Ana Sayfa Blog Sayfa 2403

Afganistan’da seçim mitingine bombalı saldırı: 24 kişi hayatını kaybetti

Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin de katıldığı mitingde çok sayıda yaralanan var. Gani’nin güvende olduğu belirtildi.

Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin katıldığı seçim mitingine bombalı saldırı düzenlendi. Saldırıda 24 kişinin öldüğü belirtildi. Cumhurbaşkanı Gani’nin ise durumunun iyi olduğu aktarıldı.  Yetkililer, saldırının Parvan vilayetinin Cengel Bağ bölgesinde miting için toplanan kalabalığın arasında gerçekleştiğini açıkladı.

Parvan vilayeti vali sözcüsü Wahida Shahkar, patlamanın mitingin gerçekleşeceği alanın girişinde gerçekleştiğini söyledi. Reuters haber ajansı ise 24 kişinin hayatını kaybettiğini aktardı. 31 kişinin de yaralı olduğu belirtildi.

Yetkililer Cumhurbaşkanı Gani’nin saldırı sırasında miting alanında olduğunu doğruladı ve Gani’nin yara almadan kurtulduğu, güvende olduğu belirtildi. Saldırıyı henüz üstlenen olmadı. Afganistan’da cumhurbaşkanlığı seçimi 28 Eylül’de gerçekleştirilecek.

Ekolojistler Ankara’da miting yapacak

Kazdağları’nda altın madeni aramak için gerçekleştirilen talanı yerinde inceleyen Ekoloji Birliği, başkentte ‘ekoloji’ odaklı büyük bir miting yapma kararı aldı.

Ekoloji Birliği, olağan yürütme kurulu toplantısını Kazdağı’nda altın madenciliğine karşı verilen mücadeleye destek olmak amacıyla Çanakkale‘ de gerçekleştirdi. Ordu’dan, Bursa’dan, Samsun’dan, İzmir’den, Aydın’dan, Ankara’dan ve körfezden gelen yürütme kurulu üyeleri, gerçekleştirdikleri  toplantıda ülkedeki yerel mücadeleleri özellikle de Kazdağlarında uzun süredir verilmekte olan altın madenciliği mücadelesini görüştü. Birliğin açıklamasında “Bölgedeki tüm yaşam savunucularının bir araya gelmesi gerektiği, özellikle yerel halkın ve köylülerin mücadelenin önünde olmasının mücadeleyi başarılı kılacağı” vurgusu yapıldı.

Yürütme kurulu, toplantıda ayrıca tüm ülke çapındaki mücadeleye dikkatleri çekmek amacıyla ,  meclis toplantılarında bileşenlerin de talebi doğrultusunda, Ankara’da “Ekoloji” odaklı bir miting yapma kararı aldı.

Ağı Dağı da tehlikede

Çanakkale Belediye Başkan yardımcısı İrfan Mutluay ile de görüşen yürütme kurulu üyeleri geceyi Kirazlı Su ve Vicdan Nöbeti alanında geçirdi. Çadır direnişçileri ile gerçekleştirilen forumda mücadele deneyimleri paylaşıldı.

Pazar sabahı çadır direnişçileri ile birlikte maden alanına yürüyüş gerçekleştirildi. Maden alanının giriş kapısının önünde Ekoloji Birliği eş sözcüsü tarafından yapılan açıklamada, Su ve Vicdan Nöbeti’nin önemine vurgu yapılarak mücadelenin büyütülmesi gerektiği vurgulandı. .

Kirazl-Balaban’dan sonra  Çan Etili Köyü’ne gidilerek Çan Çevre Derneği’ nin düzenlediği basın açıklamasına destek verildi. Kirazlı Altın Madeni projesinin sahibi olan Doğu Biga Madencilik A.Ş.’ nin Ağı Dağı Altın Madeni Projesi’ne de dikkatlerin çekildiği açıklamadan sonra Çan Çevre Derneği Başkanı Hamza Yıldız ile görüşülerek, Ağı Dağı mücadelesi için de Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği’yle birlikte mücadele edeceği vurgulandı.

Daha sonra Balya‘ nın Orhanlar Köyü’ ne gidilerek, Teck Madencilik tarafından yapılan altın madeni arama faaliyetleri ve Bahar Madencilik Altın madeni projesine karşı bir araya gelen köylülere destek verildi.  Köylülerle yapılan görüşmelerde altın madenciliğinin zararları ve yeni, yaratıcı mücadele yöntemleri konuşuldu. Ekoloji Birliği olarak desteğe devam edileceği açıklandı.

Orhanlar’dan sonra Balya’daki eski maden alanına da gidilerek yıllardır süren ekolojik yıkım görüntülendi. Balya eski maden için de mutlaka çözüm üretilmesi gerektiği vurgulandı. Balya’da yol üstündeki Eczacıbaşı’na ait kurşun madeni atık havuzu  ve baraj inşaatının yol açtığı kıyım   gözlendi.

HDP ‘iklim acil durumu’ ilan edilmesini istedi

HDP’nin Ekolojiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Çepni, “İktidarları bir kez daha gençlerin çağrısına kulak vermeye çağırıyoruz” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekolojiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Murat Çepni, “Fridays for Future/Gelecek için İklim Grevleri” dayanışma ağının çağrısıyla 20 Eylül Cuma dünya çapında düzenlenecek Küresel İklim Grevi için bir açıklama yayınladı.

İklim aktivisti Greta Thunberg’in başlattığı iklim için okul grevinin dünya çapında bir kitle hareketine dönüştüğünü hatırlatan Çepni, 27 Eylül’e kadar sürecek olan küresel iklim grevine  yetişkinlerin katılacağını belirtti. Türkiye’de de iktidarın, iklim krizine rağmen, başta kömür olmak üzere her türlü madenciliğe özel teşvikler verdiğini belirten Çepni şunları kaydetti.

“Mazide kaldı sanılan hastalıklar yeniden görülüyor”

“Küresel iklim değişikliğinde bilim insanları kritik artış olarak belirledikleri 1,5 derecelik sıcaklık artışında şu ana kadar 1 °C çoktan aşıldı. Mevcut politikalarla ilerlemeye devam edilirse, Birleşmiş Milletler’e bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin raporuna göre 2030-2052 yılına kadar sıcaklık artışı 1,5 °C’yi geçecek. 1,5 °C yaşam açısından bir sınır, 2 °C’lik bir artışın sonuçları ise bilimsel olarak tahmin dahi edilemiyor.

Endüstri devrimiyle dünya sistemi haline gelen kapitalizm bizi bir yol ayrımına getirdi. Küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamak için acil tedbirler alınarak, karbon emisyonları sıfırlanması gerekiyor. Aksi takdirde milyonlarca insanla beraber birçok canlı türünün de yok olacağı bir gelecek bizi bekliyor. İklim krizi belirsiz bir geleceğin değil bugünün bir sorunudur. Her geçen gün milyonlarca insan içilebilir su hakkından mahrum kalmaktadır. Açlık ve yoksulluk hızla artmaktadır. Mazide kaldığını sanılan hastalıklar yeniden görülmektedir. İklim krizi, toplumdaki eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri daha da derinleştirmektedir.”

İklim krizine rağmen madencilik

Türkiye’de de iktidarın iklim krizine rağmen başta kömür olmak üzere her türlü madenciliğe özel teşvikler verdiğine işaret eden Çepni “Kaz Dağları, Munzur, Murat Dağı, Cerattepe gibi önemli orman ve su havzaları maden şirketlerinin talanına açılıyor, Hasankeyf ve Dicle Vadisi, Salda Gölü, Burdur Gölü, Milas Kuş Cenneti, Gediz havzası gibi birçok doğal ve kültürel alanlar şirketlerin karları için yok oluşa terk edilmektedir. Kentsel dönüşüm projeleri, HES, JES projeleri, aşırı su tüketimine neden olan tarım ve hayvancılık, nükleer ve termik santral projeleri orman, su ve tarım alanları yok edilmeye devam edilmektedir” ifadelerini kullandı. .

Çepni, iktidarları bir kez daha gençlerin çağrısına kulak vermeye ve hükümetleri “iklim için acil durum” ilan etmeye çağırdı: “Ormanlar, su varlıkları ve tarım alanları mutlak koruma altına alınmalıdır. Karbon salımına neden olan endüstriyel faaliyetler hızlıca terk edilmelidir. İnsanların ve doğanın gerçek ihtiyaçlarına göre planlı üretim yapılmalıdır. Endüstriyel tarıma son verilmelidir. HDP olarak gençlerimizin çağrısına kulak veriyoruz. İklim dostu bir gelecek için iklim dostu ekolojist bir siyaseti belediyelerimizde, yaşam alanlarımızda hayata geçirmek için üzerimize düşeni yapmaya söz veriyoruz.”

 

Türk Tabipler Birliği: İklim g(ö)revine hazırız’

TTB de 20 Eylül küresel iklim grevinin bir parçası olacak

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, dünya genelinde 20-27 Eylül tarihlerinin iklim grevi haftası ilan edildiğini ve bu kapsamda Türkiye’de 20 Eylül küresel iklim grevi günü etkinlikleri gerçekleştirileceğini hatırlatarak, tüm tabip odalarını ve hekimleri iklim grevi etkinliklerine katılmaya davet etti.

Konuyla ilgili TTB tarafından yapılan “TTB olarak “İklim G(ö)revine” hazırız!” başlıklı mesaj şöyle:

“İklim krizi giderek derinleşiyor. Kısa bir süre öncesine kadar “iklim değişikliği” olarak adlandırdığımız süreci artık “iklim krizi” olarak nitelendiriyoruz. Bu krizle baş edebilmek için uluslararası çabalar yoğunlaşsa da yetersiz kaldığı apaçık ortada. Kapitalizmin ihtiyaçları öncelendikçe kriz derinleşiyor, iklim krizi de ekolojik kriz de.

İklim krizi aşırı hava olaylarının artışından sıcak hava dalgalarına, infeksiyöz ve vektör kaynaklı hastalıkların artışından gıda ve su güvencesi sorunlarına kadar birçok başlıkta sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor. Var olan eşitsizlikleri derinleştiren bu sorunlar dünyanın farklı bölgelerinde farklı biçimlerde yaşanmaya başladı ve hemen hepimiz başımıza ne geleceğini, ülkemizi ve bölgemizi nasıl etkileyeceğini öngörmeye, önlemler almaya çalışıyoruz. Ama yetmiyor! İklim için daha çok hareket ve daha çok eylem gerekiyor.

Ülkemizde de iklim krizine yönelik çeşitli çalışmalar yürütülüyor. Sağlık Bakanlığı 2015’te yayınladığı “İklim Değişikliğinin Sağlık Üzerine Olumsuz Etkilerinin Azaltılması Ulusal Programı ve Eylem Planı” raporunda, ülkemizdeki bütün sağlık kuruluşlarını kapsayan kısa, orta ve uzun erimli hedeflerini ortaya koyan bir yol haritası belirlemiş olmakla birlikte, hedeflere ulaşmak için başarılı bir uygulama yürütülemediği bilinmektedir. İklim krizinin sağlık etkilerinin izlenmesi/değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Ancak ne yazık ki ülkemizde, iklim krizinin sağlık etkilerine ilişkin sistematik bir izleme ve değerlendirme ile koruma önlemleri almak yaklaşımı henüz söz konusu değildir.

23 Eylül’de New York’ta gerçekleştirilecek BM İklim Eylem Zirvesi’nde küresel ısınmayı 2030 yılında 1,5 santigrad derece sınırında tutmak için gerekli adımları içeren somut planlar açıklanacak. Yeni hedefler ve taahhütler sıralanacak, eskilere neden ulaşılamadığı yeniden tartışılacak. Ancak bu zirve öncesi farklı bir etkinlik tüm dünyaya yayılıyor ve dünya genelinde 20-27 Eylül tarihleri iklim grevi haftası ilan edildi. Bu kapsamda ülkemizde de 20 Eylül günü iklim grevi etkinlikleri gerçekleştirilecek.

Bu kapsamda bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: İnsan sağlığının en önemli bileşenlerinden biri olan stabil bir ekosistem için hekimliğin en temel prensibi olan “Önce Zarar Verme” ilkesi esas alınmalıdır. Bu ilke başta enerji, ulaşım, çevre, kentleşme politikaları olmak üzere tüm politikalarda rehber olmalı, kapitalizmin ihtiyaçlarını değil ekolojik tahribatın önüne geçmeyi, eşitsizlikleri gidermeyi öncelikleyen politikalar yaygınlaştırılmalıdır.

Türk Tabipleri Birliği olarak iklim grevinin sağlığımız ve geleceğimiz için bir görev olduğunu düşünüyoruz ve tüm tabip odalarını ve hekimleri iklim grevi etkinliklerine katılmaya davet ediyoruz”

 

Türkiye küresel iklim grevine gün sayıyor

Tarih: 20 Eylül 2019, Cuma
Yer: Türkiye
Düzenleyen: Fridays For Future Turkey

Her şey İsveç’li genç iklim aktivisti GretaThunberg’in  2018 yılının Ağustos ayından itibaren her cuma günü ülkesinin parlamentosu önünde iklim krizine dikkat çekmek üzere okul grevine çıkmasıyla başladı. Tek başına başladığı bu greve kısa sürede dünyanın dört bir yanından çocuklar ve gençler ortak oldu. Her cuma, kendileri için yaşanabilir bir gezegen bırakılmasını talep eden çocuklar ve gençler okullarına gitmeyip muhtelif yerlerde grev yapmaya başladılar.

Kısa zamanda Fridays for Future (Gelecek İçin Cumalar) adını alan ve her geçen gün büyüyen hareket kapsamında, 15 Mart ve 24 Mayıs’ta küresel bir çağrı yapıldı ve ilkinde 1.6 milyon, ikincisinde de 2 milyonun üzerinde çocuk ve gencin katıldığı eş zamanlı gösteriler düzenlendi.

Bu yıl ise, 23 Eylül’de başlayacak Birleşmiş Milletler İklim Eylem Zirvesi’nin hemen öncesinde, 20 Eylül’de tüm dünyada iklim krizine karşı harekete geçmek üzere devletleri ve dünya liderlerini harekete geçirmek üzere bütün dünyada, eş zamanlı olarak dev bir eylem yapılacak. Bu kez öğrencilerin çağrısına kulak veren yetişkinlerin de katılacağı grev, Türkiye’de de  çeşitli il ve ilçelerde gerçekleştirilecek. Aktivistler, Türkiye’de de dünyadaki örnekleri gibi, gecikmeksizin “İklim Acil Durumu” ilan edilmesini istiyor. Türkiye Gelecek için Cumalar Hareketi ve Sıfır Gelecek kampanyası çerçevesinde düzenlenecek eylemler ve aktivistlerin çağrıları şöyle:

MİLAS

Tarih:20 Eylül
Saat: 14:00
Yer: Milas, Muğla
Milas’taki ekoloji aktivistleri 20 Eylül iklim grevine hazırlanıyor. Karacahisar- İkizköy sınırında kesilmek için ayrılan orman alanında gerçekleşecek etkinlik 14:00 ile 17:00 saatleri arasında.
Etkinlik içerisinde “Kömür Belası” belgesel gösterimi, konser, piknik ve basın açıklaması yer alacak.

BURSA

İklim krizine karşı somut adımların atılması talebiyle Türkiye’de “Sıfır Gelecek” adı altında birlikte kampanya yürüten ekoloji hareketleri ve sivil toplum kuruluşları 20 Eylül Küresel İklim Grevi Günü Bursa programını açıkladı.

Nilüfer İklim Festivali adı altında bir dizi etkinlik gerçekleştirilecek. Saat 14.00’de Nilüfer Kent Konseyi önünden Üç Fidan Parkı‘na yapılacak yürüyüşten sonra, 14.30’da ‘İklim Krizi Forumu’ gerçekleştirilecek. Ardından 15.00 ile 18.00 arasında değişik atölyeler düzenlenecek. Aynı zamanda 15.00 ile 20.00 arasında konserler verilecek. 19.30’da Bursa Çevre Platformu‘nun açıklamasının ardından 20.00’de belgesel gösterimi yapılacak.

AYVALIK

Fridays for Future Ayvalık grubu olarak iklim krizine dikkat çekmek için 20 Eylül’de 17.00’de Cumhuriyet Meydanı’nda grevde olacağız. Peki ya siz?

ÇANAKKALE

İsveçli öğrenci Greta Thunberg’in başlattığı iklim için okul grevleri tüm dünyayı sarıyor. İklim değişikliğini durdurmak için hiç bir gerçekçi adım atmayan hükümetlere karşı gelecekleri çalınan gençler isyan ediyor. Şimdiye kadar 15 Mart ve 24 Mayıs tarihlerinde iki büyük küresel iklim grevi gerçekleşti. Bu grevlere onlarca ülkeden 2 milyondan fazla genç aktivist katıldı.

Bu kez de 20 Eylül için küresel iklim grevi çağrısı yapılıyor. Ancak bu sefer sadece gençler ve öğrenciler değil yetişkinler ve sendikalar da 20-27 Eylül tarihlerinde greve çıkacaklar. Dünyanın birçok şehrinde milyonlarca insan sokaklara inecek. Bizler de İklim Acil Durumu ilan edilmesi için 20 Eylül’de saat 13:00’da Çanakkale Kordon’da Truva Atı önünde olacağız.

ANTALYA

Tarih: 20 Eylül 2019, Cuma
Saat: 12.00
Yer: Çıralı Köy Kahvesi (Muhtarlık Önü)
Düzenleyen: Alakır Nehri Kardeşliği

Yerkürede yankılanan bu sesi duymazlıktan gelme!

İZMİR

Tarih: 20 Eylül 2019, Cuma
Yer: İzmir
Düzenleyen: Sıfır Gelecek İzmir

İklim krizine karşı somut adımların atılması talebiyle Türkiye’de “Sıfır Gelecek” kampanyası adı altında bir araya gelen sivil toplum kuruluşları ve hareketler 20 Eylül Küresel İklim Grevi Günü İzmir programını açıkladı.

Program:15.00-17.00 İklim için okul grevi Gündoğdu Meydanı
17.00 Alsancak İskele önünde buluşma
18.00 İklim Yürüyüşü başlama saati
19.00 Kültürpark Sahne (Ahura Ritm Topluluğu, İzmir Muzisyenler Dernegi, Sokak Orkestrası, Tiyatro ve Lindyhop gösterileri)

Etkinlik hakkında detaylı bilgi almak için tıklayınız.

20 Eylül ve öncesinde İzmir’de olacak etkinlik ve eylemlerden haberdar olmak için aşağıdaki hesapları takip edebilirsiniz:
facebook.com/sifirgelecekizmir/
twitter.com/sifirgelecekizm
instagram.com/sifirgelecek.izmir/

twitter.com/FFF_izmir instagram.com/fridaysforfutureizmir/

 

ALTINOLUK

Nesillerarası adalet isteyen, 6. Büyük Yokoluş’a karşı yeryüzüyle barışı talep eden gençlerin başını çektiği iklim grevleri, bugün dünyanın dört bir yanında iklim için ses veren yetişkinlerle buluşmuş durumda… Biz de 20 Eylül’de Altınoluk’ta, iklim krizine neden olanlara karşı itirazımızı dile getirmek ve taleplerimizi duyurmak için buluşuyoruz. Değişimin parçası olmak için, 20 Eylül’de altınoluk Antandros Parkı’nda görüşmek üzere…

İSTANBUL

20 – 27 Eylül arasında dünyanın dört bir yanında gerçekleşecek üçüncü küresel iklim grevine destek veren Sıfır Gelecek Kampanyası, 20 Eylül Cuma günü İstanbul / Kadıköy’de gerçekleştireceği etkinlikleri ilan etti.

İklim krizine karşı somut adımların atılması talebiyle Türkiye’de “Sıfır Gelecek” kampanyası adı altında bir araya gelen sivil toplum kuruluşları ve demokratik kitle örgütleri 20 Eylül Küresel İklim Grevi Günü İstanbul programını açıkladı. Genç iklim aktivistlerinin “İklim Acil Durumu Hemen Şimdi!” diyerek sesleneceği 20 Eylül’deki ilk buluşma, 14.00’da Kadıköy İskele Meydanı’nda gerçekleşecek. İklim grevcisi gençlerin Kadıköy’de yapacağı basın açıklamasına yetişkinler ve kurumlar da destek verecekler.

20 Eylül İstanbul etkinliklerin ikinci ayağı ise 16.00’da Yoğurtçu Parkı’nda başlayacak. Parkta bir araya gelen aktivistler, bir iklim festivali düzenleyecekler. Standların, çeşitli atölyelerin, konuşmaların ve performans gösterilerinin olacağı festivale 18.00’dan itibaren müzik grupları şarkılarıyla eşlik edecek. Sahnede yer alacak gruplar ve performans sanatçıları şöyle: Barlas Tan Özemek, Güney Marlen, Güz Kumpanyası, Kabile, Lara Di Lara, Nil İpek, Pınar Keleş, Sumru Ağıryürüyen & Muammer Ketencioğlu, Şudabap Çocuk ve Teneke Trampet.

‘Türkiye bir an önce iklim acil durumu ilan etmeli’ 

İklim grevi hakkında genç iklim aktivistlerinin dayanışma ağı Fridays for Future (Gelecek için Cumalar) adına konuşan Efe Tügen de çocuk, genç, yaşlı herkesi küresel iklim grevine İstanbul’dan ses vermek için 20 Eylül’de Kadıköy’e çağırdı. Tügen, “bizim çağrımızın amacı geleceğimiz için, gezegenimiz için herkesi harekete geçmeye teşvik etmek ve iklim krizinin aciliyetine karşı iklim acil durumunu karar alıcıların gündemine getirmek. İçinden geçtiğimiz krize karşı dünyanın dört bir yanında yerel yönetimler ve ülkeler iklim acil durumu ilan ederken, Türkiye’nin de bir an önce harekete geçmesini talep ediyoruz. Gelin, sesimizi bir arada yükseltelim” dedi.

ANKARA

 Tarih: 20 Eylül Cuma
Yer: Kuğulu Park, Ankara
Saat: 14.00
Düzenleyen: Fridays for Future Ankara

Biz Fridays for Future Ankara grubu olarak iklim krizine dikkat çekmeye çalışan öğrencileriz. 16 yaşında olan Greta Thunberg bundan bir yıl önce İsveç Parlementosunun önünde iklim için okul grevini başlattı. Bizler de onun başlattığı bu hareketi destekliyoruz.

Bizler 20 Eylül’de 14.00’da Kuğulu Park’ta grevde olacağız. Peki ya siz?

Üçlü Zirve’nin gündemi Idlib kördüğümü

Türkiye, Rusya ve İran devlet başkanlarının Suriye gündemiyle bir araya geldiği Üçlü Zirve’den BM’nin arabuluculuk girişimlerine destek kararı çıktı. Erdoğan, Rusya ve İran’ın  ‘güvenli bölge’ye olumlu yaklaştığını; ABD ile ilerleme sağlanmazsa, gerekli adımları atacaklarını söyledi.

Türkiye, Rusya ve İran devlet başkanlarının katıldığı, Suriye’deki durumun görüşüldüğü Ankara’daki ‘Üçlü Zirve’, sona erdi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, zirvede, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğu sınırı boyunca ABD ile mutabakat ile kuracağı ‘güvenli bölge’ konusunda Rusya ve İran’dan olumlu yaklaşım geldiğini ve Suriye’de siyasi çözüm arayışları için Birleşmiş Milletler’in girişimlerine destek verileceğini açıkladı.

Yaklaşık bir saat süren ve zirvedeki görüşmeler sonrası Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden düzenlediği basın toplantısında, Suriye’deki anayasa görüşmeleri ve siyasi çözüm konusundaki son pürüzlerin giderildiği ve Birleşmiş Milletler’in arabuluculuk girişimlerine destek verileceği belirtildi.

Toplantı sonrası ilk açıklamayı yapan Erdoğan, Fırat’ın doğusundaki durum hakkında İran ve Rusya’yı bilgilendirdiklerini, bu bölgede Suriyeli göçmenler için büyük bir kent kurulabileceğini, bunun için kurulması öngörülen ‘güvenli bölge’ konusunda ABD ile ilerleme sağlanamazsa gerekli adımları atacaklarını, Rusya ve İran liderlerinin de atacakları söz konusu olası adım konusunda mutabık olduklarını söyledi. Erdoğan, söz konusu bölgede 20 millik derinliğin, ilk kez ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerildiğini de hatırlattı.

‘Güvenli bölge’ konusundaki soruyu yanıtlayan Putin, “Her ülkenin kendi güvenliğini sağlama hakkı vardır. Bütün yabancı unsurlar Suriye’den çekilmelidir” dedi.

Aynı soruyu yanıtlayan Erdoğan ise Suriyeliler için 450 kilometre uzunluğundaki bölgede konutlar yapılmasını istediklerini, bu girişimin uluslararası destek kampanyasına dönüşebileceğini, bu bölgenin lojistiği ve güvenliği sağlanırsa, Türkiye’de çadır kent ve konteynerlerde kalan Suriyelilerin de buralarda kendi hayatlarını idame edip istihdam edilerek kurtulmuş olacaklarını ifade etti.

Ortak bildiri: Suriye’de askeri çözüm yerine siyasi süreç

Üçlü Zirve’nin ortak bildirisinde, Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü ile BM ilkelerine kuvvetli taahhüt vurgulandı. Liderlerin ortak bildirisinde vurgulanan Suriye’ye ilişkin çözüm noktaları şöyle sıralandı:

  • Suriye’de terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişim liderler tarafından reddedildi.
  • Liderler tarafından Suriye’nin kuzeydoğusundaki güvenlik ve istikrarın egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı temelinde sağlanabileceği vurgulandı.
  • Liderler, ABD’nin işgal altındaki Golan’a dair uluslararası hukukun ihlalini teşkil eden ve bölgesel barış ile güvenliği tehdit eden kararını kınadı.
  • Suriye ihtilafına askeri çözüm getirilemeyeceğine işaret eden liderler, yalnızca Suriyelilerin öncülüğünde ve ev sahipliğinde, BM’nin kolaylaştırıcılığında siyasi süreç yoluyla sorunun çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Ruhani’den terörist unsurlara vurgu

Ankara’da bir araya gelen liderler iki basın toplantısı düzenledi. İlk basın toplantısında konuşan İran Cumhurbaşkanı Ruhani ise, yabancı güçlere ve Suriye’de faaliyet gösteren ‘terörist unsurlara’ dikkat çekerek şunları söyledi: “Suriye konusunda ortak ilkelere vurgu yapmayı gerekli buluyorum. Bu üç ülkenin en önemli gündemi Suriye krizinin barışçıl yöntemlerle çözülmesi, terörizmle mücadele, anayasa komitesinin kurulmasını destekleme, sığınmacıların geri dönmesi, ülkenin yeniden onarımı… Amerikan güçlerinin bir an önce bölgeyi terk etmesi ve Suriye hükümetinin bu ülkenin diğer bölgelerinde olduğu gibi Fırat’ın doğusu ve kuzeyinde de egemenliğini sağlaması zaruridir.”

Suudi saldırısı

Ruhani, Suudi Arabistan’daki Aramco petrol tesislerine yapılan saldırıyla ilgili olarak da, Yemen’in kendini savunma hakkını kullandığını kaydetti. İran Cumhurbaşkanı, savaşın bir an önce bitirilmesini ve ülkede barış sağlanmasını istedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Yemen’in kendi ayakları üzerine kalkabilecek bir altyapıya sahip olmadığını belirtti; ülkenin yeniden inşa ve ihya edilmesi gerektiğini ve bu konuda Türkiye’nin üzerine düşenleri yapabileceklerini bildirdi. Rus lider Putin ise, Suudi Arabistan’a S-400 savunma sistemlerini önerdi.

Doğa koruma, çölleşme ve erozyonla mücadelede neler oluyor? – Baran Bozoğlu *

2 Eylül 2019 Pazartesi günü bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi taslağına dayanılarak hazırlanan ve internet sitelerine düşen bir haberle kamuoyunun haberi oldu; Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü’nün, Çölleşme ve Erozyonla Mücadele (ÇEM) Genel Müdürlüğü’nün ve Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün kapatılacağı.

DKMP’nin ve ÇEM’in kapatılarak Orman Genel Müdürlüğü altında daire başkanlığı haline getirileceği ve Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün de Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün (DSİ) altındaki birimlere tabiri caizse dağıtılacağını, bu alanda çalışan paydaşlar, kişiler, kurumlar, akademisyenler ve bu yapılardaki personel, siyasetçiler internet haberiyle öğrendi…

Taslağı Tarım ve Orman Bakanlığı yalanlamadı.

Katılımcı bir anlayışla, demokratik kanalları kullanarak, bilimsel çalışmalara dayanarak ve ihtiyaçları tartışarak bir taslak hazırlanmadığı sanırım internet haberinden öğrenilmesinden anlaşılıyor. Çevre ve doğa koruma konularında şeffaflığın, katılımcılığın, bilimin ve deneyimlerden ders çıkarmanın ne kadar önemli olduğunu not düşmekte yarar var. Ancak yazının amacı bu değil…

Genel Müdürler görevden alındı

Bu haberler çıktıktan hemen birkaç gün sonra 6 Eylül’de hem Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Yusuf Kandazoğlu hem de Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürü Ahmet İpek görevden alındılar. Her iki ismin genel müdürlüklerin kapatılmasına sıcak bakmadığı biliniyordu.

Türkiye’de doğa koruma nasıl gelişti?

Ülke coğrafyamızda doğa korumaya yönelik ilk faaliyet 1870 yılında Osmanlı İmparatorluğu döneminde ormanların korunmasına yönelik çıkartılan “Orman Nizamnamesi” ile başladı. 1937 yılında yürürlüğe giren 3116 sayılı Orman Kanunu ile “Muhafaza Ormanı”, 3167 sayılı Kara Avcılığı Kanunu ile de “yaban hayvanlarının korunması” kavramı doğa koruma mevzuatına girdi. Uluslararası düzeyde kabul görmüş korunan alanlar kavramına yönelik olarak ise ulusal mevzuatımızda 1956 tarihli 6831 Sayılı Orman Kanunun 25. maddesinde yer alan “Milli Parklar” kavramı yer aldı. Yozgat Çamlığı ise ülkemizin ilk milli parkı olarak 1958 yılında ilan edildi.

Doğa Koruma ve Milli Parklara yönelik ilk kurumsal yapılanma, ulusal mevzuatımıza ilk kez “Milli Parklar” kavramının girmesinin ardından “Milli Parklar Şubesi” ile 1956 yılında başladı. Ülkemizdeki doğanın, yaban hayatının ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik duyarlılığın artışı ile birlikte korunan alanlardaki sayısal ve alansal artışa bağlı olarak 1976 yılında Orman Bakanlığı altında ilk kez merkezde Genel Müdürlük düzeyinde yapılanmaya giderek “Milli Parklar ve Avcılık Genel Müdürlüğü” kuruldu.

Çeşitli bakanlıklar altında varlığını sürdüren genel müdürlük 2003 yılında, Çevre ve Orman Bakanlıkların yeniden yapılandırması ile birlikte merkezde yine “Genel Müdürlük” düzeyinde Çevre ve Orman Bakanlığı ana hizmet birimi olarak “Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü (DKMP)” olarak yeniden yapılandırıldı. Ve Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile de kurum Tarım ve Orman Bakanlığı altında bu yapısını korudu.

Doğa koruma konusunda çalışan diğer bir kurum olan Tabiat Varlıkları Koruma (TVK) Genel Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda yapılandırıldı, DKMP Genel Müdürlüğü ise Tarım ve Orman Bakanlığında yapılandırıldı.

Gelinen noktada hala bu iki genel müdürlüğün neden iki ayrı bakanlıkta ayrı genel müdürlük olarak yer aldığı ise soru işareti… DKMP Genel Müdürlüğü doğal alanlara dair bilimsel çalışmalar yaparak korunan alan olmaları için önerdiği alanları TVK Genel Müdürlüğü’ne onaylanmak üzere iletiyor. TVK’nın ise DKMP’den gelen birçok korunan alan talebini kabul etmediği de biliniyor. Anlamsız, iş yoğunluğu yaratan, bürokrasiyi arttıran bu yönteme dair çözümü yazının sonunda görebilirsiniz.

Korunan alanlarımız

Son DKMP’nin sorumluluğundaki korunan alan istatistiklerine göre ülkemizdeki durum aşağıdaki tabloda yer alıyor. 78,4 milyon hektarlık ülkemizin s 3.2 milyon hektarı, yüzde 4’ü DKMP kapsamında korunan alan statüsünde. Diğer korunan alanları da kattığımız zaman kara ve denizde korunan alan yaklaşık 7 milyon hektarı, ülkemizin yüzde 8,92’sini bulmaktadır.

Ne kadar korunabildiği ise tartışma konusu. Milli parklarda, tabiat parklarında, sulak alanlarda yapılaşma ve faaliyetlere “üstün kamu yararı” ile izinler verilebildiğini bilmeyen yok.

2019 yılında 1 Milli Park, 8 Adet Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan, 2 adet Mahalli Sulak Alan, 4 Adet Tabiat Parkı, 2 Adet Tabiat Anıtı olmak üzere 18 korunan alan ilan edildi.

Isparta’daki Kapıderesi Toros Sediri I Tabiat Anıtı, Siirt’teki Hz. Veysel Karani Tabiat Parkı ve Sakarya’daki Ulumeşe Tabiat Anıtı’nın ise koruma statüleri iptal edildi.  Dileyenler DKMP kapsamında hangi ilde hangi koruma alanları var Milli Parklar’ın internet adresinden inceleyebilir ve tüm korunan alanlara dair bilgiye de bu adresten ulaşabilir.

Dünya’daki 7 gen merkezinden birisi olan ülkemizin korunması gereken biyoçeşitliliği ise oldukça yüksek. 395 tatlısu balığı, 515 Deniz balığı, 33 İkiyaşamlı, 130 Sürüngen, 481 Kuş ve 150 memeli hayvan türü, 11 bin 707 bitki türü (Avrupa’da 12 bin 500 civarında bitki türü var), 3 bin 449 endemik bitki coğrafyamıza yayılmış durumda. Yeni türler de bulunmaya devam ediyor. Bu canlıların da haklarının korunmasından yine DKMP Genel Müdürlüğü sorumlu. Yani, DKMP’nin görevi sadece korunan alanların belirlenmesini sağlamak değil ormanı, sulak alanı, bozkırı, denizi, kıyıyı ve burada yaşayan canlıları da korumaktır.

Bunun yanında, ülkemizin birçok taraf olduğu uluslararası sözleşme ve yaptığı çalışma var.

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi (Ramsar Sözleşmesi), Nesli Tehlike Altındaki Türlerin Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES), Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi, Avrupa Peyzaj Sözleşmesi,  Deniz Memelilerinin Korunmasına Dair Sözleşme (Accobams) Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Barselona Sözleşmesi), Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Barselona Sözleşmesi) ile GEF (Küresel Çevre Fonu) gibi projelerin yükümlülüklerini de, AB uyum sürecinde en önemli şartlardan birisi olan Habitat ve Kuş Direktifleri ile ilgili çalışmaları da Türkiye adına DKMP Genel Müdürlüğü yönetiyor.

Sadece orman ekosistemine odaklanan bir yapıda olan uzun yıllardır çalışma yapan Orman Genel Müdürlüğü’nün altında nasıl olur da bozkırı, makiyi, gölü, dereyi yani doğanın bütün yapılarını, canlılarla beraber korumaktan sorumlu bir yapı bağlayabiliriz? Bu hiç doğru bir yaklaşım olmaz.

Çölleşme ve erozyonla mücadele ormana indirgenebilir mi?

Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü’nün de yine Orman Genel Müdürlüğü’nün altında yapılandırılması planlanıyor. Bu yaklaşımın da bilimsel olduğu söylenemez. Hele ki, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Paneli’nin geçtiğimiz günlerde yayımladığı iklim değişikliği ve arazi temalı bilimsel raporu da ortadayken…

Arazi denilen şey toprak yapısıyla, bitki örtüsüyle, kimyasal, fiziksel, biyolojik yapısı ile bir bütündür. Arazinin bozulmasını engellemek için su tutma kapasitesi, pH değeri, içerisindeki organik maddelerin değişimi gibi konular da ele alınmalıdır. Meraların, ormanların, tarım alanlarının arazi yapılarının bozulması birbirinden oldukça farklıdır. Ağaç dikme ve ormanlaştırma değerli çalışmalardır ancak arazinin bozulması ve çölleşmeye dair tek çözüm bu değildir.

Bütünlüklü bir yaklaşımla, su yönetimi, tarım politikası, mera yönetimi gibi birçok konuyu ele alabilen ve çözüm noktasında etkili bir yapının olması çözümü getirebilir. Evet, ÇEM belki mükemmel işler yapmıyordu ama sorun görülen noktalarda çözüm hemen bu köklü, yetişmiş personeli olan kurumları kapatmak olmamalı.

Bu filmi daha önce gördük, ders çıkartma zamanı!

2011 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı’nın kapatılarak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kurulması ülkemize çok şey kaybettirdi. Şehirlerimiz daha da betonlaştı, doğal alanlarımız daha fazla tahribata uğradı, temiz deremiz kalmadı, hava kirliliği her geçen gün artmaya devam etti… AB çevre faslındaki süreç durdu. Yetişmiş insan kaynağı farklı bakanlıklara ve kurumlara dağılarak liyakat ortadan kaldırıldı. Bütün bu süreçleri yaşadık.

Bunlardan ders çıkarmalıyız.

Özellikle, iklim krizinin her geçen gün kendisini daha da çok hissettirdiği, biyoçeşitliliğimizi, tarımı, sanayiyi, yaşamı tehdit ettiği bir dönemde doğa korumaya, çölleşme ile mücadeleye daha da çok önem vermeliyiz.

Ülkemizin BM İklim Değişikliği Baş Müzekerecisi aynı zamanda Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar her gün “iklim değişikliğine uyum”a vurgu yaparken ve “İklim değişikliğine uyum bir tercih meselesi değildir” derken bu konudaki idari yapılar ve yetişmiş insan kaynağını yok edecek hamleler yapılması düşündürücüdür.

Bir tarafta iklim değişikliğine uyum derken başka bir tarafta iklim değişikliğine uyumda en önemli yapıları yok edecek hamleler yapmak uluslararası alanda da ülkemizi zor durumda bırakır.  Doğa koruma alanında bir değişiklik yapılacaksa olması gereken, tek başına, liyakata önem veren, yetişmiş personelini tekrar toparlayan, tabiri caizse küllerinden yeniden doğan bir Çevre Bakanlığı kurarak, Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü ile Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünü birleştirip tek bir Genel Müdürlük altında Çevre Bakanlığı’nda yapılandırmak olacaktır.  Zaten risk altında olan 395 tatlısu balığı, 515 deniz balığı, 33 ikiyaşamlı, 130 sürüngen, 481 Kkş ve 150 memeli hayvan türü, 3 bin 449 endemik bitki ve 598 korunan alanı korumak ve geliştirmek sağlıklı çevrede yaşama hakkımızın da sigortası olacaktır.

(*) TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı @baran_bozoglu [email protected]

(Independent Türkçe’den alınmıştır.)

 

Aramco petrol tesislerine saldırı: Petrol fiyatları arttı, ya doğaya zararı?

Suudi Arabistan’ın devlet petrol devi Aramco’ya yönelik gerçekleştirilen hava saldırıları, büyük yangınlara yol açtı. Halen tam olarak söndürülemeyen yangınlar ülkenin petrol üretimine büyük darbe vurdu. Yangınların yaratacağı kirlilik ve çevre tahribatı ise soru işareti.

Suudi Arabistan‘ın devlet şirketi Aramco‘nun petrol tesislerine yönelik cumartesi günü gerçekleştirilen saldırıların ardından, ülkenin petrol üretimini günlük 5.7 milyon varile düşürmesi petrol fiyatlarını vurdu. Pazar günü ticari işlemlerin başlamasıyla birlikte, petrol fiyatları son dört ayın en yükseğinden yüzde 15 daha fazla artış gösterdi. Ancak dünyanın en büyük rafinerisinde çıkan ve hala tam olarak söndürülemeyen petrol yangınının yaratacağı hava kirliliği ve çıkaracağı karbon emisyonunu konuşan henüz yok.

Yemen’deki İran destekli Husi militanlarının üstlendiği saldırılar, küresel petrol üretiminin yüzde 5’ini etkiledi. Saldırıya uğrayan iki rafinerinin günlük petrol üretimi yaklaşık 9 milyon varili buluyor. Saldırıların ardından Brent ham petrol fiyatı, yüzde 19 artarak varil başına 71.95 dolara ulaştı. ABD ham petrol fiyatı da yüzde 15 artarak 63.34 dolar oldu. Her ikisi de mayıs ayından bu yana en yüksek fiyatları görmüş oldu.

ABD saatiyle 18.50’de, ABD Başkanı Donald Trump‘ın Twitter üzerinden “ihtiyaç halinde Stratejik Petrol Rezervi‘nden gerektiği kadar petrolün piyasaya salınması” emrini verdiğini açıklamasının ardından, petrol fiyatları küçük oranda da olsa bir düşüş yaşadı.  Aramco da günlük üretimin 5.7 milyon varile düştüğünü açıkladı ancak üretim miktarının ne zaman normale döneceğine dair bilgi vermedi. Ancak geniş saklama alanlarında üretilen petrol depolandığı için, bu hafta Suudi Arabistan petrol ihracatına planlandığı gibi devam edebilecek.

Londra’daki Interfax Energy‘nin analitik biriminin başı Abhishek Kumar, “Suudi Arabistan’dan yetkililer yangını kontrol altına aldıklarını söylüyor ancak bu durumda, yangını söndürmekten çok uzaktalar.” dedi. Abqaia ve Khurais tesislerindeki zararın çok büyük olduğunu, petrol üretiminin normale dönmesinin haftalar alabileceğini söyledi.

ABD İran’ı suçluyor

Saldırıları Husi milislerin üstlenmesine karşın ABD, saldırılardan İran’ı sorumlu tutuyor. Reuters haber ajansına konuşan üst düzey bir ABD’li yetkili, saldırıların Suudi Arabistan’ın petrol endüstrisinin kalbindeki tesisleri hedeflediğini ve doğrudan İran yönünden geldiğini, güdümlü füze kullanılmış olabileceğini söyledi. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da, ‘saldırıların Yemen’den geldiğine dair hiçbir delil yok’ dedi ve tüm ülkelere, “İran’ı kınama” çağrısı yaptı.

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ise bu suçlamayı, “Maksimum baskı politikası sonuç vermeyen Bakan Pompeo, maksimum yalan politikasına başvuruyor” diye yorumladı.

ABD Başkanı Donald Trump da bir tweet atarak “suçluyu bildiklerine inandığını, bir sonraki adım için hazırolda doğrulama beklediklerini” duyurdu. Trump, olayın ardından Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’ı da arayarak ülkenin kendini savunabilmesi için destek vermeye hazır olduğunu söyledi.

İran: Topyekün savaşa hazırız

Tasnim haber ajansına yaptığı açıklama yapan İranlı üst düzey bir asker ise, “İran’ın topyekün savaşa hazır” olduğunu söyledi. Devrim Muhafızları Havacılık ve Uzay Kuvvetleri Komutanı olan Amir Ali Hajizadeh, “Herkes, 2 bin kilometre mesafedeki tüm Amerikan üslerinin ve uçak gemilerinin, menzilimiz içinde olduğunu bilmelidir” diye konuştu.

Hangi tesisler vuruldu?

Saldırıya uğrayan bölgelerden gelen görüntülerde, devlet petrol şirketi Aramco’nun Abqaiq’de bulunan en büyük petrol işleme tesisinden alevler yükseldiği görülüyor. Abqaiq’teki tesiste kükürtlü ham petrol işlenip ham petrole dönüştürülüyor. Burada günde yaklaşık 7 milyon varil ham petrol üretiliyor. Aramco bu tesisin dünyanın en büyük “ham petrol stabilizasyon tesisi” olduğunu belirtti.

İkinci saldırı ise ülkenin ikinci büyük petrol sahası olan Khurais‘e düzenlendi. 2009 yılından bu yana aktif olan sahadan günde 1,5 milyon varil petrol çıkarılıyor. Sahada 20 milyar varillik rezerv olduğu tahmin ediliyor. Devlet medyası iki bölgedeki yangınların da kontrol altına alındığını açıkladı.

Yemen‘de Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon dört yıldır Husilere karşı savaşıyor. Ağustos ayında Shaybah petrol sahasındaki tesislere, Mayıs ayında da iki adet petrol pompa istasyonuna silahlı drone ile saldırı düzenlenmişti.

Çevreye zararı henüz bilinmiyor

Suudilerin belirttiğine göre, dünyanın en büyük birinci ve ikinci ham petrol stabilizasyon tesisi olan raafinerilerde ‘kontrol altına alındığı’ duyurulmasına rağmen halen söndürülülemeyen yangınların çevre ve doğaya olan zararının bilançosu henüz bilinmiyor. Bu ölçüde büyük bir yangının yaratacağı hava kirliğiliği ve atmosfere yayacağı karbon emisyonunun çok büyük olacağı kesin. İnsan can kaybı olmamasına karşın, bölgede yaşayan hayvanlar, özellikle de kuş ölümleri konusunda da net bir bilgi yok.

 

İklim için en kritik iki hafta başlıyor

Bu haftadan başlayarak, önümüzdeki iki hafta boyunca dünya gündeminde tartışılan en önemli konulardan biri iklim değişikliği ve iklim eylemi olacak. BM İklim Eylem Zirvesi 23 Eylül’de düzenlenirken milyonlarca insan Zirve’nin hemen öncesinde, 20 Eylül’de küresel iklim grevine çıkacak. Aynı zamanda, New York iklim haftası da başlıyor ve birçok kuruluş tarafından önemli duyurular yapılması bekleniyor.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in çağrısı ile toplanacak olan Birleşmiş Milletler İklim Eylem Zirvesi’ne bir hafta kaldı. Zirveye devlet liderleri ile özel sektör başta olmak üzere hükümet dışı aktörlerin de katılması bekleniyor. Liderler zirvede iklim eylemini arttıracak somut adımlarını duyuracaklar.

Zirve, Paris Anlaşması’nın hedefleri için kritik bir öneme sahip. 2020 yılında, anlaşmanın hükümlerine göre ülkelerin verdikleri taahhütleri güncellemeleri gerekiyor. Son yayımlanan bilimsel raporlar – özellikle IPCC raporları – zamanın giderek daraldığını ve 1,5 derece hedefinin kritik öneme sahip olduğunu ortaya koyuyor.  Özellikle devlet liderlerinin, bu küresel krizi önlemek ve küresel sıcaklık artışını 2030 yılı itibari ile 1,5 derece sınırında tutmak için gerekli adımları içeren planları en kısa zamanda ortaya koyması gerekiyor. Paris Anlaşması öncesinde sunulan iklim planları – Ulusal Niyet Katkı Beyanları– bu hedefin hayli uzağında.

Zirvede gerçekleşecekler ve beklentiler şöyle:

  • Zirveye en az 60 ülke katılım gösterecek ve yeni planlarını açıklayacak.
  • Somut plan sunmayan ülke liderlerine söz verilmeyecek.Bu kapsamda şu ana kadar Birleşik Krallık, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Rusya, Şili, Finlandiya’nın da aralarında bulunduğu birçok ülkenin duyuru yapacağı ifade ediliyor.
  • Özellikle Çin’den BM’nin beklentisiyüksek. BM, Çin’den 2050 dekarbonizasyon hedefine dair bir açıklama bekliyor.
  • Almanya da zirve öncesinde önemli bir açıklama yapacağını duyurdu. AB ülkeleri de 2020 yılı itibari ile 2030/2050 yılına dair planlarını ortaya koyacaklarını açıklayacaklar.
  • Finansman konusunda da gelişmeler bekleniyor. Birçok liderin Yeşil İklim Fonu’da katkılarını arttırdıklarını açıklayacağı ifade ediliyor.Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya şimdiden fona katkılarını ikiye katladıklarını açıkladılar.
  • 70’ten fazla çok uluslu şirket 1.5 dereceye uyumlu planlarını açıklayacak. Şirketler, planlarını UN’e 21-22 Eylül tarihleri arasında sunacak.
  • 20 Eylül’de IPCC Denizler raporunun tartışmaları da Cenevre’de başlayacak. 25 Eylül’de kamuoyuna açıklanacak rapordan sızan metinlere göre, küresel ısınma yüzünden deniz ekosisteminin de önemli hasara uğradığı ve ciddi sosyal ve ekonomik etkilerin ortaya çıkmaya başladığını gözler önüne seriyor.

Kimler Katılacak?

  • Zirveye Hindistan, Çin, AB, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya üst düzey temsilcilerini yollayacak.
  • Çin’den Dışişleri Bakanı ile İklim Değişikliği Özel Temsilcisi zirveye katılacak.
  • Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson da ülkedeki Brexit tartışmalarına rağmen zirveye katılıyor.
  • Bunun dışında özel sektör liderleri ile sivil toplum liderlerinin de katılması bekleniyor. Finans, enerji, ulaşım, ağır sanayi gibi önemli sektörlerin temsilcilerinin sıfır-emisyon hedeflerini açıklayacak.
  • Özellikle petrol ve gaz şirketlerinin açıklayacağı dekarbonizasyon planları merakla

Zirvedeki duyurulara, 23 Eylül tarihinde, World Resource Institute sitesinden canlı olarak ulaşılabilecek:  https://www.wri.org/events/2019/09/liveblog-un-climate-action-summit

Küresel İklim Grevi

Genç iklim aktivist Greta Thunberg’in de katılacağı İklim Eylem Zirvesi öncesinde 20 Eylül’de Dünya’nın dört bir yanında küresel iklim grevi gerçekleştirilecek. Thunberg’in ve gençlerin başlattığı iklim grevlerine, aileler, işçi sendikaları ve özel sektör çalışanları da destek veriyor.

20 Eylül’de 117 ülkede 2500 iklim grevi düzenlenecek. Bu iklim grevlerine milyonlarca kişinin katılması bekleniyor. Ayrıca 20-27 Eylül tarihleri arasında, 1637 şehirde toplam 3615 etkinlik düzenlenecek.

Avustralya, Fransa, Almanya, Italya, Yeni Zelanda ve Birleşik Krallık’ta işçiler de greve katılıyor. Bu ülkelerde, toplamda 21 milyon üyesi olan sendikalar Greta’yı ve çocukları destekleyerek greve gideceklerini açıkladılar.

Bunun yanı sıra, Amazon, Ben and Jerry’s, Lush Cosmetics, The Guardian ve daha birçok şirkette çalışanlar bu Cuma grevde olacaklar.

Uluslararası basın da “Covering Climate Now” adı altında bir araya gelerek, 16 Eylül’den itibaren iklim değişikliği ile ilgili haberleri önceliklendireceklerini açıkladılar. Girişime destek veren basın kuruluşu sayısı 170’i geçti.

Türkiye

Türkiye’de de 20 Eylül’de iklim grevi var. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere 11 noktada çocuklara, Sıfır Gelecek adı altında bir araya gelen sivil toplum kuruluşları da destek verecek.

Sıfır Gelecek kampanyası, 20 Eylül’de ve sonrasında gerçekleşecek etkinliklerle iklim krizini kamuoyunun gündemine taşımanın yanı sıra, Türkiye’deki karar alıcıların bir an önce iklim krizine karşı acil ve adil planlama yaparak 2030’a kadar sıfır karbonlu bir geleceğe yönelik somut adım atmalarını talep ediyor.

BM’nin zirveden beklentisi:

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, özellikle dört temel alanda somut adımların atılması gerektiğini ifade ediyor.

  • 2050’de net sıfır emisyon,
  • Yeni hiçbir kömür yatırımı yapmamak,
  • Kirleticilerin ödeyeceği bir vergi rejimi oluşturmak
  • Fosil yakıt teşviklerine son vermek.

Zirve kapsamında somut iklim eylemi alanları olarak aşağıdaki alanlar belirlendi.

Finans: Kamu ve özel sektör fonlarının dekarbonizasyon için harekete geçirilmesi

Enerji Dönüşümü: Fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye dönüşümün hızlandırılması ve enerji verimliliği konusunda somut adımların atılması

Endüstri dönüşümü: Petrol ve Gaz, Çimento, Çelik, Kimya ve Bilgi Teknolojileri sektörlerinde karbon yoğunluğunun azaltılması

Doğa temelli çözümler: Ormancılık, Tarım, Denizler ve Gıda Sistemlerinde sürdürülebilir çözümlerin hayata geçirilmesi için gerekli adımların atılması

Şehirler ve Yerel Eylem: Kentlerde ve yerel düzeyde emisyonların azaltılması, kentli yoksullar başta olmak üzere kentlilerin korunması için gerekli olan kentsel altyapı adımlarının atılması

Direnç ve Adaptasyon: İklim değişikliğine karşı en hassas olan kesimler ile ulusların iklim değişikliği ile baş edebilmeleri için gerekli olan küresel destek mekanizmalarının hayata geçirilmesi.

Somut iklim eylem duyuruları:

Mission 2020 adlı uluslararası kuruluş UNCAS öncesinde, ülkelerin, şehirlerin, özel sektörün şu ana kadar Paris Anlaşması’na uymak adına yaptığı somut iklim eylemlerini bir araya getiren bir liste yayımladı. Listede özellikle Eskişehir kent yönetiminin yürüttüğü enerji verimliliği planı dikkat çekiyor. Bu plan, küreselde iklim eylemi alanında en önemli ve başarılı enerji verimliliği çalışmaları arasında gösteriliyor.

Climate Progress Tracker

Climate Progress Tracker – Nations

Climate Progress Tracker – Cities

Climate Progress Tracker – Business

Climate Progress Tracker – Finance

Climate Progress Tracker – Transportation Industry

Climate Progress Tracker – Power / Energy Production

 

Blue Panda Marmara’ya daldı: Neandros Deniz Koruma Alanı olmalı

WWF’in Blue Panda yelkenlisi İstanbul Adaları’nın denizel zenginlikleri konusunda farkındalık oluşturmaya yönelik bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Gerçekleştirilen dalış etkinliğiyle, bölgenin acilen deniz koruma alanı ilan edilmesi ve domuz köpekbalığının korunması istendi.

WWF’in Blue Panda yelkenlisi, “daha iyi korunan bir Akdeniz” fikrinden hareketle çıktığı yolda Türkiye ziyareti çerçevesindeki etkinliklerine İstanbul’da başladı. Blue Panda bir yandan tehdit altında olan deniz yaşamı ile ilgili bilimsel araştırmalar yaparken, diğer yandan Akdeniz’i tehdit eden plastik kirliliği ile ilgili bilinçlendirme çalışmaları sürdürüyor ve kitleleri harekete geçirmeye çalışıyor. Yelkenli gemi bu amaçlardan hareketle, 14 Eylül 2019, Cumartesi günü İstanbul Adaları’nın denizel zenginlikleri konusunda farkındalık oluşmaya yönelik bir etkinliğe ev sahipliği yaptı.

Marmara Denizi, Akdeniz ve Karadeniz arasında geçiş sağlayan, birçok balık türü için önemli bir geçiş yolu ve balıkçılık alanı. Marmara Denizi’nin kuzeyinde yer alan İstanbul Adaları ve çevresi, denizel biyolojik zenginlik açısından önemli türleri barındırıyor. Belirli bölgelerde bazı mercan türlerinin yoğun topluluklar oluşturduğu, bu türlerden bazılarının Akdeniz’e endemik olduğu belirlendi. Adalar çevresinde görülen ve yeterince tanınmayan türlerden biri de “domuz köpekbalığı”.

Adalar Denizle Yaşam ve Spor Kulübü Derneği (ADYSK), İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi ve İ.Ü. Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü uzmanları tarafından 2013 yılından bu yana yürütülen çalışmalar, Neandros Adası çevresinin denizel biyolojik zenginlik açısından koruma alanı olma kriterlerine sahip olduğunu gösteriyor.

WWF’in Blue Panda yelkenlisi de Marmara Denizi’nin biyolojik çeşitliliğinin korunması ve balık stoklarının devamlılığı için bölgenin acilen deniz koruma alanı ilan edilmesi fikrinden hareketle bir dalış etkinliğine ev sahipliği yaptı. Program kapsamında ayrıca domuz köpekbalığı konusunda farkındalık oluşturmak da amaçlanıyor.

WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli etkinlikte şu görüşleri dile getirdi:  “Türkiye’deki yaklaşık 346.138 hektarlık denizel alan 31 Deniz ve Kıyı Alanı (DKA) yasal olarak koruma altında bulunmakta. Yani Türkiye kara sularının yaklaşık %4’ü korunmakta. Deniz koruma alanlarımız Ege ve Akdeniz kıyılarımızda bulunmakta olup, Marmara ve Karadeniz’de henüz bir DKA’mız bulunmamakta. 2013 yılından bu yana yürütülen çalışmalar, Neandros Adası çevresinin denizel biyolojik zenginlik açısından koruma alanı olma kriterlerine sahip olduğunu gösteriyor. Marmara Denizi’nin biyolojik çeşitliliğinin korunması ve balık stoklarının devamlılığı için bu bölgenin acilen deniz koruma alanı ilan edilmesi önemli.”

Fotoğraf: Tahsin Yücel

Domuz Köpekbalığı

Adalar çevresinde görülen “domuz köpekbalığı” (oxynotus centrinaAkdeniz’de kritik düzeyde tehlike altında bir tür. Dibe yakın yaşıyor, 60 ila 660 m arasında derinlikleri tercih ediyor. Bir defada 7-8 yavru doğurabiliyor. Sularımızda Akdeniz’de, Ege Denizi’nde ve Marmara Denizi’nde rastlanmakta. Hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığımız bu türün uzunluğu en fazla 1,5 m-sularımızda rastlanan en büyük bireylerden biri 70 cm). Vücudu çok tombul, burun kısa ve küt. IUCN Kırmızı Listesi’ne göre küresel ölçekte sayıları azalan türlerden biri.