Avrupa Birliği parlamentosunda konuşan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen birliğe karbon salınım hedeflerini artırma çağrısında bulundu.
Parlamentonun çarşamba günü düzenlenen oturumuna katılan komisyon başkanı, 27 ülkenin bulunduğu ittifaka karbon salınımı hedeflerini sertleştirerek 2030 yılına kadar yüzde 55 karbon azaltımı hedeflemelerini söyledi.
Altı yıl önce üzerinde anlaşılan ve halen geçerli olan hedef ise 2030 yılına kadar yüzde 40 karbon azaltımı hedefine ulaşmak.
‘Endüstri bununla başa çıkabilir’
Bloomberg’in aktardığına göre von der Leyen “Biliyorum, azaltım hedefinin yüzde 40’tan yüzde 55’e çıkarılması bazılarımız için çok fazlayken bazılarımız için yeterli değil. Fakat etki analizlerimiz ekonomi ve endüstrinin bununla başa çıkabileceğini açık bir şekilde gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Urfa‘da yer alan Suruç Ovası’nda taban suyunun yükselmesi, düzensiz sulama ve tahliye kanallarının yetersizliğinden dolayı çok sayıda mahalle ve tarım arazisi suya gömülüyor.
Bu duruma yol açan temel sebep ise Suruç Ovası Pompaj Sulama Projesi‘nin henüz tamamlanmadan 29 Mart 2014 seçimlerine yetiştirmek için faaliyete açılması olarak gösteriliyor.
Sağlığı tehdit ediyor
Mezopotamya Ajansı’ndan Barış Polat’ın haberine göre ovanın arazi yapısı göz ardı edilerek boruların gelişi güzel döşenmesi, tahliye kanallarının açılmaması ve boruların sık sık patlaması projenin çözümden ziyade sorun oluşturmasına sebep oldu.
Taban suyunun yükselmesi yerleşim yerlerinde bulunan fosseptik çukurlarında taşmasına yine bataklık haline gelen tarım arazilerinde sivrisinek artmasına sebep olurken, ovada bulunan insanların sağlığı da tehlike altında.
Fotoğraf: İlci Holding
‘Köyde ev yapamıyoruz, su altında kalıyor’
Söz konusu sorunun baş gösterdiği mahallerden bir tanesi de Üveçli (Kubika Çareba) Mahallesi. Mahalle halkından Mustafa Karak, düzensiz sulamanın yapılması, suyun ovaya fazla verilmesi ve tahliye kanallarının olmaması nedeniyle evlerinin ve ekili tarım arazilerinin su altında kaldığını söyledi.
Su giderinin olmaması nedeniyle yer altına sızan suyun belli bir zamandan sonra yerleşim yerlerinde çıkmaya başladığını belirterek Karak, “Köyde ev yapamıyoruz. Çünkü temel su altında kalıyor. Sorumlu kimseyi bulamıyoruz. DSİ’ye gidiyoruz bize bağlı değil deyip topu ŞUSKİ’ye atıyor. Onlarda biz ilgilenmiyoruz diyor. Acilen bir tahliye kanalının yapılması gerekiyor. Kanalın yapılması için yıllardır emek verdiğim ağaçlarımı kestim. Ama kimse ilgilenmiyor” dedi.
‘Hastalık saçıyor’
Yine mahallede bulunan tarım arazilerinin bataklığa dönüştüğünü ifade eden Karak, “Mısır ekmişiz bataklıktan dolayı biçer koyamıyoruz. 1 ay sonra yağmur yağacak. Bu ürün tamamen çürüyecek. Emeğimiz boşa gidecek. Köyün neresine bir kürek vursan bir karış su yükseliyor. Yakında evlerimiz sudan zarar görüp hepsi çökecek. Hayatımız riskte. Yine mahallede bulunan fosseptik çukurları taştı. Belediye aracı geliyor bataklık olduğundan boşaltamıyor. Bu hastalık saçıyor. Köyde bataklık oluşması ile sinekler çoğaldı. Geceleri yatamıyoruz. Bu salgın sürecinde bile tehlikedeyiz. Sağlığımız da tehlikede” ifadelerini kullandı.
‘Ekinlerimin hepsi çürüdü’
Baran Karak adlı yurttaş ise Suruç Ovası Pompaj Sulama Projesi’nin tamamlanmadan faaliyete geçirildiğini, yine tahliye kanallarının yapılmamasından kaynaklı bugün bu sorunla karşılaştıklarını ifade etti:
Suyun gideceği bir yer yok. Bu kez yerleşim yerlerimize yayılıyor. Suruç çukurda bir yer. Yer altındaki sularda yükselmiş durumda. Mahallenin her yerinde su çıkıyor. Bu yıl ektiğimi tarım ürünlerinin hepsi çürüdü. Bir şey elde edemedik.
‘En az 20 köyde bu sorun var’
En az 20 köyde bu sorunun yaşandığını belirten Karak, “Bu köyler suya gömülecek. Köyümüz şu an bataklığa dönüşmüş durumda ve mağduruz. Bu sorun sürekli sürümce de bırakılıyor. Artık bir çözüm bulsunlar” dedi.
Taban suyunun yükselmesi ile yerleşim ve tarım arazilerinin zarar gördüğü mahallelerden bazıları şunlar: Küçüköprü (Tileynter), Eskice, Küçüksergen (Midêva Piçûk), Büyüksergen (Midêva Mezin), Ekili (Mizar), Pınarbaşı (Kurê Musa), Saygun (Qırıka), Yoğurtçu (Tıonek) Bilge, Kovalı, Üvecik (Kubika), Hacı Ahmet Mezrası, Yazı (Xerabsor), Hecek, Zaret ve Uysalı (Mele Hemeze).
İzmir‘in Çeşme ilçesine bağlı Alaçatı‘daki sulak alanlara, bölgede yaşayan kuşların çeşitliliğini gösteren bilgi panoları yerleştirildi.
Bilgi panoları projesi bağımsız sivil çevre hareketi Birds of Alaçatı‘nın (Alaçatı Kuşları) önderliğinde başladı, gönüllülerin, Alaçatı Turizm Derneği’nin ve Çeşme Belediyesi‘nin katkılarıyla gelişti.
Altı ay süren çalışmalar neticesinde beş ayrı bölümden oluşan bilgilendirme panoları, alanlara yerleştirildi. Panolar aracılığıyla verilen bilgilerle, zengin biyolojik çeşitlilikleriyle dünyanın en üretken ekosistemleri arasında yer alan sulak alanlara -özellikle de Çeşme – Alaçatı Sulak Alanı’na- dikkat çekmek, çevreye karşı duyarlı ve etkin bir toplumsal bilincin oluşturulmasını sağlamak, bölge ile ilgili bilinmeyen gerçekleri topluma iletmek amaçlanıyor.
Alaçatı Sulak Alanı’nın önemi
Dünya Yaban Hayatı Fonu’nun raporlarına göre gezegenimizdeki sulak alanların yüzde 50’si son 100 yıl içinde yok olmuş durumda. Güncel verilere göre dünya genelinde sulak alanlar yeryüzünün yaklaşık yüzde yedisini oluşturuyor.
Doğal bir sulak alan olan, başta su kuşları olmak üzere pek çok çeşit bitki ve hayvan türü için yaşam alanı sağlayan Alaçatı Sulak Alanı bu önemli ekosistemin önemli bir parçası olması dolayısıyla büyük önem taşıyor.
Proje sponsorları ve destekçileri arasında Çeşme Belediyesi, Alaçatı Turizm Derneği, Tantimber, Tekin Mühendislik, Gürcan Dere Design Studio, Tolga Yurdaer Photography, Egeli Proje, Serra Küçükoğlu, Sezai Göksu ve Sema Postacıoğlu bulunuyor.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), koronavirüs pandemisinin dünya ve Türkiye ekonomisine etkileriyle ilgili öngörülerini revize etti.
Haziran’da dünya ekonomisinin 2020’de yüzde 6 daralacağı öngörüsünde bulunan OECD, bu oranı yüzde 4.5’e indirdi. OECD, Türkiye ekonomisi için yüzde 4.8 küçülme tahminini de revize etti ve yüzde 2.9 çekti.
OECD, Türkiye ekonomisinin 2021’de yüzde 3.9 büyüyeceği öngörüsünde de bulundu. Dünya ekonomisi için ise gelecek yıl yüzde 5 büyüme tahmini yaptı.
En çok Güney Afrika, Arjantin ve Hindistan etkilenecek
OECD, ekonomilerin beklenenden hızlı toparlandığını ancak turizm, seyahat gibi kritik sektörlerin Covid-19 salgınının etkilerini henüz atlatamadığını belirtti.
Ayrıca, Güney Afrika’nın bu yıl yüzde 11.5, Arjantin’in yüzde 11.2, Hindistan’ın ise yüzde 10.1 küçüleceği öngörülerinde de bulunuldu. Kuruluş, Avrupa Birliği için 2020’de yüzde 4.1, ABD için de yüzde 3.8 küçülme tahmini yaptı.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Güneydoğu Avrupa Değişim Ağı (SEE Change Network) ve Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Türkiye ekonomisinin karbondan arındırılma sürecine ilişkin raporunu yayınladı.
Rapor, Türkiye-AB Sivil Toplum Diyaloğu Beşinci Dönem Hibe Programı çerçevesinde Nisan 2019 – Haziran 2020 tarihleri arasında yürütülmüş olan “Türkiye 2050 Hesaplayıcısı: İklim Politikası Diyaloğunun Desteklenmesi” projesi kapsamında hazırlandı.
Üstesinden gelmesi gereken zorluklar
“Türkiye ekonomisinin karbondan arındırılması: uzun vadeli stratejiler ve acil çözüm bekleyen darboğazlar” isimli rapor Türkiye’nin 2050 yılında düşük karbonlu ekonomiye geçişine yönelik bir vizyonda, üstesinden gelinmesi gereken zorlukların genel görünümünü sunuyor.
Bu görünümün hazırlanmasında Proje kapsamında yürütülmüş olan yerel diyalog toplantıları ve araştırma faaliyetleri çıktılarından yararlanıldı. Yüksek emisyon yoğunluğuna sahip teknolojilerin sürdürülebilirliği tartışmaya açılırken; düşük karbonlu teknolojilere dayalı sosyal ve teknik çözümler alternatif olarak değerlendirildi.
Farklı senaryolar ve örnekler
Rapor ayrıca, elektrik üretiminin etki ettiği su kaynakları, arazi kullanımı, biyolojik çeşitlilik ve hava kalitesi dinamiklerine de değiniliyor ve 2050 vizyonuna doğru mevcut durum senaryoları ile alternatif bakış açılarını sunuyor.
Paris Anlaşması uyarınca gezegenin ekolojik sınırları içinde kalmak üzere Avrupa Birliği üyesi ülkelerden ve dünyadan alınan derslere de raporda yer veriliyor. Rapordan öne çıkan mesajlar özetle şu şekilde:
Enerji sektörü, ekonominin karbondan arındırılmasındaki zorluklar arasında öne çıkmaktadır. Türkiye artan enerji talebini karşılamak için, ya fosil yakıtlara dayalı bir sistemi önceliklendirmeye devam edecek ya da önemli enerji verimliliği artışının yanı sıra sürdürülebilir ve yenilenebilir enerjiye dayalı bir enerji sistemi için kapsamlı bir dönüşümü gündeme alacaktır.
‘Planlama 2023’ün ötesine taşınmalı’
Enerji dönüşümü uzun vadeli bir süreçtir. Bugün alınan kararların enerji sektörü ve iklim değişikliği üzerindeki etkilerinin daha iyi anlaşılabilmesi ve atıl varlık riskinden kaçınılması için değerlendirmelerin uzun vadeli yapılması ve stratejik planların 2023 yılı hedefleri ötesine taşınması gerekmektedir.
Enerji verimliliğini arttırmak mümkündür ve bu uygulamalar birçok sektörde maliyet açısından rekabetçi şekilde gerçekleştirilebilir. Verimlilik önlemleri aracılığıyla arz güvenliğini sağlama ve ekonominin genel rekabet gücünü artırma potansiyeli bulunmaktadır.
Günümüzdeki linyitin payının artırılmasına yönelik planlar, ülkenin enerji sistemini önümüzdeki 30-40 yıl boyunca emisyon yoğunluğu yüksek olan altyapılara dayalı olması riskini taşımaktadır. Termik santrallerden üretilen elektriğin taşıdığı büyük ölçekli siyasi, ekonomik, iklimle ilgili ve finansal riskler, bu teknolojinin sürdürülebilir olmadığını ortaya çıkarmaktadır.
‘Doğal gaz bir çözüm değil’
Nükleer teknoloji, çevresel, sosyal, siyasi ve piyasa koşulları açısından değerlendirildiğinde sürdürülebilir değildir. Nükleer enerjinin kaynak bağımlılığı, mevcut piyasa dinamiklerindeki yeri, depremle ilişkili riskleri ve bu teknolojinin toprak, su, geçim kaynakları üzerinde, gelecek nesilleri ve türleri etkileyecek şekilde yarattığı riskler, nükleer teknolojinin yaşam döngüsü boyunca sebep olduğu darboğazları Türkiye açısından daha da artırmaktadır.
Doğal gaz, ekonominin karbondan arındırılması kapsamında uzun vadeli bir çözüm değildir. Doğal gaz olmadan düşük karbonlu ekonomiye geçiş mümkündür. Köprü yakıtı olarak bilinen doğal gazın gelecekte oynayacağı rol sınırlıdır.
Yenilenebilir enerjinin ekonomik ve teknik açıdan elverişli hale gelmesi, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini artırması açısından kolaylaştırıcı bir ortam sağlamaktadır. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin maliyetlerindeki önemli düşüş, enerji üretiminde yeni bir dönem başlatmıştır.
‘Toplumsal diyalog gerekiyor’
Mevcut sosyo-teknik sistem, geçim kaynakları, toplum ve ekonominin genelini olumsuz etkilemektedir.Türkiye’nin tatlı su kaynakları, biyolojik çeşitliliği ve geçim kaynakları, iklim değişikliğinden ve elektrik üretimi amacıyla inşa edilen altyapılardan olumsuz etkilenmektedir. Elektrik yatırımlarının devreye alınması ya da aşamalı şekilde sonlandırılması süreçlerinde, enerji dönüşümü sürecinin temel paydaşlarının refahını göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Türkiye’nin uzun vadeli enerji dönüşümünde, teknolojik, ekonomik ve toplumsal dönüşümde yaşanacak etkiler sebebiyle, toplumsal diyaloğunun kurulması acil bir gerekliliktir. Gelişmekte olan niş teknolojiler ve mevcut teknolojileri bünyesinde barındıran sistemde, sosyo-ekonomik kaygılar ve ortak müştereklerin birbiriyle rekabet eden fayda ve maliyetlerinin adil şekilde ele alınması için katılım ve müzakere mekanizmalarına ihtiyaç vardır.
Farklı paydaşların kaygılarını gözetmek için analitik karar verme araçları gereklidir. Karar verme süreçlerini destekleyen (2050 İklim Hesaplama Aracı gibi) analitik araçlar, kapsayıcılık ve uzlaşma konularında hayati öneme sahiptir.
Vücut görünüm uzmanı, eğitmen Virgie Tovar’ın, “Şişmanlık Hakkımız” adlı kitabı; feminist teori, feminist politika, kadın hareketi, kadın biyografileri, tanıklık derlemeleri üzerine kitaplar yayınlayan Güldünya Yayınları tarafından Türkçe’ye kazandırıldı.
Tovar’ın kitabında, şişmanlık fobisi, içselleştirilmiş aşağılık duygusu, kilonun cinsiyetçilikle, kadın düşmanlığıyla, ırkçılıkla, sınıf ayrımcılığıyla ilişkisi gibi konulara değiniliyor. Yazar kitabında şişmanlık fobisini araştırırken cinsiyetçi moda kavramlarını sorguluyor.
‘Kişisel gelişim adı altında bedensel utanç’
Kitabında, çocukluğunda “büyülü ve eğlenceli” bulduğu bedeninden neden iğrenmeye başladığına, bedeninin kendine ait olduğu duygusunu nasıl yitirdiğine, özgürlük ve merak duygularının yerini alan başarısızlık hissine değinen yazar, kitabında başka kadınların hikayelerine de yer veriyor ve şöyle söylüyor:
Bu hikayelerin suçluları kişisel gelişim, ilham ve sağlık gibi masum ifadelerin gölgesine sığınan bedensel utanç, şişmanlık fobisi ve diyet yapmaktır. Ancak bu fikirler birçok açıdan, özellikle bizim ülkemiz tarihinde çözülememiş olan ırkçılık, beyazların üstünlükçülüğü, sınıf ayrımcılığı ve kadın düşmanlığı gibi daha büyük kültürel problemin belirtileridir.
Virgie Tovar kimdir?
Yazar, gazeteci ve aktivist olan Virgie Tovar, 2018’de Bitch Magazine tarafından en etkili 50 feministten biri seçildi. San Francisco’da yaşayan ve kiloya dayalı ayrımcılık, beden imajı, ‘fatfobi’ gibi konulara odaklanan Togar, son 10 yılını diyet kültürünü ortadan kaldırmak, kilo damgasını toplumsal ve bireysel düzeyde sona erdirmek için çalışarak geçirdi.
İnsanların diyet kültüründen ayrılmalarına yardımcı olmak için tasarlanmış çevrimiçi bir kurs olan Babecamp‘ın kurucularından biri olan yazarın, The Self-Love Revolution: Radical Body Positivity for Girls of Color (Kendini Sevme Devrimi: Beyaz Olmayan Kızlar için Radikal Beden Olumlama) adında bir kitabı daha bulunuyor. Tovar, kendini şu sözlerle tanımlıyor:
Hayal kurmaya devam etmek yerine hayatımı yaşamaya başlamak istediğim için diyeti bırakmayı seçen 110 kiloluk bir kadınım. Üstelik son derece umutlu, diyeti reddeden, şişmanlığa olumlu yaklaşan ve kısa bluzlar giyerek Miss Piggy takıları takan bir feministim!
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), tamamlanan ve uygulama aşamasında olan 46 millet bahçesinin toplam maliyetinin 1 milyar 688 milyon lira olduğunu açıkladı. Projelendirme aşamasında ise 126 millet bahçesi bulunuyor.
CİMER üzerinden 12 Ağustos’ta yapılan başvuruya 19 Ağustos’ya yanıt veren TOKİ, ilk olarak “başvurunun ilgili birimlere iletildiği, ilgili birimlerden cevap gelmesi durumunda gerekli bilgilerin verilebileceğini” belirtti. Maliyetlerle ilgili bilgiyi ise 2 Eylül’de verdiği ikinci yanıt ile paylaştı.
11 tanesi tamamlandı, 126 tanesi yolda
Cumhuriyet’ten Sefa Uyar’ın haberine göre toplam maliyeti açıklanan 46 millet bahçesinden 11’ini, tamamlanan millet bahçeleri oluşturdu. Yanıtta, tamamlanan 11 millet bahçesinin maliyetinin 280 milyon 266 bin 700 lira olduğu belirtildi.
35 millet bahçesinin de uygulama aşamasında olduğu belirtilen yanıtta, bu millet bahçelerinin toplam maliyetinin ise 1 milyar 408 milyon 157 bin 84 lira olduğu kaydedildi.
Yanıtta, 126 millet bahçesinin de projelendirme aşamasında olduğu ifade edilirken, “Projelendirme aşamasında olan 126 adet Millet Bahçesi’nin maliyeti, işlerin ihale edilmesine takiben belli olacaktır” denildi.
Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nün on ikincisi, 15 Eylül Salı akşamı, 20.00’de Hrant Dink Vakfı sosyal medya hesaplarından yayınlanan çevrimiçi törenle sahiplerini buldu. Ödülü, Türkiye’den Osman Kavala ve Mısır’dan Mozn Hassan aldı.
Şebnem Bozoklu ve Alican Yücesoy’un Türkçe; Ece Dizdar’ın İngilizce dilinde sunuculuğunu üstlendiği törene 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı ev sahipliği yaptı.Törende, açılış konuşmasını Uluslararası Hrant Dink Ödülü Komite Başkanı Ahmet İnsel yaptı.
Geceye özel performanslarıyla Arto Tunçboyacıyan, Can Bonomo, Dialog Project, Kalben, Kudsi Erguner ve O.F.F. yer aldı.
Ödül sahibi kadın hakları savunucusu Mozn Hassan, Mısır’dan gönderdiği konuşmada “Kadınlara ve diğer savunmasız gruplara yönelik her türden ayrımcılığa karşı verdikleri mücadeleler vesilesiyle bu ödülü alan, dünyanın çeşitli yerlerinden feministlerin arasına katılmış olmaktan onur duyuyorum” dedi.
Kavala: Önyargılar akılla ve diyalogla aşılabilir
Türkiye’den ödül sahibi insan hakları savunucusu Osman Kavala cezaevinden ilettiği mektupta “Farklı toplum kesimleri, farklı ülkelerde yaşayanlar arasında oluşmuş önyargıların, aklı kullanarak, konuşarak ve dinleyerek aşılabileceğine inanıyorum” cümlesiyle diyaloğun önemini vurguladı.
Yılın ışıkları belli oldu
Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında, yaptıklarıyla insana, insanlığa ‘ışık’ tutanların anıldığı, risk alan, yol açan insanların ve toplulukların selamlandığı videoyla 2020 yılının ‘ışıklar’ı gösterildi.
Bu yılın ‘ışıklar’ı arasında, Türkiye’den Şili’ye, Endonezya’dan Lübnan’a, ABD’den Almanya’ya Hindistan’dan Çin’e, kadın ve insan hakları savunucularının yanı sıra, barış, eşit yurttaşlık, demokrasi ve adalet talepleriyle ilham veren kişiler ve girişimler yer aldı.
Törende Rakel Dink, Tekirdağ Malkara’daki restorasyon bekleyen Surp Toros Ermeni Kilisesi’nden eşi Hrant Dink’in sevdiği şarkılardan birini seslendirdi. Gece Arto Tunçboyacıyan’ın tören için özel olarak hazırladığı ‘Son Dakika Golü’ şarkısıyla son buldu.
Jüri
Ödülün bu yılki jürisinde, 2019 yılı ödül sahibi kadın hakları savunucusu Nebahat Akkoç, çevre ve insan hakları aktivisti Agnes Kharsiing, yönetmen Emin Alper, yazar Tanıl Bora, hukukçu Cesar Rodriguez Garavito, yönetmen Robert Guediguian, avukat Viviana Krsticevic, çocuk hakları aktivisti Molly Melching, yazar ve diplomat Şafak Pavey, siyaset bilimci Füsun Üstel ve Hrant Dink Vakfı Başkanı Rakel Dink bulunuyor.
Ödül töreni, Hrant Dink Vakfı’nın sosyal medya hesaplarından yayınlandı. Geceye dair tüm detaylar, törenle eşzamanlı olarak, vakfın ve ödülün Facebook, Twitter ve Instagram hesaplarında, #HrantDinkÖdülü, #UmuduÇoğalt, #DayanışmaGüçlendirir; #HrantDinkAward, #BuildHope, #StrongerTogether; #ՀրանդՏինքՄրցանակ, #բազմապատկէյոյսը, #զօրակցութիւնըուժէhashtag’leriyle paylaşıldı.
Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği, İstanbul Sözleşmesi‘nin önemini vurgulayan “İstanbul Sözleşmesi Bizim” isimli yeni bir animasyon videoya imza attı.
Farklı şiddet türleriyle karşılaşan Ayşa, Cansu ve Zeynep isimli karakterlerin hayatlarından bir kesiti dinlediğimiz videoda İstanbul Sözleşmesi’nin etkin bir şekilde uygulanmasının kadınların hayatlarını nasıl değiştireceği anlatılıyor.
Animasyonları Elif Demir ve Melis Balcı tarafından gerçekleştirilen videonun seslendirmesini oyuncu Tilbe Saran gerçekleştirdi. Kısa animasyon filmin senaryosunu Melis Balcı yazdı, çeviriyi ise Şehnaz Kıymaz üstlendi.
Sözleşmenin kadına yönelik erkek şiddetinin ve ev içi şiddetin önlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için imzacı devletlere sorumluluk yüklediğinin hatırlatıldığı videoda “Kadına yönelik her türlü şiddetin ortadan kalktığı bir dünya için İstanbul Sözleşmesi’ne hep beraber sahip çıkalım” ifadeleri kullanılıyor.