Hafta SonuKöşe YazılarıManşet

[Kırsal Yaşamdan Öyküler 4] Hasat Zamanı

0

Uzun zamandır yazamıyordum, affedin. Bu yazamadığım uzunca zamanda Ormanevi’nde ekinler büyüdü, insanlar geldi gitti, bütüncül yönetimle ilgili eğitim düzenlendi, koyunlar kilo aldı gibi şeyler oldu. Son yazımda hasat zamanını dört gözle beklediğimi söylemiştim. İşte bu yazım, bekleyen dört gözümle, hasat zamanıyla ve daha bir sürü şeyle ilgili olacak.

Bir süredir Ormanevi’nde yoktum. Kaz dağlarında düzenlenen bir çocuk kampında çalıştım, oradan İstanbul’a geçtim. Sonra bir döndüm ki köye, pembe domatesler, kırmızı biberler, patlıcanlar, mısırlar, cevizler sarmış etrafı. Ne ektiysek, biçme zamanı gelmiş. Doğa bize cömertliğini göstermekten de çekinmemiş! Öyle ki, başından bin bir türlü şey geçen şeftali ağacımız bile meyve vermiş. Düşündüm, son bir ayda benim yaşamımda neler değişti diye, pek bir şey değişmedi. Oysa doğa durmuyor, değişiyor, değişiyor, değişiyor…

1 kırsal yaşamdan öyküler 4

Önce mısırların bir kısmını hasat ettik, koçanlarını ayırdık, temizledik. Sonra domateslere giriştik ve halen üç günde bir toplayıp konserve yapıyoruz. 300’ü aşkın kavanoz yaptık şimdiye dek, bir iki hafta daha sürecek kavanozlama işi.

2 kırsal yaşamdan öyküler 4

Daha bu sabah domates tarlasındaydım. Bütün yaz ekmekle, çapalamakla, sulamakla uğraştığımız tarlaya, bu sefer ‘toplamaya’ gitmek güzel duyguymuş. Hani hep yaptığın işlerin sonucunu somut şekilde görmenin hazzından bahsediyorum ya, işte bu tam da öyle bir şey. Kırsalda ne yaparsan sonucunu tüm gerçekliğiyle görüyorsun. Bizim pembe domateslerin lezzetinin, hiçbir kimyasal kullanmadan, elle, emekle yetiştirmiş olmaktan geldiğini biliyoruz. Yaptığımız işler bize ‘hayatın lezzeti’ olarak geri dönüyor, bize de tadına varmak düşüyor. Öte taraftan yaptığımız hatalar da aynı gerçeklikle dönüyor, çarpıyor yüzümüze. Hayatı tüm gerçekliğiyle yaşıyoruz kısacası, derler ya, acısıyla tatlısıyla.

4 kırsal yaşamdan öyküler 4

Hasat dönemi çok yoğun bir dönemmiş –kendime not- . Tarladan alıyoruz, hop, bitiyor zannediyordum, asıl iş ondan sonra, gıdayı işlemekte başlıyormuş.  Mısırları koçanından ayırmak, makineyle tanelerini çıkarmak, un için öğütmeye götürmek, domatesleri  doğramak, pişirmek ve konserve yapmak, cevizleri kırmak, soymak, kurutmak… Elbette ben bu sefer de neyi bekliyorum, hasat zamanının bitmesini ve tüm gıdayı “işlenmiş olarak” hakoşa doldurmayı.  Eskiden köylerde insanların neden hasadı kutladıklarını şimdi daha iyi anlıyorum. Ah o duygu çok güzel bir duygu olsa gerek. Bir gelsin o gün, kırk gün kırk gece kutlama var Ormanevi’nde!

5 kırsal yaşamdan öyküler 4

Bu arada eğitim verdiğimizden ve koyunların kilo aldığından bahsetmiştim. İki ayrı şey gibi görünse de birbiriyle bağlantılı şeyler. Anadolu Meraları’nın uyguladığı bütüncül mera yönetimi bizim koyunları bir iyileştirdi, bir semirtti, bir semirtti anlatamam. Yünlerini ilk kırptığımızda ipincecik kalmışlardı. Şimdi sanki eski kürklerini giydirsek içine sığmayacaklar. İşte verdiğimiz eğitim de bu yöntem üzerine uygulamalı bir eğitimdi. Detayı anadolumera.com ’da.

3 kırsal yaşamdan öyküler 4...

Bir de son diyeceğim, kolektifin işleyişini değiştirdik. Aslında bu uzun mevzu, eminim bununla ilgili uzun uzun yazarız bir ara. Özetle ilk aşamayı tamamlayıp ekoköy olma yolunda ikinci adımı atmaya hazır olduğumuza karar verdik. İlk aşamada herkes her işin ucundan tutuyordu. Maksat herkes her şeyi iyi ya da kötü öğrensin, en azından fikri olsun, bir kişinin yokluğunda sistem çökmesin idi. Şimdi ise herkesin kendi uzmanlık alanlarını belirlemesi, ortak uzmanlık alanlarının belirlenmesi ve iş bölümünün buna göre paylaşılması söz konusu olacak. Böylece sistem bizi büyümeye ve bir topluluk olmaya daha çok yaklaştıracak. Öyle ki, aramıza insanlar katıldıkça köyün bir domatesçisi, bir sütçüsü, bir fırıncısı, bir ressamı, bir müzisyeni olacak. Dünyada diğer ekoköylerin sahip olduğu sistem de buna benzer bir sistem. Yerel ekonomi, üretimde çeşitlilik, herkesin sevdiği işi yapması ve dolayısıyla zevk alarak, kaliteli yapması gibi kavramlar üzerine kurulu. Biz bunu opmiwoha (open minds working hands) dediğimiz bir projeyle, kalabalık fonlama (crowdfunding) yöntemini kullanarak yapıyoruz. Kalabalık fonlama konusunda ilk denek de benim! Bakalım nasıl olacak, bir sonraki yazının konusu da bu olsun madem.

Esen kalınız.

Gonca Mine Çelik

 

 

Gonca Mine Çelik

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.