ManşetSivil Toplum

[Özel Haber] @kadıköybelediye: Sosyal Medya ve Belediyecilik

0

Türkiye’de bir kurumun halkla ilişkisi genellikle ciddiyet esasına dayanır. Fakat bu herkesin işini ciddiye almasından ziyade, asık suratlar, vatandaşın “saçma” soruları karşısında hale-tavra sinmiş bir bezginlik ve üşengeçlik olarak tezahür eder. Malum, devlet katına çıkılır; devlet yukardadır. Yetkili kişiler biraz nobran olur, burnundan kıl aldırmaz, vakardır, illa ve illa “ciddidir”; yani halk arasında gevşemez. Somurtmak, memuru halktan koruyan bir zırh gibidir.

Bugünlerde Kadıköy Belediyesi halkla ilişkiler konusunda yeni bir yöntem deniyor. Kendi tabirleriyle, yeni bir demokrasi, yeni bir bürokrasi için birtakım bilindik kalıpları kırmaya çalışıyorlar.  Bunu da yeni medya araçlarını kullanarak yapıyorlar. Şu an için Twitter’da yaklaşık 37 bin takipçileri var, eğer bu bir gösterge ise… Attıkları mesajlar pek çok insan tarafından paylaşılıyor, kimisi bir tür fenomene dönüşmüş durumda. Örneğin şu:

 

Ancak yeni medya araçlarını sadece muzip cevaplar vermek için kullanmıyorlar. Şikayetleri, önerileri dinliyor; çözüm üretiyorlar. O anlamda sosyal medyayı hem bir sohbet ortamı (kendi tabirleriyle etkileşim alanı) hem de bir siyasî araç olarak kullanıyorlar.

Biz de gittik kendileriyle tanıştık. Sosyal medya araçlarının imkânları, sınırları, Kadıköy ve belediyecilik üstüne konuştuk. Kadıköybelediye’nin [kendi mahlasları diye böyle yazıyoruz] icraatları, bir taraftan da Kadıköy’ün sınırları ve kimliği gibi ihtilaflı bir alanı, sosyal medya aracılığı ile şekillendirmeye yarıyor. Bazı mesafeler (örneğin sosyal medya kullanıcıları ve belediye arasındaki mesafeler) azalırken, bazıları muhafaza ediliyor; bazıları yeniden kurgulanıyor. Örneğin yerli-yabancı veya dışarısı-içerisi gibi metaforlar, “eski usûllerin” geçerli olduğu mahalleler, sosyal medya ile aşılamamış birtakım başka sınırların varlığına işaret ediyor.

Yeşil Gazete: Çok merak ediliyorsunuz? Acaba bu mesajları yazan insanlar kim?

Kadıköybelediye: Kişilerin merak ediliyor olmasının tüketici bir tarafı var. Sosyal medyanın öyle bir özelliği olabilir. Tüketim alışkanlığı gibi… Onu koruyabilmek için devamlı çaba sarf etmek, devamlı orjinallik yaratmak gerekiyor. Bu çok sağlıklı bir şey değil. Bunu devam ettirmek mümkün değil.

Bizim, daha doğrusu Kadıköybelediye’nin öyle bir kaygısı yok. Biz burada hayatın içindeyiz. Devamlı zaten etkileşim halindeyiz, zorunlu olarak. İnsanlar bizimle sadece sohbet etmek amacıyla değil, şikayetlerini, isteklerini önerilerini, sitemlerini ulaştırmak maksadıyla temasa geçiyor. Bir de tabii “ne alemdesiniz” diye soranlar var. Bunlar da var elbette. Ama bu kurumsal bir ilişki nihayetinde. Gene de bu ilişkiyi daha samimi, daha sıcak hale getirmemiz insanların hoşuna gidiyor. Resmî bir kurumun soğukluğundan kurtulduk, insansız bir kurumdan insana döndük. Bir karakter çıktı ortaya. Yardımsever, düşünceli, sevimli, espriler yapan; öyle bir abi, abla, bir baba, sevgili gibi… Gülen, üzülen biri. Yani bir insan. İnsan ilişkisi kuruyoruz ve bu daha sağlıklı.

Bu şekilde insanlara daha rahat ulaşıyoruz, insanlar da bize daha rahat ulaşıyor. Şimdi bir dilekçe verseniz ve cevap almaya çalışsanız günlerce sürebilir. Bu şekilde bu süreç çok daha hızlı ilerliyor.

Sosyal medyanın avantajları ne?

Sosyal medya bir girdi alanı sunuyor. Bunun içerisinden kendinize ait şeyleri alabiliyorsunuz. İçinde Kadıköy geçen bütün kelimeleri tarıyoruz. Bunun dışında kendi kurumumuzun çalışmalarına vakıfız. Yapılan projelerle ilgili devamlı bir bilgi akışı var. Bazı şeyleri de kampanyaya çeviriyoruz mesela. Mesela “Satın Alma, Sahiplen“. Petshop’lardan hayvan satın alma yasağı aldı ilçe meclisimiz, biz de şu kampanyayı başlattık. Pet shop’lardan hayvan satın almayın, gelin bizim hayvan barınağımızdaki kedileri-köpekleri alın. Bunların aşıları yerinde, bakımları yapılmış. Onları ücretsiz olarak sahiplenebilirsiniz şeklinde. Bunu bir kampanyaya çevirdik. Derdimiz o. Bu aynı zamanda insanlarla “Kadıköylülük” çatısı altında bir paylaşım sağlıyor.

Peki bu kampanyayı bulan siz misiniz? Buranın işleyişini anlamak için soruyorum.

Hayır, biz bu kampanyayı sosyal medyaya adapte ettik. Mesela fikirsahibidamaklar.org ile beraber yürüttüğümüz bir kampanya var, Kadıköy Lüferi Koruyor.


Çok sıkıntılı bir mesele bu. Bayağı bir insanla, vatandaşla, bunu pazarlayanlarla konuşmak gerekiyor. Karmaşık bir konu, işin içinden çıkmak çok zor. İnsanları ilgilendiren bu meseleleri olabildiğince paylaşmak gerekiyor. Ancak bu konuda çok eleştirileceğimizi de biliyorduk. Bu balık niye burada satılıyor, niye denetlemiyorsunuz, vs. Biz zaten sadece denetimle bu işin çözülmeyeceğini düşündüğümüz için bu kampanyaya destek verdik. Yani insanlar bilecekler: Satan, alan… Bilecek onun yanlış olduğunu. Başka türlü bu meselelerin çözülmesi zor. Bir tür duyarlılık gerekiyor kısaca.

Burası bir STK gibi çalışıyor o halde.

Evet. Neden? Çünkü insanlarla çok etkileşim halindeyiz. Etkileşim halinde olunca da insanlar öneriler gönderebiliyor.

İnsanların fikirlerini alalım diyoruz. Kadıköy’de sıkıntılı yerleri biliyoruz. Neyin nasıl olması gerektiğine dair fikir üretebiliyoruz. Ama bunun için iletişim mecralarını (twitter, facebook vs.) kendisine uygun şekilde kullanmak gerekiyor.

Eğer insanlarla bir şey paylaşmıyorsanız, onların fikirlerini almıyorsanız sosyal medyada bulunmanızın bir gereği yok. Değişmeniz için insanlarla bir alışveriş içinde olmanız gerekiyor. Etkileşim şart. Onlar size bir şey verecekler, siz onlara bir şey vereceksiniz. Biz aynı zamanda insanların verdiği tepkilere bakarak kendimizi denetleyebiliyoruz. Çünkü bir şeyi yanlış yaparsak insanlar hemen bize geliyorlar. Tepki vermenin dışında fikir de üretiyorlar. Onlara dayanarak geliştirdiğimiz birsürü uygulama var.

Peki olumsuz tepkiler de alıyor musunuz?

İki ya da üç kişi olumsuz tepkiler verdi şu ana kadar. Bu tarz doğru değil, diye. Ama buna karşılık on binlerce olumlu tepki alıyoruz. Olumsuz düşünenlerin gerekçesi, lakaytlık, kuruma yakışmaması… Ama twitter burası.

Bir de twitter kullandığımız mecralardan sadece biri. Biz Instagram’da farklı bir karakteriz, Facebook’ta farklı, Twitter’da daha farklı. Her yerden insanlarla iletişime geçiyoruz. Mesela Instagram’la araç şikayeti gönderiyorlar, kaldırıma park etmiş araçların fotoğraflarını çekip Instagram’dan bize gönderiyorlar. Biz oradan o şikayetle ilgileniyoruz. Instagram’ın şikayet için kullanılan bir alan olması ne demek? Harika bir şey bu.

Biz bu mecrada Kadıköy’ü paylaşıyoruz. Kadıköy’de yaşananları, enteresan şeyleri, yani mesela bir haftasonu parkta şöyle bir gazete okuma keyfine ne dersiniz diyoruz. Bu hayatın içerisinde olmakla ilgili bir şey.

Peki bu siyasetin diğer alanlarına sirayet eder mi? Asık suratlı siyaseti dönüştürücü bir potansiyeli var mı?

Siyasette lakaytlık olmaz, diye bir inanç var. Ama demokrasi için, birlikte yaşamak için bu ülkedeki siyaset tarzımızın değişmesi gerekiyor. Bahsettiğimiz etkileşim bunu gerektiriyor. Şu an Kadıköy renkleniyor mesela. Eline fırça alan sokakları boyuyor, insanlar birbirleriyle yarış halinde. Bizim Başkanlığımızın özgürlükçü yaklaşımı olmasa biz bu adımları atamayız. Geri dönecek olursak, lakaytlıkla aşırı ciddiyet arasında mesafe çok; arada kalan başka pek çok konum var. İnsanlara karşı lakayt bir tavır sergilemeden de onlarla sıcak ve samimi bir ilişki kurabilirsiniz. Bizim yaptığımız iş bunun örneğidir.

“Kadıköybelediye” nasıl başladı?

Bunu başlatan Başkan (Selami Öztürk). Onun vizyonu. Biz buradaki düzeni Van depreminden sonraki yardım kampanyasından sonra kullanmaya başladık ilk kez. Binlerce genç burada yardımları ayırdılar, kolilediler, Van’a gönderdiler. Bu organizasyon Twitter üzerinden yapıldı. Kazağa ihtiyaç varsa kazak, ilaca ihtiyaç varsa ilaç; koliler bunlara göre dolduruldu. Sabahleyin insana ihtiyaç var diye tweet attık, insanlar buraya geldiler. Sonunda gördük ki biz bu alana mutlaka yatırım yapmalıyız. Bu belediyelerin çok işine yarayacak bir sistem.

Böyle bir sistemi kurmak zor mu?

Biz burada dört kişi çalışıyoruz. Çok yüksek bütçelerle insanlara anlatabileceğiniz şeyleri biz burada sadece dört kişi çalışarak yapıyoruz. Maliyetimiz yok.

Peki rutinleşme riski var mı bu tarzın, bu yarattığınız karakterin?

Bu yeni bir şey değil ki… Bir buçuk senedir biz bu işi yapıyoruz ve yaptığımız işi [hâlâ] seviyoruz. Keyif alıyoruz. İnsanlarla diyalog kurmayı, sorun çözmeyi, bir işe yaramayı seviyoruz. Bir de insanlar bizimle diyalog kurmaya devam edecekler; çünkü biz burada bir iş yapıyoruz. Hayat devam ettiği müddetçe biz varız.

Herkese ulaşabiliyor musunuz?

Şimdi bir kere şu var: Kadıköy Belediyesi insanlara farklı farklı mecralardan ulaşıyor. Mesela [bastırdığımız] Gazete Kadıköy… Bunun okuyucu kitlesi genel olarak yaşlılar. Gençler okumaz. Buradaki haberi sosyal medyada görmeyiz. Bu farklı bir iletişim mecrasıdır. Bizim hedef kitlemiz ise sosyal medyayı kullananlar. O anlamda, burası Kadıköy Belediyesi’nin iletişim mecralarından biri. Yani bütün iletişimi sosyal medya üzerine kurarsanız çok ciddi bir hata yaparsınız.

Mesela yoksullara nasıl ulaşıyorsunuz?

Kadıköy’ün ekonomik durumu % 85-90 oranında iyidir. Bizim birkaç yoksul mahallemiz var. Oralarda iletişim daha eski yöntemlerle gidiyor. Orası sosyal medyanın yeri değil. Orada insanlarla yüz yüze iletişim kurmanız gerekiyor. Mahalleye gitmeniz, muhtarla konuşmanız gerekiyor. Bunlar ayrı alanlar. O yüzden diyorum, farklı mecralar kullanmak lazım diye. Her şeyi sosyal medya üzerine yıkarsak ciddi bir hata yaparız. Herkes burada değil. Herkesin burada olduğunu düşünerek bir strateji geliştiremezsiniz.

Nasıl bir Kadıköy var hayalinizde?

Kadıköy şu an zaten güzel. Ama gelecekte nasıl bir Kadıköy diye sorarsanız, daha çok bisiklete binilen, daha çok yeşil alanı olan, daha çok kitapçının olduğu, sahafların olduğu, daha ekolojik bir Kadıköy.

Ekolojik?

Yani mesela biz İstanbul’da en çok geri dönüşüm yapan belediyeyiz. İlk geri dönüşüm tesisini biz kurduk. Kadıköylüler’in de bize inanılmaz bir desteği var. Bir gün geri dönüşüm kutularını almayalım, hemen telefonlar açılıyor, şikayetler geliyor. Çok talep var. Ama geri dönüşüm çok kârlı bir iş değil. Hep zarar ederiz ondan. Ama ısrarla da, yıllardır bu çalışmayı yaparız. Bunun her tarafta yaygınlaşması lazım.

Onun dışında, İstanbul bir otomobil şehrine döndü. Herkes otomobil alıyor. Aldıkları zaman park yeri talep ediyorlar. Binaları kaldırıp altına park yeri yapamayız ki? Otomobil yüzünden yaşam alanları daralıyor. Otomobilin kentten, merkezden çıkması gerekiyor.

Biz Kadıköy’de çoğulcu bir Kadıköy vurgusu yapıyoruz. Burada gayrimüslimler yaşıyordu, hâlâ yaşıyor. Bizim kiliselerimiz var, çok eski bir cemevimiz var, Osmanağa camii var. Burası çoğunluğun yaşadığı bir yer, bunun öne çıkarılması gerekiyor. Kadıköy o anlamda güzel bir örnek.

Şimdi metro da geldi, Dışardan gelen insanlar Kadıköy’ü keşfediyor. Tüketici bir keşif hissi de var. Bu da bazen burada yaşayanları rahatsız ediyor. On tane erkek grubu yürüyünce ister istemez rahatsız oluyorsunuz. En azından dikkatinizi çekiyor.

Röportaj: Sezai Ozan Zeybek – Yeşil Gazete

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.