EğitimManşet

İntihar eden akademisyen Mehmet Fatih Traş’ın hocasına son mektubu…

0

Çukurova Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’ndeki dersleri alınan ve ardından intihar eden Dr. Mehmet Fatih Traş’ın bir hocası tarafından ‘PKK sempatizanı’ olarak suçlandığı ortaya çıktı. Traş’ın hocasına yazdığı mektubunun yanı sıra, yakın arkadaşı Lütfü Uçal, “Bu intihar bir politik cinayettir” dedi.

Barış İçin Akademisyenler imzacısı Dr. Mehmet Fatih Tıraş işten atıldıktan sonra okuldaki bir hocasına yazdığı mektupta yaşadıklarını anlattı.

BirGün’den Meltem Yılmaz’ın haberine göre, Dr. Traş, mektubunda “Hakkımda alınan karar gelecekte beni çok zor duruma düşürecek” diyor.

Mektupta şu ifadeler yer alıyor:

Hocam merhabalar yeniden

Hatırlayacağınız gibi birkaç hafta önceki mesajlaşmamızda fakülteden üç ders için görevlendirme aldığımı, bu yolla hem fakülte ile bağımı koruyup hem de ders verme deneyimi kazandığımı ifade etmiş idim.

Ancak geçen hafta olan fakülte kurulunda hocalardan birinin Beşiktaş’taki TAK saldırısından hareketle Türkiye’nin çok hassas günler geçirdiğini, benim Barış İçin Akademisyenler bildirgesinde imzamın olması müsebbibi ile PKK sempatizanı olduğumu ve dolayısıyla bu üç ders için yapılan görevlendirilmelerin iptal edilmesi gerektiğini önerdiğini öğrendim. Buna cevaben Dekan’ın konuyu Rektörlük’e sorduğunu, Rektörlük’ün ise benim fakültedeki görevlendirmemi sakıncalı bulduğunu söylediğini ve gerekeni yapması için Dekanlık’a telkinde bulunduğu bilgisini edindim.

Sonuç olarak gerekçesi ‘görülen lüzum üzerine’ olan bir fakülte yönetim kurulu kararı ile derslerim elimden alındı. Dekan ile yaptığım görüşmede iddianın ispata muhtaç olduğunu, hakkımda açılmış hiçbir dava ve soruşturma olmamasına rağmen dönemin bitimine üç hafta kala alınan bu karar gelecekte başka üniversitelere yollayacağım kadro başvurularında beni çok zor duruma düşüreceğini söylesem de…

“Bu intihar bir politik cinayettir”

Mehmet Fırat Traş’ın yakın arkadaşı olan Lütfü Uçal, arkadaşının yaşama vedasının ardından yazdığı yazıda, Traş’ın intiharının aynı zamanda bir politik cinayet olduğunu vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:

Onuru için kendine kıyan bir insan evladı: Mehmet Fatih Traş… Genç bir insan, sevgi dolu, naif…. Alçakgönüllülüğü ile en sıradan insanı utandıran cinsten… Sanata, bilime ve insana dair ne varsa bitip tükenmek bilmeyen bir merak ve coşkuyla yaşadı. Aynı zamanda genç bir akademisyendi… 25 Şubat 2017 gününün ilk saatlerinde sessiz sedasız çekilip gitti aramızdan. Çekip giderken kimseye bir laf etmedi. Çıkışsızlığını gün be gün gösterse de en yakınındakilere, o derin sessizliğin böyle bir sonuca varacağını tahmin edemedi hiç kimse. Birkaç arkadaşına elveda demekle yetindi….

Bu intihar aynı zamanda politik bir cinayettir. Bu yazı en yakınındaki arkadaşlarından biri tarafından bu gerçeği göstermek için yazılıyor. Fatih, Barış için Akademisyenler tarafından yazılan Barış Bildirisinin imzacılarından biri. Tam doktorayı bitirmek üzereyken attığı bu imzanın bedelleriyle ilk günden itibaren karşılaşmaya başladı. Çevresinde değer verdiği “hocaları” bu imzayı önce atmaması, devamında geri çekmesi için defalarca dostça nutuklar çektiler. Hepsine gülüp geçti… Sonra tüm güçlüklere rağmen doktorasını bitirdi. Artık İktisat ve Ekonometri alanlarında uzmanlığını kanıtlamış bir Doktor olmuştu.

Önce doktora derecesini aldığı Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde bir iş arayışı oldu. Tüm rektörlerin doğrudan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla hizaya girdiği bir ortamda Fatih’e kadro vermek pek göze alınacak bir karar değildi. Bir şekilde Fakülte Fatih’e ücretli ders ayarladı. Onun için attığı imzanın bedellerini ödemek çok da mühim değildi. Mühim olan dost yüzlü dost gülücüklü insanlarla bu bedelleri öderken karşı koyabilmekti. O yüzden, ilk defa kendi adına açılan ve tek başına yönettiği 3 derse emek vermek belki de mesleki anlamda en keyif aldığı işti. Tüm heyecanı ve coşkusuyla öğrencilerine yoğunlaşmışken dönemin ortasında bir anda tuhaf bir gelişme oldu. Fakülte Kurulu toplanıp Fatih’in üstlendiği ders verme görevine son vermişti.

Peki gerekçe neydi?

Gerekçe yoktu! Kağıtlara “görülen lüzum üzerine” yazmakla yetindiler. Attığı imzanın ilk ağrı bedeli ile karşı karşıyaydı. Sakın yanlış anlaşılmasın burada Fatih’i üzen şey derslerden aldığı “üç kuruşun bile altındaki” para değildi. Onu üzen şey tüm ısrarlarına rağmen üç dersin – ve o dersi alan öğrencilerin – yarı yolda bırakılmasıydı. “En azından dönemin bitmesini bekleselerdi” demekle yetindi. Bu kararda sorumluluk Fakülte Kuruluna aitti. Kurula öneriyi getiren “hoca” toplantıda ısrarla Fatih’in “terörist” olduğunu iddia etti. Kendisine kaynağı sorulduğunda ise gizli polisi ima etti. Ama Fatih’in onurunu esas kıran nokta, güvendiği ve dost bildiği “Hoca”larının bu kararı kendisine tüm açıklığı ve gerçekliğiyle izah etmekten imtina edişi oldu.

Takip eden ayların Fatih için zorlu geçeceği artık sır değildi. Çok geçmeden Mardin Artuklu Üniversitesi’nden bir dostu Fatih’i Fakülteye önerdi. Fakülte telefonla iletişim kurup Fatih’in “tam da aradıkları eleman” olduğunu söylediler. Yine heyecanlandı, yine umutlandı. Daha 2 gün geçmeden çalan telefonunu Mardin Artuklu Üniversitesinden bir görevli arıyordu. Görüşme çok kısa geçti. Yine “görülen lüzum üzerine” böyle bir atamanın yapılmasının olanaksız olduğunu anlatıyordu karşıdaki ses. Çok geçmeden İstanbul Aydın Üniversitesi’ne başvurdu Fatih. Mütevelli Heyeti, Rektör Yardımcısı, Fakülte Dekanı çok etkilenmişlerdi Fatih’in özgeçmişinden. Vereceği dersleri uzun uzun konuştular. Alacağı ücret konusunda da anlaşıp kontrat imzaladılar. Hatta kendine ev bak İstanbul’dan dediler. Yine çok heyecanlıydı. Artık mesleğini icra edebileceğine inanmıştı. Sonra yine yetkili biri aradı ve Fatih’in “maalesef terörist” olduğunu ima etti.

En çok da Toros Üniversitesi’ne içerledi Fatih. Türlü sınavlar, mülakatlar ve seremoniler neticesinde aradıkları “adamı” bulmuşlardı. Hatta yakında başlayacağı bölümün ders programını, ders içeriklerini vb. bile hazırlattılar. Ama o göreve başlayacağı “yakın tarih” bir türlü gelmedi. Son dönemde doktorasını aldığı Çukurova Üniversitesi’nde bir proje kapsamında çalışıyordu. Üzerindeki baskıya, aşağılanmaya ve hedef gösterilmeye rağmen hep o biricik hedefine ilerlemeye çalıştı. Ama olmadı.. olamadı… İntihar insanlık tarihinde hep anlaşılmayan-anlaşılamayan bir davranış olarak kalmıştır.

Tıpkı aşk gibi, sevgi gibi…

Ola ki “bunalıma girdi intihar etti” derlerse, emin olun ki yalan söylüyorlar! Fatih katledildi! Politik iktidar aldı aramızdan en değerlilerimizden birini… Hesabı sorulacak…

Paul Eluard’ın Gabriel Peri’ye yazdığı şiirle hatırlayacağım seni çocuk…

Paul Eluard’ın Gabriel Peri’ye yazdığı şiirle hatırlayacağım seni çocuk… Yaşatacağım kalbimin en derininde, bilincimde, eylemimde…

Gabriel peri

bir insan öldü başka silah bilmeden
hayata açılmış kollarından gayrı
bir insan öldü başka yol bilmeden
mavzerlerin kıpraştığı yollardan gayrı
bir insan öldü vazgeçmez hâlâ döğüşten
ölüme karşı o karanlığa karşı
madem onun istediği şeyleri
biz de istiyoruz
esenlik diyoruz ışısın bir
gözlerin gönüllerin derininde
adalet diyoruz ışısın yeryüzünde
insanı yaşatan kelimeler vardır
hani yunmuş arınmış sözler
sıcaklık diyelim güven diyelim
mesela aşk adalet hürriyet kelimesi
çocuk kelimesi insanlık kelimesi gibi
ve bazı çiçeklerin ülkelerin ismi
mesela yiğitlik kardeşlik arkadaşlık
çalışma kelimesi gibi
sonra bazı kadınların bazı dostların ismi
bizim peri de onların arasında

bizim dediysem boşuna değildi vurulduğu
peri öldüyse bu hayat yaşamaya değsin diyeydi
ondan öğrendik gücümüzün nelere yeteceğini
biz diyorsam onun umudu hâlâ harlı diyedir.

İmzacı olduğu için sözleşmesi yenilenmeyen akademisyenden Traş’a mektup

Barış Bildirisine imza attığı için Mustafa Kemal Üniversitesi’ndeki sözleşmesi yenilenmeyen Dr.Utku Sayın da, Mehmet Fatih Traş’a mektup yazdı. Sayın’ın ifadeleri şöyle:

Mehmet Fatih Traş’ın ardından;

Ne kadar acı ki “ardından” demek zorunda kaldım. Tam iki saattir milyonlarca sözcük arasında dolanıyorum. Girdaba girmiş gibiyim. Ne yazılır ki onurlu birisinin, erkenden yaşamamayı seçmiş olması karşısında. Kendimi yüreğime bırakıp yazmak zorundayım başka türlü anlatmam imkânsız sanki bu acıyı. Aslında o güzel insanı yaşamım boyunca tanıma onuruna, güzel gülüşünü yakından görme şansına hiç sahip olamadım. Oysa biz çok yakın kentlerin benzer idari anlayışına sahip iki üniversitesinin, Barış Bildirisine imza koyduğu için işinden olan iki bilim insanıydık. Aslında mekânsal uzaklığın haricinde son 13 aydır yaşamımız ne kadar ortakmış.

Mehmet Fatih Traş’ı yıllarca emek verdiği fakülteden ve işinden, Çukurova Üniversitesi İİBF dekanlığı ve rektörü, bir kıyım maddesi olan 50/D’nin arkasına saklanarak uzaklaştırdılar. Tabi, Ekonometri Bölüm Başkanlığını da unutmamak lazım. Belki doçent ve profesör olmalarında asistan olarak emeğini kattığı, kendisine akademisyen diyen ama iktidarın yanında duruşlarıyla bu sıfatla alakaları olmadığını gösterenler… AKP iktidarının kendi akademisyenini yaratmak için, bugün “terör örgütü” dedikleri Fetullahçılar aracılığıyla yıllarca neler yaptığını ve yapılanlara göz yumduğunu, akademide bilmeyen yoktur. Elbette Çukurova Üniversitesi rektörü, İİBF dekanı ve Mehmet Fatih’i atmak için gayretkeşlik gösteren Ekonometri Bölüm başkanı da bunları biliyordu. Ama onlar zaten iktidarın akademisyeni olmaya gönüllüydüler.

Mehmet Fatih ise iktidarın değil bilimin ve emeğin akademisyeni olanlardandı. Aylarca eğitiminin karşılığı olan bir iş için arayışları yetersiz kaldı, çünkü o “barış” isteyen bir akademisyendi. Öyle ya akademisyen eğer barış isterse, akademinin ve düşüncenin özgürlüğünü, insan haklarını savunursa iktidarın işine yaramayan bir akademisyen olurdu. Tıpkı diğer 2211 arkadaşı gibi O da iktidarın işine yarayanlardan olmadı.

AKP iktidarının suç listesi içine, ülkenin bilimsel geleceğini yok etmek de girdi. İktidar disiplin cezaları, işten atmalar ve KHK çarkıyla bilimi öldürürken, maalesef bugün Mehmet Fatih bize bilimin başka şekilde de öldürülebildiğini gösterdi. Ah be Mehmet Fatih tamam boyun eğmeyeceğiz dedik, sende eğmediğini gösterdin, ama keşke hala bizimle kalıp birlikte gösterebilseydik boyun eğmeyeceğimizi. İktidarın eğdiremediği boyunlarımızı sen büktün be… 13 aydır her türlü saldırıya göğüs gerdik, direndik hep birlikte, hadi söyle buna nasıl direneceğiz biz? Hepimiz öğrendik haksızlığa, adaletsizliğe direnmeyi belki, ama öğrenmedik ki erken ölüme göğüs germeyi. Az daha sabredemedin mi? Nisan ayı bahar gelecekti ülkeye, neden acele ettin be Fatih o baharı görmek aramızda en çok senin hakkındı belki. Hatta buluşup hep beraber YÖK denilen darbe kurumunun önünde halaya duracaktık birlikte. Düşünsene 2212 kişilik dev halay. Sana söz olsun Fatih o halayı yine kuracağız ve halay başı sen olacaksın. Hiç utanmaca bahanesi falan da dinlemeyiz bilesin. Asıl utanması gerekenler hala iktidarda, YÖK’te ve sensiz bıraktıkları Çukurova Üniversitesi’ndeler. Tabii hala utanma duyguları kaldıysa.

Hâlâ utanmayı bilen akademisyenlerin senin bu acı eyleminden öğrenecekleri şeyler de var. Düşünsene özgür bir akademisyen olmanın, işini kaybetme korkusu kadar değil, yaşamına kıyacak kadar zor bedelleri olabildiğini, öğrencilerden uzak durmanın bizim için ne kadar acı olduğunu öğreneceğiz senden. Öğrettin bize Fatih, aslında ne kadar zor şeyler yaşattıklarını tekrar öğrettin. Keşke bu kadar “acı bir dersle” öğretmesiydin be çocuk. Ama bitmedi, onların da bizden öğrenecekleri var. Senin ışığınla biz de onlara özgür akademinin ne olduğunu öğreteceğiz. Hep yanımızda ol, çünkü senin rehberliğine çok ihtiyacımız olacak.

Acı ve umutla,

 

(Birgün)

More in Eğitim

You may also like

Comments

Comments are closed.