Ana Sayfa Blog Sayfa 2294

Etek boyunu ölçen hakime hapis cezası istendi

Duruşma sırasında savunma yapmak üzere ayağa kalkan avukat Tuğçe Çetin’in etek boyunu kısa bulan, aynı gün başka bir duruşmada da küpe takan avukat Dorukcan Davutoğlu’na “Er kişiye küpe takmak yakışmaz” diyen Anadolu 2. İş Mahkemesi Hâkimi Mehmet Yoylu hakkında iddianame düzenlendi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamade, “Görevi kötüye kullanma” ve “Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret”ten 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası istendi.

Yoylu savunmasında özetle, bir yargı mensubu olarak mevzuata dikkat ettiğini, olay günü müşteki avukat Tuğçe Çetin’i iyi niyetli uyarmak istediğini, yaptığı işlemleri tutanağa geçirdiğini, işlemlere karşı yasa yollarının açık olduğunu söyledi. Yoylu’nun birinci sınıf hâkim olması nedeniyle Yargıtay Görevli Ceza Dairesi’nde son soruşturma yapılmak üzere şüpheli hakkında soruşturmanın açılması, atılı suçlardan yargılamasının yapılarak cezalandırılmasına karar verilmesi talep edildi.

Kavala’nın avukatları: Adalet Bakanlığı’na yetki devri hak ihlalidir

Geçtiğimiz gün dördüncü duruşması yapılan Gezi davası’nda, AİHM’in hak ihlali tespiti ve derhal tahliye isteğine rağmen, tutukluluğuna devam kararı verilen hak savunucusu ve iş insanı Osman Kavala’nın avukatları, bir açıklama yayımladı. Kararın hukuka aykırı olmasının ötesinde Türkiye’nin AİHS ve uluslararası ceza hukuku prensipleri ile bağlarını kopartacak nitelikte olduğu belirtilen ve avukatlar, Dr. Köksal Bayraktar, Deniz Tolga Aytöre ile İlkan Koyuncu‘nun imzasını taşıyan açıklamada, AİHM’in kararına uyulmaması, yine bir hak ihlali olarak değerlendirildi.

Açıklamada, AİHM kararlarının değerlendirmesini yapacak merciinin mahkemeler olmasına karşın, yetkinin Adalet Bakanlığı’na devri kabul edilemez bulunurken, Türkiye ve Avrupa nezdinde yapılacak yeni başvurularla hak arama kararlılıklarına vurgu yapıldı.

Avukatların açıklaması şöyle:

“İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi; 24 Aralık 2019 tarihli duruşmada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 10 Aralık 2019 tarihli kararında belirtilen, Osman Kavala’nın “derhal salıverilmesi” ve “TCK 312. maddede yer alan suçun unsuruna ait delillerin mahkeme dosyasında bulunmamasına” ilişkin kararını hiçe sayarak yeni bir HAK İHLALİNDE bulunmuştur.

AİHM kararlarının hukuki değerlendirmesini yapacak mercii, tarafsız ve bağımsız Türk Mahkemeleridir, buna rağmen İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, söz konusu kararla süreci geciktirmek adına bu yetkisini Adalet Bakanlığı’na devretmiştir.

Bu karar; hukuka aykırı olmasının ötesinde Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve uluslararası ceza hukuku prensipleri ile kurmaya çalıştığı bağları kopartacak niteliktedir. Osman Kavala hakkında sürdürülen tutuklama kararının kaldırılmasına ilişkin AİHM kararında yer alan “derhal uygulanması” şerhi, Kişi Hak ve Özgürlükleri’nin korunmasına yönelik Anayasal bir zorunluluk olup kararların kesinleşmesine bağlı kılınamaz. Kaldı ki alınan kararların keyfiliği, hukuki bir hata ya da hâkimin takdir yetkisi içerisinde değerlendirilemez.

Gelinen noktada, söz konusu hukuka aykırı kararın adalet ve yargı sistemimizi içine düşürdüğü durum, iki yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunan Osman Kavala’nın mevcut durumundan daha vahimdir.

Bu hukuksuz uygulamaya karşı Mahkeme Heyeti’nin reddi ve HSK’ya şikâyet gibi başvurular başta olmak üzere, tutukluluğun devamı kararına itiraz, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi başvuruları ile Adalet Bakanlığı’na ivedilikle yapılacak başvurular tahtında hak arama yolundaki kararlılığımızı kamuoyunun bilgi ve dikkatlerine sunarız.”

 

Halkın yarısının Kanal İstanbul hakkında hiçbir bilgisi yok

ÇED raporu askıya çıkan Kanal İstanbul projesiyle ilgili sert tartışmalar sürerken, İstanbul Ekonomi Araştırması firmasının yaptığı bir anket çalışması, halkın yarısının proje hakkında hiçbir bilgisi olmadığını ortaya koydu. Projeye ilişkin, Aralık ayında yapılan araştırmaya göre, katılımcıların %48,5’i “Kanal İstanbul Projesi hakkında ne kadar bilgi sahibisiniz?” sorusuna “Hiç bilgim yok” yanıtını verdi.

Kanal İstanbul Projesine ilişkin dört farklı ifadenin sunulduğu ve katılımcılarda bu ifadelere katılıp katılmadıkları sorulan araştırmada “Projeye ihtiyaç var, ancak mevcut ekonomik durumunda böyle bir harcama yapılmamalı” ifadesine katılanların oranı %42,3 iken “Projenin Türkiye için yeni ekonomik gelir kaynakları yaratacağını düşünüyorum” ifadesine katılanların oranı %35,7 seviyesinde kaldı.

Ekonomik yükümlülük, ilk sırada

Ankete göre projenin vaat ettiği ekonomik canlanmadan ziyade Türkiye ekonomisi üzerinde oluşturabileceği yükümlülükler toplumda daha fazla karşılık buluyor.

Projenin çevre üzerindeki etkisi konusunda ise toplum neredeyse yarı yarıya bölünmüş durumda. Katılımcıların %42,7’sinin “Projenin çevre için zararlı olduğunu düşünüyorum” ifadesine katılırken %40,1 “katılmıyorum” yanıtını verdi. Araştırmada en yüksek çevre hassasiyetinin 45-54 yaş grubunda bulunduğu görüldü.

AKP seçmeninin yüzde 40’ı projeyi gerekli görüyor

Kanal İstanbul Projesi tartışmalarıyla beraber gündeme gelen Montrö Boğazlar Sözleşmesi ise toplumun nispeten daha az ayrıştığı bir konu olarak öne çıkıyor. “Montrö Anlaşmasını süresi dolduğu için, projeye mutlaka ihtiyaç olduğunu düşünüyorum” ifadesine %27,8 “katılıyorum”, %53,5  ise “katılmıyorum” yanıtını verdi.

Kanal İstanbul Projesi’nin gerekliliğini öne sürenler arasında sıkça dile getirilen bu argümanın %40,1 ile en fazla AKP seçmeninde karşılık buluyor. Bu oranı %31,0 ile açık ara farkla MHP seçmeni takip ediyor.

AÜ’de dans etmek isteyen kadın öğrencilere gözaltı

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde dünyada kadına yönelik şiddete karşı simge haline gelen ‘Las Tesis’ dansı yapmak isteyen öğrencilere polis izin vermedi. Kampüsün içerisine giren güvenlik güçleri, öğrencileri Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin arka bahçesinde gözaltına aldı. “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz”, “Kadınları değil katilleri engelle” sloganı atan kadınların yanı sıra kampüs içerisinde erkek öğrenciler de gözaltına alındı.

TGB hedef göstermişti

Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyesi bir grup dün (24 Aralık) Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü önünde toplanarak ‘Las Tesis’ eylemi yapacağını duyuran kadınları hedef alan açıklama yapmıştı. TGB’lilerin açıklamalarına tepki gösteren kadınlar mor boya fırlatmış ve polis tarafından gözaltına alınmıştı.

Şili’li kadınların öncülüğünde başlayan ve kadına karşı şiddeti protesto etmek üzere tüm dünyaya yayılan Las Tesis dansı, sadece Türkiye’de polis şiddetine, gözaltı ve yasaklamaya maruz kalıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Meclis’deki CHP grubundan kadın vekillerin, şarkının sözlerini söyleyerek yaptıkları eylem karşısında da şunları söylemişti:  “Şarkının sözlerindeki ‘Tecavüzcü sensin, öldüren sensin; polisler, hakimler, devlet ve başkan’ ifadelerini  söyleyerek bu mesele çözülecekse Meclis de duysun. Eğer bu Meclis, ‘Bunları söylemeye devam etsinler.’ derse ben İçişleri Bakanı’yım, kanuna rağmen, Anayasa’ya rağmen en geniş hakkımı kullanacağım.”

Kanal İstanbul’a itiraz süreci nasıl işleyecek?

Kanal İstanbul için Ulaştırma ve  Altyapı Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kabul gören ‘nihai’ Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu, itirazlar için askıya çıkalı üç gün oldu. Mevzuata göre, 10 günlük süre içinde itirazlar başvurularının yapılması gerekiyor. Çevre ve meslek örgütleri ile İstanbul halkı bireysel olarak itiraz dilekçesini verebiliyor.

İtirazlar doğrudan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na veya illerdeki çevre il müdürlüklerine yapılabiliyor. İstanbul’daki il müdürlüğü Beşiktaş’da bulunuyor. Dilekçeler elden, faks ya da mail ile iletilebiliyor.

Cumhurbaşkanlığı’na da itiraz edilebilir

Yurttaşlar ayrıca görüş ve itirazlarını içeren dilekçelerini (tarih, imza, TC Kimlik No, adres) Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) vasıtasıyla  doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na da gönderebilir.

Yeditepe Üniversitesi Öğretim üyesi, eski Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Avukat Önay Alpago, vatandaşların 153 Beyaz Masa’ya da itiraz dilekçesi verebileceğini belirtti. Alpago Twitter’daki kişisel hesabından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Beyaz Masa’ya iletilecek itiraz için şu bilgileri paylaştı:

“Kanal İstanbul İtiraz dilekçenizi 153 Beyaz masadan yapabilirsiniz. 153 arayıp Önce 5 no bas Sonra 4 çevre ve yeşil alana itirazı bildirin. Not: TC no gerekli”

Yetkililer, özellikle söz konusu alanda yaşayan vatandaşların itirazlarının önemine dikkat çekiyor. İstanbul Kent Konseyleri ve TMMOB Çevre Mühendisleri ve Şehir Plancıları Odası’nın konuyla ilgili itiraz dilekçesi metni hazırladığı öğrenildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi de itirazlarını belirledi ve önümüzdeki günlerde başvurusunu yapacak.

TMMOB’un hazırladığı itiraz dilekçesi yönergesi, kurumun internet sitesinde yayımlandı. Örgütün İstanbul İl Koordinasyon Kurulu’nun konu hakkındaki şöyle:

Sevgili İstanbul halkı,

Kanal İstanbul Projesi’nin ÇED raporu nihai halini almak üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından görüşe açılmıştır. Projeye ilişkin görüş ve itirazlarınızı 2 Ocak 2020 tarihine kadar İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne ya da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’ne dilekçe ile iletebilirsiniz.

Sayfada itiraz dilekçesi örneği ve konuyla ilgili vatandaşların yapabileceklerine ilişkin geniş bilgiye de yer veriliyor.

Ayrıntılı bilgi almak ve dilekçe örneğine ulaşmak için tıklayın

Kartal Organik Pazarı 10 yaşında: Pahalı ama ilaçlara para vermekten daha mantıklı

Haber: Tuğba Baykal

İstanbul Anadolu Yakası’nın ilk organik pazarı Kartal’da 10’uncu yılını tamamladı. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ile Kartal Belediyesi’nin 2009 yılında başlattığı pazar projesi ile tüketicilerin organik ürünlere erişimi sağlanıyor.

Pazarda satılan ürünlerin ekolojik sertifikalı olması gerekiyor. Bu ürünlerin denetiminden ise Kartal Belediyesi sorumlu. Ekolojik pazarın 10’uncu yıl kutlamalarına katılan Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel pazarda doğrudan üreticilerle tüketicileri buluşturduklarını söylüyor:

“Organik pazarda birçok memleketten gelen, Hatay’dan, Çanakkale’den, Antalya’dan gelen üreticiler tüketici ile buluşuyor. Biz Kartal Belediyesi olarak Buğday Derneği ile beraber gıda mühendisleri ile bunların kontrollerini yapıyoruz. Sertifikaların düzenli kontrolü de bizlerin sorumluluğunda. Periyodik olarak numuneler alarak ürünlerin denetimini yapıyoruz ve zabıtalarımız da güvenlikten sorumlu  ”

Organik Pazar İstanbul’da ilk olarak Şişli’de kurulmuştu. Kartal Organik Pazarı ise İstanbul’un ikinci organik pazarı. 10’uncu yıl dolayısı ile ise Kartal Belediyesi’nin de katkıları ile pazarda çeşitli etkinlikler de düzenlendi.

Pazar alanında kurulan Etkinlik Çadırı’nda Zehirsiz Sofralar Söyleşisi ve belgeseli gösterildi. Gün boyunca müzik dinletisinin devam ettiği alanda, özellikle çocuklara yönelik çeşitli atölyeler düzenlendi.

 ‘Yöre halkı memnun’

Pazara ağırlıklı olarak Kartal ilçesinden insanlar alışverişe geliyor. Fakat Anadolu yakasının çeşitli ilçelerinden de pazara katılım oluyor. Pazarın müdavimlerinden Özgü Ötünç sebze meyve ihtiyacını ekolojik pazardan karşıladığını söylüyor:

“Zehirsiz ürünler tercih ediyorum, çünkü pek çok hastalığın sebebinin bu zehirler olduğunu biliyorum. Fakat şunu da eklemem gerekiyor daha fazla insanın ekolojik pazardan alışveriş yapabilmesi için fiyatların daha düşük olması gerekiyor. Ne kadar fazla talep olursa ona göre üretim artıyor ve üretim miktarı artarsa da maliyet düşüyor. Bu döngüyü yakalamak için de daha çok insanın buralardan alışveriş yapması gerekiyor. ”

Ötünç ürünlerin fiyatlarının yüksek olmasına rağmen, organik pazardan alışveriş yapmanın daha mantıklı olduğunu savunuyor: “Fiyatlar yüksek ama hesapladığınızda bir doktor parası ilaç parası bunlar da çok pahalı, sağlıksız beslenince de böyle masraflar çıkıyor. Bu yüzden aslında beslenmeye masraf etmek hastalık masrafından daha anlamlı”

‘Pestisiz ve ilaçların kullanılmadığı tarım modeli, doğa için de önemli’

Pazar esnafından Ercüment Yıldırım ise beyaz yakalı iken işini bırakıp pazarcılığa başlamış. Sağlıklı gıdanın peşine düşüp organik tarım ve bitki üretimleri üzerine eğitim aldığını söylüyor. Artık organik pazarlarda tezgâh sahibi ve üretici noktasına kadar geldiği için de memnun: 

“7 yıldır organik pazarlarda tezgâh sahibiyim, aynı zamanda üretici temsilciliği de yapıyorum. Bu pazarlarda ya üretici doğrudan kendisi satış yapıyor ya da pazara gelemiyorsa da temsilcisi dolayısı ile ürünlerini tüketiciye ulaştırıyor. Organik üreticileri artırmaya çalışıyoruz, köylere gidip konuşmalar yapıyoruz.”

Yıldırım tarımın organik hale gelmesi için çeşitli etkinlikler düzenliyor. Pestisitlerin, ilaçların olmadığı bir tarım modelini köylerde yaygınlaştırmak için çalışmalar yapıyorlar. Örneğin İstanbul’un gıdası İstanbul çevresinden temin edilirse bunların kullanımının azalacağını söylüyor. Bunun ayrıca doğanın korunması için de gerekli olduğunu savunuyor.

Kartal’da Hükümet Caddesi’nde eski Belediye Binası’nın yanında kurulan Pazar alanına ulaşım başka ilçelerden Marmaray yolu ile sağlanabiliyor. Her pazarda kurulan Kartal Ekolojik Pazarı’nda bakliyattan meyve sebzeye, süt ürünlerinden temizlik malzemelerine hemen her çeşit tüketim malzemesini bulmak mümkün.

 

 

İmamoğlu: Kanal İstanbul ile çocuklarımız ve torunlarımız büyük risk altında

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kanal İstanbul projesi ile ilgili bir  basın toplantısı düzenledi. Kanal İstanbul’un tarihi bir ihanet projesi olduğunu ifade eden İmamoğlu, projeye neden karşı çıktıklarını 15 başlık altında anlattı.

Canlı yayında açıklamalarda bulunan İmamoğlu’nun konuşmasına televizyon kanalları yer vermezken, ilk yarım saatlik bölümünü yanızca Habertürk verdi.

İmamoğlu’nun açıklamaları şöyle:

“Sadece bugün hayatta olan 82 milyon için değil, çocuklarımız ve torunlarımız için büyük bir risk altındayız. Pazartesi günü İBB olarak Kanal İstanbul projesinden çekildiğimizi duyurdum. Kanal İstanbul bir cinayet projesidir. Felaket projesidir. Kimlere ne söz verilmiş olursa olsun, ne rant vaat edilmiş olursa olsun iptal edilmelidir. Sadece bilimsel gerçekleri, dayanakları sıralayacağız.”

Kanal İstanbul, susuzluğa mahkumiyet demek: Akıllı, mantıklı gerçeklerden uzaklaşmamış hiçbir siyasetçi böyle bir riskin varlığını, dünya iklim değişikliğini konuşuyorken bunu bile bile bu projenin inşaatını destekleyemez. Kendi insanına bu ihaneti düşünemez. Raporlar, projenin inşa edilmesi halinde karşılaşılacak felaketin boyutlarını tek tek anlatıyor. Bunlara göre getirdiği en büyük tehlike Terkos Gölü‘ne karışacak tuzlu su. Bildiğiniz gibi, Terkos Gölü ve havzası İstanbul için depolama alanıdır. Binlerce yıldır Avrupa Yakası’ndaki en büyük su deposudur. Bu muazzam su kaynağı yok olacak. Bu kadar basit. Proje ile Sazlıdere Barajı da devredışı kalacak. Bir milli yatırım olarak değeri 2 milyar liranın üzerinde olan Sazlıdere’den bahsediyorum. Aynen apar topar kapatılan Atatürk Havalimanı gibi işlevsiz kalacak. Şu anda Sazlıdere İkitelli sistemi her üç kişiden birinin su ihtiyacını karşılıyor.”

DSİ’nin belirttiği gibi çatlaklar felakete kapı açacak. Susuzluktan daha büyük felaket konuşulmuyor. Bir avuç insanın önceliği beni ilgilendirmiyor. Milyarlarca insanın önceliği beni ilgilendiriyor. Bu rapora göre inşa edilecek kanalın 5.2 KM’lik zemini tamamı kireç. Terkos’a tuzlu suyun karışacağı net. Sızıntı ihmali büyük bir risk oluşturuyor. Buradaki tek tehlike de susuzluk değil. Aynı zamanda strateji ve güvenlik çerçevesinde durum bir felakettir”

Stratejik rezerv alan olan yeraltı sularını da kaybetmekle karşı karşıyayız. Su kaynaklarımızı destekleyen Istranca dağlarından gelen yeraltı suların da bu kanal yolunu kesiyor. Stratejik su kaynaklarımızı kaybedeceğiz de karşılığında ne alacağız? Sükse yapacağız. Kime? Onu da bilmiyoruz. Koca bir hiç alacağız.”

Kanal İstanbul,deprem riskini tetiklemek demek: Deprem gibi bir tehlike dururken, milyonlarca insanın can kaybı kapıda beklerken bu kanalı konuşmak bile cinayet. İstanbul var oldukça var olmaya devam edecek bir sorundur. Binlerce yıldır var, var olacaktır. Öyle raporlara öyle gecelik değişiklikler yapılıyor ki fay hattı da değişti diyebilir. 120 yıllık veri incelendiğinde kanal güzergâhı boyunca yapılacak yapılaşma İstanbullu için büyük bir risk taşıyor. Zemin yapısı ne yazık ki heyelanlara çok müsait. Proje 1., 2. ve 3. deprem bölgelerinde kalıyor. 11 km mesafeden de Kuzey Anadolu Fay Hattı geçiyor. Bilin insanları Kanal İstanbul projesinin yeraltı ve yerüstü gerilmelerini ortaya çıkaracağını söylüyor.Plana göre kanalın Marmara girişi olan Avcılar Deniz Köşkleri 631 bin metrekarelik denize dolgu ile konteyner alanı yapılacak. Olası İstanbul depreminin 6 metre yüksekliğinde dalgalar yaratacağı söyleniyor. Bilim insanları hepimizi ikaz ediyor. Göz göze göze kendi elimizle, kendi bütçemizle niye felakete davetiye çıkarıyoruz? Neden bilimi aklı kendinizden uzak tutuyoruz?”

Kanal İstanbul, İstanbul’un doğasını sonsuza kadar katletmek demek: Hem de katrilyonlar harcayarak katletmek demek. Milli ve stratejik su kaynaklarımızı kurutacaksınız. Milyonlarca İstanbulluyu susuz bırakacaksınız. Peki çevreye nasıl zarar vereceksiniz? Sayın Cumhurbaşkanı’nın izlettiği animasyonda Kanal’ın etrafında katını sayamadığımız gökdelenler sıra sıra dizilmişler. Meclis’te tek bir konut yok diyenler oldu. Kendi raporlarını bakan 500 bin kişilik akıllı şehirden bahsetti. Şuan milyonlar akılsız şehirde yaşıyor. Kimisi o güzel tarım alanlarına bakar güzel der kimi de gökdelenlere bakıp güzel der. Donatılar gelecekmiş. Yav yine beton, yine beton, yine rant. 1.5 bin diyorsa siz onun altını 2 milyonla çizin. ÇED raporunda yapılaşma hiç yok.Bu yapıların ne tür çevresel sorunlara var olacağı sorusuna ÇED asla cevap vermiyor. Sanki bölgede yapılaşma olmayacakmış gibi bir rapor hazırlamışlar.

Kanal İstanbul, İstanbul’un tarihini talan etmek demek: Birkaç kazayı referans gösterip, bunu gerekçe gösterip kanalın bitmesiyle boğaz trafiği azaltılacakmış. Bahaneye bakar mısınız? O da boğazdaki tarihi dokunun korunmasını sağlayacaktır. ÇED başvuru dosyasında iddia edildiği gibi yıllara göre boğaz trafiğinde bir artış yok, son 10 yılda yüzde 22 oranında azalış var. 17 milyon metrekarelik sit alanı Kanal İstanbul ile etkilenmektedir. Tarihe ve tarihi değerlere niçin zulmediyorsunuz? Her yüzyıl, onyıl bu şehre katkı sunarak kadim denmiştir o yapılara.

Kanal İstanbul, 82 milyonun sırtına en az 110 milyar liralık vergi bindirmek demek: Ben onu iki ile çarparım, yanılmam. DSİ nasıl anlatıyor durumu? Kanal’daki taşınmazların bulunduğu alan imara açılırsa DSİ olarak 1450 kamulaştırmasız el atma davası ile karşı karşıyayız. Buradan çıkacak mali yük DSİ  tarafından karşılanamayacak boyuttadır. Özel şahıslara ait kamulaştırma bedelleri bile milletin sırtlarına yüklenecek. Bu laf ortaya atıldıktan sonra oradaki arsa manipülasyonları da ayrı bir boyut. İşsizlik almış başını gidiyor, gençlerimiz iş için her yerde imkan arıyorken, şurada 420 kişilik memur alımı içim 25 bin insan başvurmuşken siz devlet olarak ayakta durabilmek için vergilere bel bağlamış iken kimi kandırıyorsunuz? Diyecekler ki Kanal’ın millete maliyeti yok. Ama biliyorum ki bu masalı benim kadar millet de biliyor. Kendi kendine finanse edeceği noktaların geride kaldığını, gerekirse öderiz edebiyatını gördük. 82 milyon insan bal gibi ödüyoruz. ”

Kanal İstanbul, İBB’nin sırtına lüzumsuz 35 milyar liralık maliyet yüklemek demek: Mevcutta yürüyen işlerimiz bile devredışı kalacak. Üç farklı lokasyonda İGDAŞ hatlarını ortadan kaldıracak, bunların yerine milyarlarca liralık ek maliyet elecek. Milyarlarca liralık sadece iki kuruma maliyet çıkıyor. Bu rakam İBB’nin bu 2020 yıllık bütçesinden neredeyse yüzde 50’ye yakın fazla. Pazartesi itibariyle protokolden çekilirken her bir İstanbullunun sırtından bir yeni borcu kurtarma çabasını ortaya koyduk. ”

Kanal İstanbul, gelir rüyası görmek demek: Panama Kanalı dediğiniz şey gemilerin yolunu 13 bin km kısaltıyor. Süveyş Kanalı Akdeniz ve Kızıldeniz üzerinden Hint Okyanusu’nu birbirine bağlıyor. Ortalama 6 bin km yolunu kısaltıyor. Gemilerin o yüzden iki kanala para ödeyerek o kanallardan geçiş yapıyor. Kanal İstanbul’da gemiler için tasarruf söz konusu değil ki. Aynı mesafe. Akıntı nedeniyle Marmara’dan Karadeniz’e geçiş 3-4 saat sürecek. Bedava geçmek varken boğazdan, neden Kanal İstanbul’dan geçsin?

Kanal İstanbul,trafikte iki kat perişan etmek demek: İstanbul’un bu büyük tasarımlarında böyle bir plan yok. Böyle bir hazırlıksızlık. Bundan dolayı trafiğe olan etkisini kestirmek bile mümkün olmuyor. Daha yeni yapılan 3. köprünün yolundan, TEM’de o viyadüklerin geçişleri, ben bu sektörü bilen insan olarak hayal bile etmek istemiyorum. Kanal nedeniyle kopacak sonra köprüler ile tamamlanmaya çalışılacak yeni yollar. Yeni bağlantı köprülerine ihtiyaç duyacak. Yeni ulaşım talepleri doğacak.

O çizilen köprüler TEM ve E5 sık sık trafiğe kapılacak. Büyük çile halen planlanmış olan Mahmutbey, Esenyurt gibi metro hatlarını da derinden etkiliyor. Başakşehir’in bir bölümünde ve o bölgede yaklaşık 3.5 milyon insan yaşıyor.Yalnızca karayolu değil havada da aynı şey. Ben demiyorum bunu. Raporlar diyor her ne kadar talimatla sehven denilse de.

Kanal İstanbul, 50 yıllık hafriyat demek:  Bunun ulaştırma uzmanları simülasyonu bile yapamazlar. Simülasyonu yaparken bile o kamyonlar birbirlerine çarpar.

Benim gibi milyonlarca Karadenizli hırçın dalgaları bilir. Neymiş dolgu alanın üzerinde lojistik açacaklarmış Karadeniz’de. Bunları yapanlar hafriyat mevzuatlarına uygun olarak nasıl bertaraf edilecek raporda bunlar yok. Hafriyatın 2 milyar metreküpe ulaşmasını bekliyoruz. İstanbul’un yıllık hafriyat kapasitesi 40 milyon metreküp. Kanal İstanbul’da 2 milyar metreküp. İstanbul’da 50 yılda çıkabilecek hafriyatın toplamı sadece kanaldan çıkıyor ve bunu denize dökmekten başka çare yok. Çıkan hafriyat Güngören, Bağcılar Esenler’deki kıymetli hemşerilerim duysun. O yaşadıkları yer bir anda 10 katlı bina kadar her yerinin dolduğunu düşünsünler. Bu kadar büyük bir faciadan bahsediyoruz. Bu hafriyatlar 10 bini aşkın kamyonla taşınacak. Bu demek ki buy kamyonlar trafiğe katılacak. Bu kamyonların doğaya vereceği zararlardan bahsetmiyoruz bile.

Kanal İstanbul, İstanbul’a 1.2 milyonluk yeni nüfus demek: Bunu ben demiyorum onların raporları diyor. Bu bununla kalmaz diyorum, İstanbul’da 1 milyon dedikleri yer 3 milyon oldu. Ben dedim en az 2 milyon bu rakam ama arkadaşlarım beni dinlemediler, bu rakamı yazdılar. Altı tane Beşiktaş demek bu. Bu büyüklükteki bir bölgeyi oraya yerleştireceğiz demek. Bu şehirde 1 milyonun üzerinde de konut stoku var ha.

Kanal İstanbul, 8 milyonluk nüfusu bir adaya hapsetmek demek: Milyonlarca insanı deprem esnasında canını nasıl koruyacaksınız? Bu proje hem İstanbul’un güvenliği hem de Trakya’nın savunması için stratejik bir ihanet projesidir.

Kanal İstanbul, Montrö rüyası görmek demek:  Montrö anlaşmasına göre Karadeniz’e kıyısı olmayan gemiler Karadeniz’de en fazla 21 gün kalır. Koruyucudur. Bir boğazlar anlaşmasıdır bu. Yani savaş çıkartmak için ihtiyaç duyulan bir askeri yapı buraya giremez. Montrö sözleşmesinin ikinci maddesine göre gemiler Kanal İstanbul’dan geçişe zorlanamaz. Montrö fesih edilse dahi Türkiye boğazlarından ticari gemi geçişini yasaklayamazsınız. Kanalla Türkiye büyük paralar kazanacak savı uluslararası alanda geçersizdir, uydurmacadır, aldatmadır.

Kanal İstanbul, Karadeniz’in balıklarını ve balıkçılığını yok etmek demek: Marmara denizindeki ilk 25 metrelik su az tuzlu Karadeniz duyu. Bu Galata köprüsünden balık tutarız biz bu sulardan. Karadeniz’de tuz miktarı çoğalacak, Kanal’la doğal denge bozulacak. Tüm Marmara bir zaman Haliç’in koktuğu gibi bir sürece sebep olacak. Silivri’de yazlığı olanlar, Beylikdüzü, Bakırköy’de Maltepe’de Kartal’da, Yalova’da yani tüm Marmara’dan yararlanan milyonlarca insan bundan derindee etkilenecek.

Kanal İstanbul, maneviyatı yok etmek demek: Mezarlıklar Müdürlüğü’nün raporuna göre mezarlıklar proje alanında kalıyor.  Bu coğrafyada ölüye bile rahat vermiyorsunuz. ÇED inceleme alanında kalan mezarlıklar var. Arnavutköy, Küçükçekmece, Başakşehirde pek çok mezarın taşınmasını mecbur kalınabilir. Yapmayın bu zulmü. Yazıktır.”

Kanal İstanbul, bu milleti sevmemek demek: Herhalde birileri aynaya bakıp bakıp kendine hayranlık duyuyor. Kamu adına karar vericilerin önceliği milletin canını malını korumaktır. Milletini seven bir siyasetçinin önceliği milletinin mutluluğunu sağlamaktır. Bunca genç işsizlikten inliyorken sürdürülebilir üretimi refah için bunca fabrika kurma imkânı varken, çocuklar yeterince beslenemiyorken bizim önceliğimiz Kanal İstanbul olamaz. Bu proje ile dünyanın göz bebeği biricik İstanbulumuz yaşanamaz bir kent olacak. Birileri para kazanacak diye bu kadim şehrin yok edilmesine tüm hukuki mücadelemizi vererek izin vermeyeceğiz. İstanbul’un güvenliğini, canını, ve Türkiye’nin stratejik güvenliğini tehdit eden bu projeye kimse bizi ikna edemez. Bu proje her yönüyle felaket, ihanet, cinayet projesidir.”

Bu bütçe ile İstanbul’daki bütün okulları yeniden yaparsınız. Kanal İstanbul için harcanacak alan Çevre Bakanlığının kentsel dönüşüme ayırdığı paranın yedi katı. Bu bütçe ile en az 9 tane daha Marmaray yaparsınız. İstanbul’daki o okulları yeniden inşa edersiniz. Deprem sorunlu ne kadar bina varsa yeniden yaparsınız. 150 yataklı tam 1056 tane hastane yaparsınız. Bu tümüyle israf, haram, ülke kaynaklarını har vurup haram savurma projesidir. Yanlışın neresinden dönerseniz kârdır. ”

‘Protokol usulsüzdü, meclis kararı alınmadan imzalandı’

2011’den bu yana Kanal İstanbul’da 30 milyon metrekare arsa hareketi olduğunu anlatan İmamoğlu, en büyük arazisi olan ilk üç şirketin Arap şirketi olduğunu söyledi. Önceki yönetimin iki bakanlıkla imzaladığı protokokolü de iptal ettiklerinin bir kez daha söyleyen İBB başkanı, “ Eski İBB başkanı 1 Ağustos 2018’de imzaladı, 12 Ekim’de Meclis kararı alma yoluna gidildi. İmza hukuksuz ve geçersizdir” dedi.

Açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan İmamoğlu, belediyenin protokolden çekilmesinin proje üzerindeki etkisi sorusuna, “ Bizim projeden çekilmemiz demek uzaktan seyredeceğimiz anlamına gelmiyor tümüyle hukuki mücadelemizi vereceğimiz anlamına geliyor. İBB’nin olmadığı bir proje bu kentte olamaz. Şehir halkının olmadığı bir proje olmaz yapılamaz. Bunun adı başka bir şeydir. Türkiye bunu kabul etmeyecektir” yanıtını verdi.

İmamoğlu, hazırlanan ÇED raporuna askı süresi içinde itiraz edeceklerini belirterek şunları söyledi:Yarın ben çocuğuma üyelerime hesap veremem diyen herkes Şehircilik Bakanlığı’na İstanbul’da yaşayan bir vatandaş olarak Kanal İstanbul projesini su kaynaklarını yok etmesi tehlikesine karşı istemiyoruz diye dilekçe verecek. Susmak dilsiz şeytanlığı oynamaktır. “

Gezi Davası’nın hukuki değil siyasi olduğunu kanıtlayan üç karar

2013 yılındaki Gezi Parkı protestolarıyla ilgili açılan soruşturmanın üzerinden 78 ay, iddianamenin açıklanıp dava sürecinin başlamasını takiben 10 ay geçti. 16 kişinin “protestoları örgütlemek” ile suçlandığı davada, ek olarak “protestoları finanse etmek” ile suçlanan hak savunucusu, iş insanı Osman Kavala ise 784 gündür tutuklu olarak yargılanıyor.

Gezi Davası’nın dördüncü duruşması bugün İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Silivri Cezaevi Yerleşkesi’nde görüldü. Duruşmada FETÖ soruşturması kapsamında Emniyet’ten ihraç edilen ilk tanık Ercan Orhan Aydın ile Güvenlik Şube’den Hasan Gül tanık olarak dinlendi.  Mahkemede Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verilirken, bir sonraki duruşma için 28 Ocak tarihi verildi.

Osman Kavala’ya AİHM kararına rağmen tahliye yok

Bugün görülen duruşmada üç önemli karar bulunuyor. İlk olarak Osman Kavala hakkındaki tahliye talebi tekrar reddedildi. 10 Aralık 2019’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Osman Kavala’nın tutukluluğunda hak ihlali olduğuna karar vermiş, Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına hükmetmişti. Karar sonrasında gerçekleşen ilk duruşmada mahkeme AİHM’in kararını uygulamayacağını göstermiş oldu.

Yeşil Gazete’ye konuşan Gezi Davası avukatlarından Evren İşler, mahkemenin AİHM kararının kesinleşmemesini gerekçe gösterdiğini söyledi. Süreç hakkında bilgi veren İşler “Mahkeme Adalet Bakanlığı’ndan kararın kesinleşip kesinleşmediği konusunda bilgi istedi. Varsa kararın Türkçe tercümesini istedi. Teorik olarak Adalet Bakanlığı’nın görüş bildirmesi gibi bir durum söz konusu değil. Ancak bu davada işin teorisi ve pratiği çok farklı işlediğinden biz de Bakanlığın ayrıca bir görüş belirtip belirtmeyeceğini bilmiyoruz” dedi.

Çizer: Ali Çetinkaya

Hükümet AİHM kararına itirazını sunacak

Sonraki adım olarak ise hükümetin AİHM kararına itiraz etmesi bekleniyor. İtiraz sonucunda kararın kesinleşip kesinleşmediği belirlenecek. Bu süreci yorumlayan İşler “Aslında AİHM derhal serbest bırakın yönünde bir karar açıklamışken, kararın kesin olmamasını öne sürmek hukuka uygun bir durum değil. Bu da zaten kararın hukuki değil siyasi bir karar olduğunu gösteriyor” değerlendirmesinde bulundu.

Murat Pabuç taraflar olmadan dinlenecek

Mahkemede yaşanan iki önemli gelişmeyi daha yorumlayan İşler,  “Kavala’nın hala tutuklu olması diğer gelişmeleri arka planda bırakıyor. Tabii ki önceliğimiz tutukluluğun kaldırılması yönünde. Ancak bugün mahkemede iki gelişme daha oldu” dedi.

İşler, “İlk olarak tanık Murat Pabuç’un taraflar olmadan yalnız bir şekilde dinlenilmesine karar verildi. Kendisi açıklama olarak ‘can güvenliğim yok’ diyor ve onun bu beyanı kanıt istenmeden, araştırılmadan mahkeme tarafından kabul ediliyor. Hâlbuki bu kabul edilebilir bir talep değil. Taraflar huzurunda dinlenmesi gerekir” ifadelerini kullandı.

Murat Pabuç, Kavala soruşturması dosyasında ‘ihbarcı’ olarak yer alan eski bir asker. Onun iddiaları soruşturma dosyasında önemli bir yer tutuyordu. Papuç’un ifadesi yarın avukatsız yapılacak duruşmada alınacak.

Şahısların davaya katılımı kabul edildi

Mahkemede bugün alınan bir başka tartışmalı karar da Ali İsmail Korkmaz‘ın ölümüne neden olan Mevlüt Saldoğan‘ın da aralarında olduğu polislerin ve Hazine Bakanlığı‘nın ‘zarar gördükleri’ iddiasıyla davaya katılma taleplerinin kabul edilmesi oldu. Bu kararın teknik bir tartışma olduğunu belirten İşler, “Bu davada herhangi bir şahsın suçtan doğrudan zarar gördüğünü iddia etmek mümkün değil. Ancak mahkeme şahısların davaya katılma taleplerini kabul etti. Bu, mahkemenin kendi inisiyatifiyle aldığı bir karar” dedi.

Gezi Davası’nda bir sonraki duruşma 28 Ocak tarihine bırakıldı. Avukat Evren İşler bir sonraki duruşma için somut bir aşama olmadığını, duruşmada neler yaşanacağının aradaki süreçteki gelişmelere göre belli olacağını söyledi.

Gezi Davası kronolojisi

2013 yılındaki Gezi Parkı protestolarıyla ilgili açılan soruşturmanın üzerinden 78 ay geçti.  18 Ekim 2017 tarihinde Gaziantep’ten uçakla dönerken gözaltına alınan iş insanı Osman Kavala, 1 Kasım tarihinde “anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs, hükümeti ortadan kaldırma” suçlamasıyla tutuklandı. Kavala “Gezi olaylarının yöneticisi ve finansörü” olmak ile itham ediliyordu.

16 Kasım 2018’de aralarında Kavala’nın kurucusu olduğu Anadolu Kültür’ün bazı yöneticilerinin de yer aldığı yeni bir gözaltı dalgası yaşandı, aralarından sivil toplum profesyoneli Yiğit Aksakoğlu tutuklandı.

Savcılık iddianameyi tutukluluk kararından yaklaşık 1,5 yıl sonra 19 Şubat 2019 günü açıkladı. 4 Mart’ta da mahkeme tarafından kabul edildi. Bu süre zarfında Kavala, hakkında herhangi bir suçlama olmadan, hakim karşısına çıkartılmadan Silivri Cezaevi’nde tutuldu. Hazırlanan iddianamede 16 kişi hakkında  “protestoları örgütlemek” suçlamasıyla müebbet hapis cezası isteniyordu.

24 Haziran 2019’da davanın ilk duruşması gerçekleşti. Tutuklu sanık Yiğit Aksakoğlu tahliye edildi. 24 Haziran, 18 Temmuz ve 9 Ekim’deki duruşmalarda mahkeme Osman Kavala için tahliye taleplerini reddetti.

10 Aralık 2019’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AIHM), Osman Kavala’nın tutukluluğunda hak ihlali olduğuna karar verdi. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinin 1. ve 4. fıkraları ile 18. maddenin ihlal edildiğine karar vererek Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına hükmetti.

 

AYM, CHP’nin Kanal İstanbul başvurusunu reddetti

Anayasa Mahkemesi (AYM), bilim insanları, çevre ve meslek örgütleri ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin şehre büyük yıkım getireceği gerekçesiyle karşı çıktığı Kanal İstanbul projesi için CHP’nin yaptığı başvuru hakkında kararını verdi. Yüksek Mahkeme, Kanal İstanbul’un Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli kapsamına alınmasına ilişkin düzenlemenin iptal istemini reddetti. AYM’nin kararı oy birliğiyle alındı.

Kanal İstanbul ve benzeri su yolu projelerinin yap-işlet-devret modeli kapsamına alınmasına yönelik yasal düzenleme, TBMM Genel Kurulu‘nda 26 Temmuz 2018’de kabul edilmişti. Bunun ardından CHP de düzenlemenin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle AYM’ye başvurmuştu.

ÇED raporu askıda

Kanal İstanbul projesine ilişkin Çevresel Etki Değerlendirme Raporu ise, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca uygun bulunarak dün kabul edildi.  ÇED Raporu halkın önerilerini almak üzere 10 gün boyunca Bakanlıkta ve İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nde halkın görüşüne sunulacak.

 

 

Antalya’nın ‘çılgın projesi’ne yargıdan iptal

Önceki dönem Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel tarafından ‘çılgın proje’ olarak tanıtılan Boğaçayı Projesi’ne yargı ‘dur’ dedi. Proje alanının yüzde 70’ini (70 bin dönüm) konut alanına çeviren plan değişiklikleri, Antalya 1.İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi.

Gazete Duvar’dan Özay Göztepe’nin haberine göre, Boğaçayı yatağına liman yapılacağı söylenerek duyurulan projede bundan vazgeçilmiş ancak ancak dere yatağı kazılarak denizin içeri alınmasıyla yapay bir gölet oluşturulmuştu. Bir süre sonra gölet haline gelen Boğaçayı, yoğun rüsubat (çöküntü, tortu) ve yosun oluşumuna bağlı kötü koku ve haşarat istilası ile anılır oldu. Ayrıca 21 milyon TL’ye ihaleye çıkılıp 131 milyon TL’ye tamamlanan proje kamu zararına yol açtığı yönünde de eleştirildi.

Meclis üyesi ve Odalar dava açtı 

Plan değişikliği sırasında Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi olan ve karşı oy kullanan Songül Başkaya, TMMOB Mimarlar Odası Antalya Şubesi ve TMMOB Şehir Plancıları Odası Antalya Şubesi tarafından iptal davası açıldı. İptal davasının gerekçesinde, çay kıyısında yapı yoğunluğu artırılmasına rağmen bu yoğunluğu karşılayacak sosyal ve teknik altyapı donatı alanlarının belirlenmediğine, ilgili bakanlığın görüşünün alınmadığına, alanın kentin temiz içme suyu kaynakları yakınında ve sulak alan içinde yapılmakta olduğundan kaynakların kirlenmesine yol açacağına, çevredeki tarın alanlarını, ekosistemi ve florayı yok edeceğine ve kamu yararına aykırı olduğuna dikkat çekildi.

Mahkeme: Şehircilik ilkelerine uymuyor, kamu yararı yok

Bilirkişi raporundan yola çıkan Antalya 1. İdare Mahkemesi, Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi’nin, Boğaçayı Özel Proje Alanı olarak belirlenen bölgenin yapılaşmaya açılmasına ilişkin geçen yıl aldığı kararı iptal etti. Mahkemenin iptal kararı da şu gerekçelere dayandı:

“Kamusal kullanımın özel mülkiyete konu konut alanına dönüştürüldüğü, hem taşkınların getireceği risk hem de su kaynaklarının korunması açısından planlama tekniklerine, şehircilik ilkelerine ve kamu yararına uygun olmadığı, şu ana kadarki yapılaşmanın bile hakim arazi kullanım biçimi olan tarımın bu vasfının kaybedilmesine yol açtığı, Boğaçayı içme suyu kuyuları ve Hurma kaynakları akiferinin zarar görebileceği, içme suyu kalitesinde yeraltı suyu taşıyan Boğaçayı alüvyon akiflerinin yapılaşmaya açılmaması gerektiği, bölgenin Boğaçayı Su Kaynakları Koruma Alanı Sınırı içinde kalması gerektiği…”

Böylece, son günlerde ciddi düzeyde kıyı erozyonuna yol açtığı tartışmalarına da yol açan Boğaçayı Projesi’nin ikinci etabı, mahkeme kararıyla durdurulmuş oldu. Ancak bugüne kadar yol açılan zararların ne olacağı, belirsizliğini korumaya devam ediyor.

Türel ‘Kanal İstanbul’dan daha büyük’ demişti

Önceki Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı AK Partili Menderes Türel, Boğaçayı Projesi için, “İstanbullulara ayıp olmasın diye çok iddialı konuşmak istemiyorum. Ama bence Kanal İstanbul’dan sonra çok daha büyük bir proje” demişti. Türel, Antalya’nın cazibe merkezi olacağını öne sürdüğü projeyle ilgili şöyle konuşmuştu:

“Sadece Boğaçayı çevresinde değil bakın bütün Antalya’nın etrafındaki emlak fiyatlarının artmasına vesile olabilecek. Şu anda TÜİK verilerine bakıyorum. Emlak fiyatlarında en çok fiyat artışı olan şehir Antalya. Dolayısıyla bu Antalya’nın zenginleşmesinin bir işaretidir. Daha konuşurken, hazırlıyorken projeyi sunduğumuzda bu gelişmeler varsa Antalya’nın genelinde demek ki biz bu projeyi inşallah hayata geçirdiğimizde hizmete sunduğumuzda Antalya bambaşka bir Antalya noktasında, farklı bir konuma yükselecektir.”