Editörün SeçtikleriEkolojiHayvan HaklarıManşetVideo

Nesli tükenmek üzere olan balıkların peşinde…

0

Video Haber: Metin YOKSU

*

Su, tarih boyunca coğrafi sınırlar için kullanıldı. Bu kimi zaman deniz, okyanus, bazen de nehirler, dereler ve göletler oldu.

İki nehir arasındaki Mezopotamya ise sadece medeniyetlere değil sahip olduğu ekosistem ile dünyanın en verimli coğrafyalarından biri sayılıyor. Dicle ve Fırat nehirlerine ev sahipliği yapan bölge, milyonlarca yıl boyunca barındırdığı fauna ve florasıyla çok sayıda endemik türün de ana yurdu.

Buna karşın kadim topraklara hayat veren Dicle ve Fırat‘taki endemik ve artık pek görülmeyen balık türleri ile onların yaşam alanlarındaki tehlikeler, bir avuç bilim insanının ısrarlı çabasıyla, ancak kısa süreliğine gündemde kalabiliyor. Tıpkı Batman Bantlı Çöpçü Balığı gibi..

Dünya Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği’nin (IUCN) kırmızı listesinde bulunan ve neslinin tükendiğine inanılan bu balık, Shoal adlı doğa koruma örgütünce “dünyanın en çok aranan 10 balık türü” arasında sayılıyordu. Dünya ile birlikte Türkiye kamuoyu da balıkla ilgili müjdeli haberi bu yılın ocak ayında, ABD’li ünlü oyuncu ve çevre aktivisti Leonardo DiCaprio’nun tweetiyle öğrendi.

Buna göre, Rize Tayyip Erdoğan Üniversitesi; Su Ürünleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Cüneyt Kaya ile öğretim görevlisi Dr. Münevver Oral, Batman’ın Sarım Deresi ve Sason Çayı’ndaki arazi çalışmalarında artık dünyada bulunmadığı sanılan çöpçü balığını tespit etmeyi başardı.

Doç. Dr. Cüneyt Kaya, 12 yıldır başta Dicle ve Fırat olmak üzere tüm Türkiye’deki balık türlerine ilişkin çalışmalar yapıyor. “Dünyanın en çok aranan 10 balık türü” listesinde Dicle ve Fırat havzası, Bantlı Çöpçü balığı ile birlikte iki balıkla yer alıyor.  Kaya ve Oral, uzun zamandır izini sürdükleri Çöpçü Balığı’nı Dicle’de canlı olarak bularak, hayvanın literatürden silinmesini engelledi. İki akademisyenin şimdiki hedefi, bulunması en zor ikinci balık olan Leopar Sazanı.

Havzada 70 endemik balık türü yaşıyor

Bilim insanlarının yaptıkları çalışmalarda bugüne kadar Dicle Fırat Havzası’nda toplamda 70 endemik balık türü tespit edilmiş durumda. Bunların yanı sıra insanların nehre ve barajlara bıraktığı 7 ila 10 tür daha Dicle sularında yaşıyor. Bunlardan bazıları da istilacı türler.

Havzada bulunan balık türlerinin dağılımı ise şöyle:

Fırat’ta 52, Dicle’de ise 44 balık türü yaşıyor. Bunlar arasındaki 70 endemik türden  69’u Yukarı Mezopotamya, yani Türkiye sınırları içinde. Aşağı Mezopotamya’da ise Suriye‘de 39, Irak‘ta 52,  İran‘da 68 balık türü yaşıyor. Endemik tür sayısı, Dicle’de Fırat Nehri’ne göre daha fazla.

Yukarı Mezopotamya’da yaşayan balık türlerinin zenginliğine dikkat çeken Kaya, “Her bakımdan çok zengin bir coğrafya olmasına rağmen, biyoçeşitlilik bakımından öneminin farkında olunduğunu söyleyemeyiz” diyor.

Kaybettiği annesinin adını keşfettiği endemik türe verdi

Bölgenin bakir olduğunu, bugüne kadar yeterince araştırılmadığını anlatan Doç. Kaya, her alan için ayrı özel çalışmalar yapılması gerektiğine dikkat çekiyor. Cüneyt Kaya, akademik çalışmaları sırasında bölgedeki birçok akarsuyu karış karış gezmiş, veriler toplamış, yayınlar yapmış. Bu çalışmaları sırasında da Fırat’ta şimdiye dek bilinmeyen yeni türler tespit etmiş.

Kapalı göletlerde ve alanlardaki balıklar araştırırken, Adıyaman Gölbaşı mevkiinde, Fırat’ın Göksu kolunda bulduğu yeni türe, “ilk bulanın isim koyma” geleneğine göre kaybettiği annesinin adını vermiş: Paracabitis Saliha. Altı arazi çalışmasında sadece iki birey bulan Kaya, türün Fırat Nehri’ne endemik, çok özel bir balık olduğunu anlatıyor. Göksu Nehri’nin korunması gerektiğini ve henüz bilinmeyen türlere ev sahipliği yapıyor olabileceğini belirten Kaya, Dicle Nehri’nin yukarı kollarındaki Bitlis Kesan Deresi’ne de dikkat çekiyor.

Kesan, aynı zamanda “Oxynoemacheilus ercisianus”, yani Bantlı Çöpçü Balığı’nın bulunduğu dere. Çöpçü balığı ile birlikte yıllardır aradığı Leopar Sazanı’nı Siirt’te tesadüfen bir balıkçı tezgahında bulan Doç. Kaya, hayvanı 45 TL’ye satın aldıktan sonra inceleme sonrası üniversitenin müzesinde muhafaza ediyor. Her iki balığı arama çabaları sürse de bir süre sonra umudunu kesip çalışmalarına ara veriyor.

İlk seferde mucize

Arama çalışmalarından vazgeçmiş bir halde üniversitedeki görevine devam ederken tatlı su türlerini korumak için çalışmalar yürüten Shoal adlı bilimsel oluşum, kendisini arayıp kayıp balığın bulunması için işbirliği teklif ediyor.

Meslektaşı Dr. Münevver Oral’a birlikte Batman’a giden Oral, çıktıkları ilk arazi çalışmasında türe benzer bir balık bulduklarını anlatıyor:

“Aslında benim çalışma alanım balık genetiği, laboratuvar dışında balık ile sahada çok çalışmıyordum. Ama bu çalışma özel. Dokuz gün planlanan çalışmanın ilk günü ilk istasyonda ve ilk kepçe dalışında balığı bulduk. İnanılmazdı. Hemen teyit için bilgisayarımızı aracımızın kaputunda açarak karşılaştırma yaptık.

Sevincimizi anlatmam zor. Hemen laboratuvarımıza dönüp genetik ayrımları yapmaya başladık. Teyit edildikten sonra, tüm dünyada çok ciddi ve sevindirici tepkiler aldık. Sadece bulmakla da yetinmedik, türün korunması için hem yerel idarecilerle hem çevredeki halkla çalışarak farkındalık uyandırmaya çalıştık. Sason civarında kimsenin bu balıktan haberi yoktu. Özellikle “hayalet avcılık” hakkında bilgilendirmeler yaparak bu şekilde balık tutulmaması gerektiğine dikkat çektik. Bunların yanı sıra katı atıklar, kum ocakları ve atık sular da balığın yaşam alanlarına zarar veriyor. Bunlarla ilgili de bir an önce önlem alınması ve havzanın korunması şart.”

‘İklim krizi ilk kez işe yaradı’

Endemik türün akıntılı, sığ temiz suları sevdiğini vurgulayan Doç. Dr. Cüneyt Kaya, iklim değişikliği nedeniyle 2021 yılında nehirlerin su seviyesinin azaldığını, bunun da balığı bulmalarında etkili olduğunu söylüyor. Nehrin debisinin önceki yıllarda daha yüksek olduğunu hatırlatan ve balığın nehrin aşağı bölgeleri ile yukarı kısmı arasında ciddi bir habitat farklılığı olduğuna dikkat çeken akademisyen, baraj ve kum ocaklarının bu habitata büyük zarar verdiğini de vurguluyor:

“Bu tür için artık şunu söyleyebiliriz. Malabadi Köprüsü, daha doğrusu Batman Çayı‘nın aşağı bölgelerinde bu türün nesli tükendi. Yüzde yüz diyemeyiz tabii, daha fazla araştırma gerekir ama eldeki bulgular bunu gösteriyor.

Hayvana yönelik bir diğer tehdit evsel atıklar ve plastikler. Bir diğeri ise insanların bölgede balık avlarken kullandığı yöntemler. Bantlı çöpçü balığı çok küçük bir balık, ticari değil, yemek için de uygun değil. Vatandaşlar bölgede ‘tırı vırı’ denilen serpme ağ ile sportif amaçlı balık tutuyor. Bu ağlar bazen suda bırakılıyor, bazen de bir taşa takılıp su içinde kalıyor. Onlarca yıl suda kalan ağlara bazen bir balık, yengeç, su kuşu veya başka canlılar takılıyor. Böylece de ‘hayalet avcılık’ dediğimiz durum ortaya çıkıyor. Hele bu ağlar geçiş alanlarında takılı kalırsa, buna takılan canlılar eziyet çekerek can veriyor. Yasak olmasına rağmen bölgede sık sık kullanılan bu yöntem sona erdirilmeli.”

Kaya kayıp olan diğer tür; leopar sazanı için çalışmalarını sürdürüyor: “Ancak türe özgü bazı zorluklar bizi yavaşlatıyor. Leopar sazanı, nehirlerin sığ yerlerinde değil, derin noktalarında yaşıyor En son 2011 yılında Hasankeyf’te bir balıkçının ağına takılarak tesadüfen bulundu. Bugün ise bölge sular altında. Hasankeyf’de ve çevresinde sular daha derin. Barajın nasıl bir etki yaptığını henüz bilmiyoruz. Balığı bulmak için balıkçılar ile çalışarak ağ atıyoruz dönem dönem.”

Suriye’de balığın kaydının olduğunu dile getiren Doç. Cüneyt Kaya, Türkiye’de balığı henüz canlı olarak bulamadıklarını anlatıyor.

‘Sorumluluk hepimizde’

Türlerin tespiti sırasında genetiğinin önemli bir ayrım noktası olduğunu dile getiren Dr. Münevver Oral ise balıkların neden önemli sorusunu çok üzücü buluyor: “Hiçbir canlı tür sebepsiz yere var olmuyor. Sahip olduğumuz biyolojik çeşitlilik korunması ve sürdürülebilir şekilde geleceğe devir etmemiz ulusal ve uluslararası sorumluluğumuz.”

Oral’ın önerileri ise dünyada mümkün olduğunca az ayak izi bırakmak ve organik yaşama geri dönmek:

“Elimizde olan doğal kaynakların korunması için araştırmaktan, korumaktan geri kalmamız gerekiyor. Derelerimiz temiz aksın ki balıklarımız da yaşasın. Sorumluluk hepimizde.”

 

 

 

You may also like

Comments

Comments are closed.