Orman sakinleri ve Thomas Hardy

Thomas Hardy’nin kendi en beğendiği romanı olan Orman Sakinleri, Taciser Belge çevirisiyle İletişim Yayınları’ndan kısa bir süre önce çıktı. Heyecanla beklediğim romanı çıkar çıkmaz okudum. Bu önemli başyapıtı sizin de okumanızı sağlamak için biraz romandan ve genel olarak da Thomas Hardy’den bahsetmek istiyorum.

Modern ekoeleştirel edebiyatın öncü yazarı

“Sıradan doğanın huzuru ve insanoğlunun inatçı düşmanlığı arasındaki fark, burada açıkça görülebiliyordu.” (1)

“ Az önce yaşanan olaydan sonra bu manzaranın varlığı, kişiyi, evrenin merhametli doğasını, insanoğlunun leke benzeri varlığıyla kirlettiğini düşünmeye teşvik ediyordu.” (2)

Bu cümleleri okuduğunuzda Hardy’yi radikal derin ekolojist bir yazar olarak bile adlandırabilirsiniz belki, ancak o insan türünden nefret etmez. Onu doğada “kanserli bir hücre” olarak da görmez. Hatta en olumsuz özellikleri barındıran karakterlerini bile size sevdirir. İnsan kişiliklerine iyilik ya da kötülüğün ötesinde bir yerden bakar. Örneğin Orman Sakinleri’nin Fitzpiers’ini, bütün tutarsızlıkları ve çıkarcı davranışlarına rağmen seversiniz. Yine Casterbridge Başkanı’nın Michael Henchard’ını, her türlü pespayelikleri içerisinde kabul edersiniz. Hardy, Henchard üzerinden insanın çok kişilikli olabileceğinin ve verili kişiliğinde olağanüstü değişiklikler yaşayabileceğinin müthiş bir psikolojik çözümlemesini sunar.

Spinoza etkisi

Yukarıdaki cümleler daha çok Hardy’nin, insanın doğayla uyumsuz yaşamadaki ısrarına olan öfkenin ifadesidir. Naturalist yazının en önde gelen yazarlarından olan Thomas Hardy, sanayileşmenin getirdiği ve getireceklerine hep kuşkuyla bakmış ve romanlarında bu uyarıyı yapmaya çalışmıştır. Hardy, köy yaşamını ve kırsalı hep kent yaşamına yeğlemiştir. Üstelik kendisi kent yaşamının her türlü entelektüel ve sanatsal ortamlarında bulunmasına rağmen bu böyledir. Küçük mütevâzı evinde hasta babasıyla birlikte yaşayıp çiftçilerin alet-edavatına bakım yaparak ve kamış yontarak geçimini sağlamak zorunda olan genç kadın Marty South, Hardy’nin en sevdiği karakteridir. Marty South, doğayla uyumlu minimal yaşamıyla neredeyse hiç karbon ayak izi üretmez. Ancak yine Marty karakterinin, çok erken yaşta çalışmak zorunda olması üzerinden sosyal eşitsizliği vurgulamayı da ihmal etmez. Kentli ve sosyeteden olan Mrs. Charmond ile köylü ve aynı zamanda entelektüel olan Grace arasında ise tercihini Grace’ten yana yapar.

Spinoza’dan etkilendiği romanlarında çok belli olan Hardy, doğanın insan yaşamı üzerindeki belirleyiciliğini abartmakla eleştirilmiştir. Doğanın, insan bedeni ve sosyal yaşamı üzerindeki etkilerini hemen her romanında hissettirse de ben okuduğum romanlarının genelinde, Hardy’nin aşırı determinist bir yaklaşımı olduğunu söyleyemem. Ancak determinizmin yokluğundan da bahsedemeyiz. Bu eleştirel yoruma, romanlarında en az olaylar ve karakterler kadar doğanın ritimleri ve frekanslarına sanki ayrı bir karaktermiş gibi yer veriyor olması yol açmış olabilir. Bu tarz romancılığın benim çok hoşuma gittiğini söylemeliyim. Örneğin Orman Sakinleri’nin baş karakterlerinden Giles Winterborne’un bedensel hareketlerinin, doğanın salınımlarıyla ve ritmiyle özdeşleştirildiği sahneler çok etkileyicidir. Bu tahlil Casterbridge Başkanı’ndaki Henchard’ın kırdaki yürüyüş sahneleri için ve Çılgın Kalabalıktan Uzak’ın Mr. Oak’ı için de geçerli. Marty South’tan yukarıda bu minvalde bahsetmiştik zaten.

Thomas Hardy.

Şunu belirtmeliyiz ki “ Hardy, sözgelimi Tolstoy’un Anna Karenina’da yaptığı gibi karakterlerin ( Levin ) toprakla kurduğu olumlu ilişkiyi mutlu bir hayatla mükâfatlandırmaz. Ne Winterborne ne Marty South ne de diğerleri doğaya yakın oldukları için onun gazabından kurtulabilirler.” (3) Burada Hardy romanlarında gördüğüm kurguyu anlatmalıyım. Hardy’nin romanlarında, akıştan romanın gidişatını ve sonunu tahmin etmeniz pek mümkün değildir. Bu kurgu tarzı, romanlarına müthiş bir gerilim havası katar.

Hardy’nin izinde Lawrence

İngiliz Edebiyatı’nın ve 20.yüzyılın en önemli yazarlarından D. H. Lawrence, çok sevdiği ancak küçük eleştirilerini de esirgemediği Thomas Hardy’nin izinden gitmiş ve sanayileşme karşıtlığını, romanlarında üst düzeye çıkarmıştır. Lawrence, özellikle Greg Garrard’ın Ekoeleştiri kitabında modern edebiyatın en önemli ekoeleştirel yazarlarından birisi olarak gösterilir. Garrard’ın bu kitapta Thomas Hardy’ye yer vermesini de beklerdim doğrusu. Ekoeleştirel edebiyat, kaybettiğimiz doğayı yeniden kurgulama çabasıdır diyebiliriz. Bu bağlamda İngiliz sanayileşmesinin doğayı inanılmaz ölçülerde tahrip ettiği bir dönemde Hardy, bu yok ediciliğin içerisinde edebiyatıyla kendisini “pastoral senfoniler”  yaratmaya adamıştır adeta. Sadece bu nedenle bile ekoeleştirel edebiyatta önemli bir yeri hak etmektedir.

Hardy’nin Adsız sansız Bir Jude romanına yazdığı son sözle saygısını gösteren Lawrence, özellikle Aşık Kadınlar, Lady Chatterley’in Sevgilisi ve Oğullar ve Sevgililer romanlarında modern uygarlığa ve benmerkezci insanlığa çok sert eleştiriler getirir. Hatta Aşık Kadınlar’ın bir yerinde karakterinin ağzından “ Şu insan türünün yok olmasını öyle dilerdim ki” diye seslenir.

Viktoryen dönemin edebiyatta önemli kırılma noktalarından birisinin ustası olarak Thomas Hardy

Kraliçe Victoria’nın hüküm sürdüğü 1837-1901 yılları Viktoryen dönem olarak adlandırılır. Bu döneme katı ahlakçılık, dar görüşlülük, kibar görünüp her şeye kusur bulma, doğaüstü olaylara ilgi ve maddiyatçılık damgasını vurmuştur. Cinselliğin bastırılması yönetimin en önemli uğraşıdır adeta. Yazın hayatı tam da bu döneme denk gelen Hardy, romanlarında belki de İngiliz Edebiyatı’nda bir ilk denecek ölçüde evlilik, aşk, cinsellik, nikâhsız birliktelik, çokeşlilik ile sosyal ve sınıfsal konularda norm dışına çıkmaktan çekinmez. Öyle ki Adsız Sansız Bir Jude romanı, çok ağır eleştirilere uğradığı için roman yazmayı artık bırakıp şiir yazımına yönelmiştir. Hardy’nin dönemdaşı Oscar Wilde’ın başına gelen sansür ve linç düşünüldüğünde zamanın ruhunun ağırlığını daha iyi anlayabiliriz. Yeri gelmişken Hardy’nin şairliğinin romanlarının yapı ve dilinde çok etkili olduğunu söylemeliyiz. Şiir sevgisini romanlarında İngiliz anarşist şair Percy Bysshe Shelley ve Shakespeare’e sık sık yer vermesinden de anlayabiliyoruz.

Hardy’nin bahsettiğimiz konulardaki cesareti, Lawrence ve Virginia Woolf’u ona çok yaklaştırmıştır. Zaten Hardy’nin bu geleneğini ve cesaretini romanlarında daha üst düzeylere taşıyan Lawrence’ın romanlarının yayınlanması uzunca bir süre yasaklanmıştır. Özellikle Virginia Woolf, onu romanda bir çağı kapatıp bir diğerini açan ve ölümüyle İngiliz romanını lidersiz bırakan bir büyük yazar olarak selamlamıştır.

Verdiği eserlerin hemen hepsi başyapıt olma niteliği taşıyan Hardy’nin Orman Sakinleri’ne, Barış Özkul’un yazdığı önsözden şu anekdotla bitirelim.

“Orman Sakinleri sonlardan ziyade seslere, renklere, görüntülere, doğanın beklenmedik müdahalelerine, mevsimlerin akışına, zamanın ritmine, saatin tıkırtılarına kulak kabartıldığında muazzam hüzünlü ve etkileyici bir romandır.”

*

  1. Thomas Hardy, Casterbridge Başkanı, Yedi yayınları 2020, syf.19
  2. Thomas Hardy, Casterbridge Başkanı, Yedi yayınları 2020, syf.19
  3. Thomas Hardy, Orman Sakinleri, İletişim Yayınları 2021, syf.35
  4. Thomas Hardy, Orman Sakinleri, İletişim Yayınları 2021, syf.36
Paylaş
Yazar:
Erol Malçok