Nükleer karşıtları Mersin’de buluştu

Türkiye genelinde faaliyet gösteren tüm nükleer enerji karşıtları Mersin Buluşması'nda bir araya geldi. Meslek örgütleri,milletvekilleri, sivil toplum örgüt temsilcileri ve aktivistlerin katıldığı toplantının sonuç bildirgesinde Türkiye'nin ihtiyacı olmayan nükleer santrallerden vazgeçilmesi istendi.

13 Ekim 2019 Pazar günü Türkiye genelinde tüm nükleer karşıtları Mersin‘de bir araya geldi. Buluşma 2010 ve 2013 yıllarında imzalanan hükümetlerarası anlaşma ile Mersin ve Sinop’ta birer nükleer santral tesisinin kurulması planlanan ülkemizde, nükleer karşıtlarını geniş bir platformda bir araya toplaması bakımından önemliydi. Elektrik Mühendisleri Odası’ nın (EMO), katkılarıyla ve Mersin Mezitli Belediyesi‘nin ev sahipliğinde  gerçekleşen buluşmada yerel nükleer karşıtları platformlarının temsilcileri, milletvekilleri,  meslek odalarından temsilciler, sivil toplum örgütlerinden temsilciler,doktorlar, avukatlar, kısacası her kesimden gönüllü aktivistler ekoloji, toplumsal sağlık, bugün ve gelecek adına konuşmalar yaptı; nükleer süreçlerle ilgili bilgi, değerlendirme ve deneyim paylaşımlarında bulundu.

Programa göre EMO, Türkiye Mimar Mühendisler Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği(TTB), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu(DİSK) ve Sinop Nükleer Karşıtı Platform ve Mersin Nükleer Karşıtı Platform temsilcileri  açılış konuşmalarını yaptı. Nükleer enerji konusu enerji politikaları, nükleer silahlanma, sağlık, iktisat politikaları alt başlıklarında tartışılarak açık söz hakkının olduğu Forum kısmına geçildi. Buluşmada nükleer karşıtı mücadele açısından perspektif sunan konular kayıt altına alındı, düzenlenerek mücadelenin önemini belgelemesi için iki gün sonra yayımlandı.

Buluşmaya, CHP Genel Başkan Yardımcısı, Sinop Belediye Başkanı  ve İğneada Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (Dayko) telgraf göndererek buluşmaya desteklerini sundu.

Mersin Buluşması’nda değerlendirilen konular ışığında, komitenin hazırladığı sonuç bildirgesi şöyle:

  • Bu gün enerji politikaları ile yürütülen yatırımlar gerçekçi değildir. Ülkemizi enerji ihtiyacı bakımından değerlendirdiğimizde; yapılan yatırımlar ve enerji verimliliği açısından nükleer santrallere ihtiyaç yoktur. Nükleer santrallerden derhal vazgeçilmelidir.

  • Ülkemizde kurulmuş olan enerji nakil hatlarının bakımı, onarımı yapılarak kayıp- kaçaklar önlenmeli; kaliteli kesintisiz, güvenilir ve temiz enerjiyi ödenebilir konuma getirilerek halka arz edilmelidir. Ülkemizin arz güvenliği sorunu bulunmamaktadır

  • Emek ve demokrasi güçlerinin çabası ile emekten ve bağımsızlıktan yana olan her kesim, genel olarak özelleştirmelere, özel olarak da enerjideki özelleştirmelere karşı mücadele ile nükleere santrallere karşı mücadele birleşmelidir. Bilgilendirme, aydınlatma çalışmaları yaygınlaştırılmalıdır.

  • Enerjide dışa bağımlılığımızı arttıracak hiçbir politika, ulusal enerji politikası olamaz siyasi iktidar tarafından böyle tanımlanamaz. Enerji politikaları ve nükleer santraller açısından da iktidar, çeşitli gerekçelerle eksik bilgilendirme yaparak ya da bilgi ve belgeleri saklayarak Kamuoyunu yanıltmamalı buna karşı toplumun tam bilgilenme ve aydınlanma hakkı talebimiz olmalıdır. 

  • Nükleer enerji üretimi kendi yarattığı tehlikelerin yanı sıra aynı zamanda nükleer silahların üretimine geçiş özellikleri ve tehlikesi taşımaktadır.Nükleer santral ve silahlar insan yaşamı halk sağlığı ve insan hakları ile bağdaşmayan tehlike ve zararlar içermektedir,dünya genelinde ortadan kaldırılmaları ve yasaklanmaları gerekir.

  • Uranyum madenciliğinden başlayarak nükleer enerji üretimi çok yönlü ekolojik ve sağlık sorunları içermektedir. Nükleer santraller kaza olmasa bile, çocuklar ve kadınlar başta olmak üzere çevre halkına kanser yapıcı etkilerde bulunmaktadır.Nükleer enerji üretim süreçlerinde Meslek hastalıkları ve sistemik hastalıklar insan yaşam ve ömrünü tehdit etmektedir.

  • Hiroşima, Nagazaki, Çernobil, Fukuşima kırımları birer insanlık suçu olarak ders almamız gereken tarihsel facialardır.Hiroşima ve Nagazaki’den binlerce kat yeni nükleer silahlar şehir ve bölgeleri ortadan kaldırabilir, dünya iklimini nükleer kışa dönüştürebilir ve kıtlığa neden olabilir. Nükleer bir savaş ancak insanlık ve tüm bir ekosistemin yok olmasıyla sonuçlanacak ve böyle bir savaşın kazananı olmayacaktır. Sağlık personeli ve tesisleri ortadan kalkacak herhangi bir yardımda ve hizmette bulunamayacaktır. Tek çözüm korunma, önleme yani nükleer silahların tamamen ortadan kaldırılması ve yasaklanmasıdır.

  • 1979 yılında Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasını imzalayan ülkemiz, 2017 yılında imzaya sunulan Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşmasını da bir an önce imzalamalıdır. Ülkemizi hedef durumuna getiren ve bölge ülkelerini tehdit eden NATO nükleer silahları kesinlikle kabul edilemez ve derhal ülkemizden çıkarılmalıdır.

  • Nükleer santrallerin insan ve çevre üzerindeki halk sağlığı etkileri bilimsel yöntem ve ilgili bilim dalı uzmanları ile sağlıklı biçimde yapılmalıdır.Yanıltıcı medya ve diğer bilimsel olmayan yayınlar önlenmelidir.

  • Anayasalarda temel hak olan yaşam hakkı doğmuş ve doğmamış her canlının hakkıdır. Gezegeni etkileyen iklim krizi önemli bir sorunudur, özellikle Akdeniz havzasında sıcaklık 1,5 derece artmıştır, bu durum bölgede eko sistemsel bir bozulma yaşandığının kanıtıdır. Nükleer santraller küresel iklim krizinin çözümü değildir. Türkiye’de ve dünyada öncelikle ekolojik barış ve tüm canlılara yaşam hakkı talep ediyoruz.

  • Bölge bilimsel verilerin ışığında depremlerin oluştuğu bir bölgedir. Tarih boyunca 10 bin yılda bir tekrarlanan depremler son 17 bin yıldır yaşanmamış tehlike devam etmektedir. Özellik bu nedenle ülkemizde nükleer santral sevdası bir akıl tutulmasıdır. Ekosistemimiz içindeki canlıların yaşam hakkını da savunmamız gerekir.

  • Hükümetlerarası anlaşmalar yoluyla nükleer santral yapım süreçlerinde hukuk devre dışı bırakılmıştır. Ekonomik krizle boğuşan işçi ve emekçiler bu gün ülkede iktidar eliyle yer üstü ve yer altı kaynaklarının yağmalanması ile verilen teşvikler, devlet garantileriyle sermaye yanlısı otoriter bir hükümetle karşı karşıyadır. Nükleer santrallerin fizibilitesi, kurulumu, söküm sorunu, atık ve toplumsal maliyetleri açısından yüklenebilecek bir durum söz konusu değildir. Bu maliyetler ortaya konularak kamuoyu her türlü araç kullanılarak bilgilendirilmeli, Halkın parasını ve kaynaklarını işbirlikçi tekellere aktarma politikalarının örtüsü yapılmaya çalışılan nükleer lobicilere karşı tutum alınmalıdır.

  • Bilgilendirme çalışmaları kapsamında web sayfasının oluşturulması, eğitim çalışmalarının yapılmasına çalışılacaktır.

  • Yerel NKP’lerin de katılımıyla bir nükleer karşıtı platformun kongresinin toplanması. Ne Sinop’ta, ne Akkuyu’da ne İğneada’da ne de Türkiye’nin bir başka yerinde nükleer santral kurdurmayacağız.

(Yeşil Gazete)

 

 

Pınar Demircan
Pınar Demircan
Lisansını iktisat ,yüksek lisansını ingilizce işletme, doktorasını sosyoloji alanında tamamlamış olan Bağımsız Araştırmacı Pınar Demircan iş yaşamına Japonca bilmesi vesilesiyle Japon şirketlerinin insan kaynakları ve kalite yönetimi alanında çalışarak başladı. Profesyonel iş yaşamı devam ederken Türkiye'de bir nükleer santral kurulmasının yeniden gündeme gelmesinin ardından Fukuşima Nükleer Felaketi üzerinden nükleer santrallerin gerçeklerinin öğrenilmesi için Japonya'daki sivil toplum örgütleri ve ağlarıyla bağlantıya geçti. 2014 yılında Yeşil Gazete yazarları arasına katılarak nükleer santraller ve enerji konusuna yazılarıyla katkı yapan Demircan nukleersiz. org koordinatörlüğünü de bu tarihten itibaren yürütüyor. Çok sayıda sivil toplum örgütüyle çalışmalar yürüten Demircan'ın yurt içi ve dışında katıldığı konferans, etkinlik ve atölyelerde iklim, enerji, çevre ve ekoloji konularında özellikle nükleer bağlamında paylaşımları bulunuyor. Çalışmalarını akademik alanda da sürdürmek için başladığı sosyoloji alanındaki doktorasını 2023 yılında tamamlayan Demircan'ın disiplinlerarası alanda çeşitli çeviri ve makaleleri bulunuyor. İletişim: [email protected]

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

[COP29] Nihai anlaşma sağlandı: Yılda 300 milyar dolar iklim finansmanı

Bakü'deki COP29 uzun tartışmaların ardından ve protestolar eşliğinde gelişmekte olan ülkelere yönelik iklim finansmanı için yılda 300 milyar dolar taahhüdüyle sona erdi. Hedef 2035'e kadar 1,3 trilyon dolar.

[COP29] Başkanlığın yeni finansman teklifine eleştiri yağdı: Şaka ile hakaret arasında bir şey!

Nihai metin taslağında gelişmiş ülkelere yönelik iklim finansmanı için 250 milyar dolar teklif edilmesi bu ülke temsilcileri ve sivil toplumu ayağa kaldırdı: Sorumsuz ve ahlaksızca!

[COP29] Yeni taslak metin yayımlandı: 2035’e kadar 250 milyar dolar iklim finansmanı

COP29 Başkanlığı'nın yeni nihai taslak metninde gelişmekte olan ülkelere 2035'e kadar 250 milyar iklim finansmanı öngörülüyor. Ayrıca 1,3 trilyon dolar toplama yönünde daha geniş bir hedef belirleniyor.

[COP29] BAE’den Suudilere uyarı: ‘Fosil yakıtlarda uzaklaşma’ya itirazı sonlandırın

Bakü'de Suudi Arabistan'ın COP28'de mutabakat altına alınan 'fosil yakıtlardan uzaklaşma' taahhüdünün geri alınması çabaları, komşusu ve müttefiki, petrol ülkesi Birleşik Arap Emirliklerini bile kızdırdı.

ABD, zürafaları ‘tehlike altındaki türler yasası’ kapsamına alıyor

İklim krizi ve vücut parçalarından yapılan süs eşyalarına yoğun talep nedeniyle sayıları yüzde 77 oranında azalan zürafalarla ilgili girişimin kaçak avlanmayı azalması umuluyor.

EN ÇOK OKUNANLAR