Ana Sayfa Blog Sayfa 2502

Almanya’da Yeşil iktidarın ayak sesleri

Almanya’ya AP seçimleri ertesinde yapılan anketlerde, Yeşiller Partisi, birinci parti konumuna yükseldi. En çok destek gören koalisyon modeli Yeşiller’in liderliğinde, SPD ve Sol Parti’nin katımlıyla oluşacak bir koalisyon hükümeti. Yeşiller Partisi Eş başkanı Robert Hebeck, bir sonraki Başbakan olarak gösteriliyor.

Almanya’da Yeşiller Partisi’nin yükselişi sürüyor. İki hafta önceki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy oranını neredeyse ikiye katlayan Yeşiller, yapılan son anketlere göre Başbakan Angela Merkel’in partisi Hıristiyan Demokratların önüne geçerek birinci parti konumuna yükseldi.

Amerika’nın Sesi’nden Cem Dalaman’ın haberine göre, anketlerde ‘Yeşiller’e oy veririm’ diyenlerin oranı yüzde 27’yi bulurken, Birlik Partileri CDU/CSU yüzde 25 oyla Yeşiller’in ardından ikinci sıraya gerilemiş durumda. Üçüncü sırada yüzde 13’le göçmen karşıtı Almanya için Alternatif (AfD) bulunuyor. Tarihinin en büyük krizini yaşıyan sosyal demokrat SPD’de ise düşüş devam ediyor. AP seçimlerinde yüzde 15 alan SPD’nin şu anda yapılacak bir seçimde alabileceği oy oranı sadece yüzde 12.

1979’da kuruldu

Almanya’da geleneksel siyasi yelpazenin dengelerinin değiştiği şeklinde yorumlanan bu sayılarla birlikte, özellikle Yeşiller’den erken seçim çağrıları geliyor. 1979 yılında kurulan, 2016 seçimlerinde zorlanarak Federal Meclis’e girmeyi başaran Yeşiller, AP seçimleri ve anket sonuçları sonrasında adeta zafer sarhoşluğu içinde. Siyasi analizciler, politik konjonktürün Yeşiller’in lehine işlediğini ve partinin daha da güçlenebileceğini iddia ediyor. Andrea Nahles’in istifası sonrası lidersiz kalan ve hangi yöne gideceği belli olmayan SPD ve Merkel’in gölgesinden kurtulamadığı için yıldızı hızla sönen Annegret Kramp-Karrenbauer’in liderliğindeki CDU’da çözülmeler sürüyor. Nahles’in AP seçimlerindeki hezimetin sorumluluğunu alarak, istifa etmesinin üzerinden neredeyse iki hafta geçti.

Merkel’in partisinin yeni lideri belirsiz

Bir zamanlar dünyadaki diğer sosyal demokratların örnek aldığı SPD’yi bundan sonra kimin yöneteceği de henüz belli değil; parti içinden gelen tüm çağrılara rağmen kimse liderlik için aday olmak istemiyor. Geçen Aralık ayında CDU liderliğini Merkel’den teslim alan Kramp-Karrenbauer ise, yaptığı hatalı açıklamalar ve özellikle genç seçmeni kızdıran değerlendirmeleri sonrasında, önceki aya kıyasla tam 12 puan kaybederek en sevilen politikacılar sıralamasında sekizinci sıraya düştü. Yıllardır birinci sıradan hiç inmeyen Başbakan Merkel ise yerini Yeşiller’in karizmatik lideri Robert Habeck’e kaptırdı.

Habeck’in öncelikleri

Avrupa yanlısı, göçmen dostu ve şu anda çok gündemde olan çevreci politikalar izleyen, hem kentli hem de kırsal seçmene çok iyi hitap edebilen Habeck, olası bir erken seçim sonrasında başbakanlığa en yakın isim olarak görülüyor. Geniş kesimleri ilgilendiren tüketici haklarının korunması, yenilenebilir enerji kaynakları ve gıda endüstrisinde hayvan haklarına saygı gibi konularda CDU ve SPD liderlerine kıyasla çok net söylemlere sahip olan Habeck, kadın ve LGBTİ hakları, kentlerde yaşam kalitesinin yükselmesi gibi konularda da gündemi belirleyen somut öneriler getiriyor. Berlin kulislerinde, büyük koalisyonun önümüzdeki aylarda çözüleceği ve Merkel’in başbakanlık koltuğunda önümüzdeki kışı çıkaramayacağı öne sürülüyor. Yapılan anketler de, ‘Habeck geliyor’ diyen analizcileri doğrular içerikte. Almanlardan en çok destek gören koalisyon modeli Yeşiller’in liderliğinde ve SPD ve Sol Parti’nin katımlıyla oluşacak bir koalisyon hükümeti.

 

Pentagon: Türk pilotların F-35 eğitimi sonlandırıldı

Daha önce açıklanan Temmuz ayını beklemeden Türk pilotların F-35 eğitimini sonlandırdığını açıklayan ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü, “Yakın çalışmaya devam edeceğiz” dedi.

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, S-400 krizi nedeniyle Türk pilotlara ABD’nin Arizona eyaletindeki Luke Hava Kuvvetleri Üssü’nde verilen eğitimin sonlandırıldığını bildirdi. Sözcü Mike Andrews, Türk pilotların ABD’deki F-35 avcı uçağı eğitiminin sonlandırıldığını söyledi.

Andrews, Reuters’a verdiği demeçte, “Bakanlık, Türk pilotların uçuş yapmadığından haberdar. Türkiye politikasında bir değişiklik olmaksızın, F-35 programına katılımlarını düşürmek için müttefikimiz Türkiye’yle yakın çalışmaya devam edeceğiz” dedi.

Ajansa ismini vermeden konuşan ikinci ABD’li yetkili ise, Luke Hava Üssü’ndeki bir komutanın güvenlik gerekçesiyle geçen hafta Türk pilotların ve teknik ekiplerin buradaki eğitiminin durdurulmasına karar verdiğini söyledi.

Yetkili, Florida’daki Eglin Hava Üssü’ndeki Türk teknik personelin bazı eğitimlerinin ise devam ettiğini aktardı.

Reuters’ın savunma muhabiri Phil Stewart da, Twitter’dan paylaştığı mesajında “Geçen hafta yeni pilotların eğitimi durdurulsa bile, ABD’de olanların eğitiminin Temmuz sonuna kadar devam edeceğini duymuştuk” ifadelerini kullandı.

Gazipaşa sahilleri de Suriyeliye yasak

Antalya’nın Gazipaşa ilçesi belediye meclisinde, Suriyelilerin ilçedeki plajlara alınmamasına yönelik teklif kabul edildi.

Antalya’nın Gazipaşa ilçesi belediye meclisi toplantısında Suriyeli sığınmacıların ilçedeki plajlara alınmamasıyla ilgili teklif oy çokluğuyla kabul edildi.  Gazipaşa Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen meclis toplantısına CHP’li Belediye Başkanı Mehmet Ali Yılmaz ve meclis üyeleri katıldı.

Toplantıda, CHP’li meclis üyesi Ulaş Özgen’in gündem dışı olarak “Mülteci Suriyelilerin Gazipaşa plajlarına alınmaması” başlıklı teklif maddesi oylamaya sunuldu. Oylamada 12 üye kabul, 7 üye ret oyu verirken, Belediye Başkanı Yılmaz’ın da içinde bulunduğu 2 kişi çekimser oy kullandı. Bazı meclis üyeleri de toplantıya katılmadı.

Kararın, daha önce Suriyeli sığınmacıların plajlarda turistleri ve kentte yaşayan vatandaşları fotoğraflayarak ve kavga çıkartarak rahatsız ettikleri gerekçesiyle alındığı belirtildi.

İnsan haklarına dikkat etmişler

Belediye Başkanı Yılmaz, gazetecilere yaptığı açıklamada, kentin turistik bir yer olduğunu ve insan haklarına dikkat ederek böyle bir karar alındığını ifade etti. İnsan ve köken ayrımı yapmadan plajdaki insanları rahatsız eden herkes için gereğinin yapıldığını belirten Yılmaz, “Suriyeli olmuş başka bir ülkenin vatandaşı olmuş önemli değil. Ben vatandaşlığına, etnik kökenine veya mezhebine bakarak ayrım yapmak taraftarı değilim. Doğru olmadığını düşünüyorum ama insanların da rahatsız edilmesine göz yumulmaması lazım. Kim rahatsız ederse etsin zabıtamız gerekeni yapacaktır” diye konuştu.

Türkiye’nin ‘çocuk işçi’ karnesi: Sayıları 2 milyona dayandı, çalıştırılırken ölüyorlar

Türkiye’de çalıştırılan her 10 çocuktan sekizi güvencesiz. Yalnızca mayıs ayında dokuz, beş yılda 315 çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

12 Haziran, Birleşmiş Milletler’in (BM), çocuk işçiliğine karşı farkındalık oluşturmak amacıyla ilan ettiği Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü. Ancak rakamlar endişe verici. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de çocuk işçi sayısı 2 milyona dayandı. Her 10 çocuktan 8’i güvencesiz çalışıyor. Bu durumdaki her üç çocuktan biri beslenme ve ısınma ihtiyacının yeterince karşılanamadığı ailelerde yaşıyor.

Çocukların yüzde 22’si çalışıyor

Yaklaşık 23 milyonluk bir çocuk nüfusunun bulunduğu Türkiye’de “Hanehalkı işgücü araştırması” sonuçlarına göre, 2017’de 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma oranı yüzde 20.3 iken bu oran 2018’de yüzde 21.1’e yükseldi. Cinsiyet bazında bakıldığında ise 2017’de işgücüne katılma oranı erkek çocuklarda yüzde 28.5 iken aynı oran kız çocuklarında yüzde 11.8 oldu. Bu oran, 2018’de erkek çocuklarında yüzde 30’a yükseldi; kız çocuklarında ise aynı kaldı. Türkiye’de çocuk işçiliği ve iş cinayetleri raporuna göre, 2013’ten 2018’in ilk 5 ayına kadar 319 çocuk iş cinayetinde yaşamını yitirdi.

Miras bırakılan yoksulluk

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomi ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (BETAM) araştırmasına göre,  Türkiye’de yaklaşık her üç çocuktan biri, başka bir deyişle 7 milyondan fazla çocuk şiddetli maddi yoksunluk çeken hanelerde yaşıyor. Uzun süren gelir yoksulluğunun bir sonucu olan maddi yoksunluk, yetişkinlerde geçici olabilirken çocuklarda genelde ömür boyu sürüyor ve sonraki nesillere aktarılma riski taşıyor. Türkiye’de yaşayan çocukların yüzde 74.6’sı evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayamayan hanelerde yaşıyor. Yüzde 51.3’ü de son 12 ay içerisinde ev kirasını, elektrik, su, gaz ve kredi kartı faturalarını planladığı gibi ödeyemeyen hanelerde ikamet ediyor.

AKP yılları…

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi’nin hazırladığı ‘AKP İktidarında İş Cinayetleri ve Çocuk İşçiler’ başlığını taşıyan rapora göre de AKP’nin iktidarda olduğu yıllarda tablo iyice vahim bir hal almış durumda. 2003-2017 yılları arasında iş kazası geçiren 2 milyon 38 bin 803 işçinin yüzde 2’si (37 bin 445) çocuklardan oluşuyor. Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine bakıldığında, söz konusu zaman diliminde iş kazası geçiren çocuk işçi sayısında yüzde 2 bin 747 oranında artış yaşandığı görülüyor.

3 bine yakın küçük çocuk iş kazası geçirdi

 Rapora göre, 2003-2017 yılları arasında 14 yaşından küçük 2 bin 897 çocuk iş kazası geçirdi. Bu çocuklardan 3’ü hayatını kaybetti. Bu 15 yılda iş kazası geçiren 14 yaşından küçük çocuk sayısında ise yüzde 3 bin 367 artış yaşandı. 2013 yılında 3 çocuk iş kazası geçirirken, 2017 yılında bu sayı tam 37 kat artarak 113’e yükseldi. SGK kayıtlarına göre, bu yıl kaza geçiren 14 yaşındaki küçük çocuk sayısı ise bin 109.

Çalıştırılan çocuk ölümlerinde büyük artış

Yine SGK verilerine göre, 2003 ve 2004 yıllarında 14 yaşından küçük 502 çocuk iş kazası geçirirken, kayıtlara herhangi bir ölüm vakası geçmedi. Buna karşın 2005 yılında meydana gelen 230 iş kazasında 1 çocuk hayatını kaybetti. 2018 yılına gelindiğinde ise basına yansıyan haberlere göre 14 yaşından küçük 23 çocuk yaşamını yitirdi. Buna göre, hayatını kaybeden 14 yaşından küçük çocuk sayısında yüzde 2200 artış yaşandı.

Her gün 6 çocuk işçi yaralanıyor

2003-2017 yılları arasında 15-17 yaş grubundan 34 bin 548 çocuk/genç işçi iş kazası geçirdi. 113 çocuk iş kazası nedeniyle sürekli iş göremez hale geldi. Meslek hastalığına yakalanan çocuk sayısı ise 35. Veriler, son 15 yılda Türkiye’de 15-17 yaş grubundan 6 çocuk işçinin her gün iş kazalarında yaralandığını ortaya koyuyor.

Ölümlerde artış yüzde 4300

Rapora göre, 2003-2017 yılları arasında yaşanan iş cinayetlerinde 116 çocuk/genç işçi hayatını kaybetti. 2018 yılında ise en az 44 çocuk/genç işçi iş cinayetlerinde öldü. Bu sayı 2003 yılında yalnızca 1’di. 2003-2018 yılları arasında ölen çocuk/genç işçi sayısındaki artış ise yüzde 4300 olarak kayıtlara geçti.

İİlgezdi, “Veriler çocuk işçiliğine bağlı olarak iş kazaları ve cinayetlerinin her geçen gün arttığını gösteriyor. İşletmeler çocuk/genç işçiliğini ucuz işgücü olarak gördüğü için kârlarını artırırken, firma menfaatleri gözetilerek çalıştırılan çocuk/genç işçiler emek sömürüsüne maruz bırakılıyor. Bu bağlamda çocuk/genç işgücü sorunu giderek daha yakıcı bir hale geliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bir ayda 9 çocuk çalışırken öldü

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, mayıs ayı iş cinayetleri raporunu açıkladı. Buna göre, yalnızca mayıs ayında 9’u çocuk, en az 163 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Yaşamını yitiren çocukların dördü, henüz 15 yaşında bile değildi. Çocuk işçi cinayetleri tarım, kimya, ağaç, metal ve taşımacılık işkollarında yaşandı.

Rapora göre, mayıs ayında 12 kadın ve 6 göçmen işçi de yaşamını yitirdi. En çok iş cinayeti tarım, inşaat, taşımacılık, madencilik, belediye/genel işler, ticaret/büro, metal, konaklama/eğlence, kimya ve sağlık işkollarında gerçekleşti. Ölüm nedenleri arasında trafik/servis kazaları yine başı çekerken, bunu yüksekten düşme ve zehirlenme/boğulma vakaları takip etti. En çok iş cinayetinin yaşandığı iller ise İstanbul, Antalya, Bursa, Urfa, İzmir ve Kocaeli olarak sıralandı. Mayıs ayında yaşamını yitiren işçilerin 5’i (yüzde 3,06) sendikalı, 158’i ise (yüzde 96,94) sendikasızdı. Bu yılın ilk beş ayında iş cinayetlerinde can veren işçi sayısı 716’ya ulaştı

Dünyada 73 milyon çocuk tehlikeli işlerde çalıştırılıyor

Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) raporuna göre de, tüm dünyada 73 milyonu “tehlikeli” işlerde olmak üzere halen 152 milyon çocuk işçi bulunuyor. Çalışma hayatının en önemli sorunlarından biri olan çocuk işçiliği, “Çoğu kez çocukları çocukluklarını yaşamaktan alıkoyan, potansiyellerini ve saygınlıklarını eksilten, fiziksel ve zihinsel gelişimleri açısından zararlı işler” olarak tanımlanıyor.

 

 

Vatikan: Bireyler kendi cinsiyetlerini seçemez

Yayımladığı kitapçıkta, bireylerin kendi cinsiyetini belirleyebileceğini savunan yaklaşımı ‘doğayı yok etme çabası’ olarak niteleyen Vatikan’a LGBTİ gruplar tepkili: Tam da Onur Ayı kutlanırken…

Vatikan, modern cinsiyet teorisini kınadığı bir kitapçıkta, bireylerin kendi cinsiyetini belirleyebileceğini savunan yaklaşımı “doğayı yok etme çabası” olarak niteledi. 31 sayfalık “Onu Erkek ve Kadın Olarak Yarattı” başlıklı kitapçıkta, “Cinsiyet teorisi, kişinin cinsiyetini kendi biyolojik cinsiyetine göre değil, öznel düşünce yapısına göre seçebileceği bir kavram olarak görülüyor. Bu teoriler çoğunlukla, duygular ve istekler alemindeki kafası karışık bir özgürlük kavramının ötesine geçmiyor” ifadeleri yer aldı.

BBC Türkçe’de yer alan habere göre, Vatikan Katolik Eğitimi Topluluğu’nun yazdığı metin, Katolik okullarında cinsiyet konusunun nasıl ele alınacağına dair bir rehber niteliğinde.

LGBTi gruplar ise, ‘Onur Ayı’ kutlanırken ortaya atılan bu ifadelere tepkili.

‘LGBT’ler kiliseye daha da yabancılaşacak’

Katolik eğitimcilerin Kiliseler’de cinsiyet konusunu nasıl ele alması gerektiğine ilişkin bir “rehber” niteliğinde olduğu belirtilen metinde, “erkek ve kadın arasındaki gerçek biyolojik farklılıklardan” radikal bir şekilde ayrıştığı gerekçesiyle, bazı “eğitimsel programlar ve yasal eğilimler” eleştirildi.

Dünyanın dört bir yanında her yıl olduğu gibi “Onur Ayı”nı kutlayan LGBTi bireyler ise, cinsiyetin erkek ve kadın ayrımından çok daha karmaşık ve geçişken olduğuna dair farkındalığın artırılması çağrısında bulunuyor.

Vatikan’ın kitapçığı, Katolikler arasında da tartışma yarattı. Reuters’ın haberine göre Katolik LGBTi bireyler ve Kilise arasında bağ kurmayı amaçlayan Yeni Yollar Bakanlığı’nın lideri Francis DeBernardo, kitapçığın LGBT’leri yanlış temsil ettiği gibi, onlara karşı şiddeti de özendirebileceği uyarısında bulundu.”Metindeki yanlış bilgiler ailelerin çocuklarını reddetmelerine ve LGBT bireylerin kiliseden daha da yabancılaşmasına neden olabilir” diyen Bernardo, şöyle devam etti:

“Vatikan’ın iddia ettiği gibi insanlar kendi cinsiyetlerini seçmezler, onları yaşadığı tecrübeler aracılığıyla keşfederler. Kilise de, Tanrı’nın onları ne kadar harika bir şekilde yarattığını keşfedecekleri bu sürece saygı duymalı.”

Papa Francesca bu belgeye imzasını henüz koymadı ancak metinde sık sık hem onun, hem de önceki papaların bazı demeçlerine atıf yapılıyor. İngiliz Guardian gazetesi, bu metnin dünyanın dört bir yanındaki Katolik okulların öğretmenlerine dağıtılacağını aktardı.

 

İngiltere’de binlerce kişi çıplak bisiklet sürdü

Dünya Çıplak Bisiklet Sürme Günü dolayısıyla, otomobil bağımlılığına karşı bisiklet kültürünü desteklemek isteyen binlerce çıplak İngiliz, bisikletleriyle sokakları doldurdu.

İngiltere’de binlerce kişi bisiklet kültürünü desteklemek amacıyla otomobillere bağlılığa karşı çıplak halde bisiklet sürdü. Bisikletçilerin vücutlarında ‘Daha az araç daha fazla bisiklet’ gibi mesajlar yer aldı. Çok sayıda kişinin fotoğrafladığı etkinlik, Twitter’da da trend topic oldu.

Geçtiğimiz hafta sonu yapılan etkinliğe katılanların amacı;  insan bedenini yüceltmek, çevresel konulara ve otomobil yerine daha fazla bisiklet kullanımına dikkat çekmek. ​Etkinliğe katılanların vücutlarında ‘Daha az araç daha fazla bisiklet’ ve ‘Çocuklarımızı utandırmak için buradayız’ gibi mesajlar yer aldı.

​Ülkede Brighton, Cardiff, Londra ve Manchester’dan üç bin kişinin yanı sıra Toronto, Mexico City ve Cork’tan da çok sayıda kişi sokaklarda pedalladı.

​‘Cesaretin kadar çıplak’ sloganının kullanıldığı etkinliğin Manchester’daki organizatörleri “Araç trafiğinden dolayı bozulmamış, otomobillerin kurtarıcı ulaşım yöntemi olarak görülmediği bir dünyada yaşamak istiyoruz. Her türlü bedene sahip ve oldukları gibi güzel insanları yüceltmek için buradayız” ifadelerini kullandı.

​Dünya Çıplak Bisiklet Sürme Günü etkinliği her yıl dünyanın birçok yerinde binlerce bisikletçiyi bir araya getiriyor. Etkinlikte petrol ve otomobil kültürüne bağımlılık protesto edilirken bisikletçilerin savunmasızlığına dikkat çekiliyor. Etkinlik kapsamında bedensel özgürlük de teşvik ediliyor. Katılımcılar istedikleri kadar çıplak halde etkinlikte yer alabilirken, farklı kostümler ve vücut boyalarını da tercih edebiliyor.

Mali’de Dogon köyüne saldırı: En az 100 kişi öldürüldü

Kabileler arası çatışma ve terör saldırılarına sahne olan Mali’nin orta bölümündeki Dogon köyüne yapılan saldırıda ölenlerin cesetleri de yakıldı. Dogon ve yarı göçebe Fulaniler arasındaki çatışma 2012’ten beri sürüyor.

Batı Afrika ülkesi Mali’nin, kabileler arası çatışmaların sık sık görüldüğü orta kesimlerinde, Dogon etnik grubunun yaşadığı bir köye yapılan saldırıda yaklaşık 100 kişinin öldürüldüğü belirtildi. Sanga kasabası yakınlarındaki Sobale Kou köyüne düzenlenen silahlı saldırının ardından cansız bedenlerin yakıldığı belirtildi. Ölü sayısının artmasından endişe ediliyor.

Mali’de, ülkenin kuzey ve orta kesimleri 2012’den bu yana ayrılıkçı çatışmalar ve terör saldırılarına sahne oluyor. Dogonlar ile yarı göçebe Fulaniler arasındaki çatışmalar uzun süredir devam ediyor. Dogonlar, Fulanileri yerel cihatçılarla bağlantılı olmakla suçluyor. Fulaniler ise Mali ordusunun Dogonları kendilerine saldırmak üzere silahlandırdığını öne sürüyor.

Yine aynı bölgede 23 Mart’ta, Dogonlara ait av kıyafetleri giydiği söylenen silahlı kişiler tarafından Fulanilere düzenlenen saldırıda 130’dan fazla kişi ölmüştü.

 

Dokuz deniz kaplumbağasının ölüm nedeni insan faaliyetleri

Antalya sahillerinde son 2.5 ayda dokuz deniz kaplumbağası ölü bulundu. Nesli tehlike altındaki caretta caretta ve yeşil deniz kaplumbağalarının ölüm nedenleri, balıkçı ağları, misinalar, poşetler ve tekne pervaneleri…

Antalya’nın Çıralı, Olimpos ve Mavikent sahillerinde, 2,5 ayda dokuz caretta ve yeşil deniz kaplumbağası ölüsü bulundu. Kaplumbağaların balıkçı ağları, misinalar ve denizanası zannettiği poşetleri yutarak öldüğü belirlendi.

Caretta caretta ve yeşil deniz kaplumbağaları, Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) ‘Tehlikede (EN)’ yani nesli tehlike altında ‘kırmızı liste‘de yer alıyor. Türkiye’de toplam 21 alan, caretta carettaların yuvalama alanı olarak koruma altında. 21 yuvalama alanından dokuzuna sahip Antalya, 640 kilometrelik sahil bandıyla tüm Akdeniz’de bu kaplumbağalar için en önemli yaşam alanı.

Boğulma, pervane, olta, poşet…

Antalya’da bu yıl ilk kaplumbağa ölülerinin nisan ayının son haftasında balıkçılar tarafından görüldüğünü belirten Çıralı Kıyı Koordinasyon Komisyonu Başkanı Erdal Elginöz, kaplumbağaların balıkçı ağlarında boğularak öldüğünü düşündüklerini söyledi. Elginöz şöyle konuştu:

Poşetle ilgili bir şey veya pervane yarası yoktu. İkisi de genç, 30’lu yaşlarda biri erkek, biri dişi ve muhtemelen çiftleşirken ağa girmişlerdi. Yine farklı zamanlarda ölü bulduğumuz bir carettanın üzerinde ise ‘parakete’ denilen yüzlerce iğneli olta vardı. Oltaya takılmış kurtulamamış. Bir carettanın ise sırtında pervane izleri vardı, sürat teknesi pervanesi parçalamış. İkisinin ise boğazından poşet çıkardık. Birinde yüzgeç diplerinde morluk, darbeler vardı. Nasıl olduğunu bilmiyoruz. Belki ağdan çıkarken aldığı darbeler nedeniyle olmuştu.”

 ‘Şeffaf poşeti denizanası sanıyorlar’

Carettaların denizdeki poşetleri, özellikle de şeffaf olanları denizanası sandıklarını vurgulayan Elginöz şöyle devam etti:Carettalar denizanalarını yiyerek beslenir. Antalya’da denizi denizanalarından temizleyen en önemli canlıdır caretta. Carettaları çıkarırsanız Antalya’da denize girilemez. 500’ü Antalya kıyılarında, bütün Akdeniz’de yaklaşık 2 bin caretta var. Her biri günde 2-3 denizanası tüketir. Carettalar olmazsa ortalığı denizanalarının basacağı bilimsel bir gerçek. O yüzden turizmcilerin de carettalar için seferber olması gerekir. Maalesef denizde yüzen şeffaf poşetleri denizanası zannederek yutmaları sonucu bağırsak tıkanması, boğulma gibi sebeplerle ölüyorlar.”

‘9 bin yavrudan dokuzu erişkin olabiliyor’

Komisyon başkanı yetişkin bir carettanın ölmesinin çok trajik olduğuna dikkat çekti: “Örneğin geçen yıl Çıralı ve yan koylardan toplam 9 bin yavru denize göndermiştik. Bunlardan yalnızca dokuzu erişkin yaşa ulaşabilir. Dokuz ölü kaplumbağanın kıyıya vurması bir yıl boyunca Çıralı koyundan denize gönderdiğimiz bütün yavruların ölmüş olması anlamına gelir ve çok trajik. Denizlerdeki koruma önlemlerinin de artırılması gerekiyor. Bunun için de ilgili kurumlarla daha geniş kapsamlı çalışmalar planlıyoruz. Çünkü yalnızca yuva alanlarını korumanın carettaların geleceği için yeterli olmadığı ortaya çıkmaktadır.”

Hatay’da iki caretta kurtarıldı

Hatay’da ise sahilde balıkçı ağlarına dolanmış, ölmek üzere olan iki kaplumbağa kurtarıldı. Samandağ sahilinde balıkçı ağlarına dolanmış bulunan kaplumbağayı, Hatay Tabiatı Koruma Derneği gönüllüleri, Arsuz sahilinde ise yine balıkçı ağlarına dolanmış şekilde bulunan kaplumbağayı çevre gönüllüleri kurtardı.

“Mare Nostrum” Bizim Denizimiz

Akdeniz, aslında “Mare Nostrum’dur: Bizim Denizimiz”. Romalılar’ın tümüyle Akdeniz’e hakim olduğu Milattan öncesine uzanan deyişiyle bugün , Ege, Adriyatik gibi 13 ayrı alt denizi içeren, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının ortasında yer alan, 23 ülkenin denizinden aynı zamanda nimetlerinden birlikte faydalandığı bir havzadır Akdeniz. Akkuyu NGS ise o havzada bir tehdit!

2015 yılında Yunanistan’da Çipras ve mensubu olduğu siyasi parti Syriza’nın hükümet koalisyonunu oluşturacağı günlerde yaygınlaşan “Ege Denizi balıklarındır” deyişini hatırlarsınız. Esasen 1996 yılında Türkiye ve Yunanistan arasında başlayan Kardak Krizi zamanında Ege Denizi’nin sahipliği üzerine sol görüşün hakim olduğu çevrelerce benimsenen bu denklemi pek tabi ki Akdeniz, Karadeniz ve dünyanın bütün denizleri için kurmak mümkün. Zira türler arasında bir hiyerarşi yaratmadan meseleye yaşamsal aciliyet açısından bakabilirsek o denizin içinde yaşayan canlıların, kıyısında yaşayan bizlere göre daha fazla söz sahibi olması bir haktır. Bununla birlikte kıyıdakiler de tek başına değil…Referansını Romalılar’dan alan deyişle Akdeniz, aslında daha çok Mare Nostrum’dur: “Bizim Denizimiz”. Romalılar’ın tümüyle Akdeniz’e hakim olduğu Milattan öncesine uzanan deyişiyle bugün Ege, Adriyatik gibi 13 ayrı alt denizi içeren, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının ortasında yer alan, 23 ülkenin denizinden, aynı zamanda nimetlerinden birlikte faydalandığı bir havzadır Akdeniz. Akkuyu NGS ise o havzada bir tehdit!

Küresel politikalar karşısında yereli yeniden düşünmek

1960’lardan itibaren belirginleşen savaş karşıtı, hak ve kimlik temelli toplumsal hareketlerle ayı zamanda ortaya çıkan çevre hareketleri içinde “küresel düşün, yerel eylesloganı dikkat çeker. 1900’lerin başında şehir planlamacısı İskoç asıllı Patrick Geddes’e ait olduğu düşünülen bu söz, 1969’dan itibaren gezegenin selameti adına kirliliğe karşı önlem alınması, geri dönüşüm, yeniden kullanım gibi yöntemlerle kendini göstermiştir. 1990’lardan itibaren ise küresel iklim krizi, nükleer felaketler gibi sınır aşan etkiler karşısında bu ifadenin adeta ters yüz edildiğini görürüz ki Dünya Sosyal Forumu, İklim Forumu gibi küresel etkinlikler de bu düşüncenin ürünüdür. Neticede gezegen üzerinde küresel bir maruziyet yaşanmasının nedeni küresel politikalar güderek faaliyet gösteren şirketlerle Dünya Bankası, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) gibi ulusüstü kurumlar eliyle gezegenin mağduriyet yaşaması karşısında mücadelenin stratejisinin, dilinin duruma göre yerelden küresele uyarlanması gerekmiştir. Ancak geniş veçheli dayanışma ağları içinden ilerlemek her zaman hızlı işleyen bir yol olmayabilir. Biraz da bu nedenle bu yazının amacı, “yerel düşün küresel eyle” bağlamını değişen şartlara göre yereli yeniden konumlandırarak düşünmek olacak.

8 yıl önce meydana gelen Çernobil’den sonra Dünyanın ikinci büyük nükleer felaketini düşünelim. Şüphesiz, Fukuşima Nükleer Felaketi, Çernobil Felaketi’ne dair unutulmaya yüz tutan gerçekleri dünya kamuoyuna hatırlattı. Dahası, nükleer santralleri gelişen iletişim teknolojilerinin yardımıyla önemli bir tartışma konusu haline getirdi. Yine son dönemde dünya çapında izleme rekorları kıran Çernobil dizisinin nükleer santrallerle ilgili farkındalığı tekrar yükseltti ve potansiyel nükleer felaketlere karşı daha proaktif olunması gerektiği yeterince anlaşıldı. Lakin bir gerçek var ki bugün dünya genelinde faaliyet halindeki 417 reaktörün her biri küresel felakete gebe ve bunların atıkları ve kullanılan yakıtın yerin altından çıkarılması, işlenmesi, sevkiyat süreçleri dahil çok boyutlu riskleri de cabası. Gerek bu santrallerden gerekse ilgili tüm proseslerinden kurtulmak için dünya genelinde bir çok ülkede nükleer karşıtı hareket var ancak küresel faaliyetlerin organizasyonundan tutun da kültürel farklılıklara kadar stratejilerin hedeflere dönüşmesini sağlayacak mekanizmaların hızını kesen faktör çok.

Bölgesel dayanışma köprüden önce son çıkış

Meseleye Türkiye’deki Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) açısından bakacak olursak bu santral salt nükleer karşıtlarına göre değil, nükleer endüstriye göre de sorunlu. Nitekim “Böyle dostun varsa düşman gerekmez” dedirtecek kadar açıkları, yetersizlikleri olan bu proje, nükleer santrallerin kurulması ve yaygınlaşması için çalışan UAEA tarafından 2015’te bir çok eleştiri almış ancak bu eleştiriler dikkate alınmamıştı. Akkuyu Nükleer Santrali kurulur da enerji üretimine başlanırsa yaşanacak sorunlar yağmurdan, soluduğumuz havadan korkmamıza yol açacak kadar içimizde olacak. Zira Akkuyu NGS yer lisansı 1976’da alınmış bir proje olarak daha yer seçimi ile ilgili dahi bir çok sorun barındırıyor. Son dönemde yayılan çatlak haberleri bu endişelerimizin yersiz olmadığını yeterince gösterdi ki Fukuşima Nükleer Felaketi’nden sonra nükleer santrallerin yerleri yeni teknolojilerle ölçüldüğünde yani yeni zemin etütleri yapıldığında başka fay hatları tespit edilmiştir. Nitekim Akkuyu NGS sahası üzerinde bilim insanlarının yaptığı araştırmalara göre 1992 yılında yapılan ölçümlerde tespit edilen irili ufaklı fay hattı sayısı da 152’den 320ye çıkmıştır. Tüm bunları birlikte düşünürsek Akkuyu sahası üzerinde bugünün teknolojisiyle tespit edilebilecek fay hattı sayısının daha fazla olacağı muhtemeldir. Dolayısıyla yer bilimci Prof. Dr. Haluk Eyidoğan’ın önerdiği gibi Akkuyu sahasındaki 300 kilometrekarelik alan yeniden incelenmelidir. En büyük sorun, bu ihtimalin siyasi iktidarlar tarafından göz ardı edilmesi, soru işaretlerinin giderilmemesi, gerçekleri işitmesi gereken tarafların bilakis çıkan sesi bastırmaya çalışması, nihayetinde sorunun teknik niteliğinin ötesinde bir yerde demokrasi çıkmazına saplanmasıdır.

Zira 2015 yılında Çevre Etki Değerlendirme(ÇED) belgesinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilmesini izleyen süreçte benim de hemen her aşamasını kaleme aldığım olaylar, davalar silsilesinde o çıkmaz yolun bütün kıvrımlarıyla tanıştık. Dolayısıyla aslında, Akkuyu NGS sahasında zeminin çatlaması ve bu bilginin Türkiye’deki yetkili kurumlardan değil Rus medyasından sızan haberlerle bize ulaşmış olması, geçmiş ve gelecekteki tüm çatlaklara dair malumun ilamıydı. Bu bağlamda sistemdeki çatlaklar karşısında sağlam kalmanın yolu yeni zenginlikler bulmaktan geçebilir. Nihayetinde bizimle aynı zararı görecek fakat siyasi olarak demokratik haklara sahip daha şanslı toplumların seslerini hükümetlerine duyurma ihtimali varsa neden dayanışma yolu seçilmesin?

Bizim denizimiz

31Mayıs- 3 Haziran 2019 tarihlerinde Nükleer fizikçi Prof. Dr Hayrettin Kılıç ile birlikte katıldığımız Madrid’de gerçekleştirilen Dünya Nükleer Karşıtı Sosyal Forumu/World Antinuclear Social Forum(AWSF) yukarıda bahsettiğim çerçevede Akdeniz’deki komşularımızın Akkuyu NGS Projesi’ne dair duyması gerekenleri paylaşmak için detaylarını şurada okuyabileceğiniz değerli bir imkandı. Aarhus ve Espoo gibi anlaşmaları imzalamayarak komşularını sınır aşan kirlilik ve risklere maruz bırakabilecek faaliyetleriyle ilgili olarak bilgilendirmeyen Türkiye, tüm Akdeniz’i tehdit ederken komşuları bilgilendirme işi de farklı bir yoldan bize düşüyor. Daha açık söylersem Akkuyu NGS ÇED’inin iptal edilmesi için açılan davaların reddi, davaların gerekçelerini ortadan kaldırmadığı gibi meydana gelecek felakete giden yoldaki taşların nasıl döşendiğinin bilinmesi komşular açısından da bir hak. Bununla birlikte kamuoyu baskısının Türkiye’de işlemediği gibi yeni kurulan Nükleer Düzenleme Kurumu (NDK)’nun “düzenleme” fonksiyonunu devreye sokmadığının bilinmesi de gerekli. Ne de olsa Akkuyu’nun idari yönetimi Gaziemir’deki nükleer atıklara karşı hiç bir önlem almayan NDK’da olacak. İşte tam bu noktada Türkiye’de çevre mücadelesi verenlerin Akdeniz’e kıyısı olan diğer 22 ülkedeki yurttaşlarla dayanışmak için tarihsel köklerinden gelen gücünü hatırlamasında fayda olabilir. Ortak bir coğrafyayı ve kültürü paylaşan toplumların sahip oldukları doğa ve doğal varlıklarını bölgesel olarak savunması daha mümkün olabilir ki bu yaklaşım küresel mücadelenin de önünü açabilir. Çünkü o, Mare Nostrum…Bizim Denizimiz!

14 Haziran Cuma günü 19:00 ‘da Mare Nostrum’un Mersin’inde, Kültürhane’deki Çitta Ekoloji Sohbetleri kapsamında nükleer, Akkuyu, iklim krizi ve Fukuşima’da yaşananları anlatacağım. Bu kez Mersin’de buluşmak dileğiyle.

(Yeşil Gazete)

İmamoğlu-Yıldırım canlı yayını 16 Haziran’da, bütün kanallarda…

İmamoğlu ve Yıldırım, canlı yayında Fox Tv’den İsmail Küçükkaya’nın yönelteceği soruları yanıtlayacak.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu ile AKP’nin adayı Binali Yıldırım, 16 Haziran Pazar günü, saat 21.00’da, bütün kanallarda yayımlanacak şekilde canlı yayında tartışacak. CHP’den Engin Altay ve AKP’li Mahir Ünal, iki adayın katılacağı canlı yayınla ilgili ortak açıklama yaptı.  Canlı yayın Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirilecek. Tartışmanın moderatörlüğünü ise Fox TV’den İsmail Küçükkaya üstlenecek.

23 Haziran’da yenilenecek İstanbul yerel seçimleri yaklaşırken, iki adayın canlı yayında karşı karşıya gelmesi yolundaki talepler gündeme oturmuştu. Günlerdir hangi kanalda, kimin moderatörlüğünde olacağı tartışılan ve iki partinin görüşmeler sürdürdükleri televizyon programı için, AKP Tanıtım ve Medya Başkanı Mahir Ünal ile CHP Grup Başkanvekili Engin Altay bir araya geldi. Görüşme sonrası açıklama yapan Ünal ve Altay, iki rakibin katılacağı televizyon programının 16 Haziran Pazar günü saat 21.00’de yapılacağını açıkladı. Moderatör, gazeteci İsmail Küçükkaya olacak.

İlk sözü alan Mahir Ünal şöyle konuştu: ”Engin Altay Bey ile yürüttüğümüz çalışmalar tamamlanmıştır. Mutabık kaldığımız protokolü paylaşacağız. 23 Haziran’da gerçekleşecek olan seçimlerin ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyoruz. Sayın Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu 16 Haziran 2019 pazar günü saat 21.00’de canlı yayında bir araya gelecekler. Yayın herhangi bir kanalda değil tüm kanallarda yayınlacak şekilde ortak yayınla gerçekleşecektir. Moderatörlüğünü İsmail Küçükkaya gerçekleştirecektir.”

Eşit süre, eşit soru 

CHP’li Altay ise ”İsmail Küçükkaya her bir adaya eşit sürede eşit soruları sormak suretiyle yayını gerçekleştirecek. Canlı yayın İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek” dedi.