Hafta SonuManşet

[Kuşlar, Orman ve Ben] Bereketli bir yaşam

0

Türkiye’de Doğa ve İnsan Konularının Yakın Tarihi’nde Tanıklıklar

Güneşin Aydemir

***

25 – Bereketli bir yaşam

G.A.: Ne diyorduk? Evet projede yapılacak olan araştırmalar için çeşitli uzmanlarla çalışacaktık, ama bu işler de kendiliğinden olmuyordu. Birilerinin uygun kişileri bulması, projeyi anlatması, yapılacak işlerin birlikte yapılmasının sağlaması, yapılamayanların bizzat yapılması gibi işler vardı.

Bu işleri yapan bir ekiptik. Ben, Yalçın, Lon (Briet) ve Metin (Akçalı). Yalçın’la birlikte projenin genel koordinasyonunu yapıyorduk, Lon ile birlikte ilişkiler, toplantıların takibini; Metin ve Yalçın’la da foklarla ilgili arazi çalışmalarını yaptık ettik.

Ç.G.: Bütün bu işleri gönüllü olarak mı yapıyordun peki?

G.A.: Yarı gönüllü mü diyelim, öyle bir şey. Kalacak yer ve yeme içme meselesi bir şekilde çözülüyordu. Yani buradaki arkadaşlarımızın bize sunduğu olanaklardı bunlar. Bir de ufak bir harçlık alıyorduk projeden. Onunla da aslında ofise bağış yapıyorduk, bir de böyle dondurma falan çiklet parası gibi bir şeydi.

Ç.G.: Kıtla kanaat etmek mi bu mesela? Karın tokluğuna çalışmak diye bir deyim var sonuçta.

G.A.: Benim hiç para sorunum olmadı. Şimdi böyle söyleyince zengin ya da şanslı bir insanmışım gibi görünüyor. Para sorunum param olduğu için değil, bereketli bir yaşam sürdüğüm için olmadı. Dolayısıyla o harçlık yetiyor da artıyordu bile. E yaş 25, biriktirmek gibi bir derdin yok, gelecek kaygısı filan yok ve gelecek diye bir şey de yok zaten. Kaybedecek de çok fazla bir şeyin yok (henüz). Rahat rahat takılıyorum ben de.

Ama kıt kanaatlik meselesinde şöyle bir şey var; benim ilgi alanlarım, uğraştığım, vaktimi verdiğim işlerin yapılabilmesi için zaten çok para harcanması gerekmiyordu.

Şunu demek istiyorum: pahalı giysiler giymek, markaları takip etmek, her türlü konforu günlük yaşama eklemek gibi dertlerim yoktu. Çünkü zaten onlara kendimce sahiptim. Daha fazlasında da hayat bana sunmadıkça gözüm yoktu.

C.G.: Hayat sana sunmadıkça derken? Ezoterik bir kökeni var mı bunun?

G.A.: Aman diyim, sakın ha! İşte en büyük risk. Ben tamamen rasyonel bir şeyden bahsediyorum.

Bazıları vardır uğraşırlar, bir şeyleri başarmak, bir takım hedeflere ulaşmak için. Bu herhangi bir alanda olabilir: en başarılı olmak, en zengin, en herhangi bir şey. Yaşama amacı budur. Benim hiçbir zaman böyle bir amacım olmadı.

Ama baktığın zaman yaşamıma, ciddi bir amacı varmış gibi görünüyor. Yani adımlar ardı arkasına çok mantıklı. İlgi alanları değişmiyor ama dönüşüyor. Dolayısıyla amaçsız bir insan karşısına çıkan olasılıklara tamamen heves frekansından bakar.

Bence bu çağın kırılması gereken en büyük problemlerinden biri insanlara insanların amaç vermesidir. Çünkü her insan kendi içinde kurgulu bir amaç taşır ama bunu bilmez. Yaşam denen şey bunu keşfetmekten başka bir şey değil. En azından benim için böyle oldu.

C.G.: Genelleyebilir miyiz bunu? Hani bu böyledir, diyebilir miyiz?

G.A.: (Gülüyor). Elbette ki genelleyemeyiz. Genellememeliyiz. Bunu söylerken kendi deneyimimden bahsediyorum. Özetle para zaten benim için bir sınır olmadı bugüne kadar. Yani ah bi paramız olsa neler neler yapacağızdır ya. O manada şeyettimdi.

Böylece yoğun bir çalışma dönemi başladı benim için. Sürekli konuşuyor, toplantılara gidiyor, yazılar yazıyor, herkesi dinliyordum.

Bu arada birkaç bilgi; mesela cep telefonu yoktu o tarihlerde (bu cümleyi kurduğuma inanamıyorum!). Internet yeni yeni oluşuyordu. Bizim çalıştığımız ofiste internet yoktu mesela. Bizim proje için bağlattık.

Öyle bir dünya hayal edebiliyor musun sen mesela? Cep telefonu yok. Sabah çıktın evden. Neler gelir başına?

C.G.: Gerçekten tahayyülü zor! Bu para mevzuuna bir ara geri dönelim ama merak ettin şimdi bu söylediklerini.

G.A.: Evet işte o analog dünyada vıcır vıcır toplanıyor, bıdır bıdır konuşuyor, çatır çatır karşı çıkıyorduk. Zira Saynur Gelendost yılmak bilmez bir aktivistti ve aynı kozada çalışıyorduk (Bodrum Habitat kozalarını hatırla) ve tabii ki düzenlediği eylemlere katılıyorduk. Sonradan ilk mahkeme deneyimimi bu sayede yaşayacaktım.

C.G.: Dur ondan önce bir soru sorayım.  En beğendiğin çocuk kitabı?

G.A.: Kötü bir huyum daha var. “En” lerim de yok benim. Ama birkaç ay önce harika bir kitap okudum, “Sekoyana’nın Günlüğü“, Şiirsel Taş yazmış.

Devam edecek…

 

 

Güneşin Aydemir

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.