmanlarının da şirketin bulgularını doğruladığı belirtildi.

The Wall Street Gazetesi ise şirketin belli bir ücret karşılığında internet sitesi sahiplerine saldırıdan etkilenip etkilenmediklerini inceleyebileceklerini açıkladığını yazdı.

Şirket internet sayfasında ayda 120 dolara düzenli güvenlik ihlali hizmeti vereceğini açıkladı. Fakat daha sonra bu duyuruyu sayfadan kaldırıldı.

BBC’ye konuşan University College London Dr Steven Murdoch bu yaklaşımın pek de alışık olunmayan bir yöntem olduğunu göstererek şirketin kararına tepki gösterdi.

Murdoch, “Genellikle mağdur olanlar ücretsiz açıklanıp daha sonraki dönemde ücret talep edilir” dedi.

(BBC)

Rusya, yaptırıma karşı yaptırım açıkladı

140806155135_putin_supermarket_512x288_afp_nocreditRusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin, ülkesinin Ukrayna politikasını gerekçe göstererek Moskova’ya yaptırım uygulayan ülkelere karşı Rusya’nın da karşı yaptırımlar devreye sokacağını açıkladı.

Kremlin’den yapılan yazılı açıklamada, bir yıl süreyle Rusya’ya yaptırım uygulayan ülkelerden gıda ya da tarım ürünü ithalatı yapılmayacağı belirtildi.

İlgili hükümet birimleri yaptırımlar kapsamına girecek ürünlerin listelerinin oluşturulması için görevlendirildi.

ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Rusya’yı Ukrayna’daki ayrılıkçı gruplara destek vermekle suçluyor ve ülkenin doğusundaki hareketle bağı olduğu iddia edilen kişilere karşı yaptırımlar uyguluyor.

Rusya’ya yönelik yaptırımlar Malezya Hava Yolları’na ait bir uçağın geçen ay Ukrayna’nın doğusunda düşmesinin ardından sertleşmişti. Olayda uçaktaki 298 kişi hayatını kaybetmişti.

Rusya’nın son yaptırımlarla birlikte Soğuk Savaş’tan bu yana en sert müeyyidelerle karşı karşıya olduğu söyleniyor.

Batılı ülkeler, uçağı Rusya yanlısı ayrılıkçıların Moskova’dan tedarik ettikleri bir füzeyle düşürdükleri görüşünde.

Rusya ise bu iddiayı reddediyor.

Rusya’ya karşı alınan son yaptırım kararları arasında silah ambargosu, açık denizlerde enerji arama çalışmalarına ve Avrupa pazarlarında faaliyet gösteren Rus bankalarına ticari kısıtlamalar da bulunuyor.

Rosetta kuyruklu yıldızına kavuştu

0,,17374071_303,00Avrupa Uzay Ajansı’nın 10 yıl 5 ay önce fırlattığı uzay aracı Rosetta hedefine ulaştı ve Çuryumov-Gerasimenko/67p kuyruklu yıldızının yörüngesine girdi. Rosetta 7 milyar kilometre yol kattetti.

Her şey 2 Mart 2004 tarihinde başlamıştı. Rosetta adlı uzay aracı, Ariane 5G tipi bir roketin üzerinde fırlatıldı. Hedef Çuryumov Gerasimenko/67P kuyruklu yıldızına ulaşmak ve Philae adlı robotu kuyruklu yıldızın yüzeyine indirmekti. Misyonda önemli bir aşama dün geride kaldı. Rosetta, kuyruklu yıldızın yörüngesine girmeyi başardı.

Rosetta ve Philae adlı robot bu yörünge üzerinde hareket ederek görüntü alacak, ölçüm yapacak ve elde ettiği verileri Dünya’ya gönderecek. Eğer her şey yolunda giderse Philae 11 Kasım tarihinde kuyruklu yıldızın üzerine inecek ve örnekler toplayacak. Böylece insanlık, evrenin oluşumu ve hayatın başlangıcına dair sırların perdesini biraz daha aralayacak.

Philae’nın, kuyruklu yıldıza bir iniş yapmaktan ziyade eklemlenmesi söz konusu. Zira yarıçapı 3 ila 5 kilometre arasında olan gök cisminin hemen hemen hiç çekim gücü bulunmuyor. O nedenle Philae’nin gök cismine bir zıpkınla eklemlenmesi gerekiyor. Zıpkın fırlatıldıktan sonra robotu kuyruklu yıldıza doğru çekecek.

Güneş Sistemi’nin en eski unsurları

Alman Havacılık ve Uzay Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Johann-Dietrich Wörner söz konusu misyonla ilgili Deutsche Welle’ye şunları söyledi: “Teknisyenlerime ve bilim insanlarıma güveniyorum: Farklı malzemelerle denemeler yaptılar ve işler bir sonuca vardılar. Zor bir görev ama benim güvenim tam.”

Zıpkının kuyruklu yıldıza saplanması ve robotu yüzeye çekmesi hedefleniyor. Wörner şunları kaydetti: “Kuyruklu yıldızın yoğunluğuyla ilgili büyüklüğünden ve yörüngesinden çıkardığımız kabaca bir fikrimiz var ama bunun ne ölçüde doğru olduğunu bilmiyoruz. Bu yüzden oraya gidiyoruz zaten. Kuyruklu yıldızlar Güneş Sistemi’nin en eski unsurları arasında ve bu yüzden onları inceleyerek Güneş Sistemi’nin nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyoruz. Yani bu, gerçekten bilinmeze yapılmış bir yolculuk.”

Kuyruklu yıldız haritalandırılacak

Philae’nin inişten sonra SD2 adlı sondasıyla zeminden örnekler alması ve beraberinde getirdiği üç laboratuar cihazıyla deneyler yapması bekleniyor. Spektrometre yardımıyla incelenen maddelerin türleri belirlenecek, kuyruklu yıldızda bulunan moleküllerin yapısı aydınlığa kavuşacak. Aminoasit gibi organik maddelerin bulunması halinde, veriler Dünya’da hayatın oluşumuna dair önemli ipuçları sunacak.

Güneş Sistemi’nin buzdolapları olarak görülen kuyruklu yıldızların 4 milyar 600 milyon yıl önce oluşmuş maddeyi hâlâ sakladıkları biliniyor. Öte yandan bilim insanları Dünya’ya suyun kuyruklu yıldızlardan gelip gelmediğini de anlamaya çalışacak. Rosetta ve Philae üzerindeki kameralarla kuyruklu yıldızın yüzey haritası da çıkartılacak. Böylece Çuryumov-Gerasimenko/67P haritalandırılmış ilk kuyruklu yıldız olacak.

(DW)

“Jim Morrison’ı eski erkek arkadaşım öldürdü”

18Jim-Morrisonİngiliz şarkıcı ve oyuncu Marianne Faithfull, eski sevgilisi ve torbacı Jean de Breteuil’nin The Doors grubunun efsane solisti Jim Morrison’ın ölümüne neden olduğunu açıkladı.

İngiliz şarkıcı ve oyuncu Marianne Faithfull, eski sevgilisi torbacı Jean de Breteuil’nin The Doors grubunun efsane solisti Jim Morrison’ın ölümüne neden olduğunu açıkladı.

3 Temmuz 1971’de, 27 yaşındayken hayatını kaybeden Morrison’ın ölümünün torbacı Breteuil’nin sattığı eroinden kaynaklandığı henüz doğrulanmadı. Doktor raporunda içkiden kaynaklı kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybettiği belirtilen yıldız şarkıcıya, herhangi bir cinayet şüphesi olmadığı için otopsi yapılmamıştı.

Mojo’ya söyleşi veren Faithfull, Breteuil’nin Morrison’ı ziyaret ettiği gün hayatını kaybettiğini belirtti. Kendisinin de eski sevgilisiyle beraber şarkıcıyı ziyarete gitmek istediğini, ancak tereddüt ettiğini ifade eden Faithfull, “İçgüdüsel olarak belayı hissedebildim” sözleriyle kararından vazgeçme nedenini açıkladı.

Faithfull, “Jim Morrison’ı ziyarete gitti ve onu öldürdü. Eminim ki bu bir kazaydı. Yazık. Eroin çok mu güçlüydü? Evet ve o öldü. Ben bu konuda bilgi sahibi değildim” dedi ve ekledi, “Her neyse, zavallı Morrison’ın ölümüyle bağlantılı herkes zaten öldü. Ben hariç.”

Hiroşima: Radyasyon 69 yıl sonra hala öldürmeye devam ediyor

hiroşimaİlk atom bombasının atılmasının 69’uncu yıldönümünde Japonya’nın Hiroşima kentinde anma töreni düzenlendi. Bombanın Hiroşima’ya düştüğü 08:15’te törene katılan on binlerce kişi saygı duruşunda bulundu.

Sinop’ta planlanan nükleer santrali üreten Japonya’nın Başbakanı Şinzo Abe daimi dünya barışı sağlanması için nükleer silahsızlanma çabalarına devam edeceklerini söyledi.

6 Ağustos 1945’te ”Enola Gay” isimli ABD bombardıman uçağı, ”Little Boy – Küçük Çocuk” adı verilen atom bombasını Hiroşima’ya atmıştı. 350 bin nüfuslu kentte 70 binden fazla kişi aynı gün ölmüş, izleyen aylarda bu rakam 140 bine yükselmişti.

Hiroşima’dan 3 gün sonra Nagazaki’ye de bir atom bombası atılmıştı. “Fat Man – Şişman Adam” ismi verilen bombada can kaybı 1945 yılı sonuna kadar 70 bine çıkmıştı.

Japonya’da çok sayıda kişi günümüzde hâlâ radyasyonun sonuçlarından ötürü can vermeye devam ediyor.

Af edersiniz – Etmeyiz! – Ümit Kıvanç

Cümle tam olarak şöyle: “Benim için Gürcü diyen oldu, af edersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu.” Söyleyen Başbakan Tayyip Erdoğan, söylediği yer NTV-Star ortak yayını. Karşısında, Erdoğan ne söylerse söylesin problem çıkarmayacak Oğuz Haksever var.

Üç sene önceki söz de şöyleydi: “Bizim için de neler yazdılar! Ne Yahudiliğimiz ne Ermeniliğimiz ne afedersiniz Rumluğumuz kaldı.” Seçime iki gün kala, 10 Haziran 2011 akşamı, Erdoğan yine NTV’de, bu defa Oğuz Haksever’in yanısıra, Nermin Yurteri, Nilgün Balkaç ve Ruşen Çakır’ın karşısındaydı. Demek o sırada başbakana hâlâ şikesiz birşeyler sorulabiliyormuş. İkinci çıkarım: Başbakanın ırkçılığı konjonktürel değil. Yapısal.

Erdoğan ilkinde Rumluk için “af edersiniz” demiş, ikincisinde Ermenilik için. Sanırım fark etmiyor, öyle denk gelmiş. Türk ve Sünni olmadıktan sonra kimsenin değeri yok. Bugünlerde galiba bir de Selefiler revaçta. İslâm Devleti adı altında dehşet saçan, şu anda biz bunları konuşurken, on binlerce insanı çoluk çocuk dağ başlarına kaçıp korku içinde açlıktan sefaletten titremeye, ölmeye mahkûm eden Müslümanlarla başbakanın bir sorunu yok. Hattâ anlayabildiğimiz kadarıyla onlara destek veriyor.

Buraya kadarı, Tayyip Erdoğan adlı kişinin cibiliyet ve günah hanesine yazılabilir, giderdi. Böyle değil. Çünkü kendisi bir siyasî lider, 76 milyonluk koca memleketin seçmeninin aşağı yukarı yarısı ona oy veriyor, onun başta kalmasını istiyor. Ve Erdoğan’ın ağzından çıkan tek kelime bile şuursuzca sarf edilmiyor. Getireceği-götüreceği hesabı yapılarak şekillendiriliyor mesajları.

AKP liderinin etrafında, Türkiye toplum çoğunluğunu, yani seçmenini gayet iyi tanıyan, hesaplarını ve adımlarını isabetle tasarlayan bir ekip bulunduğu belli. Bu ekibin ilk özelliği, toplum çoğunluğunun önyargılarını, kaşınabilir hassasiyetlerini iyi bilmekse, ikinci özelliği, insan onuru, hak, adalet gibi kavramları bütünüyle silip atmış -(o “l” başka bir harf de olabilirdi)- oluşu, yapabileceklerinin, yapamayacaklarının herhangi bir sınırının bulunmayışı. Yani: “Şu beyan bize şu kadar oy getirir, ama şu insan grubunun hayatını tehlikeye atar” gibi bir kaygının, bu insanlara çok yabancı oluşu.

Gidilen yer: “Müslümanla azınlık birarada olmaz”

Erdoğan’ın bütün seçim ve kamuoyu çalışmaları bariz bir dinî kisve altında sürdürüldüğü için, başbakanın etrafındaki propaganda ekibi, şimdi gözükmüyor ama, esas zararı din kültürü ve dindarlık kavramına veriyorlar; hem kendini Müslüman olarak tanımlamak hem de siyaset yapmak isteyenleri, dışına çıkmakta zorlanacakları bir faşizan çerçeveye mahkum ediyorlar. Ahlâk, adalet gibi kavramlarla dinin zaten netameli hale gelmiş ilişkisini de tamamen bozuyorlar. Başbakanın destekçileri, Ermenilerin, Rumların aşağılanmasının gayet doğal olduğunu iddia eden tweet’ler atıyorlar, “Elbette Müslüman üstündür!” diye haykırabiliyorlar. Böylece, yakın gelecekte, demokrasi, insan hakları ve özgürlük isteyecek olanlara, dinin her türlü toplumsal etkisine baştan kategorik olarak karşı çıkmak dışında çare bırakmıyorlar.

Bu, Kemalizmin yarattığı ikiyüzlü “dine soğukluk” durumu gibi olmayacak. Çok daha bilinçli, ayakları yere basan, gerekçelendirilmiş bir felsefî yaklaşım olduğu kadar, halkların hafızasında henüz çok taze haksızlıkların, riyakârlıkların, zulümlerin hatırasına dayanacağı için, duygusal dayanakları da güçlü, kararlı bir siyasî tavır olacak. Basit bir örnek-öngörü başlığı olarak şunu öne sürebiliriz: Hiçbir azınlık, Müslüman çoğunluğun olduğu yerde kendini güvende hissetmeyecek. Bunun “insanlığın hayatında” çok önemli sonuçları olacaktır.

Bütün o hırsızlık-yolsuzluk meseleleri, polislerin yazdığı destanlar, ölmüş çocukların analarını yuhalatmalar, “sen alevisin, öbürü zaza” numaraları, İslâm Devleti militanlarının kestikleri kafalarla, ırzına geçtikleri kadınlarla birarada izleniyor ve algılanıyor. Ya farkında değiller ya da olacakları anlamıyorlar. (Bu uzun ve derin mevzu, şimdilik bu kadarıyla bırakalım.)

Erdoğan’la muhalefetin buluştuğu çizgi

Gelelim Erdoğan’ın bu pervasız ırkçı söylemleriyle oyunu artırabildiği olgusuna. Burada ırkçı söylemlere prim veren çoğunluğu kurcalamaktansa gözümü öbür tarafa çevireceğim. Çünkü: Türkiye’de hem Sünni çoğunluk kültürü hem Kemalist milliyetçilik hem genel olarak Ülkücülük şemsiyesi altında toplanabilecek Türkçü milliyetçilik, doğuştan ırkçıdır ve bu üç büyük gruptan ikisi, şu anda Müslüman (Sünni) ırkçısı hükümete muhalif cephede. Yani sadece iktidar değil, muhalefetin önemli bölümü de ırkçılıkla mâlûl. Bu şüphesiz, başbakanın o lafları etmesini kolaylaştırıyor, genel olarak memleketin havasına suyuna sinmiş ırkçı-nefretçi zehrin ortalıkta daha az engelle karşılaşarak dolaşmasına meydan veriyor.

Şöyle ifade edersek durumun vahameti daha anlaşılır olacak: “Af edersiniz Rum”, “daha çirkini, Ermeni dediler” söylemleri, Erdoğan’ı muhaliflerine yaklaştıran laflar. Muhalefetin çok büyük bölümünün Kürtlerle yürütülen görüşmeler ve “barış süreci”ne karşı duyduğu infial ve hezeyan gözönüne alınırsa, Türk-Müslüman olmayan azınlıklara yönelik ırkçı bayağılıklar yoluyla Erdoğan’ın milliyetçiler nezdindeki eksi puanlarının bir kısmını artıya çevirdiği düşünülebilir. Henüz birkaç gün önce, 1915 filmi yapan Fatih Akın’ı ve Agos gazetesini “beyaz berelerimizle takipteyiz” diye tehdit eden Ötüken grubu faşistleri şu anda, “e, tamam, başbakan yolu açtı” diye düşünüyor olmalılar.

Allah’tan, başbakan kendi buyruğu dışında insan ısıran sivrisineğe bile tahammül edemiyor. Öte yandan, bundan sonra olacak her şey af edersiniz onun buyruğuyla olmuş sayılacaktır.

Ümit Kıvanç -http://riyatabirleri.blogspot.com.tr/

Toplumsal tarım reformu: Kapitalist modele bir alternatif

upsidedownworld.org‘da JoaoPedro Stedile ve Osvaldo Leon imzasıyla yayınlanan yazıyı Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Ayşe Koçak‘ın çevirisiyle yayınlıyoruz

* * *

1980’lerden beri iktisadi kapitalizm ve uluslararası şirketlerin egemenliği altında, temel eşyaların üretimi ve ticaretini kontrol eden, tarımsal üretimde yapısal değişikliklere yol açan, yeni bir kapitalist dönemde yaşıyoruz.

Bu kapitalizm nedeniyle, uluslararası marketlerde dolaşan malların değeri esas üretim değerinden beş kat daha fazla (Senede 255 milyar dolar tedavül değeri, 55 milyar dolar esas değeri) ve doğal kaynaklar- mesela toprak, su, enerji ve mineraller- kapitalizmin kontrolü altında basit birer ticari eşyaya dönüsüyorlar. Ve bu yüzden toprak, doğal kaynaklar ve gıda üzerinde özel mülkiyetler oluşmaya başladı.

17 yg çeviri...

Şu anda yüze yakın gıda ve tarım uluslarası şirketleri (mesela Cargill, Monsanto, Dreyfus, ADM, Syngenta, Bunge vs) dünya üzerindeki suni gübre, tarımsal kimyasallar, tarım endüstrisi ve gıda pazarını kontrol ediyorlar. Çünkü artık gıda ürünleri aynı ham maddeler gibi (demir, petrol vs) satılıp, uluslararası marketlerde speküle ediliyorlar ve büyük mali çıkarları olan şirketler spekülasyon için tonlarca gıda ürününü satın alıyorlar. Milyonlarca tonluk soya, mısır, buğday, pirinç, hatta daha ekilmemiş ürünler, 2018 senesine kadar satıldı. Bu demek oluyor ki milyonlarca tonluk tahılın daha var olmadığı halde sahibi var.

Kapitalizmin olusturduğu bu üretim modeli bütün dünyada tarım ticareti olarak biliniyor ve bu temel olarak makina kullanımı, zehirli kimyasallar ve genetiğiyle oynanmiş tohumlara dayanan, artan miktarda tek ürün üretimine dayalı tarımsal üretim modeli.

Tarım ticareti modeli sosyal olarak da adeletsiz çünkü şehir dışındaki işgücünün ihracına neden oluyor, milyonlarca tonluk kimyasal gübrenin ithaline dayalı olduğu için ekonomik olarak sürdürülebilir değil; tohum, fiyat ve pazarı yöneten ve tarımsal ticaret karının çoğunu ele alan büyük şirketlere bağlı. Çevresel olarak da sürdürülebilir değil çünkü tek tip tarımcılık doğal olarak varolan biyolojik çesitliliği de yok ediyor, sorumsuzca kullanılan zehirli kimyasallar toprağın doğal verimliliğine ve mikroorganizmalara zarar veriyor, çevreyi kirletiyor ve her şeyden önemlisi insan sağlığı üzerinde ciddi zararlara yol açıyor ve üretilen gıdaların zehirlenmesine neden oluyor.

Brezilya’daki Ulusal Kanser Enstütüsü (Inca) geçtiğimiz şubat ayında uyarıda bulunarak, bu yıl 546 bin tane yeni kanser vakası tahmin ettiklerini, büyük bir kısmının böcek ilaçları nedeniyle kirlenmis gıdalardan kaynaklandıgını ve özellikle kimyasal zehirlere karşı hassas olan hücrelerin bulunduğu gögüs ve prostat kanseri türlerinde artış olacağını belirtti.

Gıda Egemenliği

Para ve ticari eşyaya dayalı tarım ticareti modelinin yarattığı bu koşullar altında, gıdanın sadece ticari bir mal olmadığı prensibini bütün dünyada yeniden tartışmamız gerekiyor. Gıda hayatta kalmak için bir hak, bu yüzden bütün insanlar bu enerjiye eşit şekilde ve hiçbir sınırlama olmaksızın erişebiliyor olmalılar.

Via Campesina’da her insanın kendi yiyeceğini üretebilme hakkına dayanan ‘gıda egemenliği’ diye bir konsept geliştirdik. Bu, insanlıgın en zor koşullarda bile hayatta kalmasını garanti altına alan bir şey. Artık insanların hayatta kalabilmesi için dünyanın her yerinde yerel koşullar altında besin üretiminin mümkün olduğu biyolojik olarak kanıtlandı.

Temel sorun insanların gıda egemenliğinin nasıl garanti altına alınacağı. Ve bunun için bizler hem üreticilerin hem de tarlada çalışanların toprağa ve suya sahip olmak haklarını korumalıyız. Bu temel insan haklarından biri.

Bu yüzden doğal kaynakların (toprak, su, enerji) dağılımını düzenleyen, tarımsal reform adını verdiğimiz, yeni politikalara ihtiyacımız var.

Ulusların ve halkların doğanın temel malları üzerindeki egemenliğini garanti altına almalıyız. Bu temel malları özel mülkiyet ve kar kurallarına maruz bırakmamalıyız. Doğal kaynaklar insanların çalışmalarının sonucu ortaya çıkmıyorlar. Bu yüzden devlet, toplum adına bu kaynakları sosyal amaçlar doğrultusunda kontrol etmeli.

Bugün kapitalizm tarafindan dayatılmaya calışıldığı gibi tohumlar ve yaşayan şeyler üzerinde özel mülkiyet olmamalı. Bunlar bütün insanlığın mirası.

Her bölgede gelenekleri ve bölgesel kültürü yaşatmak için gerekli besin maddelerinin o bölgedeki biyolojik çesitlilikten üretilmesini sağlamalıyız. Biliminsanları, tıp uzmanları ve biyologlar canlı varlıkların sağlıklı üremelerinin doğal yaşamlarına uygun yaşamalarına bağlı olduğunu söylüyorlar.

Doğaya saygılı olmayı teşvik eden, doğal yaşamla uyumlu, kimyasallardan uzak üretimi destekleyen devlet politikalarına ihtiyacımız var.
Uluslararası şirketlerin gıda üretimi ve dağıtımını kontrol etmesini önlemeliyiz. Aynı zamanda amerikan doları tarafindan domine edilen oligopoli yerine, insanlar arası dayanışmaya dayalı ticareti desteklemeliyiz.
Ayrıca gıda ürünlerinin ticari eşya olmaması ve vatandaşları için bir hak olması devletin bir sorumluluğu. İnsanlar demokratik toplumlarda ancak kendileri için gerekli olan gıdaya ulaşabildiklerinde var olabilirler.

Yeni bir tür üretim

Tarım ticareti sömürgesi nedeniyle Brezilya’da tarımsal alanlar ve doğal kaynaklar sayıları gittikçe azalan kapitalistlerin eline geçiyor. Çığ gibi büyüyen yabancı ve iktisadi kapital, toprak, su, tarım ve nerdeyse bütün tarımsal ticareti kontrol ediyor.

Ayrıca bu tarımsal ticaretin yanı sıra, büyük toprak sahipleri ve medya, özellikle televizyon, dergi ve gazeteler arasında ideolojik bir sınıf ortaklığı ortaya çıkmaya başladı. Bunlar kırsal bölgelerde kapitalist şirketleri destekleyerek, bunları modern ve yeri doldurulmazlarmış gibi gösteriyorlar. Büyük medya patronları, tarım tacirleri, reklam ve ekonomik güçler arasında ortak bir yaşam alanı oluşmaya başladı.

Bu yeni koşullar altında toprak ve tarımsal reform için mücadelenin doğasi değişti. Bu yüzden bu sene şubat ayında 6. Ulusal Topraksız Işçiler Hareketi Kongresi’nde ‘Toplumsal Tarım Reformu’ programı kabul edildi, çünkü bu herkesi ilgilendiren bir konu. Bu reform, toprak sahibi olmayanlar için tarımsal bir reform değil, toplumu değiştirmeye yönelik bir reform.

Tarımsal reform, her ne kadar tarımsal arazilerin fakirler için dağıtilmas bölgesel sosyal problemleri çözmede önemli bir rol oynasa da, buna indirgenmemeli. Uluslararası pazar ve Brezilya halkı için sağlıklı gıda üretebilmek tarımın yeniden organize edilmesi şartına bağlı. Bunu başarmak için ivedilikle ekolojik teknikler kullanılarak çesitlendirilmiş tarımı destekleyen politikalara geçilmesi gerekli.

Devletler tarımla ilgili araştırma için daha fazla kaynak ayırmalı ve bunu uluslarası şirketlerin yararına yapmamalı. Ufak ve orta büyüklükteki tarımsal endüstriler yanında kooperatifler oluşturarak bölgesel ürünler için bir pazar oluşturmalı.

Tabiiki toplumsal tarım reformu daha fazla zaman alacak ve daha zor olacak, çünkü bunun için şehirde yaşayanlar arasında farkındalık yaratma, mesela gıda ürünleri üzerinde içinde ne olduğunu yazma, toksik yada genetiği ile oynanmış madde olup olmadiğini belirtmek gerekecek. Aynı zamanda tarım ticareti ile gıda üretimi, iklim değişikliği, çevre ve iş olanakları arasındaki ilişki konusunda da bilinçliligi artırmak gerekiyor.

Topraksız İşçiler Hareketi programında da belirtildiği gibi şu tip zorluklarla karşı karşıyayız:

a) Toplumsal tarım reformu kırsal bölgede yaşayan halkın problemlerini çözmeli

b) Tarımsal reform temelini demokrasileşmeden alsa da, kapitalist modelden farklı olarak bütün toplum için sağlıklı gıda üretmeyi hedefler

c) Bu tarz bir reform güçlü bir ittifak oluşturmayı gerektiriyor. Topraksiz işçiler tek başlarına toplumsal tarım reformunu gerçekleştiremezler

d) Bu yeni bir toplum yaratmak için hem çiftçi hem de işçi sınıfı için güçlerin birleştirilmesini temsil ediyor

Bu yazının ingilizce orjinali upsidedownworld.org/ da yayınlanmıştır

 

Yeşil Gazete için çeviren: Ayşe Koçak

(upsidedownworld.org, Yeşil Gazete)

 

BA-şiktaş Avrupa’da turu geçti

fft81_mf2333620Beşiktaş Şampiyonlar Ligi 3. tur rövanş karşılaşmasında seyircisi önünde Feyenoord’u 3-1 mağlup ederek play-off turuna kaldı. Kartal’ın 3 golünün altında da yeni transferi Demba Ba’nın imzası vardı. Hollanda temsilcisinin tek sayısı ise Manu’dan geldi.

Bu performansı ile Demba Ba, Beşiktaş adına Avrupa Kupaları’nda hat-trick yapan ilk futbolcu oldu.

Play-off turunda Beşiktaş’ın rakipleri ise Arsenal (İngiltere), Porto (Portekiz), Bayer Leverkusen (Almanya) ve Napoli (İtalya) veya Zenit (Rusya) takımlarından biri olacak.