Ana Sayfa Blog Sayfa 2503

Çin, Washington Post ve The Guardian’ı engelledi

İki gazetenin internet sitelerine uygulanan sansür, Tiananmen Meydanı katliamının 30. yıldönümüne denk getirildi. Ülkede başta Wikipedia ve WhatsApp olmak üzere, bir çok site ve uygulama yasaklı, hoşa gitmeyen haberler yayımlayan kurumların siteleri de toptan engelleniyor.

Çin’de Washington Post ve The Guardian’ın web siteleri sansürlendi. Tiananmen Meydanı katliamının 30. yıldönümüne denk gelen sansür sonucunda Çin hükümeti Washington Post ve The Guardian’ı “kara liste”ye aldı.

Çin’in sansür uygulamalarını izleyen Greatfire.org internet sitesine göre, Washington Post ve The Guardian’ın internet siteleri, Çin hükümetinin “Büyük Güvenlik Duvarı (Great Firewall)” adını verdiği ve web üzerindeki belirli alan adlarına erişim engeli getiren merkezi yazılımın filtrelediği uluslararası yayınlar arasına katıldı.

Bu hafta sonuna kadar Washington Post ve The Guardian, VPN kullanılmadan Çin’den hala düzenli olarak erişilebilen son birkaç İngilizce yayın yapan site arasındaydı.

CNN’de geçen hafta engellendi

CNN çalışanları da, hazırladıkları Tiananmen dosyası nedeniyle hafta içinde web sitelerine erişim engeli getirildiğini duyurmuştu. Haberi kendi internet sitelerinden de duyuran Post ve Guardian, Çinli yetkililerin, 4 Haziran 1989’daki Tiananmen Katliamı’nın 30. yıldönümü öncesinde aşırı hızda çalışmaya başladıklarını yorumunu yaptı ve hükümetin popüler mesajlaşma uygulaması WeChat üzerinden olaya ilişkin anahtar kelimeler veya resimler yayınlanmasını ve gönderilmesini yasakladığını açıkladı.

Birçok site yasaklı

Ülkede Wikipedia’nın her dil sürümü de Mayıs ayının ortasında tamamen yasaklanmıştı. Çin nadiren olsa da, web sitelerini engellemek için gerekçelerini ilgililere bildiriyor ama yasağın kalıcı olup olmayacağı konusunda açıklama yapmıyor. Bloomberg, New York Times, Reuters ve Wall Street Journal gibi siteler de Çin’de yıllarca engelli kaldı. Ayrıca Dropbox, Slack ve WhatsApp gibi diğer popüler hizmetler de Çin’de yasaklanan uygulamalar arasında.

800 yıllık tarihi kapı ‘yepyeni’ oldu

2015’te restorasyonuna başlanan 800 yıllık Korkuteli Alaaddin Camisi’nin taç kapısı, yeni taşlarla yeniden yapıldı. Kapı üzerindeki bezeme ve motifler de yok edildi.

Antalya Korkuteli‘nde Selçuklu stilinde yapılan 800 yıllık Alaaddin Camisi‘nde ‘taç kapı’nın restorasyonu bitti. Yeni taşlarla yapılan restorasyonda tarihi kapının sanat şaheseri olarak nitelendirilen bezeme ve motiflerinden pek çoğu yok oldu.

Korkuteli Alaaddin Camisi, 2015 yılında restorasyona alınan Korkuteli Aladdin Camisi’nin sanat tarihi açısından eşsiz özellikteki taç kapısının da restorasyon kapsamında sökülerek yeniden yapılması planlandı.  Ömer Erbil’in Hürriyet’te yer alan haberine göre, restorasyon projesinin mimarı Mehmet Emin Yılmaz, tüm duvarların statik incelemesinin yapıldığını, taç kapıdaki taşlardan numuneler alındığını ve sökülerek güçlendirmeye karar verildiğini, nitelikli taşların depoya kaldırıldığını ileri sürdü. Ancak restorasyon sırasında kapı taşlarının bir kısmının üstüne numaralar konarak taşlar yola gelişigüzel dizildi.

Alaaddin Camisi’nin kapısı, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Divriği Darüşşifası’ndaki taç kapıya benzerliği ile bilinen, Anadolu’nun önemli eserlerindendi.

Restorasyon bitti, kapı gitti

Vakıflar Antalya Bölge Müdürlüğü restorasyonu yapan şirkete soruşturma açarak ihaleden el çektirdi. 16 Mart 2017 tarihinde 480 bin lira bedelle sadece taç kapıyı başka bir şirkete ihale etti ve 10 ay süre tanıdı. Bu yıl başında biten restorasyon sonrası eski taç kapıdan geriye bir şey kalmadığı, yeni taşlarla yeniden yapıldığı ve bezemelerin ve motiflerin pek çoğunun artık olmadığı görüldü.

 

Türkiye’den İzlanda’ya Milli Takım notası

Türkiye, A Milli Futbol Takımı’nın İzlanda‘da havaalanında bekletilmesini kınayan ve konuya ilişkin ek güvenlik tedbirlerinin alınmasını talep eden nota verdi. Notada, A Milli Futbol Takımı’nın ülkeye girişi sırasında İzlandalı yetkililer tarafından uzun süre pasaport kontrolünde bekletilmesine, eşyalarının detaylı aranmasına ve milli futbolculara yönelik saygısız ve saldırgan tavırlara dikkat çekildi. Türkiye’nin Oslo Büyükelçisi Fazlı Çorman, Türkiye’nin rahatsızlığını vurgulamak ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak üzere İzlanda’ya gidiyor.

İzlanda’yla karşılıklı yerleşik diplomatik temsilciliği bulunmuyor. Bu nedenle Oslo Büyükelçisi aynı zamanda İzlanda’ya akredite olarak görev yapıyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu‘nun İzlanda Dışişleri Bakanı’nı arayacağı belirtildi.

İzlanda ile oynanacak karşılaşma için ülkeye giden Türkiye A Milli Futbol Takımı saatlerce ülkeye alınmamış; futbolcuların çantaları polis tarafından didik didik defalarca aranırken, kafilenin uçaktan indikten sonra otobüse binmesi yaklaşık 2 saat sürmüştü.

Bu durum tepki çekerken; Türkiye’de de 8 Haziran’da Konya Büyükşehir Stadyumu’nda oynanan Türkiye-Fransa karşılaşmasında da Fransa Milli Marşı ıslıklanmıştı. Aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi’nin lideri Marine Le Pen, FIFA’nın Türkiye Futbol Federasyonu’na ceza vermesi gerektiğini söylemişti.

Rosatom: Akkuyu’nun ikinci ünitesinin yapımı yaz sonu başlıyor

Temelindeki çatlağın ortaya çıkmasıyla endişelerin katlandığı Akkuyu Nükleer Santrali için yürütücü firma ikinci üniteyi bu yaz sonu inşa etmeye başlayacaklarını, üçüncüsü için de önümüzdeki yıl izin çıkacağını söyledi.

 

Rusya-Türkiye ortaklığıyla Mersin’in Akkuyu ilçesinde yapımı devam eden Akkuyu Nükleer Santrali’nde, reaktörün oturtulacağı zeminde iki kez çatlak oluşması ve bunun kamuoyundan saklandığının anlaşılması üzerinden çok geçmeden, Rusya’dan açıklama geldi. Rusya Devlet Nükleer Enerji Şirketi Rosatom Başkanı Aleksey Lihaçev, Akkuyu nükleer güç santralinin ikinci ünitesinin yapımına yaz sonu, sonbahar başlarında başlamayı planladıklarını duyurdu.

St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nda (SPIEF) konuşan Lihaçev, “İkinci ünite için gereken izni haziran-temmuzda almayı bekliyoruz. Türk düzenleyicisinin nihai kararına bağlı olarak ikinci ünitenin ilk betonu için yaz sonu – sonbahar başlarına odaklandık” dedi.

“Üçüncü ünite için gereken tüm belgeleri teslim ettik” diyen Lihaçev, üçüncü ünite için iznin 2020’nin ilk çeyreğinde beklendiğini de sözlerine ekledi. Lihaçev, nisan ayında Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) projesinden hisse satışı konusunda Türkiye’deki özel ve devlet şirketleriyle görüşmelerin sürdüğünü açıklamıştı.

Kapalı kapılar ardında

Akkuyu Nükleer Santrali, geçtiğimiz ay temelinde oluşan çatlak nedeniyle gündeme gelmişti. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK’in) yaptığı denetimlerde ortaya çıkan çatlağın üstünün betonla kapatıldığı ancak ikinci kez çatlak oluştuğu; ikinci çatlağın da aynı yöntemle kapatıldığı anlaşılmıştı. Akkuyu Nükleer santralinin yürütücüsü Akkuyu Nükleer A.Ş. ise bir açıklama yaparak, birinci önceliklerinin güvenlik olduğu belirtmiş; “Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) projesinin inşaatı nükleer güvenlik gerekliliklerine, yüksek kalite standartlarına ve planlanan takvime uygun olarak devam edecektir” demişti.

Nükleer Santral inşaatına, başta TMMOB olmak üzere uzmanlar, nükleer enerji karşıtı aktivistler ve çevre halkı karşı çıkıyor. Santralden çıkacak atıkların ne yapılacağıyla ilgili belirsizlik, olası bir kaza durumunda vereceği büyük zarar ve kurulacak alanın deprem bölgesi olmasından hareketle inşaat faaliyetine derhal son verilmesi talebi sürekli sıcak tutuluyor. İdarenin denetimindeki Nükleer Düzenleme Kurulu’nun şeffaflıktan uzak yapısı da eleştirilerin merkezinde yer alıyor.

Ressam-yazar İbrahim Balaban hayatını kaybetti

Ressam İbrahim Balaban, 98 yaşında hayatını kaybetti. Bir süredir hastanede tedavi gören Balaban, resim yapmayı cezaevinde birlikte kaldığı Nazım Hikmet’ten öğrenmişti.

Türkiye’nin önemli ressam ve yazarlarından İbrahim Balaban, yaşamını yitirdi. 98 yaşında olan Balaban, Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet’le beraber kalmıştı. Bir süredir hastanede tedavi gördüğü bilinen Balaban, tuvallerine Anadolu’nun sıcaklığını yansıtmasıyla biliniyordu.

Resim yapmaya 16 yaşında Bursa Cezaevinde Nazım Hikmet’in öğrencisi olarak başlayan Balaban’ın ölüm haberini gazeteci-yazar Nazım Alpman duyurdu. Resimlerinin yanı sıra kitap da  yazan Balaban yarın İstanbul Şişli Camisi’nde öğle namazını müteakip kılınacak cenaze namazının ardından toprağa verilecek.

İbrahim Balaban kimdir?

1921’de Bursa Osmangazi’de dünyaya geldi. 16 yaşındayken hint keneviri yetiştirmek suçundan cezaevine girdi. Cezaevinde resim çizmeye başladı. Resimlerini zeytinyağına batırdığı renkli kalemlerle yapıyordu.

Balaban, cezaevinden çıktıktan sonra evlendiği gün düğün evini basan hasmını öldürdü ve yeniden cezaevine girdi. 1942 ile 1944 ve 1947 ile 1950 yılları arasını Bursa Cezaevi’nde geçirdi.

Balaban, Bursa Cezaevi’nde kendisinden 20 yaş büyük olan Nâzım Hikmet’la tanıştı. Onun desteği ve ilgisi sayesinde resim yeteneği ortaya çıktı ve gelişti.

İlk sergisini 1953’te İstanbul’da, Fransız Kültür Merkezi’nde açan Balaban, sonraki yıllarda hem Türkiye’de, hem de yurtdışında pek çok sergi açtı.

Balaban’ın “Göç” adlı tablosu 1990’da 45 milyon TL satıldı ve bu fiyat yaşayan bir Türkiyeli ressamın eserine ödenen en yüksek fiyat oldu.

Balaban’ın ayrıca Balaban, İz, Şair Baba ve Damdakiler, İzdüşümü, Dağda Duruşma, Kalıba Sığmayanlar, Nazım Hikmet Ve Biz, Avrupa’da Dolaşanlar, Tahliyeci Yusuf, Tek Bıyık, Nazım Hikmet’le Yedi Yıl isimli kitapları bulunuyor.

Yağma projeleriyle talan edilen Kuzey Ormanları can çekişiyor – Melis Alphan

Marmara Bölgesi’nin yaşam kaynağı Kuzey Ormanları’nın yağma ve rant projeleriyle talanı durdurulmazsa, başta 16 milyon İstanbullu olmak üzere, bölgede yaşayan insanların geleceği tehlikede.

Orman, açık alan, sulak alan, kayalık, kumul, longoz gibi çok farklı ekosistemlere sahip Kuzey Ormanları’nda 15 Önemli Doğa Alanı (ÖDA) bulunuyor.

Burada, üç farklı iklim bölgesi buluşup geçiş alanı oluşturduğu için biyoçeşitlilik çok zengin. Kuzey Ormanları’nda 46 farklı ağaç, 3 bin bitki ve 2800 otsu bitki türü ile endemik bitki taksonlarının yanı sıra, 48 memeli, 350 kuş, 350 balık ve 45 sürüngen/kurbağa türü yaşıyor. Burası aynı zamanda, dünyanın önemli kuş göç yollarından.

Orman köyleri, arkeolojik varlıklar, kaleler, köprüler, tarihî yollar, su kemerleri ve endüstri mirası yapıları ise Kuzey Ormanları’ndaki kültür varlıklarını oluşturuyor.

Kuzey Ormanları’na gözümüz gibi bakmamız gerekirken, doğa katili mega rant projeleri olan 3. Köprü, otoban ve İstanbul Yeni Havalimanı, Kuzey Ormanları’nın kalbine hançeri sapladı.

Osmanlı’nın son döneminde bile, Kuzey Ormanları atlı muhafaza birliklerince korunuyordu. Şimdilerde, yüzyıllarca değeri bilinmiş Kuzey Ormanları’nın talanını canımız yanarak izliyoruz.

BARAJ, OTOBAN, BORU HATTI VE RANT PROJELERİ KUZEY ORMANLARI’NI BİTİRECEK

Kuzey Ormanları Savunması, Marmara Bölgesi’nin yaşam kaynağı olan Kuzey Ormanları’nı bekleyen tehlikelere ısrarla dikkat çekiyor.

Bu tehlikeler neler diye bakacak olursak:

  • Öncelikle, İstanbul’un su kaynakları kurutulduğu için, kente su yetiştirmek adına İğneada Longozları ile Karanlık Vadi’ye baraj yapılacağı, orman ve tarım arazilerinin sular altında kalacağı, yani bu iki cennetin ölüm fermanının imzalanacağı söyleniyor.
  • Biliyorsunuz, bir toprağın oluşması asırlar sürüyor. Ormanlar katledilerek açılan taş, kum, kömür ve maden ocakları ise oluşumu asırlar alan bu verimli toprağı kazıp taşını ve kayasını çıkarıyor, suyu havayı kirletiyor ve ur gibi büyüyerek ormanı yiyip bitiriyor. Şimdi, ‘Kuzey Marmara Otobanı’ adlı yağma projesine gereken inşaat malzemesinin yakındaki ormanlar tıraşlanarak açılacak taş ocağından karşılanacağı konuşuluyor.
  • Kuzey Ormanları artık, ormanı bölüp yaban hayatı parçalayan ulaşım, enerji, su, doğalgaz nakil ve iletim hatları projelerinden yorgun düşmüş vaziyette. Ama hâlâ hırpalanmaya devam ediyor. 200 milyon yaşındaki Ballıkayalar Kanyonu’nun içinden otoban geçirileceği, 17 bin ağacın kesileceği haberleri geliyor. Rusya’dan başlayıp Kırklareli’nden yeryüzüne çıkacak ‘Türk Akım’ adlı Rus doğalgaz boru hattı için Kıyıköy’den Vize’ye kadar 30 kilometre boyunca ormanın tahrip edileceğini biliyoruz; bu kez de ıstrancalarda yaban hayat dikenli tellerle ikiye bölünecek.
  • “Türkiye, ormanı arsaya çevirip yağmalayan, orman köylerinin çevresindeki her boşluğa rant projeleri yapan iktidar destekli inşaat ağalarından çok çekti” diyen Kuzey Ormanları Savunması, ormanın pek çok yerinde ‘boş’ alanların etrafına çit çekilerek işgal edildiğini, İmar Barışı adlı yağma yasasının yeni bir ‘ormana hücum’ dalgasını tetiklediğini ifade ediyor.

Ama sanmayın ki Kuzey Ormanları’nın önündeki tehlikeler ve tahribat bunlarla sınırlı…

Trakya’da yapımı planlanan ve çevreye zehir saçacak termik santrallar; İğneada’da planlanan ölümcül nükleer santral; orman çevresindeki tarım havzalarına kurulan denetimsiz sanayi tesisleri; ormanı çöplüğe çeviren çöp depolama/yakma/eleme tesisleri, hafriyat döküm sahaları; orman sahillerini tahrip eden liman ve deniz dolguları; ormanın beslendiği yeraltı sularına el koyarak satan su şirketleri; ‘ormanın içinde ve kenarında yer alan askerî alanlara göz dikip yapılaşmaya açmak için çalışan rant odakları; kent ormanı, tabiat parkı’ gibi isimlerle ormanı ticari bir yere, ‘gençleştirme ve seyreltme’ adı altında ormanı ‘odun pazarı’na çeviren orman işletme uygulamaları; hayvanları katleden av çeteleri…

KUZEY ORMANLARI ‘MUHAFAZA ORMANI’ İLAN EDİLMELİ

Kuzey Ormanları bu kötülük ve açgözlülük karşısında ne kadar ayakta kalır bilinmez. Ama unutmamalı ki, Istrancalardan Melen çayına kadar olan coğrafyada Türkiye nüfusunun 4’te 1’i yaşıyor.

Kuzey Ormanları’nı korumamak gibi bir seçeneğimiz yok.

İşte bu yüzden, Kuzey Ormanları Savunması, söz konusu ormanların ‘Kuzey Marmara Muhafaza Ormanı’ adı altında en üst seviyede korumaya alınması amacıyla kampanya başlattı.

Kuzey Ormanları’na böylesi bir koruma kalkanı kazandırılmadığı müddetçe, 16 milyon İstanbullu başta olmak üzere, bölgede yaşayan milyonlarca insanın bir geleceği olmayacağı ortada.

Kampanyada en öncelikli talepler; Marmara Bölgesi’nin sınırlı doğal kaynaklarını yutan İstanbul’un nüfus artışının engellenmesi, İstanbul Kuzey Ormanları’nı inşaat şirketlerinin yağmasına açan Kuzey Marmara Otobanı’nın durdurulması ve Kanal İstanbul başta olmak üzere İstanbul’u kuzeye doğru büyütmeye çalışan tüm projelerden vazgeçilmesi.

Belgrat Ormanı nasıl 1950’de Bakanlar Kurulu kararı ile ‘Muhafaza Ormanı’ statüsüne kavuşup bu sayede bugüne kadar varlığını koruyabildiyse, bugün de Kuzey Ormanları ekosistemini oluşturan tüm ormanlık alanlar 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 23. Maddesi ve ‘Muhafaza Ormanlarının Ayrılması ve İdaresi Hakkında Yönetmelik’ hükümlerine dayanarak ‘Muhafaza Ormanı’ kapsamına alınmalı.

Kuzey Ormanları Savunmasının bu çağrısına tüm Türkiye’nin, bilim insanlarının, yerel yöneticilerin, doğaseverlerin, aklını ve vicdanını kaybetmemiş herkesin destek vermesi gerekir.

(Artı Gerçek’den alınmıştır.)

 

Yeşiller nasıl Avrupa’da siyasetin yükselen gücü oldu? – Ergin Yıldızoğlu

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine giderken, uluslararası basındaki yorumcular, sağ popülist (milliyetçi, yerlici, yabancı düşmanı, ırkçı) partilerin oylarında, Avrupa siyasi coğrafyasında radikal değişim yaratabilecek bir artış bekliyorlardı. Bu partilerin oylarında bir artış yaşandı. Ancak Avrupa siyasi coğrafyasını etkileyebilecek düzeyde bir artış, Yeşillerden geldi.

Şimdi, iklim krizine ilişkin son tartışmaların ışığında, öncelikle, çevreci partileri tartışmak gerekiyor.

Örneğin, Melbourne’da bulunan “Breakthrough National Centre for Climate Restoration” isimli kurumun yayımladığı ve eski Avustralya Genelkurmay Başkanı ve bir emekli amiralin birlikte açıkladıkları rapor, eğer gereken önlemler alınamazsa, uygarlığımızın 2050’ye doğru çökmeye başlayacağını savunuyor.

Raporun yazarları, geçmişte petrol, gaz ve kömür endüstrisinde üst düzey yöneticilik yapmış.

Madalyonun öbür yüzünde de uygarlığın çökmesini önlemek için alınması gereken önlemlerin ekonomik yüküne ilişkin tartışmalar var.

Financial Times gazetesinin haberine göre İngiltere Maliye Bakanı Philip Hammond, Haziran başında, Başbakan Theresa May’e gönderdiği bir mektupta, 2050 yılına kadar sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşmak için alınması gereken önlemlerin İngiltere ekonomisine 1 trilyon sterline mal olacağını belirtmiş.

Bu maliyeti karşılamak için de sosyal hizmetlerden ve savunma harcamalarından ciddi kesintiler yapmak gerekecekmiş.

Karşımızda işte böyle bir ikilem var: Ya uygarlığın çöküşü, ya da ekonomik maliyetler.

Bu ortamda, çevreci partiler acilen çözüm üretmeye çalışır, seçmenin de ilgisini çekerken; sağ popülist partileri de, Almanya’da AfD’nin (Almanya için Alternatif) “Yeşilleri baş düşman” ilan eden açıklamasını göz önüne alarak, iklim krizini önlemeye yönelik çabalar bağlamında olumsuz etkenler olarak değerlendirmek gerekiyor.

Yeşillerin zaferi

Yeşiller ve çevreci partiler AP seçimlerinden başarıyla çıktılar. Yeşiller; Almanya, Fransa, İngiltere (İskoçya, Galler) ve İrlanda’da, Finlandiya’da, Belçika’da oylarını arttırdılar.

Bu partilerin oluşturduğu grubun AP’deki sandalye sayısı yüzde 40 artarak 51’den 69’a çıktı. Sağ popülist partiler grubunun sandalye sayısı 112; ama iki grup arasında önemli farklar var. Sağ popülist grup, çok parçalı ve kendi arasında çeşitli düzeylerde görüş ayrılıklarına sahip.

Yeşiller ve çevreci partilerden oluşan grup ise homojen bir programa, disipline sahip. Yeşiller, gerektiğinde, kendi solundaki 38 sandalyeli, “Avrupa Konfederasyonu ve Kuzey Sol Yeşiller” grubunun desteğini de alabilecek.

Gözlemciler arasında egemen kanaat, çevreci grupların birlikte hareket edebileceği, AP’deki kararları etkileme kapasitelerinin, sağ popülist gruptan çok daha yüksek olabileceği yönünde.

Almanya’da Yeşiller Partisi oyların %20,5’ini alarak, Sosyal Demokratları geride bıraktı ve ikinci parti oldu. AP seçimleri sonrası yapılan bir kamuoyu araştırması, Yeşillerin ilk genel seçimde birinci olabileceğini gösteriyor.

Fransa’da sağ popülist Marine Le Pen’in partisi Ulusal Cephe’nin oyları % 21,2’den, % 24,52’ye yükselirken, Yeşiller’in oyları %5’den %13,47’ye çıktı. Böylece Yeşiller ülkede 3. parti oldu.

İngiltere’de de Yeşiller AP’deki sandalye sayısını ikiye katlayarak 3’ten 7’ye yükseltti. Çevreci önlemlere olumlu yaklaşan ve Avrupa yanlısı Liberal Demokrat Parti ile Yeşillerin toplam oyu (%32,4), Brexit Partisi’nin oylarından (31,6) fazla.

Yeni siyasi şekillenme

Avrupa’nın merkezini oluşturan Fransa ve Almanya’da AP seçim sonuçlarına yakından bakınca, üç nedenden dolayı, Yeşillerin ve çevreci partilerin başarısının geçici olmadığını söyleyebiliriz.

Birincisi, her iki ülkede de 19. yüzyıldan bu yana siyasetin merkezinde olan Muhafazakar ve Sosyal Demokrat partiler hızla geriliyor. Fransa’da sosyalist ve komünist partilerin oy kaybettiği görülüyor. Diğer bir deyişle, hem iş çevrelerinin serbest piyasacı muhafazakâr partileri, hem de sanayi işçilerinin geleceğe umutla baktığı bir dönemde gelişmiş sendikaların, kitlesel sanayi işçilerinin partileri geriliyorlar.

Ekonomik kriz seçmenin gözünde serbest piyasa modelinin, iş çevrelerinin ve devleti yöneten seçkinlerin tutumlarının üzerine büyük soru işaretleri koyarak muhafazakâr partileri zayıflatıyor. Ekonomik krizin içinde sendikalar zayıfladı, kitlesel işçi sınıfı büyük ölçüde çözüldü. Bu gelişmeler bu kesimler arasında gelecek korkusunu, yabancı düşmanlığını, milliyetçiliği besliyor, popülist, milliyetçi partilerin çekim alanına girmelerini kolaylaştırıyor.

Ne muhafazakârlar ne de geleneksel sosyal demokrat ve sol partiler bu trendi geri çevirecek gibi görünüyor. Yunanistan’da ve İspanya’da sosyal demokrat partilerin politikalarını benimseyen SYRIZA ve Podemos’un da oy kaybettiği görülüyor.

İkincisi, Yeşillere ve çevreci partilere oy veren seçmene bakınca işçi sınıfının, “yeni orta sınıf” olarak tanımlanan, ileri teknoloji, iletişim, hizmet sektörü ve simgesel/kültürel üretim sektöründe çalışan, Avrupa Birliği yanlısı yüksek eğitimli kesiminin varlığı özellikle dikkat çekiyor.

Yüzü geleceğe dönük, umutlu ancak bir o kadar da uygarlığın geleceğinden kaygılı bir kesim bu. Bu aynı zamanda işçi sınıfının sayıca artmakta, kültürel olarak, yeşillere ve çevreciliğe eğilimi bir yönde şekillenmekte olan kesimi.

Bu koşullarda, adeta, sağın temsilciliği milliyetçi yabancı düşmanı sağ popülist partilere ve solun temsilciliği de iklim krizi gibi küresel sorunların ancak uluslararası işbirliği ve sosyal adalet üzerinden çözülebileceğini savunan Yeşillere ve çevreci partilere kalıyor.

Üçüncüsü, Almanya ve Fransa’da, sanırım bu İngiltere için de geçerlidir, genç seçmen, haftalardır her Cuma günü tekrarlanan liseli öğrenci protestolarının da gösterdiği gibi iklim krizi konusuna büyük ilgi gösteriyor.

Örneğin, Fransa’da 18-25 yaş grubundaki seçmenin %33’ü Yeşiller Partisi’ni destekliyor. Almanya’da Yeşiller bu yaş grubundan, tüm diğer partilerden çok daha fazla oy almış.

Kamuoyu yoklamaları Almanya’da halkın %48’inin iklim krizi ve çevre konularında büyük kaygı duyduğunu gösteriyor.

Financial Times bir araştırmasında, henüz oy verecek yaşa gelmemiş gençlerin, anne ve babalarını, yeşillere oy vermeye zorladıklarını aktarıyor. Yeşiller ve çevreciler yalnızca bugünkü değil, geleceğin genç seçmeninin de ilgisini çekiyor.

Yeşiller ne öneriyor, işleri neden zor?

Yeşil ve çevreci hareketin umutları boşuna çıkartmaması, uygarlığın geleceğini koruyabilmesi için, toplumsal dengeleri sarsacak sosyal ekonomik politikaları topluma kabul ettirebilmesi gerekiyor.

Yeşillerin toplumun önüne koydukları listede, karbon üretimine ve tüketimine yüksek vergiler, bu vergilerle toplanan fonların sanayide ve tarımda konumu bozulmaya başlayan üreticileri ve tüketicileri desteklemeye yönlendirilmesine ilişkin önlemler, yeni enerji kaynakları için büyük altyapı yatırımlarına ilişkin harcamalar var.

Tüm bunların, bir türlü aşılamayan bir ekonomik kriz içinde sertleşen rekabet, giderek derinleşen jeopolitik gerginlikler ortamında gerçekleşmesi gerekiyor. Peki, Yeşiller kısa dönemde, tüm bunları yapabilecek hatta bir “Yeşil New Deal”(Yeni Yeşil Anlaşma) gerçekleştirebilecek siyasi güce ulaşabilecekler mi?

Bu son derecede önemli sorunun henüz bir cevabı yok

(BBC Türkçe’den alınmıştır)

Başkent’te sel: Üç kişi hayatını kaybetti

Ankara’da etkili sağanak yağış sonrası meydana gelen selde üç kişi hayatını kaybetti. Çok sayıda cadde, mahalle ve sokak göle döndü. Yavaş, ‘Hiçbir mazerete sığınmadan projelerimizi hayata geçireceğiz’ dedi.

Ankara’da önceki gün, akşam saatlerinde başlayan sağanak, sele neden oldu. Selde 3 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda araç yolllarda mahsur kaldı. Etimesgut ilçesinde çok sayıda cadde, mahalle ve sokak göle döndü. İlçenin dört bir yanında araçlar mahsur kaldı. Bazı yollar oluşan sel nedeniyle trafiğe kapandı. Belediye ekipleri mahsur kalan araçları kurtarmak için yoğun mesai yaptı.

Yolda kalanlar

Vatandaşlar iş yerlerindeki suyu kovalarla tahliye etti. Yağış dolayısıyla cadde ve sokakların göle döndüğü ilçede çok sayıda otomobil ile Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait bazı yolcu otobüsleri de mahsur kaldı. Yolda kalanlar araçlarını iterek bölgeden uzaklaşmaya çalışırken, ilçede düğün salonuna ait otoparkta bulunan çok sayıda araç sular altında kalarak, zarar gördü.

Bahçe kapısında hayatını kaybetti

Kentte sağanak yağış Etimesgut’un yanı sıra Çankaya ve Yenimahalle ilçelerinde de etkili oldu. Karataş Mahallesi’nde birçok evi su basarken, sel sularına engel olmak için bahçe kapısını kapatmaya çalışan Ayşe Arslan (56), sulara kapıldı. Yaklaşık 100 metre sürüklenen Arslan, köylüler tarafından sudan çıkarıldı. Gelen sağlık ekipleri, Arslan’ın hayatını kaybettiğini belirledi.

Anne ile kızı son anda kurtuldu

Kent genelinde etkili olan sağanak, Sincan ilçesinde de su baskınlarına neden oldu. Ulubatlı Hasan Mahallesi Birgül Sokak’taki apartmanın bodrum katında oturan Nurgül Artan ve kızı Sude Oğuzman, bir anda yükselen sel suları nedeniyle dairede mahsur kaldı. İhbar üzerine olay yerine gelen polis ekipleri, boğulmak üzere olan anne ve kızını daire kapısını kırarak güçlükle kurtardı. Yüksekliği 1,5 metreyi bulan suların arasından son anda kurtarılan anne ve kızı hastaneye kaldırılarak tedaviye alındı.

Valilikten açıklama

Ankara Valiliği de gece saatlerinde selle ilgili açıklama yaptı. Açıklamada, üç kişinin hayatını kaybettiği belirtilerek, “Öğle saatlerinden sonra ilimiz genelinde başlayan sağanak yağışlar sonucunda Çankaya ilçesinde taşkın suya kapılma nedeniyle A. Arslan, Etimesgut ilçesinde iş yerine dolan suyu temizlemek isterken elektrik akımına kapılma nedeniyle M. Altınışık ve konutuna dolan suyun yol açtığı panik ve heyecan sonucu kalp krizi nedeniyle M. Önder isimli vatandaşlarımız hayatlarını kaybetmiştir” denildi. Açıklamada Polatlı ilçesinde de ekili alanların sele maruz kaldığı aktarıldı.

Mansur Yavaş: Hiçbir mazerete sığınmayacağız

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da Twitter’dan yaptığı açıklamada, ”Bizler hiçbir mazerete sığınmadan, kentimizin yıllarca ihmal edilmiş altyapı hizmetlerini sağlamak için projelerimizi ivedilikle hayata geçireceğiz” dedi:

Beklenenin 5 katı gerçekleşen yağış ve yaşanan felaketin sonuçlarını azaltmak için tüm metropol ve ilçe belediye ekipleriyle teyakkuz halinde olduklarını söyleyen Yavaş, “Ankara’mızın altyapı sorununu kalıcı olarak çözmek bizim önceliğimiz olacaktır.” ifadelerini kullandı.

Dünya Hasankeyf için nefesini tuttu: Hala vakit var, Ilısu’da su tutulmasın

Dünyanın pek çok kentinde, Hasankeyf ile Dicle Havzası’nı su altında bırakacak Ilısu Barajı’nda tepki gösterenler hafta sonu sokaklara çıktı: ‘Geç değil, barajda su tutulması kararınızı değiştirin’

Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi‘nin çağrısı üzerine 7 ve 8 Haziran 2019 günü “3. Hasankeyf Küresel Eylem Günlerinde” küresel düzeyde 35 yerde Ilısu Barajı’nda su tutulmasına karşı eylemler gerçekleştirildi. “Hasankeyf doğamız, Dicle Kültürümüz” sloganıyla Türkiye, Irak ve Rojava’dan Avrupa’ya pek çok yerde gerçekleştirilen eylemlerde Türkiye hükümetinin 10 Haziran’da Ilısu Barajı’nda su tutma niyetini eleştirildi.

Avrupa eyleme katıldı

Avrupa başkentlerindeki eylemler, 7 Haziran’da Fridays for Future ‘Gelecek için Cumalar) yürüyüşlerine katılımla başladı. İklim krizine karşı dünyanın yüzlerce şehrinde her Cuma günü sokağa inen öğrencilere Ilısu ve başka barajların Mezopotamya’da iklim ve su krizine nasıl neden oldukları aktarıldı. Ardından Ljubljana, Münich, Frankfurt, Kassel ve Hamburg başta olmak üzere pek çok kentte birlikte yürüyüşler gerçekleştirildi.

Paris’te UNESCO da eleştirildi

Aynı gün öğlen ve akşam üzeri  pek çok Avrupa kenti  ve Irak’ta ana meydanlar ve şehirlerin önemli noktalarında yürüyüşler gerçekleştirildi, bildiriler dağıtıldı, standlar açıldı, konuşmalar yapıldı, ilgi gösterenlere bilgiler aktarıldı ve ortak resimler çekildi. Paris’teki eylem UNESCO merkezinin önünde yapıldı; örgütün Hasankeyf konusundaki sessizliği eleştirildi. Viyana’daki eylem ise Ilısu Projes’inde yer alan en büyük şirket, Andritz’in önünde gerçekleştirildi.

Irak’ta 10 kentten destek

Mezopotamya genelinde önemli bir dayanışma mesajı da Irak’tan geldi. Bağdat, Babil, Nasıriye ve Basra’nın dahil olduğu 10 kentte gerçekleştirilen eylemlerde Hasankeyf’ın yaşatılması talep edildi.

7 Haziran akşamı saat 20.00’de sosyal medyada #HasankeyfİçinGeçDeğil hashtag’ı üzeri yoğun paylaşım yapılırken, Türkiye’den çok sayıda sanatçının katılımıyla Hasankeyf ve Dicle havzasının yok edilmesine tepkiler iletildi. Metin Uca, Xero Abbas, Haluk Levent, Mikail Aslan, Pınar Aydınlar, Barış Atay, Cemil Koçgiri, Bahar Feyzan, Bilal Doğan, Şebnem Sönmez, Ercan Yılmaz, Diljen Roni, Kadir Çat, Deniz Esmer ve Selim Temo’nun gönderdikleri dayanışma videoları paylaşılarak yüzbinlerce sosyal medya kullanıcılarına ulaşıldı.

Paris’ten sanatçı Elen Ture de bir özel Hasankeyf panosuyla da katılarak destek verdi.

Britanya Yeşilleri’nden destek

8 Haziran Cumartesi günü de eylemler devam etti. Hasankeyf’te saat 12.00’de köprü başında çok sayıda aktivist ve siyasetçi Ilısu Barajı’nın durdurulması talep etmek için toplandı. Batman Belediye Başkanı ve HDP milletvekili Ayşe Acar Başaran‘dan sonra Birleşik Krallık Yeşiller Partisi’nden Avrupa Parlamentosu’na seçilen Julia Word şunları söyledi: “Geçen hafta Erdoğan’a Ilısu Barajı’nda su tutma açıklamasından dolayı mektup yazdım. Mektubumda Ilısu Barajı’nı durdurmasını istedim. Bir cevap almayı hak ediyorum.”

Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi adına söz alan Zozan Şimşek hazırlanan bildiriyi okudu. Açıklamada Ilısu Projesi’nin baştan sona yanlış ve yıkım getiren bir proje olduğunu ve devlet yetkililerinin iddia ettiği ‚yereldeki topluma sosyo-ekonomik yararı’ söz konusu olmayacağı vurgulandı.

İnşaatta sona yaklaşılsa bile Hasankeyf ve Dicle Nehri için geç olmadığını ve barajda su tutulmayarak yeni bir süreç başlanması gerektiğini vurgulanan açıklamada, bundan herkesin kazanacağı belirtildi. Çok sayıda basının katıldığı eylem bir süre sonra sona erdirildi.

Londra’da elçilik önünde eylem

Irak Kürdistanı’nın Silemani kentinde de çok sayıda grubun katılımıyla eylemler yapıldı. Merkezde kurulan standta Irak hükümetinin harekete geçmesi istendi. İngiltere’nin başkenti Londra’da Türkiye Büyükelçiliği’nin önünde yapılan eylemde ise Şili’den bir su aktivistinin gönderdiği dayanışma mesajı okundu. Türkiye devletinden Ilısu projesinin durdurulması talep eden eylem için polis geniş güvenlik önlemi aldı.

İspanya’nın Bask özerk bölgesinde de Ilısu Projesi’ne kredi veren Garantibank’ın ana sahibi BBVA bankasına karşı Bilbao, San Sebastian ve Barcelona kentlerinde pankartlar açıldı ve afişleme faaliyeti yapıldı.

 

Foku şikayet ettiler: Denize giremiyoruz

Bodrum sahillerini mesken tutan beyaz foku şikayet eden bir sitenin sakinleri, hayvanın bulunduğu alandan ‘kaldırılmasını’ istedi

Bodrum Gümbet sahilini bir süredir beyaz bir fok mesken tuttu. Aylardır aynı bölgede sahile çıkarak güneşlenen ve dinlenen foka, bölgedeki işletmeciler “Binnaz” adını koydu. Sahildeki bir iskelenin altında dinlenmeye çekilen hayvanın fotoğrafını çekmek için turistler birbiriyle yarışırken, meraklıları umursamayan hayvan, yaklaşık 2 saat sonra bulunduğu yerden ayrılıp denize girerek gözden kayboldu.

Site sakinleri: Korkuyoruz, kaldırın buradan

Fokun altında yattığı iskelenin ait olduğu site sakinlerinin ise hayvanı Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü ile Bodrum Belediyesi’ne şikayet ettikleri öğrenildi. Sitede oturanlar, denize girmekten korktuklarını söyleyerek fokun bulunduğu alandan kaldırılmasını istedi.
Kendi doğal ortamında yaşayan fokun şikayet edilmesinin yetkililer tarafından şaşkınlıkla karşılandığı belirtildi.