Kürar – Ekşi Sözlük / M. Uçan

Kürar: v. Melike Uzun’un zehir-zemberek ikinci kitabı. bkz. novella.

Daha önce “Ateş Öyküleri”yle bir parça Nemrut’un ateşini üzerimize taşıyan Melike Uzun bu kez de Ebu Turab’ın tüm lanetiyle estirdiği rüzgârla karşımızda. Temelinde Habil’le Kabil’den günümüze taşınan -söylenceye göre Ebu Turab ve Mülcem’le ivme kazanan- hiçbir zaman da etkisini kaybetmeyecek bir paradoksu konu alan Uzun, iyiyle kötünün çekişmesini sıradan bir anlatımın dışına çıkarak simgeleştirmiş bu kitabında. Bir yanda kuyruğunun geçebildiği her yerden geçip istediği hayatları zehir-zıkkım eden ve bunu yaparken de yeteneği sayesinde kendini pek belli etmeyen kötülüğün simgesi fare, diğer yanda sürekli mırıl mırıl sesler çıkarıp paçalarımıza sürtünerek ‘ben buradayım’ demesine rağmen çok az kimsenin duyup görebildiği iyiliğin simgesi kedi ve bunların yüklendikleri anlamlarla birlikte sıradan görünen durağan hayatların dehşet saçan içerikleri…

1 Kürar - m uzun kapak

Melike Uzun, Gün yeni doğuyordu. Bundan böyle her sabaha bitmek bilmez bir savaşın kızılı düşecekti ve devamında, Ölümüm, iyilik yaptığımın elinden olacak, cümleleriyle yön verdiği kitabına kedilerin ardına fareleri salarak kızılın tüm tehlikeli tonlarına attığı net fırça darbeleriyle kendi dünyasında emin adımlarla ilerlerken her şey yoğun bir dumanın iki yakasında olup bitmesine rağmen ilkin boğazımızda her an bizi boğmaya çalışan bir elin varlığını ya da hükmetmenin insanı taştan bir Tanrı’ya çeviren soğukluğunu hissediyor insan, sonra da bir kâbusa uyanmak için gözlerini sıkıca kapatmış gibi… Her gün yüzlerce kez karşı karşıya kaldığımız, kıyılarından geçip dokunamadığımız, bakıp da göremediğimiz, çevresi bulutlar tarafından sarılıp ‘ötekiler’den ayrılan, bir şekilde pembe rengi ama eksik olan hayatları farklı ölüm şekilleriyle perçinleyen yazar, aslında hayatın tek gerçeği olan yok oluş temasının değişik varyasyonlarını ve bu varyasyonların diğer hayatlar üzerinde bıraktığı etkiyi usta bir psikiyatrın titizliğiyle gözümüze sokuyor. Kitabını sadece somut karakter ve sahnelerle bırakmayıp karakterlerin çocukluklarına inerek iç dünyalarında yaşadıkları çöküntüleri ve onları bu duruma getiren nedenleri anlatırken, Çocuk aklı bilemez, çocuk yüreği bilir bunu, zaman zaman kendisi susup sözü karakterlere bırakıyor. Söz gelimi bir annenin kocasına kızıp çocuklarını öldürmesinin içimizde yaratacağı nefreti önceden tahmin eden yazar, sözü kadına verdiğinde onun karşısında rahatlıkla sus-pus olabiliyoruz.

Melike Uzun
Melike Uzun
  1. Etkisi gittikçe artan bir rüzgâr, iliklerimize kadar üşüten soğuk, ruhumuza saplanan zehir-zemberek bir ok, etrafımızı sarıp sarmalayan pis koku, doğduğumuz yerlere gömemediğimiz acılar, her gün bavullarımızda özenle taşıdığımız tedirginlik, güvensizlik ve düşmanlık, acıyı bölüşmekten çok aynı kötü kaderi yaşıyor olmanın dayanılmaz ağırlığı, anımsamanın ve hatırlamanın içimizde açtığı derin tahribat, ‘ötekiler’ gibi çiçek-böceklerle pembeye boyayamadığımız çocukluğumuz, canlı annelerimizle ölü babalarımızın –ya da tersi- yakalarımıza yapışan sessiz kasabaları, her sabah peşine düştüğümüz bir umut, önceleri oyun bellediğimiz yaşadıklarımızın hayattan daha ağır olduğunu hissedip büyümemiz, bize masal diye anlatılanların aslında masaldan daha gerçek, ninelerimizin saç diye toprağa gömdükleri şeyin aslında kendi geçmişleri olduğu, en kırılgan yerlerimizden kanayışımız, sönmek istedikçe yanmamız, herkes kendi kıyısında boğulsun diye onları terk edişimiz, baldıran otuyla açlığımızı gidermeye çalışırken zehirlenmemiz ve en nihayetinde can verirken hepimizin gözünde aslında aynı acının olacağı gibi duyguları eski dünya-yeni dünya, şehir-kasaba, merkez-varoş sahneleriyle söylence, koku ve sesler eşliğinde sergileyen bastırılmış hayatlar silsilesi… Eminim ki okuduktan sonra zihninizde bir cümle çiçek tozu gibi varla yok arasında her yere taşınacak. Sonuç: Nasılsa herkes kendi kıyısında boğuluyor, “Yapacak bir şey yok.”

vii. Okuduktan sonra “Eğer bir şekilde Ankara yıkılmıyorsa Melike Uzun’un yüzü suyu hürmetinedir,” dediğim ve kurgusunu bir parça Bakış Açısı filmine benzettiğim Kürar, okurların ruhlarında dinmesine ihtimal vermediğim bir uğursuz rüzgâr…

Kürar/ Melike Uzun/ İletişim Yayınları, 2014/ 91 s.

*Bu tanıtım ayrıca Solfasol Gazetesi’nin ekim sayısında yayınlanmıştır.

2 M. Uçan

 

 

M. Uçan

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Türkiye’de kömür yatırımlardan tamamen çıkan banka sayısı 4

Türkiye’nin en büyük 17 bankasından sadece dördünün kömür yatırımlarından tamamen çıkma kararı aldı. Temiz enerji projelerine yönelmeyi taahhüt eden banka sayısı ise 12.

[COP29] Zirvenin sonuç metni taslağına tepki yağıyor: Boş kağıda imza istiyorlar

Bakü'deki iklim zirvesinde sona yaklaşılırken COP29 Başkanlığı'nın yayımladığı nihai metnin taslağında iklim finansmanı'nın karşısına 'X' ifadesinin konulması büyük tepki topladı.

[İklim Masası] Toplumun yüzde 79’u iklim değişikliği ile daha güçlü mücadele istiyor

Türkiye halkının yüzde 64'ü iklim değişikliğini günümüzün en önemli sorunu olarak tanımlıyor. Toplumun büyük kesimine göre ise Ankara’nın iklim politikaları yetersiz.

350 hak aktivisti ve sanatçıdan AYM’ye mektup: Katliam Yasası’nı bir an önce iptal edin!

Katliam Yasası'nı esastan görüşecek AYM'ye açık bir mektup yayımlayan 350 hak savunucusu, yasanın bir an önce gündeme alınmasını ve iptalini talep etti.

[COP29] Türkiye’nin iklim politikaları performansı bu yıl da ‘düşük’

Bu yılki İklim Değişikliği Performans Endeksi'nde 53'üncü sırada yer alan Türkiye’de yenilenebilir enerji kapasitesi artarken, bunun fosil yakıtları ikame etmediği vurgulanıyor.

EN ÇOK OKUNANLAR