Ana Sayfa Blog Sayfa 1916

Kuzey Kutbu buzullarında en düşük ikinci seviye ölçüldü

Ulusal Kar ve Buz Merkezi’ne göre, Kuzey Kutbu’ndaki buz kütlesi 15 Eylül’de 3,74 milyon kilometre kare olarak ölçüldü. Bu miktar, bugüne kadar ölçülen en düşük 2. seviye. 

Kuzey Kutbu buzullarının üçte ikisi küresel ısınmaya bağlı iklim krizi nedeniyle yok oldu ve on yıllardır düşüş devam ediyor. 

Greenpeace gemisi Arctic Sunrise, kampanyacılardan, aktivistlerden ve bilim insanlarından oluşan bir ekip ile buzulların erimesini belgelemek ve bölgedeki deniz yaşamını incelemek için Kuzey Kutbu’nda bulunuyor. 

Gemide bulunanlardan Greenpeace İskandinav Okyanus Kampanyacısı Laura Meller, 30 Eylül’de yapılacak Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Zirvesi‘nde bir araya gelecek dünya liderlerine seslenerek şöyle konuştu: 

Buzulların hızla yok olması, gezegenimizin tükenmesine ne kadar yaklaştığımızın en üzücü göstergesi. Kuzey Kutbu eridikçe okyanus daha fazla ısıyı emecek ve hepimiz iklim krizinin  yıkıcı etkilerine daha fazla maruz kalacağız. Kuzey Kutbu buz örtüsünün acil korunmaya ihtiyacı var. Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Zirvesi’ndeki dünya liderlerinin, iklim kriziyle mücadelede okyanusların rolünü anlamaları gerekiyor. Sağlıklı okyanuslar, okyanus tahribatı ve iklim krizinden etkilenen topluluklar için hayati öneme sahip.  Gezegenimizin iklim kriziyle başa çıkmasına yardımcı olmak için 2030 yılına kadar okyanuslarımızın en az yüzde  30’unu korumalıyız.” 

Fotoğraf: Daniella Bertra.

Sağlıklı okyanuslar, karbonu güvenli bir şekilde atmosferden uzak tutarak iklim krizinin etkilerini azaltmaya yardımcı oluyor. Okyanusların en az yüzde 30’unu kapsayan okyanus koruma alanları oluşturularak iklim krizine karşı daha iyi bir direnç sağlanabilir. Bilim insanları, iklim krizine karşı hayati önem taşıdığı için Kuzey Kutbu’nu korunmaya ihtiyaç duyan öncelikli alanlardan biri olarak tanımlıyor. 

 

Janus kasırgası Yunanistan’ı vurdu: İki kişi hayatını kaybetti

Ianos (Janus) kasırgası cuma günü Zakinthos Adası’ndan başlayarak Yunanistan geneline yayıldı. Tropik siklon benzeri Akdeniz kasırgası, şiddetli yağmur ve rüzgarı beraberinde getirdi. Şimdiye kadar iki kişinin ölümüne yol açtı, üç kişi ise aranıyor.

Ülke çapında itfaiyeye 2 bin 450 yardım çağrısı yapıldı. Mahsur kalan 619 kişi kurtarıldı.

İklim değişikliği nedeniyle ısınan deniz suları, yükselerek atmosferde dengesizliğe neden oluyor. Bu nedenle oluşan fırtına, kasırga, hortum benzeri doğal olayların sıklığı da şiddeti de artıyor; lokal şiddetli yağışlarla birlikte can ve mal kayıplarına neden olan sel ve heyelanlar tetikleniyor. Bilim insanları, iklim krizinin etkisinin büyümesiyle bu tür doğa olaylarında artış görüleceği uyarısında bulunuyor.

Türkiye’de koronavirüs: 1.734 yeni tanı, 68 can kaybı

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye’de koronavirüs nedeniyle son 24 saatte 68 kişinin daha hayatını kaybettiğini, 1743 yeni vaka tespit edildiğini açıkladı. Böylece toplam ölü sayısı 7 bin 574’e, vaka sayısı 304 bin 610’a yükseldi.
Bugün 1.743 yeni hasta tespit edildi. Can yakan 68 kaybımız var. Ağır hasta sayımız 1.500’e yaklaştı. Sağlık çalışanlarımızın özverili çalışmalarının sürdürülebilmesi için onların yükünü azaltmalıyız. Bu ancak tedbirlere uyarak gerçekleşebilir.”
 
 

Türkiye’de ilk koronavirüs vakası 11 Mart’ta tespit edildi. O günden bu yana alınan önlemler kademeli olarak hafifletildi. 1 Haziran’dan itibarense “kontrollü normalleşmeye” geçildi. Normalleşme tablosu şu şekilde: 

1 Haziran: 827 vaka, 23 ölüm (31.525 test)
2 Haziran: 786 vaka, 22 ölüm (32.325 test)
3 Haziran: 867 vaka, 24 ölüm (52.305 test)
4 Haziran: 988 vaka, 21 ölüm (54.234 test)
5 Haziran: 930 vaka, 18 ölüm (57.829 test)
6 Haziran: 878 vaka, 21 ölüm (35.846 test)
7 Haziran: 914 vaka, 23 ölüm (35.335 test)
8 Haziran: 989 vaka, 19 ölüm (39.361 test)
9 Haziran: 993 vaka, 18 ölüm (37.225 test)
10 Haziran: 922 vaka, 22 ölüm (36.521 test)
11 Haziran: 987 vaka, 17 ölüm (49.190 test)
12 Haziran: 1195 vaka, 15 ölüm (41.013 test)
13 Haziran: 1459 vaka, 14 ölüm (45.092 test)
14 Haziran: 1562 vaka, 15 ölüm (45.176 test)
15 Haziran: 1592 vaka, 18 ölüm (42.032 test)
16 Haziran: 1467 vaka, 17 ölüm (46.800 test)
17 Haziran: 1429 vaka, 19 ölüm (52.901 test)
18 Haziran: 1304 vaka, 21 ölüm (48.412 test)
19 Haziran: 1214 vaka, 23 ölüm (41.316 test)
20 Haziran: 1248 vaka, 22 ölüm (41.112 test)
21 Haziran: 1192 vaka,23 ölüm (40.496 test)
22 Haziran: 1212 vaka, 24 ölüm (41.413 test)
23 Haziran: 1268 vaka, 27 ölüm (42.982 test)
24 Haziran: 1492 vaka, 24 ölüm (53.486 test)
25 Haziran: 1458 vaka, 21 ölüm (52.303 test)
26 Haziran: 1396 vaka, 19 ölüm (51.198 test)
27 Haziran: 1372 vaka, 17 ölüm (45.213 test)
28 Haziran: 1356 vaka, 15 ölüm (48.309 test)
29 Haziran: 1374 vaka, 18 ölüm (51.014 test)
30 Haziran: 1293 vaka, 16 ölüm (50.492 test)

1 Temmuz: 1192 vaka, 19 ölüm (52.313 test)
2 Temmuz: 1186 vaka, 17 ölüm (49.714 test)
3 Temmuz: 1172 vaka, 19 ölüm (52.141 test)
4 Temmuz: 1154 vaka, 20 ölüm (48.248 test)
5 Temmuz: 1148 vaka, 19 ölüm (46.414 test)
6 Temmuz: 1086 vaka, 16 ölüm (52.193 test)
7 Temmuz: 1053 vaka, 19 ölüm (50.545 test)
8 Temmuz: 1041 vaka, 22 ölüm (49.302 test)
9 Temmuz: 1024 vaka, 18 ölüm (50.103 test)
10 Temmuz: 1003 vaka, 23 ölüm (48.787 test)
11 Temmuz: 1016 vaka, 21 ölüm (48.813 test)
12 Temmuz: 1012 vaka, 19 ölüm (45.232 test)
13 Temmuz: 1008 vaka, 19 ölüm (46.492 test)
14 Temmuz: 992 vaka, 20 ölüm (43.231 test)
15 Temmuz: 947 vaka, 17 ölüm (42.320 test)
16 Temmuz: 933 vaka, 21 ölüm (42.411 test)
17 Temmuz: 926 vaka, 18 ölüm (41.215 test)
18 Temmuz: 918 vaka, 17 ölüm (40.943 test)
19 Temmuz: 924 vaka, 16 ölüm (41.310 test)
20 Temmuz: 931 vaka, 17 ölüm (43.404 test)
21 Temmuz: 928 vaka, 18 ölüm (42.846 test)
22 Temmuz: 902 vaka, 19 ölüm (43.404 test)
23 Temmuz: 913 vaka, 18 ölüm (43.343 test)
24 Temmuz: 937 vaka, 17 ölüm (42.986 test)
25 Temmuz: 921vaka, 16 ölüm (43.312 test)
26 Temmuz: 927 vaka, 17 ölüm (40.016 test)
27 Temmuz: 919 vaka, 17 ölüm (45.283 test)
28 Temmuz: 963 vaka, 15 ölüm (47.412 test)
29 Temmuz: 942 vaka, 14 ölüm (45.712 test)
30 Temmuz: 967 vaka, 15 ölüm (43.236 test)
31 Temmuz: 982 vaka, 17 ölüm (46.492 test)

1 Ağustos: 996 vaka, 19 ölüm (44.846 test)
2 Ağustos: 987 vaka, 18 ölüm (40.287 test)
3 Ağustos: 995 vaka, 19 ölüm (41.301 test)
4 Ağustos: 1083 vaka, 18 ölüm (46.249 test)
5 Ağustos: 1178 vaka, 19 ölüm (53.842 test)
6 Ağustos: 1153 vaka, 14 ölüm (54.494 test)
7 Ağustos: 1185 vaka, 15 ölüm (56.726 test)
8 Ağustos: 1172 vaka, 16 ölüm (63.842 test)
9 Ağustos: 1182 vaka, 15 ölüm (61.446 test)
10 Ağustos: 1193 vaka, 14 ölüm (62.219 test)
11 Ağustos: 1183 vaka, 15 ölüm (61.716 test)
12 Ağustos: 1212 vaka, 18 ölüm (66.892 test)
13 Ağustos: 1243 vaka, 21 ölüm (66.892 test)
14 Ağustos: 1226 vaka, 22 ölüm (70.192 test)
15 Ağustos: 1256 vaka, 21 ölüm (67.214 test)
16 Ağustos: 1192 vaka, 19 ölüm (65.956 test)
17 Ağustos: 1223 vaka, 22 ölüm (74.846 test)
18 Ağustos: 1263 vaka, 20 ölüm (82.318 test)
19 Ağustos: 1303 vaka, 23 ölüm (87.223 test)
20 Ağustos: 1412 vaka, 19 ölüm (92.301 test)
21 Ağustos: 1203 vaka, 22 ölüm (92.227 test)
22 Ağustos: 1309 vaka, 22 ölüm (93.007 test)
23 Ağustos: 1217 vaka, 19 ölüm (80.302 test)
24 Ağustos: 1443 vaka, 18 ölüm (95.943 test)
25 Ağustos: 1502 vaka, 24 ölüm (98.231 test)
26 Ağustos: 1313 vaka, 20 ölüm (100.109 test)
27 Ağustos: 1491 vaka, 26 ölüm (106.111 test)
28 Ağustos: 1517 vaka, 36 ölüm (107.814 test)
29 Ağustos: 1549 vaka, 39 ölüm (101.414test)
30 Ağustos: 1482 vaka, 42 ölüm (91.302 test)
31 Ağustos: 1587 vaka, 44 ölüm (110.102 test)

1 Eylül: 1572 vaka, 47 ölüm (109.443 test)
2 Eylül: 1596 vaka, 45 ölüm (107.927 test)
3 Eylül: 1642 vaka, 49 ölüm (110.225 test)
4 Eylül: 1612 vaka, 53 ölüm (117.113 test)
5 Eylül: 1673 vaka, 56 ölüm (99.497 test)
6 Eylül: 1578 vaka, 53 ölüm (96.842 test)
7 Eylül: 1703 vaka, 57 ölüm (103.925 test)
8 Eylül: 1761 vaka, 52 ölüm (110.565 test)
9 Eylül: 1673 vaka, 55 ölüm (111.193 test)
10 Eylül: 1512 vaka, 58 ölüm (107.702 test)
11 Eylül: 1671 vaka, 56 ölüm (112.213 test)
12 Eylül: 1509 vaka, 48 ölüm ( 98.326 test)
13 Eylül: 1527 vaka, 57 ölüm (96.097 test)
14 Eylül: 1716 vaka, 63 ölüm (112.563 test)
15 Eylül: 1742 vaka, 67 ölüm (110.412 test)
16 Eylül: 1771 vaka, 63 ölüm (112.645 test)
17 Eylül: 1648 vaka, 66 ölüm (109.985 test)
18 Eylül: 1771 vaka, 62 ölüm (111.113 test)
19 Eylül: 1538 vaka, 68 ölüm (97.416 test)
20 Eylül: 1519 vaka, 61 ölüm (95.321 test)
21 Eylül: 1743 vaka, 68 ölüm (112.942 test)

Erdoğan: 65 yaş üstüne ulaşım sınırlanabilecek, yerli aşı yeni yılın ilk aylarında

Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan, kabine toplantısının ardından açıklama yaptı. Koronavirüs salgınında tekrar yükselişe geçen vaka sayılarıyla ilgili yeni önlemlerin alınacağını belirten Cumhurbaşkanı, “Kafe ve restoranların denetimi sıklaştırılacaktır. İl bazında 65 yaş üstü vatandaşlarımızın ulaşım saatlerinde sınırlama yapılabilecektir” dedi.

Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

  • Türkiye salgının başından beri tedbirler ve hastalara verilen hizmetler bakımından küresel çapta örnek gösterilen ülkeler arasında yer aldı.
  • Covid-19 hastalığıyla mücadelede yeni bir safhaya geçtik. Elde edilen tecrübeye ve katedilen mesafeye göre yeni stratejiler geliştiriyoruz.
  • Kafe ve restoranların denetimi sıklaştırılacaktır. İzolasyonda olan kişilerin kurallara uyup uymadıkları daha yakından takip edilecektir.
  • İl bazında 65 yaş üstü vatandaşlarımızın ulaşım saatlerinde sınırlama yapılabilecektir.
  • Maske ve mekan denetimlerinde uygulanan cezaların bazı kamu kurumlarında yapılacak işlemler öncesi ödenmiş olması mecburi hale getirilecek.

Yerli iki aşı yeni yılın ilk aylarında

  • Süren sekiz aşı geliştirme çalışmasından ikisinde hayvan deneyleri başarıyla tamamlandı. Yılın ilk aylarında hizmete sunmayı planlıyoruz.
  • Ekonomimiz, ikinci çeyrekteki kısmi küçülmenin ardından üçüncü çeyrek için çok güçlü yükseliş mesajları veriyor.

Erdoğan dış meselelerle ilgili de konuşarak, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi yok sayıp ısrarla kendi tezlerini, haritalarını kabul ettirmeye çalışanların diploması masasına yaklaşmaya başladığını söyledi

‘BM sınıfta kaldı’

Birleşmiş Milletler’in salgın sürecinde bir kez daha sınıfta kaldığını öne süren Erdoğan, “Salgının varlığını dahi ancak haftalar sonra kabul eden Birleşmiş Milletler, salgınla mücadele için gereken tedbirlerin alınması, ihtiyaçların karşılanması konusunda da hiçbir varlık ortaya koyamadı” dedi. 

Kuzey Kıbrıs’ta 2 milyon TL elektrik borcu olan İçişleri Bakanlığı’nın elektriği kesildi

Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu Çalışanları Sendikası (EL-SEN) Başkanı Kubilay Özkıraç, İçişleri Bakanlığı’nın kuruma yaklaşık 2 milyon TL borcu olduğunu söyleyerek, bakanlığın enerjisini kestiklerini açıkladı.

EL-SEN ve Sendikal Platform, Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu (KIB-TEK) merkezi önünde basın açıklaması yaptı.

‘Borcu olan herkesin ödemesi gerekiyor’

Konuşmalarda, kuruma borcu olan herkesin borcunu ödemesi gerektiği, kuruma yüksek miktarlarda borcu bulunan kurum, kuruluş ve işletmelerin elektriğinin kesileceği söylenerek, amacın KIB-TEK’e sahip çıkmak olduğu belirtildi.

Açıklamada, Kıbrıs Türk İşçi Sendikaları Federasyonu (Türk-Sen) Genel Başkanı Arslan Bıçaklı, EL-SEN Genel Sekreteri Ersan Kaşif, Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Genel Sekreteri Şener Elcil, Akademisyen Hasan Ulaş Altıok ve EL-SEN Başkanı Kubilay Özkıraç konuşma gerçekleştirdi.

‘Kurum yeni bir genelge çıkardı’

Kıbrıs Postası’nın aktardığına göre KIB-TEK tarafından çıkarılan genelgeyle bir dönem faturasını ödemeyenlere elektrik satılmayacağını belirten Bıçaklı, Bir dönem borcu olanın elektriği kesilecek ama 475 milyon TL borcu olanın elektriği kesilmeyecek, neden?” diye sordu.

Anayasanın eşitlik ilkesine vurgu yapan Bıçaklı, borcunu ödemeyen herkesin enerjisinin kesilmesi gerektiğini, ayrıcalık yapılamayacağını kaydetti.

‘Elektriği kesen ekip tehdit ediliyor’

Bıçaklı, sendikanın otorite koyarak, borcu olanın elektriğini kesmeye başladığını söyleyerek, elektrikleri kesen ekibe teşekkür edileceğine disipline ve polise vermekle tehdit edildiğini söyledi.

Bazı kesimlerin kurumu batırmak için elinden geleni yaptığını öne süren Bıçaklı, çalışanın kuruma sahip çıktığını belirtti. Başbakan Ersin Tatar’a çağrı yapan Bıçaklı, “Bu borçluları çok seviyorsa, borçlarını cebinden çıkan parayla ödesin” dedi.

‘900 milyon TL alacak var’

Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Genel Sekreteri Şener Elcil, EL-SEN’in bahsedilen şirketlerin kuruma 900 milyon TL borcu bulunduğunu KIB-TEK’in borcunun ise 300 milyon TL olduğunu kaydetti.  Bu kesimlerin siyasetçilerle parasal ilişkileri olduğunu savunan Elcil, rüşvet iddiasında bulundu.

Elcil, “Borcunu ödemeyen herkesin elektriği kesiliyor. Fakirlerin elektriği kesiliyor da bu şirketler borçlarını ödemediği halde neden elektrikleri kesilmiyor? Bu ilişkiler sorgulanmalıdır” dedi.

Özkıraç: Bakanlığın elektriğini kestik

EL-SEN Başkanı Kubilay Özkıraç, İçişleri Bakanlığı’nın kuruma 2 milyon TL borcu olduğunu, bakanlığın elektriğini kestiklerini açıkladı.

Özkıraç, amaçlarının toplumun öz değeri olan KIB-TEK’i korumak olduğunu söyleyerek, sermayenin ödemediği elektrik borçlarını tahsil edebilmek adına kesintilerin yapıldığını belirtti.

Fatsa Doğa ve Çevre Derneği’nden altın madenine karşı 10 itiraz

Fatsa Doğa ve Çevre Derneği, Ordu’nun Fatsa ilçesinde kurulmak istenen Altıntepe Altın Madeni İşletmesi Kapasite Artışı ve Atık Barajı Projesi’nin “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu” raporuna itiraz etti.

Bölgede 2019’da faaliyet yürütmeye başlayan maden şirketi, bölge halkının itirazlarına rağmen, maden alanını iki katına çıkarmak ve sözleşmesini 2033’e kadar uzatmak için 10 Eylül’de ÇED dosyasını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunmuştu.  

Derneğin sosyal medya sayfasından açıkladığına göre, Bakanlık dosyayı onaylayarak ilana çıkardı. Rapora göre, işletmeci, kullanılan siyanür miktarının 30 tondan 220 tona çıkarılmasını ve Fatsa’dan 5 kilometre uzaklıkta, denizden 200 metre yükseklikte, 242 bin metrekare alana sahip 50 metre derinlikte 2 milyon 750 bin metreküplük atık barajı yapmayı hedefliyor.

Fatsa Doğa ve Çevre Derneği’nden yapılan açıklamada, “Bakanlık tarafından açıklanan ÇED raporunun Fatsa’da yaşanan gerçeklikle hiçbir ilgisi yoktur” denilerek, projeden zarar görecek herkesin ÇED raporuna itiraz etmesi için çağrı yapıldı. 

‘Ağır metal limiti çalışması yapılmamış’

Açıklamada ÇED raporuyla ilgili şu itirazlar paylaşıldı:  

1. Tanımlı ÇED alanının yakınında bulunan dereler ile yine bu derelerin birleştiği Elekçi Irmağında ağır metal kirliliği ile ilgili, STK`lar tarafından bağımsız kuruluşlara yaptırılmış olan çalışmalarda, ilgili derelerde ve Elekçi ırmağında, ağır metal yönünden kabul edilir limitlerin çok üzerinde değerler tespit edilmiş; halk ve çevre sağlığı açısından sağlıklı olmadığı tespit edilmiştir. Bu konuda yapılmış herhangi bir çalışma ve dere/ırmak su kalitesi ile ilgili denetimlerle ilgili ÇED raporunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. 

‘İçme suyu denetim sonuçları yok’

2. Konu ile ilgili, ağır metal yönünden en büyük risk faktörü olan maden sahasından atık su deşarjı yapılıp yapılmayacağı ve bu deşarjın var olan kirliliğe etkileri raporda yer almamaktadır. Yine ilgili saha içerisinde içme suyu kaynakları bulunmasına rağmen, ilgili Çevre Kanunu veya İçme ve Yeraltı Su Kalitesi Koruma yönetmeliklerine aykırı olan bu durum ilgili ÇED raporunda yer almamaktadır. Tanımlı ÇED alanına yakın Bahçeler, Yukarıbahçeler, Yukarı Tepe, Aşağı Tepe gibi yakın köylerdeki içme suyu denetimlerinde de köy halkının kullanmış olduğu kaynak ve içme sularının ağır metal yönünden uygun olmadığı, yine komşu köylerdeki içme sularının da kullanılabilir olmadığı, bu kaynak sularına daha önce içilebilir raporu verildiği ve madencilik faaliyetleri sonrasında kaynak sularının kullanılamaz hale geldiği anlaşılmaktadır. Buna dair denetimler önlemler ve tedbirler, ilgili raporda yer almamış ve kurum denetimleri ile ilgili sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmamıştır.

‘Orman ve ağaç kesimi bilgisi yok’

3. Doğal orman alanı son derece sınırlı olan ülkemizde, nadir kalan doğal orman örtüsünün yok edilmesi, ilimizde son yıllarda yaşanan kuraklık, sel, dolu vb. iklimsel değişikliklere bağlı felaketlerin tehdidi altında olan ilimizde madencilik ve diğer gerekçelerle orman ve ağaç kesimlerinin etkileri bu raporda hiçbir şekilde tartışılmamıştır.

‘Fındık üretim yerleri bilgisi yok’

4. İlgili raporda risk altında olan bölgenin en önemli geçim kaynağı hakkında bilgilere yer verilmemiştir. Ordu ili ortalama 200 bin ton kabuklu fındık ile tüm Türkiye de üretilen fındığın yüzde 30’unu ve yine tüm Dünya da üretilen 800 bin – 1 milyon ton fındığın yüzde 20-25’ni üretmektedir. Madenin etki alanı içerisinde bulunan; Fatsa, Ünye, Kumru Korgan Havzası, Orduda üretilen fındığın yarısını ve yine dünya fındığının yüzde 10-15’ ini üretmektedir. Sadece Fatsa ilçesi 30.000 ton kabuklu fındık ile Dünya fındığının yüzde 3-5’ini üretmektedir. Üretilen bu fındığın ülkemize getirisi 2,5 milyar dolar olup, sadece Fatsa’nın ürettiği ihraç geliri 100 milyon dolar seviyesindedir. Ülkemizin fındık üretiminde ki imajı ve bölge gelirinde yaşayacağımız kayıplar göz ardı edilerek, kamu yararı olduğundan bahsedilmiştir. Fındık ile ilgili değerlendirmeler ÇED raporunda yer almamaktadır.

‘Bölgede yaşanacak gelir kaybı yok’

5. Ayrıca toplamda 72,9 hektarlık kesilen fındık bahçesinden ve 160 hektarlık kesilecek fındık bahçesinden oluşacak yıllık kayıp miktarı fayda maliyet analizinde yer almamıştır. Yine yok edilecek 230 hektarlık ormanlık alanın çoğunlukla kestane ormanı ve ağaçlara bağlı arıcılık faaliyeti ile kaybedeceği orman ürünleri kaynaklı ekonomik gelir kayıpları ilgili raporda yer almamaktadır. Toplamda 20 yıl sonunda madenden elde edilecek gelirle, bölgede yaşanacak 20 yıllık gelir kaybı karşılaştırması raporda yer almamaktadır.

‘İklime etkileri ele alınmıyor’

6. İlgili raporda Maden işletmesi süreyi 2033 yılına kadar uzatmak istese de ÇED raporunda iklim değişikliği ve küresel ısınma sonucu yaşanacak muhtemel bir kuraklık durumunda bunun bölge tarımı ve su ekosistemine etkileri ile, su temininin nasıl yapılacağı açıkça yazılmamıştır. İlgili su havza yönetim planlarına raporda yer verilmemiştir. Dünya´da çerezlik olarak ilk sırada yer alan Ordu ve Fatsa´da yetişen fındığın lezzetinin yöreye has mikro iklimle ilintili olduğu açıkça kaynaklarda yer alırken madenin bölge iklimine etkileri raporda yer almamaktadır. 

‘Tarihi alanlar dikkate alınmıyor’

9. Fatsa ilçe sınırları içerisinde birçok tarihi sit alanı, ören yerleri, turizm gelirleri de kamu tarafından desteklenen projelerdir. Organik ve eko- tarım, yayla turizmi gibi faaliyetler de düşünüldüğünde, madenciliğin turizm gelirleri ile ilçe imajına etkileri yine bu raporda dikkate alınmamıştır.

‘Kamulaştırma yetkisi şirket adına verilmiş’

10. Şirket ilgili arazilerin kadastro durumlarını tartışırken köylünün mülkiyetinde olan arazileri satın alacağını veya kamulaştırılacağını raporda belirtmiştir. Kamulaştırma yetkisinin şirket adına nasıl verildiği raporda açıklanmamıştır. Şirketin böyle bir yetkisi var mıdır? Yoksa bu yetkiyi nereden almaktadır? Kamunun şirketle bir ortaklığı bulunmakta mıdır? Buna nasıl ve hangi gerekçe ile raporuna yazdığı bilinmemektedir. Madenciler bu memlekette kamulaştırma yapacağını söyleyerek kendini mülki idare yerine koymaktadır.

Ne olmuştu?

Altıntepe Madencilik, Fatsa’daki söz konusu maden için 2013’te ilk “ÇED olumlu” raporu alarak çalışmalara başladı. Aralık 2019’da  işletmeci, bu defa “Maden çevreye hiçbir zarar vermiyor” diyerek Çevre Şehircilik Bakanlığı’na kapasite artım başvurusu yaptı. 

Bunun üzerine Fatsa Doğa ve Çevre Derneği, siyanürlü altın madenciliğinin yarattığı tahribat ile ilgili, madenin faaliyete geçtiği Bahçeler Köyü/Mahallesi çevresinden, madenin etrafındaki derelerden, bu derelerin kavuştuğu Elekçi Irmağı’ndan analiz amaçlı toprak (sediment) ve su örnekleri alarak araştırma yaptı. 

Araştırma sonuçları, maden ve çevresinde var olan ağır metal kirliliğinin kabul edilebilir limitlerin çok üzerinde olduğunu ve tüm canlıların yaşamı için yüzde 50 toksik eşik değerini aştığını ortaya koydu. 

Ancak çalışmalarla birlikte ilgili kurumlara yapılan başvurulara karşılık hiçbir sonuç alınamadı. Var olan kirlilik ve madene yakın köylerdeki içme sularında limitin çok üstündeki ağır metal varlığı ile içme suları için verilen içilemez raporu da denetimden sorumlu Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından reddedildi.

İstanbul Halk Ekmek’e yüzde 33 zam geldi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Halk Ekmek’e yüzde 33 zam yaptı. 75 kuruştan satılan normal ekmek fiyatı 1.00 TL’ye yükseldi.

Ekmeğe yapılan zamla beraber tam buğday ekmeği 3.40 TL’den 5.00 TL’ye, Organik Buğday Ekmeği 4.75 TL’den 6.00 TL’ye, Organik Buğday Unu 5.50 TL’den 7.00 TL’ye, Normal ve Kepekli Ekmek ücretleri ise 0.75 TL’den 1.00 TL’ye yükseldi.

‘Un fiyatları yüzde 85 arttı’

Yapılan yazılı açıklamada “İstanbul Halk Ekmek, normal ve kepekli ekmek ile ilgili fiyat düzenlemesini en son 2,5 yıl önce yapmıştı. 32 aydır başta un ve diğer maliyet giderlerinde meydana gelen artışı yansıtmadığı ekmeğin fiyatında artışına gitmek durumunda kaldı” denildi.

Açıklamada ayrıca “Ekmeğin ana ham maddesi olan un fiyatı, Şubat 2018 ile Eylül 2020 arasında yüzde 85 arttı. Ekmek maliyetindeki diğer önemli girdiler olan dağıtım, işçilik ve enerji maliyetlerine gelen zam nedeniyle fiyat artışı zorunlu hale geldi” ifadeleri kullanıldı.

‘Elektrik, doğal gaz ve işçi ücretleri arttı’

Diğer giderleri oluşturan elektrik, doğal gaz ve işçi ücretlerinde de artış yaşandığı belirtilen açıklamada şu ifadeler yer aldı:

Son 32 ayda elektriğe yüzde 133, doğalgaza yüzde 91, işçi ücretlerinde de yüzde 50 artış meydana geldi. İstanbullulara sağlıklı ve ucuz ekmeği sürekli sunabilmek için fiyat düzenlemesi yapmak kaçınılmaz hale geldi.

 

TTB aylık koronavirüs raporunu açıkladı: Grip mevsimi geliyor, fırtına kapıda

Türk Tabipleri Birliği Koronavirüs İzleme Grubu aylık olarak koronavirüs salgınına ilişkin bilgi ve değerlendirmelerini paylaştığı 6’ncı Ay Raporu’nu açıkladı.

Bakanlık verilerinin güvenirliği, salgının kontrolü, alınan önlemler, sağlık çalışanlarının yaşadığı zorluklar ve sağlık sistemindeki yetersizlikler gibi konulara dikkat çekilen raporda, Covid-19 tedavisi ve salgının kontrolü konusunda öneri ve tavsiyeler de yer aldı.

Rapor, TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, TTB Covid-19 İzleme Grubu üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, Merkez Konseyi üyesi Prof. Dr. Özlem Kurt Azap‘ın katıldığı sosyal medya üzerinden yapılan basın toplantısında açıklandı.

‘Fırtına kapıda’

Sözcü’nün aktardığına göre raporun sunumunu yapan Doç. Dr. Osman Elbek tarafından sunulan raporda, grip mevsiminin gelmesiyle birlikte Covid-19 salgının ürkütücü boyutlara varacağına dikkat çekerek şunlar söylendi:

Salgın yönetilemediğini, ancak fırtına kapıda olduğunu vurgulamak istiyoruz. Fırtınadan kastımız. Yaklaşan mevsimsel grip salgınıyla Covid-19 birleştiği bir süreçtir. Bu literatürde kusursuz fırtına olarak adlandırılmakta. Çünkü bu sürecin çok daha fazla ölümcül etkisi olabileceğini öngörüyoruz, bu yüzden fırtına kapıda demeye çalışıyoruz.

Salgının geldiği boyutların bilimsel kriterlere uyulmadan hızlı ve kontrolsüz açılım yapılmasından kaynaklandığı belirtilen raporda, sorunun çözümü için önemli olanın yargılamak değil, anlamak olduğu vurgulandı. Covid-19 pandemisinin insani, tıbbi, ekonomik, sosyal ve siyasal bir sorun olduğunun altı çizildi.

Fotoğraf: SHA

‘Sağlık çalışanları sıkıntıda’

Raporda sağlık çalışanlarının adaletsizce yaklaşımlara maruz kaldığı, hekimlerin kaygı verici düzeyde değersizlik ve tükenme hisleri içerisinde olduğuna dikkat çekildi.

Sağlık çalışanlarının sorunlarına değinilen açıklamada “İçlerinde hak kaybına uğrayacak olsalar da istifa etmeyi düşünen, psikiyatrik destekle ayakta kalmakta çalışanlar var. Bir çok ülkede Covid-19 meslek hastalığı olarak kabul edilirken, Türkiye’de meslek hastalığı kabul edilmiyor” denildi.

‘Güçlü yanı sağlık çalışanları, zayıf yanı yönetim’

Raporun Covid-19 Salgın sürecinin değerlendirildiği bölümünde Türkiye’nin Zayıf ve güçlü yönlerini anlatan Doç. DR. Elbek şunları söyledi:

Başarılı olduğu alanlar veya işine yarayacak sahip olduğu avantajlar, sağlık çalışanlarının özverisi ve bilimin gücü. Geliştirilmesi gereken zayıf yönleri ise sağlıkta dönüşüm programı, salgın yönetim yetersizliği, birlikte çalışabilme becerisi olmayışı ve pandemiyi doğru okuyamamak.

Pandemi sürecine olumsuz etki yapan problem ve riskler ve tehdit ise otokratik ülke yönetimi. Türkiye’de tepeden tırnağa her şey artık ortak aklın dışında yürümeye başladı. ‘Ben bilirim’ zihniyeti salgın yönetimi politikasına yapılacak en kötü adımdır. Hep birlikte yönetmeye, bir birimizden öğrenmeye ihtiyacımız var.

Salgının kontrol altına alınma politikasının demokratik ve ortak akıldan geçen bir sistemi tüm Türkiye inşa etmekten geçtiğini görüyoruz. Yaşanan ekonomik kriz ve sağlığın ticarileşmesi, hastanelerin ticarethane olarak kabul edilmesi bir tehdit.

’65 yaş üstü değil görece genç insanlar ölüyor’

Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre Türkiye’deki erkek ölümlerinin, Avrupa bölgesi erkek ölümlerinden daha fazla olduğunun görüldüğünü söyleyen Elbek, 65 yaş üstündekilerin insan hakkının ihlal edildiği bir süreç yaşandığını belirterek sözlerine şöyle devam etti:

Bizde 65 yaş üstü ölüm oranı daha düşük. Avrupa bölgesinde yüzde 88 iken ülkemizde yüzde 71. Bir sayın valinin söylediği gibi bir ayağı çukurda olanlar ölmüyor. Görece daha genç insanlar ölüyor. O zaman bu iki nedeni iyice araştırmamız lazım. Tütün kullanımı mı, obezite mi, şeker hastalığı gibi diğer faktörler mi?. Eğer ölümleri düşürmek istiyorsak, neden İstanbul, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Marmara’da ölüm hızı yüksek ve daha fazla insan ölüyor, bunu incelemek lazım.

‘Aşıdan bir yıl boyunca ümit beklemeyin’

TTB Covid-19 izleme grubu üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala’da Covid-19 aşısıyla korunmanın önümüzdeki en az 6 aylık süreçte mümkün olmadığını söyledi. Pala, aşıdaki gelişmeleri şöyle anlattı:

Dünyada şu anda en kısa sürede uygulamaya geçebilecek aşılara baktığımızda, bu aşıları üretebilecek firmalar 1 yıl içerisinde 300 milyon doz civarında bir aşı üretiminden söz ediyorlar. Yani yıl sonuna kadar aşılar hem güvenirlilikleri, hem de koruyucuları açısından onaylansa ancak bir aşı 300 milyon doz üretilecek. Bu dozun dünyaya yetmesini bırakın, önde gelen birkaç ülke tarafından şuanda ön satın alması bile yapılmış durumda.

Dolayısıyla ne 2020 yılı için nede 2021 yılının ilk ayları için, en azından ilk 6 ayı için dünya da aşıyla korumanın ciddi bir gündem oluşturmayacağı anlaşılıyor. Dünya Sağlık Örgütü geçen hafta bu konu hakkında önümüzdeki 1 yıl için aşıdan çok fazla katkı beklenmemesi gerektiğinin altını çizdi.

 

 

Hastanenin epikriz raporu ‘helikopterden atılma’ iddialarını doğruluyor

Van’ın Çatak ilçesinde askerler tarafından gözaltına alınan 50 yaşındaki Osman Şiban ve 55 yaşındaki Servet Turgut’un helikopterden atıldıklarına ilişkin iddiayı doğrulayan bir rapor yayınlandı.

11 Eylül’de bölgede yapılan operasyonlar sırasında askerler tarafından gözaltına alınan  Şiban ve Turgut’un iki gün sonra Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin yoğun bakım ünitesinde oldukları ortaya çıkmıştı.

Mezopotamya Ajansı‘ndan Cemil Uğur‘un ulaştığı, Osman Şiban’ın hasta epikriz raporuna göre, 17 Eylül’de normal servise alındıktan sonra dün taburcu edilen Şiban hastaneye “Helikopterden düşme sonrası yaralanma” şikayetiyle getirildi.

‘Helikopterden düşme sonrası yaralanma…’

Hastane raporunun şikayet bölümünde, “Yoğun Bakım” başlığında “yüksekten düşme” belirtilirken, devamında “Yüksekten düşme sorası emniyet tarafından sağlık ekiplerine bildirilerek 112 tarafından acile getirilmiş” denildi. Raporun devamında şu ifadeler yer aldı:

…hasta olay günü acil uzmanınca helikopterden düşme sonrası yaralanma sonrası acile getirildiği belirtilerek yerinde ekonsultasyon (tanı konulmak) istenmiştir. Hasta acilde görülmüştür.

11 Eylül’de askerler tarafından özel bir hastaneye götürülen Şiban hakkında hazırlanan raporda, helikopterden atıldıklarına dair herhangi bir şikâyete yer verilmeden, genel durumu bölümüne “orta kötü” olarak kaydedilmişti. Raporda, Şiban’ın her iki gözünde morluk, baş, boyun ve yüz bölgesinde travmaya bağlı şişlik olduğu belirlenirken, ayrıca Şiban’ın kanlı kustuğu da aktarılmıştı. Şiban, raporda yoğun bakım ihtiyacı olduğunun belirlenmesi üzerine Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edilmişti.

HDP’li Temel’den soru önergesi

Hayati tehlikesinin sürdüğü öğrenilen Servet Turgut’a dair hazırlanan darp raporunda da askerler tarafından önce özel bir hastaneye ardından Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldüğü, “İsimsiz hasta yüksekten düşme sebebiyle getirildi. Entübe hasta” notu yer almıştı. “Yüksekten düşme” bilgisinin, bilinçleri kapalı bir şekilde iki kişiyi hastaneye getiren askerler tarafından verildiği ileri sürülmüştü.

Öte yandan HDP Van Milletvekili Tayip Temel, yaşananlarla ilgili olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlaması istemiyle soru önergesi vererek olayı Meclis gündemine getirdi.

Temel, önergesinde Bakan Soylu’ya şu soruları yöneltti:

  • Osman Şiban ve Servet Turgut adlı yurttaşlar gözaltına alınmışlar mıdır? Gözaltına alınmışlarsa nereye götürülmüşlerdir?
  • Osman Şiban ve Servet Turgut’un helikopterden atıldıkları iddiası doğru mudur? Söz konusu iddia doğru ise Osman Şiban ve Servet Turgut’u helikopterden atan şahıs/şahıslar kimlerdir? Bu şahıs/şahıslar hakkında bir soruşturma başlatılmış mıdır?
  • Osman Şiban ve Servet Turgut Van Eğitim ve Araştırma hastanesine kim ya da kimler tarafından getirilmişlerdir?
  • Söz konusu iddia doğru ise işkencenin bir insanlık suçu olması hasebiyle Osman Şiban ve Servet Turgut adlı sivil yurttaşlara işkence yapılarak helikopterden atılmaları iddiasına ilişkin açıklamayı kamuoyuna ne zaman yapacaksınız?
  • 2001-2020 yılları arasında kaç sivil yurttaşa işkence yapıldığı hastane raporu ile belgelenmiştir?

HDP’li Sarısaç da daha önce olaya dair yaptığı paylaşımda ailelerle görüştüklerini söylemiş, köylülerle ilgili olarak “Helikopterden atılsın veya atılmasın gerçek şu ki, ikisi de köyünde, arazilerinde çalışırken askerler tarafından alınıp, işkenceyle bilinçlerini kaybedip yoğun bakıma alınacak hale getiriliyorlar” demişti.

Oxfam: Sera gazı emisyonlarının büyük çoğunluğundan zenginler sorumlu

Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam‘ın araştırması, iklim değişikliğine yol açan sera gazı emisyonlarından en çok dünyadaki zenginlerin sorumlu olduğunu ortaya koydu.

Oxfam’ın 1990-2015 yılları arasındaki sera gazı emisyonlarını gelir gruplarına göre mercek altına aldığı araştırmaya göre, dünya nüfusunun yüzde 1’lik en zengin kesimi, yüzde 50’lik yoksul kesimin iki katından fazla sera gazı emisyonuna neden oldu.

En yoksul kesim emisyonun yüzde 7’sinden sorumlu

DW Türkçenin aktardığına göre 1990-2015 yılları arasında dünyadaki toplam sera gazı emisyonunun iki kat arttığına işaret edilen araştırmada, bu artışta şimdiye kadar düşünüldüğü gibi orta sınıfın değil, özellikle dünya nüfusunun en zengin yüzde 10’luk kesimin rol oynadığı kaydedildi.

Dünya nüfusunun yüzde 10’una tekabül eden 630 milyon kişinin sera gazı emisyonlarının yüzde 52’sinden sorumlu olduğuna dikkat çekilen araştırmada, en zengin yüzde 1’lik kesimin de tek başına yüzde 15’lik emisyona neden olduğu belirtildi.

Buna karşı dünya nüfusunun yoksul yüzde 50’lik kesimi ise atmosfere salınan toplam sera gazının sadece yüzde 7’sinden sorumlu.

Tüketim ve büyümeye dayalı politikalara eleştiri

Oxfam, Salı günü New York’ta başlayacak BM 75’inci Genel Kurul toplantısı öncesinde açıklanan raporda zengin nüfusun karbondioksit emisyonunun sınırlanması, kamu altyapı yatırımlarının artırılması ve ekonominin iklim dostu önlemlerle yeniden şekillendirilmesi talebinde bulunuldu.

Oxfam’ın Almanya şubesinde sosyal eşitsizlikler analisti Ellen Ehmke iklim krizinin felaketlere varan sonuçlarının şimdiden pek çok yerde görülebildiğini belirterek “Bunun sorumlusu, tüketimi teşvik eden, sürekli ekonomik büyüme vaat eden ve dünyayı kazananlar-kaybedenler diye bölen politikalardır” değerlendirmesinde bulundu.

Ehmke, zengin azınlığın tüketim çılgınlığının bedelini en yoksul kesimin ödediğini ifade ederek, iklim değişikliğinde başta hava trafiği olmak üzere trafiğin en önemli paya sahip olduğuna işaret etti. Raporda özellikle de şehir içi arazi taşıtı sınıfındaki SUV’lerin sera gazı salınımındaki rolüne dikkat çekildi. Rapora göre SUV’ler, 2010-2018 yılları arasında sera gazı emisyonlarında ikinci sırayı aldı.