Hafta SonuKültür-SanatManşet

Koro müziği üzerinden bir fast food eleştirisi…

0

Giderek köklenirken saygın bir marka halini alan, ülkemizin sanat ekosisteminde önemli yere sahip “Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall Klasik Müzik Konserleri” Evin İlyasoğlu öncülüğünde hız kesmeden devam ediyor. Geçtiğimiz 21 Kasım akşamı ülkemizde ağırladığımız konuklarımız Laurenscantorij Korosu idi. Dört ses grubuna sahip koro, önce Albert Long Hall’un meşhur kilise orgu eşliğinde ve sonra eşliksiz olarak (İta. A capella) Johann Sebastian Bach ve Frank Martin’den eserler seslendirirdi. Konser programı, org sanatçısı Hayo Boerama’nın solist olarak ve koroya eşlik ederek sunduğu eserlerle de zenginleştirilmişti.

Bu çok önemli hizmeti klasik müzik camiasına yıllardır hediye eden Sayın Evin İlyasoğlu ve Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne her zaman olduğu gibi tebrik ve şükranlarımızı ileterek, konsere ve koro müziğinin trendlerine göz atalım.

12...

Program, Bach’tan Motet BMV 230 “Lobet den Herrn, alle Heiden” ile başladı. Ortaçağ ile Rönesans arasındaki geçiş dönemine ait bir koral formu olan Motet tabiri, hareket etme (Lat. Movere) ile “kelime, söz” (Fra. “mot”) sözcüklerine dayandırılıyor. Hareket eden sözler tanımına paralel şekilde, değişken müzik geçişlerini barındıran bu tarzın konserdeki açılış parçasında, koro ritmik ve tını olarak genel olarak bütünlük içinde göründü.

Farklı yaş gruplarından koro sanatçılarının yer aldığı, dört ile sekiz partisyon halinde çok sesli müzik icra eden topluluk, konserin ikinci eseri Bach’ın BMV 654 koral prelüdü için sahneyi org sanatçısı Hayo Boerama’ya terk etti. Albert Long Hall’un medarı iftiharı niteliğindeki orgun, geçtiğimiz yıla göre daha iyi durumda olduğu izlenimi edindim. Bakımı maliyetli ve gerekli uzmanlığa sahip profesyonellerin ülkemizde sınırlı olduğu bu enstrüman için rutin teknik destek sağlanması oldukça önemli. Boerama’nın bu enstrümandaki yorumuysa, aralarında Hollanda Başkonsolosluğu diplomatlarının da olduğu seyirciden olumlu tepki aldı.

Bach bölümü, Motet BMV 28 “Gottlob! nun geht das Jahr zu Ende, BWV 28” ile sonlandı. Koro bu kantatın ikinci hareketi olan “Nun lob, mein Seel, den Herren” bölümünü seslendirdi. Kimi zaman yer verilen yükselme-alçalma yorumları (İta. crescendo-decrescendo) hoştu ama benzersiz değildi. Sopranoların zaman zaman fazlaca ön planda kaldığını da es geçmemeli. Özetle, Bach yorumu Avrupa standartlarına göre herhangi bir korodan bekleyebileceğiniz düzeydeydi. Ortalamanın çok üstüne de çıkmadılar, büyük bir kaza da yaşamadılar.

11 Boerama_Org...

Kariyerinde doğaçlama üzerine çalışmalar yapmış olan Boerama, konserin orta bölümünde org ile bir doğaçlama eser seslendirdi. Orgun bana (Dr. Who’nun zaman makinesi) Tardis’in kontrol panelini çağrıştıran oldukça karmaşık görünüşlü tüm aksamını kullanırken, performansına modern tınılarla bezenmiş oldukça hızlı bir bölüm ile başladı. Atonal ve yavaş bölümlerde zaman zaman oryantalist dokunuşlar da vardı. Doğaçlama bittiğinde, Hollandalı müzisyen, adeta “ben yapmadım o yaptı” der gibi küçük bir parmak hareketiyle işaret ederek, test sürüşünden çıkmış Albert Long Hall’un yaşlı kilise orguna teşekkür etmeyi de ihmal etmedi.

Üçüncü bölüm Frank Martin’in çift koro için Missa’sı idi. Dini içerikli eserin birinci bölümü Kyrie açılışında, papaz geleneğiyle icra edilen şan gregoryenin berrak ama gevrek ses rengini yakalayan altolar başarılıydı. Koronun Missa’da ikiye bölünmesine rağmen, genel olarak çok daha parlak bir ses rengi kullandığı ve partisyonların kaybolmasını engellediğini gördük. Bu renk, dinlenmesi daha keyifli bir vokal üretti. Bu bölümde 27 dakika boyunca a capella performans sunan Laurenscantorij Korosu’nda, baslar iyiydi. Tenorlar Credo bölümünde ana ezgi ile koroya liderlik ettikleri kesimlerde güzel tınladı. Agnus Dei bölümü ile normal akışı tamamlanan konser, Hallelujah bölümünün tekrarı ile son buldu.

Laurenscantorij Korosu, koral bütünlük ve renk birlikteliği açısından iyi çalışılmış bir koro. Ancak şefleri Wiecher Mandemaker’in müzikal estetik tercihlerini, ülkemizde ve yurtdışındaki birçok benzeri için de geçerli olduğu üzere, benimsemiyorum. Avrupa’da ve Türkiye’de korolarda yaygın şekilde “düz sesle okuma” (İng. Straight tone singing) eğilimi var.

Düz söyleme, dönemsel olarak bakıldığında orta çağa kadar kullanılıyor, Barok ve Rönesans dönemlerinde süsleme notaları ve “trill”ler ile şarkı tekniğinde sesin “salınımsız” kullanımı yavaş yavaş terkediliyor. Sonuç olarak, sesin belli bir ahenkte dalgalanır gibi (İta. vibrato) kullanıldığı söyleyiş günümüzün “güzel şarkı söyleme” (İta. Bel Canto) standardı haline geliyor ve başta operalar olmak üzere birçok vokal müziğin temel unsuru haline geliyor. Başka bir deyişle, günümüzde güzel şarkı söylemek ve vibrasyon el ele yürüyor.

Peki, korolardaki bu düz söyleme tercihini neye bağlamalı? Elbette, şeflerine…

Birincisi, koroların çoğu amatör müzisyenlerden oluşuyor. Vibrasyon ise belli bir şan tekniği koçluğunun sonucunda kazanılabilecek bir şarkıcılık yetkinliği. Şeflerin koristlerini bu aşamaya getirmeye ya vakitleri, ya kaynakları, ya da şan kökenli olmadıkları için birikimleri yeterli olamayabiliyor. Yani zahmetli bir kalkışma.

İkincisi, vibrasyon her şarkıcının kendi üslubunca ve ustalığınca icra ettiği bir teknik olduğu için, koral ahengin korunabilmesi için her koristin aynı düzeyde ve tarzda icra etmesini orkestre etmek, çoğu zaman çok zor kimi durumlarda imkânsız olabiliyor. Koral bütünlük riske giriyor.

Üçüncüsü, akustik açıdan vibrasyon bir notanın ses değerinden bir miktar azalması ve tekrar aynı yerine gelmesi anlamına geliyor. Vibrasyonun her şarkıcı tarafından aynı genişlikte ve aynı titreşimde yapılmaması, notanın doğru yerinde tınlamaması ve koronun ton bütünlüğünü kaybetmesi sonucunu doğurabiliyor. Tonu kaybeden koroda çok sesli müziğin servis etmesi gereken akorlar temiz algılanmıyor. Teknik tabiriyle, “entonasyon” sorunlarına yol açması muhtemel.

Dördüncüsü, tüm bu zahmetlere girişmek, ortalama bir korist topluluğu için ciddi bir prova eforu gerektiriyor. Bu efor, koristler için yorucu hatta yıldırıcı olabiliyor, ayrılmalar yaşanabiliyor. Prova sayılarının artması konser prodüksiyonlarının adetlerini ve repertuar çeşitliliğini kısıtlıyor. Daha az sahne ve şarkı deneyimleyen korist demotive olabiliyor. Emeği yoğun ve sabır gerektiren bir mesele, özetle.

İşte bu nedenlerle, şefler, “güzel söylemenin zorluğu” ile “doğru söylemenin kalitesi” arasında kendilerince bir tercih yapmak zorunda kalıyorlar. Özellikle amatör korolarda bu karar çoğunlukla “bel canto” lehine olmuyor.

Dinlediğimiz koroya dönecek olursak, özellikle ana melodiyi taşıdığı ve en tiz parti olduğu için kulağa en önce ulaşan soprano partisi, bu düz söyleyiş ve bel canto kullanılmayan sivri ses tekniği nedeniyle şarkıcılık estetiğinden uzak bir görüntü çizdi. Tenorlar da yüksek tonları düz almaları çok zor olduğu için düz söylemek adına falset (İta. Falsetto; sahte ses, kafa sesi, hafif ses) kullanmak zorunda. Yani duyulamıyorlar. Her ikisi de belli dönem eserleri haricinde, ne yorum olarak uygun ne de estetik olarak makbul, benim kanımca. Bunda koristlerin de bir kabahati yok. Bu ekolü kabul etmiş tüm şeflerin beklediği sonuç bu.

Sözün özü, güzel ve iyi iş çıkarmak hayatın her alanında olduğu gibi sanatta da, kan, ter ve gözyaşı gerektiriyor. Emeği az koyar hızlı sonuç almak isterseniz o yemeğin adı “fast food” oluyor. Fast food’un çok tüketilmesi onu nasıl güzel yapmayacaksa, koroların artistik detaylardan uzaklaşarak basit yöntemlerle iş yapmalarının yaygınlaşmış olması, güzel olmalarını gerektirmiyor.

Sanatla ve barışla kalın…

Laurenscantorij Korosu: http://www.bach-cantatas.com/Bio/Laurenscantorij.htm

Hayo Boerama: http://hayoboerema.com/en/bio/

Frank Martin: http://en.wikipedia.org/wiki/Frank_Martin_(composer)

Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall Klasik Müzik Konserleri: http://www.klasikmuzik.boun.edu.tr/sezon_konserleri.php

Evin İlyasoğlu: http://www.evinilyasoglu.com/p/ozgecmisi.html

Vibrasyon kullanan korolar için bir örnek: http://www.youtube.com/watch?v=3_QIHY64MaI

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.