Ana Sayfa Blog Sayfa 2232

İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne göre hayvan, insan ve çevre konularına duyarlı olanlar terörist olmaya yatkın

İzmir Emniyet Müdürlüğü, “Biz İzmiriz” projesi kapsamında verdiği seminerde terörist olmaya yatkın kişilerin listesini açıkladı. Listede hayvan insan ve çevre konularına duyarlı olan kişiler de yer alıyor.

2007 yılından bu yana devam eden seminerler dizisi çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan çalışanları kapsıyor. İzmir Valisi Erol Ayyıldız’ın desteği ile hayata geçirilen projede daha güvenli bir kent yaratmak için belediyelerde ve çeşitli kurumlarda görev yapan çalışanlara eğitim veriliyor.

Sunumda yer alan terörist olmaya yatkın kişiler

Terörist olmaya yatkın kişiler

Proje kapsamında İzmir Emniyet Müdürlüğü bugün “Güvenlik tedbirleri” konulu eğitim toplantısı gerçekleştirdi. Eğitimde “Örgütler nasıl üye topluyor?” başlığı altında terörist olmaya yatkın kişiler listelendi.  Listeye göre “terörist olmaya daha yatkın” kişiler şu şekilde sıralandı:

  • Politikaya uzak, anarşiye yakın
  • Milliyetçilik yok, globalizm çok
  • Dine inanmayanlar çok ya da zayıf
  • Hayvan, insan, çevre konularına aşırı duyarlı
  • Algıları çok açık, aktivist vs. olmak isterler
  • Sosyal medyada zaman geçiriyorlar

Vegan trans mahpus hapishanede açlık grevine girdi

Ankara Sincan L tipi cezaevinde tutuklu bulunan vegan trans mahpus İda Koçak, kendisine vegan yiyecek verilmesi talebinin karşılanmaması üzerine açlık grevine başladı. Koçak, açlık grevinin 8. gününde.

Koçak’ın açlık grevinde olduğu trans aktivist Diren Coşkun’un sosyal medya hesapları üzerinden yaptığı paylaşım ile duyuruldu. Pembe Hayat’ta yer alan habere göre ziyaretine giden ailesi hapishanenin kendisine ısrarla navegan yemekler getirilmesi nedeniyle açlık grevine başladığını öğrendi.

Cezaevi ile görüşmeler başladı

Konuyla ilgili çalışmalara başlayan Pembe Hayat Derneği, Ankara Sincan’da yer alan cezaevinin psikososyal servisi ile iletişime geçerek konuyla ilgili bilgi talep etti.

Trans mahpusun maruz kaldığı baskının sosyal medya hesapları üzerinden duyurulması ile de nefret karşıtları tepki göstermeye başladı. #İdayaSesVer hashtagi ile paylaşım yapan kişiler, bu hukuksuzluğun bir an önce son bulması için çağrıda bulunuyor.

Covid19 paniği: Ukrayna halkı, hastane önüne barikat kurdu

Çin’in Wuhan kentinden yeni tip koronavirüs salgını (Covid-19) nedeniyle tahliye edilen 48’i Ukrayna, 29’ü farklı ülkelerin vatandaşı olan 77 kişi Ukrayna’ya getirildi. Wuhan’dan dün kalkan ve Kazakistan aktarmalı olarak Ukrayna’ya gelen uçağın yakıt ikmali için Kiev’e indiği, kısa süre sonra Harkiv kentine doğru yola çıkacağı belirtildi. Yapılan sağlık kontrollerinde Covid-19 taşımadıkları belirlenen 77 kişinin, 14 gün boyunca önlem olarak Poltova ilinde bir askeri hastanede özel gözetim altında tutulacağı açıklandı.

Lastik ve tahtalarla barikat

Ülkenin farklı illerinde yaşayan yüzlerce kişi, Çin’den gelen kişilerden ‘hastalık kapabilecekleri’ endişesiyle sokağa dökülerek protesto gösterilerine başladı. Kiev, Lviv ve Ternopil şehirlerindeki bazı kasabalarda hastanelerin önünde barikat kurarak eylem yapan Ukraynalılar, hastanelerin havalandırma ve izolasyon sistemlerinin yetersiz olduğu ve doktorların korunmasız oldukları gerekçesiyle, Çin’den getirilen kişilerin kendi bölgelerindeki sağlık kuruluşlarına yerleştirilmemesini talep ediyor.

Lviv’in Vinniki kasabasında bir hastanenin önünde toplanan yüzlerce kişinin, lastikler ve tahtalarla barikat kurarak tepki gösterdikleri görüldü. Yerel basına konuşan bir Ukrayna vatandaşı, “O kişileri buraya getirebilirler ve içlerinden biri virüs taşıyor olabilir. Hastane personelleri burada yaşıyor, marketlere girip çıkıyor, çocukları okula gidiyor. Çin’de doktorlar uzay elbiseleri giyiyor. Bizde ise hiçbir önlem yok” diyerek endişesini dile getirdi.

Ukrayna İçişleri Bakanlığı, Wuhan’dan getirilen kişilerin karantinada tutulacağı yerde 30 polis ve 17 asker ile yoğun güvenlik önlemleri alınacağını açıkladı.

İran’da iki ölüm

Bu arada İran’ın Kum kentinde korona virüsü şüphesiyle karantina altına alınan ve yapılan ilk test sonucunun pozitif çıkmasının ardından virüs taşıdığı kesinleşen 2 İranlının hayatını kaybettiği bildirildi.

İran Sağlık Bakanlığı İletişim ve Halkla İlişkiler Birimi Başkanı Kiyanuş Cihanpur, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Kum kentinde solunum yolu hastalığı şikayetiyle hastaneye başvuran ve yeni korona virüsü teşhisi için yapılan ilk test sonuçları pozitif çıkan 2 kişi maalesef ileri yaşta olmaları ve bağışıklık sistemlerinin zayıf olması sebebiyle hayatını kaybetti” dedi.

Bilanço ağırlaşıyor: Son 24 saatte 114 can kaybı

Öte yandan, Çin’de son 24 saatte; 108’i virüsün merkez üssü Hubey eyaletinde olmak üzere, Fucien, Şandong, Yünnan ve Şanş eyaletleri ile Şanghay kentinde birer can kaybı olmak üzere, 114 kişi hayatını kaybetti.

Yeni vaka sayısı 394 ile 23 Ocak’tan bu yana günlük bazda tespit edilen en düşük Covid-19 rakamı oldu.

Covid-19’a yakalandıkları şüpheli olan kişilerin sayısı 4 bin 922’ye, müşahede altına alınanların sayısı 126 bin 363’e geriledi. Ülkede Covid-19 nedeniyle can kaybı ikisi Hong Kong Özel İdari Bölgesi’nde olmak üzere 2 bin 120’ye yükselirken, bugüne kadar taburcu edilenlerin sayısı da 16 bin 155’e ulaştı.

Çin ana karası dışında Hong Kong’da vaka sayısı 65’e yükselirken, Makau Özel İdari Bölgesi’nde 10 olarak bildirildi.

 

Yenilenebilir ve enerji sektöründeki kadınlar 8 Mart’ta bir araya geliyor

Yenilenebilir ve Enerji Sektöründeki Türk Kadınları Grubu (Turkish Women In Renewables and Energy), 8 Mart’ta Dünya Kadınlar Günü için Levent’teki Zorlu Holding’te bir araya geliyor. Panel olarak gerçekleştirilecek etkinlikte sektör içerisinde yer alan pek çok kişi bir araya gelecek ve deneyimlerini paylaşacak.

Zorlu Enerji ev sahipliğinde yapılacak etkinlik 8 Mart Pazar günü saat 10.00’da kayıtların alınması ile başlayacak. Panele katılım sayısı sınırlı olup kayıtlar 23 Şubat Pazar günü 17.00 ‘de kapatılacak. Kayıt olmak isteyenlerin bu link üzerinden bildirimde bulunması gerekiyor.

Etkinlik programı ise şu şekilde:

 

 

Bir çakalla bir porsuğun dayanışmasının gösterdiği: Yaban hayatına can veren koridorlar

Yeşil Gazete için çeviren: Hanife Aliefendioğlu

Tıpkı sizin gibi ben de yukarıdaki çakal ve porsuğa ait hoş viral videodan etkilendim. “Bu, salonda izlemek için para ödeyebileceğim keyifli bir komedi” diyerek twitledim.

Eğer görmediyseniz, Kaliforniya Santa Cruz dağlarında Peninsula Open Space Trust‘ın (POST) vahşi hayat kamerası ile çekilmiş bu videoda, yalnız bir çakal kameranın arkasındaki arkadaşını eğlenceli bir biçimde kameranın önünde davet ediyor. Bir köpek dostunun kolayca anlayabileceği gibi çakalın beden dili hiç saldırgan değil ve çok mutlu. Çakal daha sonra bu büyük yeraltı menfezlerinden birine giriyor ve bekliyor. Ardından, arkadaşını menfez içinde karanlığa doğru takip eden bir porsuk çerçevenin içine giriyor, birbirinden tamamen farklı iki popo sallanarak görüntüden uzaklaşıyorlar.

Çakallar ve porsuklar arasındaki işbirliği, en azından vahşi doğa biyologları ve hayvan davranışlarına dikkat eden dostları tarafından oldukça iyi bilinir. Bu gerçek; yerli Amerikalılar tarafından da biyologlar gelmeden öncesinde biliniyordu. İkili kameralara yakalandıklarında avlanmıyorlardı, ancak bu işbirliğini açıklamak için en olası açıklama, birlikte yer sincabı avına çıkmış olmaları.

 

Neden birlikte hareket ediyorlar? MNN’den Russell McLendon yazıyor: “Çakallar çevik ve hızlıdırlar bu yüzden açık çayırlarda av peşinde koşarlar. Çakallara kıyasla porsuklar yavaş ve sakar koşuculardır, ancak yeraltı yuvalarında küçük hayvanları izlemeye uygun iyi kazıcılardır. Dolayısıyla yalnız başlarına sincap ve çayır köpeği  avına çıktıklarında porsuklar avlarını kazıp çıkarırken çakallar izler ve pençeleriyle hamle yaparlar.”

Video vahşi hayvanların yaşamlarına son derece çekici bir bakış olsa da, insanlar hala resimde ağır basıyor. Zira, çakal ve porsuğun yeraltı tünelini kullanmalarının gerçek nedeni; topraklarının otobanla bölünmüş, insan yerleşimleri yapılması için ayrılmış olması, onların yaşam alanlarının parçalara ayrılmış oluşu.

POST’un Yaban Yaşamı Linkage program yöneticisi Neal Sharma, MNN’e şöyle konuşuyor: “Bu videoda gerçekten şaşırtıcı olan şey, vahşi yaşam için tasarlanmamış, yoğun bir otoyol altında insan yapımı bir tünel içinde hareket eden iki farklı türü görüyor olmamız. Bu durum, bu hayvanların her ikisinin birlikte rahatça geçebileceklerini bir menfez. Bu da bizim bildiğimiz kadarıyla bir menfezin eş zamanlı olarak ortak kullanımının ilk belgelenmesi”.

Yaban koridorları neden önemli?

Videodaki görüldüğü gibi yeterince büyük menfezler, daha büyük, planlı vahşi yaşam alt geçitleri, üst geçitleri, yaban hayatı alt ve üst geçitleri, hayvanlar için insanların topraklarını istilasına karşı koymanın bir yoludur. Türlerin sağlıklı DNA çeşitliliğini korumak, yiyecek ve su bulmak için yaban hayatının kendi içinde bağlantılı olması önemlidir. Ancak Sharma’nın söylediği gibi, hayvanların birbirine bağlantıda olmasını sağlamanın “uzun erimli önemi” çeşitliliktir. Sharma “Hayvanların iklim değişikliğine ve değişen dünyaya uyum sağlamasına olanak tanımayı düşünüyoruz. “Bağlanma habitatları” bir iklim dayanıklılığı stratejisidir, böylece ekosistem bütün parçalarına bağlı olduğu için esnek ve sağlıklı kalma şansı en yüksektir” diyor.

POST, farklı hayvanların mevcut menfezleri nerede, ne zaman ve nasıl kullandıklarını (ve başka bir üzücü ama önemli bir ölçü olan; yol kazalarında ölenlerin cesetlerinin nerede bulunduklarını) incelediği üç yıllık bir çalışmanın ortasında. Viral olan çakal-porsuk videosu bu veriyi toplamak için kullanılan 50 kameranın çekimleri arasında bulundu.

Sharma, “Alt geçitte ve kameralarda dağ aslanı ayak izi bulduk. Gri tilki, rakun, kokarca ve vaşak var, yılanlar ve kuşlar gibi birçok değişik türü de gördük” diyor. (Videonun uzun versiyonu birçok diğer hayvanı gösteriyor.)

Proje tamamlandığında POST, kameraların topladığı bilgileri ve yol kazası verilerini bir araya koyacak.

“Tüm olanaklar ve konulara ilişkin öneriler geliştirmeyi ve akılcı bir analiz yapmayı umuyoruz ve şu anda bir araya getirdiğimiz bu müthiş veri kümesinden en iyi şekilde yararlanmak için bazı uygulama stratejilerimiz olacak” diye konuşuyor Sharma. POST’un bu bilgileri, “çok çeşitli etkilerden yararlanacak katkı” olarak paylaşmak için Kaliforniya Ulaştırma Bakanlığı, diğer hükümet kuruluşları ve STK’lerle birlikte çalıştığını söylüyor.

Şimdi ve gelecekte çakal porsuk ikisi ve fareden dağ aslanına kadar aynı ekosistemi paylaştıkları diğer hayvanlar, onlar için ulaşımı güvenli hale getiren birbirine bağlı bu yaşam alanlarından fayda sağlayacaklar. Bununla birlikte insan hayatının korunması ve araçların onlara çarpmasından ötürü oluşan mal kaybının azalması bonus olacak.

Makalenin İngilizce Orijinali

Hasankeyf’te köprü sular altında kaldı, kara trafiği kapatıldı

Ilısu Barajı nedeniyle büyük bir kısmı sular altında kalan, 12 bin yıllık Hasankeyf’e yükselen su seviyesi nedeniyle köprü yolu da insan ve araç trafiğine kapatıldı. Kente ulaşım sadece tekne ve botlarla yapılacak.

Resmi açıklamalara göre Ilısu Barajı’nda su kotu 78 metreyi aştı. Son yağışlar nedeniyle sular hızla yükselirken şu ana kadar en az 50 köy tamamen suya gömüldü. Birçok köy ve mezranın da yarısı sular altında kaldı.

Ekili arazilerin dahi sulara gömüldüğü 12 bin yıllık tarihi kent Hasankeyf’te, baraj suları kenti Batman’a bağlayan köprünün büyük çoğunluğu sular altında bıraktı. Eski yerleşkeye geçişlere yalnızca bölgede yaşayan yurttaşların son eşyalarını almaları için izin veriliyor.

TEMA Vakfı Kanal İstanbul ÇED Olumlu kararına karşı dava açtı

TEMA Vakfı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Kanal İstanbul Projesi’ne verdiği ÇED olumlu kararına; kararın hukuka, kamu yararına ve bilimsel gerekçelere uygun olmadığı gerekçesiyle dava açtı.

17 Şubat 2020’de açılan davada Vakıf, ÇED olumlu kararının yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini talep ediyor. 14 bilim insanı ve uzman ile hazırlanan dava dilekçesi, ek uzman görüşleri ile beraber yaklaşık 140 sayfa.

‘Üst ölçekli planlama yer almıyor’

TEMA tarafından yapılan açıklamada Kanal İstanbul Projesi’nin, üst ölçekli mekânsal planlama ve stratejik çevresel değerlendirme çalışmaları olmaksızın sadece ÇED süreci ile yürütülmesi önemli risklerin göz ardı edilmesine neden olduğu söylendi. Açıklamada ayrıca mevcut ÇED raporunun bilimsel verilere dayanan, önlemleri içeren bir rapor olmaktan uzak olduğu belirtildi.

‘Su varlıkları tehlike altında’

Proje güzergahında bulunan ve İstanbul’a halen su veren en önemli su rezervleri olan Sazlıdere ve Terkos havzası bu proje ile yok olma ve tuzlanma riski taşıdığı söylenen açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

Terkos ve Sazlıdere kentin toplam su biriktirme kapasitesinin %29’una sahiptir. ÇED Raporu’na göre Sazlıdere barajının büyük bir kısmı devre dışı bırakılacaktır. Bu, iklim krizinin etkilerini (örneğin kuraklık) daha fazla hisseden İstanbul halkı için önemli bir su kaynağının kaybedilmesi anlamına geliyor.

Terkos Gölü

Trakya altında yoğunlaşmış yer altı suyu havzaları, iklim değişikliğinden kaynaklanacak kuraklık karşısında hayati öneme sahip stratejik tatlı su rezervleridir. Deniz suyundan yer altı sularına bir sızıntı olması durumunda tüm Avrupa Yakası’ndaki yer altı sularında geri dönüşü olmayacak şekilde tuzlanma riski bulunuyor. Projenin ÇED raporu tuzlanma riskine değiniyor ancak bu riskin gerçekleşmesi halinde ortaya çıkan sorunun çözümünün olmadığı değerlendirilmiyor.

Sazlıdere Barajı

‘142 milyon m2 tarım alanı yok olacak’

Açıklamada proje ile yaklaşık 142 milyon m2’lik tarım alanının yok olacağı da belirtilerek “Bu, İstanbul tarım alanlarının yaklaşık %19’u demektir. Kanal İstanbul Projesi’nin gerçekleşmesi halinde, büyük bölümü Avrupa yakasında yer alan tarım arazileri hızla yapılaşmaya açılacak, tarım dışına çıkacak ve alanın betonlaşması kaçınılmaz olacaktır. Bu durum İstanbul’da yaşayan insanların gıda güvencesini tehdit edecektir” denildi. Kesilecek orman alanıyla ilgili ise şu bilgiler paylaşıldı:

ÇED Raporuna göre 421 ha’lık bir ormanın Kanal İstanbul Projesi nedeniyle kesileceği açıklanmaktadır. Öncelikli olarak kesilecek ormanın 287,03 ha’lık kısmı Muhafaza ormanı statüsündedir ve “Terkos Gölü Muhafaza Ormanı’nın” sınırları içerisinde kalmaktadır. Muhafaza ormanları; toprak koruma, su üretimi, temiz hava sağlama ve ulusal güvenlik gibi ormanın odun üretimi dışındaki hizmetleri nedeniyle korunan ormanlardır. Bu alanların korunması İstanbul halkının su ve temiz hava güvencesidir.

Aytaç: Doğal yaşama etkisi öngörülebilir değil

Kanal İstanbul’un güzergâhının özellikle doğal varlıklar açısından Trakya’nın zengin ve nadide bir bölgesinde yer aldığını belirten TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç şu değerlendirmede bulundu:

 Güzergâhta bulunan Terkos Gölü ve civarı, Türkiye’nin en zengin floraya sahip bölgelerinden biridir. Kanal İstanbul Projesi, İstanbul’un Avrupa Yakası’nı Trakya’dan ayırarak nüfusu yaklaşık 8 milyonluk yoğun nüfusu olan bir ada yaratacaktır. Böyle bir izolasyona doğal yaşamın da nasıl yanıt vereceği öngörülebilir değildir.

Kanal güzergâhı etki alanında bulunan Terkos Gölü, Sazlıdere Barajı ve Küçükçekmece gölü, kuşlar, iki yaşamlılar ve tatlı su canlıları açısından son derece önemli ekosistemlerdir. Bu alanlarda 249 kuş türü, 29 tatlı su türü ve 7 iki yaşamlı tür olduğu ÇED raporunda da yer almaktadır. Kumullar, taşlık kayalık, çalılık, fundalık, mera, tarım, orman alanı gibi habitatlarda ise 37 karasal memeli, 239 böcek türü, 24 sürüngen türünün bulunduğu açıklanmıştır.

Türkiye’de görülen 487 kuş türünün yarısından fazlası (%51’i) proje alanında yaşamını sürdürmektedir. Bu projeyle Türkiye’nin önemli kuş alanı olan Küçükçekmece Gölü yok olacak ve tarihe karışacaktır.

Bölgenin iklim dengesi tehdit altında

Projenin iklime olacak etkisine de değinilen açıklamada “Böylesine büyük bir arazi kullanım değişikliği; projenin yapıldığı alanların ve yakın çevrelerinin çok kısa bir zamanda ısı ve nem akıları, sıcaklık, nemlilik, buharlaşma, bulutluluk, yağış ve rüzgâr rejimleri ile alansal dağılış desenlerini etkileyerek yüksek olasılıkla birer kentsel ısı adasına dönüşmesine neden olacaktır” denildi.

‘Marmara ölü bir deniz haline gelecek’

Karadeniz ve Marmara denizlerinin birleşmesinin de bölgenin iklimini olumsuz etkileyeceğinin söylendiği açıklama şu ifadelerle son buldu:

İstanbul Boğazı, Karadeniz’e nehirlerle gelen sular ile Akdeniz’den gelen sular arasında bir denge oluşturuyor. Karadeniz’in iklimsel dengesi tümüyle bu sisteme bağımlıdır ve bu sistemdeki herhangi bir değişim, uzun vadede Karadeniz’in iklimsel dinamiklerini olumsuz etkileyecektir. Diğer yandan, Kanal Projesi ile Marmara’ya girecek besin miktarının artması, Marmara’daki oksijen miktarının azalması ve Marmara’nın ölü bir deniz haline gelmesi anlamına gelmektedir.

TEMA Vakfı ÇED raporunun bilimsel verilere dayanmayan ve önlemleri içermekten uzak bir rapor olması gerekçesiyle ÇED olumlu kararının iptali için dava açarken; ÇED olumlu kararına rağmen ilgili karar vericilerin, kamuoyunun ve paydaşların sesini duyacağını ve projenin iptal edileceğine dair umudunu koruyor.

ABD Kongre Binası’nda 20 liseli öğrenci gözaltında

Amerika Birleşik Devletleri’nde iklim krizine karşı harekete geçilmesi talebiyle başlatılan Sunrise Movement hareketinden 150 öğrenci ABD Kongre Binası’nı işgal etti. Milletvekillerinin Yeşil Yeni Düzeni onaylaması talebiyle yapılan eylemde aralarında 13 yaşındaki bir öğrencinin de bulunduğu 20 liseli gözaltına alındı.

Polisler öğrencileri ailelerinin bekleneceği karavana götürürken geride kalanlar onlara ithafen “Cesaret dostum, yalnız yürümüyorsun”  diyerek şarkı söylediler ve isimlerini yüksek sesle okudular. Ayrıca, eylemleri boyunca “Hangi taraftasın?” şarkısını hep birlikte seslendirdiler.

Eylemin organizatörleri yayınladıkları basın açıklamasında ilerideki günlerde, 22 Nisan Dünya Günü’ne ilerlerken benzer pek çok eylem yapacaklarını bildirdi. Bu eylem lise ve ortaokul öğrencileri tarafından oluşturulan Sunrise Movement için bir dönüm noktası niteliği taşıyor. Öğrenciler daha önce iklim grevlerine odaklanıyordu.

Osman Kavala yeniden tutuklandı

Hak savunucusu ve iş insanı Osman Kavala, 2.5 yıl boyunca tek tutuklu sanık olarak yargılandığı Gezi davasında, dün beraat etmesinin hemen ardından, tahliye bile edilemeden yeniden gözaltına alındı.

Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü‘nde süren gözaltı işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen Kavala hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz, tutuklama talep etti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından hazırlanan tutuklama talebi yazısında, “Tutuklama talebinde 26. 07. 2016 tarihinde başlatılan soruşturma kapsamında başka suçtan tahliyesine müteakip kaçma şüphesi göz önünde bulundurularak 18.02. 2020 tarihinde gözaltı kararı verildiği” belirtildi.

Savcı: Kaçma şüphesi var

Kavala’nın darbe teşebbüsü iddiasıyla suçlandığı yazıda şu ifadeler yer aldı:

“Hakkında Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebir şiddet kullanarak çalışamaz hale getirmek suçu yönünden kovuşturma bulunan Osman Mehmet Kavala’ya Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasal düzenini cebir şiddet kullanarak değiştirmeye teşebbüs (darbe teşebbüsü) suçun niteliği mevcut delil durumu şüphelinin kaçma ihtimalinin bulunması adli kontrol tedbirleri yetersiz kaldığı dikkate alınarak Osman Kavala’nın atılı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasal düzenini cebir şiddet kullanarak değiştirmeye teşebbüs suçu yönünden CMK 100 maddesi gereğince sorgusu yapılarak tutuklanmasına karar verilmesi kamu adına talep olunur.”

‘Barkey ile görüştü’ iddiası

Tutuklama talebi yazısında “FETÖ” soruşturması çerçevesinde hakkında soruşturma yürütülüp yakalama kararı çıkarılan Fethullah Gülen’ın başkanlığını yaptığı Rumi Forum Vakfı’nın organizasyonunda yer alan Henri Barkey ile Osman Kavala’nın görüştüğü iddia edilerek şöyle denildi:

“Şüpheli Mehmet Osman Kavala’nın Henri Barkey ile 18 .07. 2016 tarihinde Karaköy semtinde bir restorantta buluştukları bunun yanında yapılan iletişim analizlerinden de anlaşılacağı üzere darbe girişimi öncesi ve sonrasında yoğun irtibatlarının bulunduğu yine iletişim analizine göre şüpheli Kavala’nın diğer şüpheli Barkey ile darbe girişimi öncesi 27. 06 .2016 tarihinde önce Şişli ilçesinde şüpheli Kavala’ya ait işyerinde, devamında da 30. 06. 2016 tarihinde Diyarbakır ilinde bir araya gelerek PKK terör örgütü irtibatlı kişilerle buluştuklarını tespit edildiği..”

Hakim: Delilleri karartabilir

Talebi değerlendiren İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği Osman Kavala’nın tutuklanmasına karar verdi. Savcının tutuklama gerekçelerini dikkate alan hakimlik Kavala’nın kaçma ve delilleri karartma şüphesi bulunduğunu öne sürdü.

  1. Sulh Ceza Hakimliğinin tutuklama kararı ise özetle şöyle:

“…15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün karar sürecine katılmış olabileceğine dair kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delil niteliğinde olduğu her ne kadar şüpheli hakkında bu soruşturma kapsamında 11.10. 2019 tarihinde resen tahliye kararı verilmiş ise de kamuoyunda Gezi Parkı davası olarak bilinen dosyadan verilen tahliye kararı nedeniyle atılı suçun ağırlığı ve önemi dikkate alındığında şüphelinin kaçma şüphesinin bulunduğu, atılı suçun CMK 100. maddesinde sayılan suçlardan olması nedeniyle tutuklama sebepleri kabul edilmesi gerekliliği, soruşturma konusu suçun ağırlığı ve önemi dikkate alındığında adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağındfan CMK’nın 100 ve devamı maddeleri gereğince tutuklanmasına…”

 

Büyükada davası, 3 Nisan’a ertelendi

Kamuoyunda Büyükada Davası olarak bilinen, 11 hak savunucusunun yargılandığı davanın duruşması Çağlayan’daki İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi‘nde görüldü.

Davada Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı ve eski Direktörü Taner Kılıç‘ın “silahlı terör örgütüne üye olmak”tan; insan hakları savunucuları Nejat Taştan, Veli Acu, Günal Kurşun, İdil Eser ve Özlem Dalkıran‘ın da “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını talep ediliyor. Diğer hak savunucuları İlknur Üstün, Ali Gharavi, Peter Frank Steudtner, Nalan Erkem ve Muhammed Şeyhmus Özbekli içinse “terör örgütlerine yardım yapıldığına dair” delil olmadığı gerekçesiyle beraatları istendi.

Salonun küçük olduğu gerekçesiyle duruşmayı izlemek isteyen pek çok heyet üyesi ve gazeteciler içeriye alınmadı.

Bugünkü duruşmada savunma veren sanıklar; Taner Kılıç, Günal Kurşun, İnsan Hakları Gündemi Derneği ve Uluslararası Af Örgütü üyesi Veli Acu, Avrupa Kadın Lobisi’nin Türkiye Koordinatörü ve Kadın Koalisyonu Koordinatörü İlknur Üstün, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği ve Eşit Haklar için İzleme Derneği üyesi Nejat Taştan, Hak İnisiyatifi üyesi Şeyhmus Özbekli suçsuz olduklarını belirtti ve beraatlerine karar verilmesini istedi. Savunmaların uzaması nedeniyle Mahkeme sonraki duruşmayı 3 Nisan 2020 tarihine erteledi.

Duruşma öncesi adalet çağrısı

Duruşma öncesi Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması düzenlendi. Tutuksuz yargılanan hak savunucularının yanı sıra Türkiye ve Avrupa’dan insan hakları örgütlerinin temsilcileri, milletvekilleri ve çok sayıda kişi de açıklamaya katıldı. Türkçe ve İngilizce “Hak savunucuları için adalet” pankartının açıldığı açıklamada Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Yurttaşlık Derneği ile Kadın Koalisyonu’nu adına ortak metin okundu.

Beş kez savcı değişti

Açıklamada şöyle denildi:

Aslında hiç açılmaması gereken Büyükada davası, avukatların ve sanık konumuna düşürülen insan hakları savunucularının iki yılı aşkın bir süre boyunca asılsız iddiaları çürüten delilleri dava dosyasına taşımakla geçti. Bu süre içersinde beş kez savcı değişti. Savcılığın bu süreç içerisinde dava dosyasına iddianamede yer alan suçlamalar bakımından lehte ve aleyhte herhangi bir kanıt eklemediğine şahit olduk.

Böyle bir çabanın gösterilmemesinin yanı sıra, savcılığın 27 Kasım 2019 tarihinde yapılan duruşmada sunduğu mütalaa ile dosyada yer alan ve iddianamede öne sürülen iddiaları çürüten delillerin de hiçbir biçimde değerlendirilmediğini gördük. Büyükada davasının iddianamesinde delil olarak ortaya konulan her şeyin kovuşturma sürecinde çürütülmüş olmasına rağmen savcılık makamının bunları yok varsayan bir mütalaa hazırlaması hukuku görmezden gelmektir.

Eğer davada ileri sürülen deliller değerlendirilmeyecek ise iddianamede yer alan suçlamalar o zaman kovuşturma süreçlerine niye ihtiyaç duyulmaktadır? Hukuk insanlarının keyfi davranışlardan kaçınarak meslek etiğine uygun davranma yükümlülüğü, bu tür davalarda varlığını daha da ağır hissettirmektedir. Mahkemeyi, mütalaanın açık ve fahiş hatalarını dikkate alarak bu davada yargılanmakta olan tüm insan hakları savunucularını beraat ettirme yönünde karar vermeye davet ediyoruz. Türkiye’de insan hakları savunuculuğu suç olmaktan çıkarılmalıdır.”

Ne olmuştu?

İnsan hakları savunucuları 5 Temmuz 2017’de İstanbul Büyükada’daki bir otelde “İnsan hakları savunucularının korunması dijital güvenliği” konulu bir toplantı düzenlemek için bir araya gelmiş, polis toplantıya baskın düzenleyerek 10 hak savunucusunu gözaltına almıştı.

25 Ekim 2017’de görülen ilk duruşmada, tutuklu sekiz kişi de serbest bırakılmıştı.