DünyaManşet

IŞİD tarafından rehin tutuldum. Hava saldırılarından çok beraberliğimizden korkuyorlar.

0
IŞİD askerleri Rakka’da törende. Her şey bu felaketler zincirinin, tüm dünyadaki Müslümanlardan oluşacak bir ordu ile diğerleri yani haçlılar arasında yaşanacak bir yüzleşmeye neden olacağı fikrine daha fazla inandırıyor. Fotoğraf:AP

Nicolas Hénin tarafından The Guardian‘da yayınlanan yazıyı Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni Sevde Öztürk‘ün çevirisiyle sunuyoruz.

***

Suriye’de gördüm ki İslam Devleti intikam ateşini körüklemeye çalışıyor. Bu tuzağa düşmemeliyiz.

IŞİD askerleri Rakka’da törende. Her şey bu felaketler zincirinin, tüm dünyadaki Müslümanlardan oluşacak bir ordu ile diğerleri yani haçlılar arasında yaşanacak bir yüzleşmeye neden olacağı fikrine daha fazla inandırıyor. Fotoğraf:AP

IŞİD askerleri Rakka’da törende. Her şey bu felaketler zincirinin, tüm dünyadaki Müslümanlardan oluşacak bir ordu ile diğerleri yani haçlılar arasında yaşanacak bir yüzleşmeye neden olacağı fikrine daha fazla inandırıyor. Fotoğraf:AP

Gururlu bir Fransız olarak, ben de herkes gibi Paris olayları yüzünden son derece üzgünüm. Fakat ne şaşkınım ne de kuşkucu. İslam Devleti’ni tanıyorum. 10 ay boyunca IŞİD’in rehinesiydim ve bizim acımızın, yasımızın, umutlarımızın ya da hayatımızın onları hiç bir şekilde etkilemediğini çok iyi biliyorum. Onların dünyaları bambaşka.

Çoğu insan onları sadece propagandaları aracılığıyla tanıyor ancak ben bundan ötesini de gördüm. Esirleri olduğum dönemde birkaçı ile tanıştım. Bunların içinde Cihatçı John, gerçek adıyla Mohammed Emwazi de vardı. John bana ‘keltoş’ lakabını takmıştı.

Şu an bile, arada sırada bazılarıyla sosyal medya üzerinden sohbet ederiz. Şunu da belirtmeliyim ki, onlar hakkında düşündüklerinizin birçoğu kendilerini pazarlama tarzlarından ve halkla ilişkiler stratejilerinden kaynaklanıyor. Ne kadar kendilerini süper kahramanlar olarak halka lanse etseler de zavallı halleri kameralardan uzaktayken bir nebze ortaya çıkıyor. İdeoloji ve güçle sarhoş olmuş sokak çocukları. Fransa’da bir söyleyiş vardır: aptal ve kötü. Bana göre onlar kötüden ziyade aptallar. Bu, aptallığın son derece tehlikeli olabilme potansiyelini hafife almak demek değil.

Geçen sene kafası kesilenlerin hepsi hücre arkadaşlarımdı. Gardiyanlar bizimle oyun oynar, mental işkence uygularlardı. Bir gün gelip serbest bırakılacağımızı söyler, iki hafta sonra şen şakrak ‘Yarın içinizden birini öldüreceğiz’ derlerdi. Başlarda bu oyunlarına kanardık. Sonrasında ise bizimle sadece eğlenen palavracılar olduklarını anladık.

İnfazları taklit ederek eğlenirlerdi. Bir keresinde bana kloroform vermişlerdi. Bir diğeri ise baş kesme sahnesiydi. Fransızca bilen birkaç cihatçı ‘Kellenizi uçurup, bir yerlerinize sokacağız. Bunu da YouTube’a yükleyeceğiz.’ diye bağırıyorlardı. Antika dükkânından alınma bir kılıç taşıyorlardı.

Onlar kahkaha atarken ben çığlık atıyor, oyunlarına ortak oluyordum. İstedikleri tek şey eğlenmekti. Yanımızdan ayrıldıklarında diğer Fransız rehineye dönüp güldüm. Her şey çok saçmaydı.

Teknolojik anlamda bağlarının bu kadar kuvvetli oluşunu görmek beni şaşırtmıştı. Saplantılı bir şekilde tüm haberleri takip ediyorlar. Fakat gördükleri her şey kendi süzgeçlerinden geçiyor. Tamamen beyinleri yıkanmış, komplo teorilerinin her haline sarılılar. Onlarda hiçbir çelişkiye yer yok.

Onlara göre her şey doğru yolda olduklarının kanıtı. Özellikle de tüm dünyadaki Müslümanlardan oluşacak bir ordu ve diğerleri arasında yani haçlılarla, Romalılarla yaşanacak bir yüzleşmeye doğru gidilen bir felaketler zinciri sürecinde olduğumuza inanıyorlar. Her şeyin bizi bu yola götürdüğünü düşünüyorlar. Neticede her şey Allah’ın lütfu.

Haberlere ve sosyal medyaya olan meraklarından, Paris’te yaptıkları kanlı saldırının ardından çıkan her şeyi kaydediyor olacaklardır. Bana kalırsa, aralarındaki tezahüratları ise ‘Kazanıyoruz!’ nidaları. Herhangi bir aşırı tepki, bölünme, korku, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ifadesine sevinecekler, sosyal medyadaki tüm çirkinlik örnekleri onları cezbedecektir.

Dünya görüşlerinin merkezini Müslümanlar ile hiçbir topluluğun beraber yaşamasının mümkün olmadığı inanışları oluşturuyor. Her gün ise görüşlerini destekleyecek kanıtlar bulmaya daha fazla kanalize oluyorlar. Almanya’da mültecilerin karşılanmasını gösteren fotoğrafları bilhassa rahatsız edici bulacaklardır. Görmek istedikleri şeyler kaynaşma ya da hoşgörü değil çünkü.

Peki, neden Fransa? Bunun birkaç sebebi olabilir. Bence, benim ülkemi Avrupa’nın zayıf halkası, ayrılıkların daha kolay üreyebileceği bir ülke olarak görmeleri asıl sebep. Bu yüzden nasıl tepki göstermeliyiz sorusu bana yöneltildiğinde, söylediğim şey hassas davranmamız gerektiği.

Durum böyle ancak bizim cevabımız daha çok bomba ile olacak. IŞİD savunucusu değilim. Nasıl olabilirim ki? Fakat bildiğim her şey bana bunun büyük bir hata olduğunu söylüyor. Bombardıman haklı bir öfkenin sembolü olacak. Savaş uçakları, 48 saatlik vahşette, Suriye’de en büyük hava saldırısını gerçekleştirdi. IŞİD’in kalesi Rakka’ya 20’den fazla bomba atıldı. İntikam belki de kaçınılmazdı ancak asıl ihtiyacımız olan şey temkinli olmak. Benim kaygımsa bu tablonun daha da kötüleşmesi.

Biz IŞİD’i yok etmeye çalışırken Rakka’da köşeye sıkışmış, hala orda yaşayan 500.000 sivile ne olacak? Ya onların güvenlikleri? Peki ya tüm bunları göz ardı ederek onları da aşırıcılığa itme ihtimalimiz? Önceliğimiz Suriye’ye daha çok bomba götürmekten ziyade bu insanları korumak olmalı. Uçuşa yasak bölgelere ihtiyacımız var. Suriye halkının güvenliğe ihtiyacı var. Yoksa onlar da IŞİD gibi gruplara dönüşecekler.

Justin Trudeau’nın seçilmesinden sonra Kanada hava savaşından geri çekildi. Fransa’nın da aynı şeyi yapmasını gönülden arzuluyorum. Rasyonel yönüm bana bunun olabileceğini söylerken, pragmatik tarafım tam tersini söylüyor. Gerçek şu ki, kapana kısılmış durumdayız. IŞİD bizi kapana kıstırdı. Paris’e, bombaları durdurmamızı istediklerini beyan ederek ellerinde kalaşnikoflarla geldiler. Yaptıkları saldırının bizi bombalı saldırıları sürdürmeye ve ters etkili saldırıları yoğunlaştırmaya mecbur bırakacağını onlar da çok iyi biliyorlardı. Şu an yaşananlar da bu zaten.

Emzawi artık yok. Koalisyon uçaklarının saldırısı tarafından öldürüldü. Ölümü parlamentoda kutlandı. Onun yasını tutmuyorum. Fakat Emzawi de kendi işlediği cinayetler sırasında bu çift katmanlı blöf taktiğini kullanıyordu. Amerikan gazeteci James Foley’i öldürdükten sonra bıçağını kameraya doğrultup ‘Obama, Orta Doğu’ya müdahale etmeyi bırak yoksa onu da öldürürüm.’ diyerek sıradaki kurbanına yaklaşmıştı. Rehineye olacakları o da çok iyi biliyordu. Amerika’nın bu olaya vereceği tepkinin daha çok bomba anlamına geldiğini de gayet iyi biliyordu. IŞİD’in istediği bu zaten. Peki, biz bunu onlara sunmalı mıyız?

IŞİD kötücül ve gaddar, bu konuda hiçbir şüphe yok. Yine de tüm yaşadıklarıma rağmen, IŞİD’in önceliğimiz olduğunu düşünmüyorum. Bence Bashar al-Assad asıl önceliğimiz. Suriye Devlet Başkanı IŞİD’in Suriye’deki yükselişinden sorumludur. Onun yönetimi olduğu yerde durdukça ne IŞİD’in yok edilmesi ne de sokaklarımızdaki saldırıların son bulması söz konusu olamaz. İnsanlar ‘önce IŞİD, sonra Assad’ dediklerinde, onlara güvenmeyin. Bunu söyleyenler sadece Assad’ı korumaya çalışıyorlar.

Şu anda elimizde ne izlenilmesi gereken politik bir yol haritası ne de Sünni Arapları bir araya toplayacak bir plan var. IŞİD çökecek ama bunu siyaset gerçekleştirecek. Bu sırada bizim de bu vahşetin ardından yapabileceğimiz çok şey var ve çözüm, sağlam bir yürek ve direnç. Zira korktukları şey de bu. Onları tanıyorum. Umdukları şey bombalamalar. Korktukları ise beraberliğimiz.

Yazının İngilizce Orijinali

Yazı: Nicolas Hénin

Yeşil Gazete için Çeviri: Sevde Öztürk

(Yeşil Gazete, The Guardian)

More in Dünya

You may also like

Comments

Comments are closed.