Hafta SonuManşet

Karma Yoga: Bir Hayalim Var! – Ebru Kapsal

0

Barınağa yardım haberi sosyal medya üzerinden bir çok hayvansever, önemli hayvan hakları organizasyonları ve yerel temsilcileri ve gönüllüleri tarafından büyük ilgi gördü ve çok sayıda paylaşıldı. Bu da bana “Bir hayalim var!” demem için ilham, bu makaleyi yazmam için sebep oldu. Şöyle ki, hayalim bu gözbebeğimiz olan projeye, sevgi ve farkındalık adına tüm yoga okullarının ve eğitmenlerinin katılmasıdır.

Daha önce gönüllü olarak bir yerde çalışmış olanlar bilirler o duyguyu; başka insanların veya canlıların yaşam kalitesini arttırmak için ya da toplumun veya çevrenin yararı için, maddi karşılık beklemeden vermenin bizi en yüksek duygulara ulaştırabildiğini. En derinlerimizde doğru olduğuna inandığımız için, tüm kazanç beklentilerinden sıyrılarak hizmet etmek, karşılaşabileceğimiz tüm zorluklara rağmen manevi anlamda çok zenginleştirici, öğretici ve tatmin edici bir deneyimdir. Bence bunu herkes yaşamalı, çünkü anlatılamayacak kadar muhteşem bir duygudur.

Ben gönüllülüğün hepimizin hayatının bir parçası olması gerektiği düşüncesindeyim. İmkanları ve yaşam şartları doğrultusunda, dünyadaki herkes hayatında en azından bir kere, mümkünse düzenli olarak gönüllü olarak calışsa, gezegenimizin daha eşit, daha güzel ve daha yaşanabilir bir yer olacağına inanıyorum. Gönüllülüğü tüm okullar, üniversiteler, şirketler, kurumlar, devlet daireleri, vb. öğretim programlarına ve misyon ve vizyonlarına dahil etseler… düşünsenize.

Bunun üzerine düşünmeye başladığınızda hayal gücünüzün sizi uçsuz bucaksız, imkanlarla dolu bir yerlere sürükleyip götüreceğinden eminim. Bunu herkes yapamaz deyip geçmeyin. Herkesin nitelikleri doğrultusunda katkıda bulunabileceği bir alan vardır. Bu yazıyı hazırlarken okuduğum, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi tarafından yayımlanmış Gönüllülük ve Gönüllü Yönetimi Rehberi, “bir gönüllünün taşıması gereken ilk ve vazgeçilmez nitelik samimi olarak “gönüllü” olmasıdır” diyor. Yaptığımız herhangi bir çalışmaya gönlümüzü verdiğimizde ve onu benimseyerek yaptığımızda, bize mutlaka bir şeyler verecektir ve olumlu sonuçlar yaratacaktır. “Gönüllü çalışan birey, karşılık beklemeden topluma yarar sağlamanın hazzını yaşar, yaşam deneyimini geliştirir. Yapılan çalışma ne kadar çetin ve sorunlu olursa olsun, zamanı ve olanakları en verimli biçimde kullanmak ve elde edilen sonuçtan keyif almak, gönüllü çalışmanın en teşvik edici unsurlarındandır.” Ne güzel demişler! Gönüllülüğü destekleyen ve yaşayan birisi olarak bu cümlelerin titreşimleri en derinlerime ulaşıyor.

54

Yoga kelimesi “birleştirmek”, “birbirine bağlamak”, “tevhid etmek” anlamına gelen Sanskritçe yuj sözcüğünden türetilmiştir. Yoga ile fazla bir şeyler araştırmamış birisine genelde bir çeşit fiziksel egzersiz çağrıştırır. Hatta yogaya önyargı ile yaklaşanlar bir tür dini ayin olduğunu düşünebilirler. Konuya biraz derinleşmiş olanlar yoganın bedensel bir çalışma olmakla birlikte içsel bir yolculuk olduğunu bilirler. Konuya hakim olanlar ise yoganın Hint felsefesinin altı ortodoks okulundan biri olduğunu ve yoga mat’imizin üzerinde yaptığımız egzersizlerin (asana) esasında hatha yoga olarak adlandırılan, yoga felsefesinin oldukça küçük bir parçası olduğunu bilirler. Yani, o bizi zaman zaman ve farklı derecede zorlayabilen asanaların ötesinde kocaman bir alan vardır. Bu yüzden yoga bir fiziksel ve ruhsal egzersiz metodu olmakla birlikte özünde çok derin bir felsefeyi kapsayan hayata bakış açısıdır.

Asanaların ötesinde yoga bir yaşam tarzıdır. 2010 yılında Amsterdam’da katıldığım ilk yoga hocalık eğitimi sırasında elime geçen, Tim Miller’in eğitim kitabında okuduğum “Yoga bir yaşam tarzıdır ve gerçek anlamda siz sınıftan çıktığınız zaman başlar; o yüzden, öğretileri alın ve hayatınıza uygulayın” fikri beni çok etkilemişti. Tınıları halen kulağıma ve kalbime çok hoş gelen bir cümledir.

Günümüzün yoga uygulamasının en temel yazılı kaynağı, Hint felsefesinin Klasik çağına (MÖ 100 – MS 500) ait olan Patanjali’nin Yoga Sutraları’dır. İki bin yıldan daha uzun bir süre önce, Patanjali adlı bilge tarafından derlenen ve 196 aforizmadan (sutra) oluşan metin, yogayı bir kişinin benliğine ulaşmasının, aydınlanmasının nesnel yolu olarak tanımlıyor. Kitaptaki ikinci sutra en sık karşılaşacağımız alıntıdır. Sanskritçe olan “yogah chittavritti nirodhah” (I.2), yoga zihnimizin dalgalanmalarının dinginleşmesidir anlamına geliyor. Üçüncü sutra ise zihnin dinginleşmesi sonucu, kişinin gerçek benliğine tanık olduğunu belirtiyor; “tadah drastuh svarupe avasthanam” (I.3).

Kitabın devamında Patanjali kişinin gerçek benliğine ulaşabilmesi için hayatın tüm yönlerini kapsayan etik davranış kuralları veriyor ve insanoğlunun zihinsel, bedensel ve ruhsal doğasını inceliyor. Bhagavat Gita’da olduğu gibi, Patanjali’nin Yoga Sutraları da bize eylemlerimizin sonuçlarına bağlanmamamız gerektiğini söylüyor: “karma asukla akrsnam yoginah trividham itaresam” (IV.7). Bir yoginin eylemleri ne beyaz ne de siyahtır; başkalarının eylemleri, beyaz (sattvic), siyah (tamasic) veya gri (rajasic), üç çeşit olabilir anlamına geliyor. Light on the Yoga Sutras of Patanjali adlı kitabında, B.K.S. Iyengar bu önemli sutrayı şöyle yorumluyor: “Bu sutra üç çeşit eylemden ve bunların sıradan bir birey üzerindeki etkilerinden bahsediyor, ama aslında dört çeşit eylem vardır. Dördüncüsü boş, renksiz ve saftır. Bir yogi eylemlerini getirdiği meyvelere bağlanmadan icra etmeli.”

Iyengar bu dördüncü çeşit eylemin bariz bir şekilde Bhagavat Gita’da Krişna’nın fiilde beceri (skill in action) olarak tanımladığı yoga yolunu çağrıştırdığını ortaya koyuyor. Sonuçlara bağlı olmaması ve tüm beklentilerden arınmış olması onu uğurlu ve hayırlı kılıyor. Bu beklentisizce icra edilen eylemi gökyüzüne salınan, ancak onu yeryüzüne geri getirmek için ipi olmayan, bir uçurtmaya benzetiyor. Rüzgar onu nereye taşırsa, oraya gidecektir. Evrensel bilinç olarak algılayabileceğimiz sonsuz bir enerji onu ulaşması gereken yere yönlendirecektir.

Karma yoga öğretisi ile ilk olarak Hinduizmin Ön-Klasik veya Epik çağına (MÖ 1000 – 100) ait, en önemli kutsal kitaplarından ve daha felsefi ve mistik yapıda olan Mahabharata destanının bir bölümü olan Bhagavat Gita’da karşılaşırız. İlk bakışta, Hindistan’ın kuzeyindeki Kurukşetra bölgesinde, akraba olan Pandava ve Kaurava aileleri arasında geçen bir savaşı anlatır. Ancak okurken bu savaş alanında yaşananların aslında hayatın bize sunduğu çelişkilerden, zaman zaman içimizde yaşadığımız savaşlardan bahsettiğini anlarız. Savaşçı Arjuna’nın (yaratılan veya bireysel/fani bilinç) arabacısı olan Krişna’nın (yaratan veya evrensel/mutlak bilinç) Kurukşetra savaşı başlamak üzereyken Arjuna’ya verdiği öğütler aslında insanın ve evrenin gerçek doğası ve hayatın amacı gibi derin konuları işler. Yani, Bhagavat Gita özünde insanoğlunun kendi varlığı ile ilgili çözmekte zorlandığı soruları cevaplandırır.

Karma kelimesi Sanskritçe “yapmak,” “eylemek,” “bir fiilde bulunmak” anlamına gelen kri sözcüğünden türetilmiştir. Bhagavat Gita’ya göre karma yoga özbenliğimizin (atman) mutlak gerçekle (brahman) bütünleşmesi için, algıların ötesinde mevcut olan yüksek benliğimize doğru evrimleşmemiz için seçebileceğimiz ve uygulayabileceğimiz bir yoldur. Diğer yol ise jnana yoga olarak tanımlanan bilgelik yogasıdır. Onsekiz bölümden oluşan Bhagavat Gita’nın ikinci bölümünde Krişna Arjuna’ya, “Yaptığın iş üzerinde hak sahibisin, ama asla meyveleri üzerinde değil” (2.47) der ve karma yogayı fiil yogasi (selfless service), özverili veya karşılıksız eylem olarak açıklar. Başka bir deyişle, karma yoganın esası bencil olmadan davranmak ve karşılık beklemeden vermek ve hizmet etmektir.

Krişna:
“Daha önce de dediğim gibi, bu dünyada iki tip yol vardır, ey günahsız olan, Sankhya’ların bilgi yolu ve Yogi’lerin
fiil yolu!” (Bhagavat Gita, 3.3)
“Tüm fiiller her durumda sadece Doğa’nın değerlerinden ortaya çıkarlar. Aklı egoizmden dolayı yanılgı içinde olan kişi ise “Yapan benim” diye düşünür.” (3.27)

Bhagavat Gita’nın özünü tek bir kelime ile anlatacak olursak, o da feragat olur. Krişna’nın öğretileri bize motiflerimizi, düşüncelerimizi, sözlerimizi ve eylemlerimizi bencillikten arındırmamız gerektiğini söylüyor. Bu feragat kavramı ile tüm din ve kültürlerde karşılaşıyoruz. Metin Bobaroğlu’nun Farklı Din ve Kültürlerde Oruç adlı bir yazısında şöyle diyor; “Oruç, tüm kültür, inanç ve dinlerde ortak bir buyruk ve uygulama olarak karşımıza çıkar. İnsan yaşamda doyum bulmak için çaba sarf eder; bunun maddi ya da manevi olması fark etmez. Her gereksinim bir doyum arayışıdır. Ancak, bazen manevi doyum maddi fedakârlık veya feragat gerektirir. Bu nedenle “oruç” bir “feragat-ahlâkı” olarak karşımıza çıkar. […] Kadim bilgeliğin bilinen tüm sürümlerinde; Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık yanında, Hinduizm, Jainizm, Budizm gibi din ve inançlar, Eski Mısır, Yunan ve Roma gibi uygarlıklarda oruç kullanılagelmiştir. […] Oruç, hem bedende hem akılda istenmeyen şeylerden uzaklaşmayı ve hem de istenen şeyde yoğunlaşmayı aynı zamanda gerçekleştirmektedir.”

55

Burada oruç kavramını İslam’a özgü, bedene uygulanan bir ibadet biçiminden ziyade tüm dinlerde ortak, ruhani terbiyeye zemin hazırlamak ve manevi doyum sağlamak için bir uygulama olarak algılamamız gerekiyor. Bu anlamda, Patanjali’nin asıl benliğimizi keşfederek özgürlüğümüze (samadhi) kavuşmamızı hedefleyen, sekiz basamakli yoga yolu olarak bilinen uygulamada, tüm duyuların ve dürtülerin, ve özellikle şehvetin esiri olmamak anlamına gelen, brahmacharya ilkesi bir ruhani terbiye işlevi olarak yoga felsefesinde de yer alıyor.

Karma yoganın karşılık beklemeden vermek ve hizmet etmek tanımlaması tasavvuftaki, feragat ahlâkı ile ilintili olan sâlih amel kavramına tekabül ediyor ki, aslında aydınlanmaya götüren yollardan biri olarak tarif edilir. Daha önce karşılaşmadığım bu kavramı biraz araştırınca; namaz, oruç ve benzeri ibadetler dışında insanlara, diğer canlılara ve doğaya zarar vermemenin, zordakilere yardım etmenin, hayatımızın ve çevremizdeki hayatların güzelleşmesine katkıda bulunmanın da sâlih amele örnek davranışlardan sayıldığını öğrendim. Yani, Hint felsefesinde karma yoga olarak tanımlanan aydınlanma yolu aslında bizim ve tüm diğer din ve kültürlerde de mevcut.

Hinduizmin ve yoga felsefesinin en önemli iki kutsal kitabı, Bhagavat Gita ve Patanjali’nin Yoga Sutraları, her ikisi de bize eylemlerimizin meyvelerinden vazgeçmemiz gerektiğini öğretir. Başarılarımızı sonuçların belirlediği günümüzün toplumunda, böyle bir cümle bize oldukça uzak gelebilir. Ancak tüm koşullanmalarımızı bir kenara bıraktığımızda, niyetin çok önemli olduğunu biliriz. “Ne ekersen onu biçersin” sözü öğüt ya da övgü olarak sık sık karşımıza çıkar. Genelde bu sözü sorgulamayız, çünkü öyle olduğunu biliriz. Tecrübeden ziyade içsel bir bilgeliktir, tam olarak kavrayamadığımız, baska bir düzlemden bize fısıldayan iç sesimiz.

Niyeti, eylemlerimizin içine kattığımız enerji olarak görebiliriz. Bu enerji ne kadar asıl benliğimizle, yani sınırsız gerçeklikle hizalanır ve örtüşürse, eylemlerimizi o denli saf hale getirir ve olumlu sonuçlar verir. Deepak Chopra Yeter ki Iste adlı kitabında, niyeti “bilinçte veya ruhta yatan bir tohum” olarak tanımlıyor. Asıl benliğimize dönerek evreni “bizden farklı bir oluşum değil de bizlerin uzantısı olarak görürsek” ve varoluşun anlamına hizmet edersek, o denli niyetlerimiz tezahür eder. Ancak dayatılmış niyetle değil, “teslimiyet ve minnettarlıkla, güven duygusuyla, sevgi ve tutkuyla.” Yani, samimi olmamız gerekiyor, niyetimizin ve düşüncelerimizin “evrenin tasarımları ile çelişmemesi” gerekiyor.

Gönüllülük te böyle bir şeydir; temelinde farkındalık ve sevgi yatar. Gönüllülük samimiyet, minnettarlık, şefkât ve sevgi gibi yüksek frekanslı olumlu duygulardan ibarettir. Doğanın ve tüm canlıların, yani hepimizin özünde birbirine bağlı, kolektif bir bilincin parçası olduğumuzun farkındayızdır. Kendi içimize döndüğümüz anlarda, içsel bilgeliğimizi ve bilincimizi kullandığımızda, ve tüm koşullanmalarımızdan sıyrıldığımızda, bütünün bir parçası olduğumuzu hissetmiyor olmamız mümkün değildir. Bu anlamda, gönüllülük bir döngüdür ve içine kattığımız güzel enerji kat kat çoğalarak bize geri döner. Gönüllülük şifalıdır, iyileştirir. Bu yüzden karşılık beklemeden yardım etmek bizi mutlu eder.

Yoga eğitmenleri olarak öğrencilerimize karşı bedensel farkındalığı öğretmenin ötesinde de sorumluluğumuzun olduğunu düşünüyorum; kendilerinin, insan ilişkilerinin, hayatın ve evrenin farkına varmaları için elimizden geldiğince yardımcı olmalıyız. Seçtiğimiz bu içsel yolculuğun öğretilerini, edindiğimiz tecrübeleri, zorlandığımız konular dahil olmak üzere, gerek derste gerek ders dışında samimi bir şekilde paylaşarak farkındalık yaratmanın görevimizin bir parçası olduğuna inanıyorum. Bunu sadece yoga ve meditasyon başlığı altında olmamakla birlikte, özünde ahimsa ilkesini, yani “bütün hayatın ve canlıların kutsal olduğu, saygıyı, sevgiyi hak ettikleri, zararsızlık ilkesini” (Vikipedi) taşıyan, herhangi bir konu üzerinden yaparak çok güzel sonuçlar alabiliriz.

Burada size Ocak 2015’te başlattığım, sevimli bir projeden bahsetmek istiyorum. Kış aylarında bulunduğum ve ders verdiğim Kuşadası’nda, ayda bir kere, Karma Yoga – Downward Dog for Street Dog (Sokak Köpekleri için Asağı Bakan Köpek) adı altında, ücreti sokak hayvanlarına yardım etmek üzere harcanacak dersler düzenlemeye başladım. Sevgili Zeynep Biçer ile birlikte verdiğim ilk dersimizin gelirlerinden Kuşadası barınağına kedi ve köpek mamaları göndermemizden dolayı aldığımız olumlu tepkiler tek kelimeyle harikaydı.

56

Barınağa yardım haberi sosyal medya üzerinden bir çok hayvansever, önemli hayvan hakları organizasyonları ve yerel temsilcileri ve gönüllüleri tarafından büyük ilgi gördü ve çok sayıda paylaşıldı. Bu da bana “Bir hayalim var!” demem için ilham, bu makaleyi yazmam için sebep oldu. Şöyle ki, hayalim bu gözbebeğimiz olan projeye, sevgi ve farkındalık adına tüm yoga okullarının ve eğitmenlerinin katılmasıdır.

Diyorum ki; bu projeyi hep birlikte tıpkı bir ipsiz uçurtma gibi uçurtalım! Ne dersiniz, sevgili yoga eğitmenleri?

Şu an bu projemiz kapsamında Kuşadası (Ebru Kapsal, Zeynep Biçer), Ankara (Elif Nayman) ve Kars’ta (Nebahat Bilge) Karma Yoga dersleri veriliyor ve seanslardan toplanan gelir tamamıyla sokak hayvanları yararına kullanılıyor. Sosyal medya üzerinden artık kolayca birbirimize ve geniş bir kitleye ulaşabildiğimiz için, Karma Yoga – Downward Dog for Street Dog adında bir Facebook grubu oluşturdum ve hepinizi grubumuza üye olmaya, bu anlamlı ve faydalı projemize dahil olmaya ve fikirlerinizi bizimle paylaşmaya samimice davet ediyorum. Biliriz ki, “mutluluk sadece paylaşıldığında gerçektir.” (Özgürlük Yolu)

Değişim kendimizde başlar ve bireyler olarak üzerimize düşeni yapmalıyız. Yoga yolundan yürüyenler olarak gelin hep birlikte daha çok farkındalık, birlik, ışık ve sevgi yayalım. Ne dersiniz?

Sevgiyle kalın.

Kaynaklar

B.K.S. Iyengar, Light on the Yoga Sutras of Patanjali (2002)
Deepak Chopra (çeviren: Ceyda Tercan), Yeter ki İste (2005)
Eknath Easwaran, The Bhagavat Gita (2007)
Georg Feuerstein, Ph.D., The Yoga Tradition – Its History, Literature, Philosophy and Practice (2008)
Metin Bobaroğlu, Farklı Din ve Kültürlerde Oruç (2010)
http://www.anadoluaydinlanma.org/Bulten/02-Dusunuyorum-Temmuz-2010.pdf
Nafiz Güder ve Özel Sektör Gönüllüler Derneği, Gönüllülük ve Gönüllü Yönetimi Rehberi (2006)
Swami Sivananda (çeviren: Ayça Gürelman), Bhagavat Gita (2003)

 

 

Biyografi

Ebru Kapsal uzun yıllar Türkiye’de ve yurtdışında büyük şirketlerde çalıştıktan sonra, 2010 yılında kurumsal dünyadan vedalaştı ve yoluna yoga eğitmeni olarak devam etmeye karar verdi. Yoga felsefesini özümseyerek kendini geliştirmek ve çalışmalarını derinleştirmek için sırt çantası ile Hindistan’ı gezdiği zamanlar dışında, kedileriyle birlikte Ege kıyılarında şehrin gürültüsünden ve karmaşasından uzakta huzurlu bir hayat sürdürüyor.

Daha fazla bilgi için: www.yogamoodra.com

53-Ebru-Kapsal

 

 

Ebru Kapsal

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.