İklim KriziManşet

İklim örgütleri neden çözümün yalnızca %50’sine odaklanıyor?

0

John W. Roulac tarafından Ecowatch‘da yayınlanan yazıyı Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni Elif Naz Çokal‘ın çevirisiyle sunuyoruz.

***

Greenpeace, Sierra Club, 350.org, Environmental Defense Fund (Amerikan Çevre Koruma Fonu), Natural Resources Defense Council (Doğal Kaynakları Koruma Konseyi) ve diğer tüm çevre örgütlerinin yönetimlerine hitaben:

Örgütleriniz, dünyanın karbon merkezli petrol, doğalgaz ve kömüre olan düşkünlüğünü azaltmak için çok sıkı ve kolektif biçimde çalıştı. Kirliliği azaltma konusundaki çalışmalarınız sayesinde kesinlikle daha sağlıklı bir gezegene sahibiz. Yozlaşmış çıkarlar karşısında gösterdiğiniz cesurca çabanın başarısı takdire şayan.

seedling

Yine de ben, diğer birçok kişiyle beraber, sormak durumundayım: Planlarınız, iklim krizini engelleme konusundaki zamana karşı yarışı kazanacak mı? Dikkat eden herkesin fark edebileceği gibi, her ne kadar dünya rüzgar ve güneş enerjisini, bisiklet yollarını, elektrikli arabaları ve koruyucu önlemleri kabullenme oranını yüksek oranda arttırmış olsa da, atmosferimizdeki ve denizlerimizdeki karbon yoğunluğu hâlâ ciddi bir iklim krizine öncülük ediyor. Sadece bir örnek: geçenlerde Phoenix, Arizona’da sıcaklık değeri 47 °C’ye ulaştı.

Toplumumuz iklimle ilgili çabaların %99’una yakınını ihtiyaç duyduğumuz hareket planının %50’sine harcıyor – örneğin atmosferde olan karbon salımını azaltmak gibi. Evet, enerjimizi dekarbonize etmeliyiz. Ancak topraklarımızı tekrar karbonlamamız, topraklarımızın karbon tutma kapasitesini arttırmamız da iklim krizinde dönüşü olmayan noktaya ulaşmamamız için aynı derecede önemli. Bu pek çok insan için görece yeni bir bilgi.

Northeast Organic Farming Association (Kuzeydoğu Organik Çiftçilik Derneği) Massachusetts şubesinden Jack Kittredge, “Soil Carbon Restoration: Can Biology Do the Job? (Toprak Karbonu Restorasyonu: İşi Biyoloji Halledebilir Mi?)” adlı makalesinde konuya ilişkin harika bir rapor sunuyor.

Yakın zamanda yazdığım bir EcoWatch makalesi, kolay anlaşılır genel bir bakışla birlikte, bu hayâtî konuda çalışan örgütlere dair linkler de ortaya koyuyor.

Bazen “ortak akıl” ağların ve örgütlerin yoluna taş koyabiliyor. Bunu mevcut durumla ilişkilendireyim. Mevcut “devre arası planı” veya “yüzde elli çözüm” aslında gezegenin tahribatına izin verecek. Çünkü güneş enerjisi, rüzgar enerjisi ve fosil yakıt çıkartılmasının azaltılması, atmosferdeki 450 ppm karbon yoğunluğu düzeyine hızla yaklaştığımız şu dönemde karbon emisyonunlarını yeterince hızlı şekilde yavaşlatamaz.

Monsanto, Endüstriyel Tarım ve Okyanus Sağlığı Arasındaki Bağlantı

Monsanto ve endüstriyel tarım, iklim değişikliğine Exxon, Chevron ve tüm taşımacılık sektörünün toplamından daha fazla katkıda bulunuyor. Bu neden sır gibi saklanıyor? Greenpeace, Sierra Club, 350.org, Environmental Defense Fund (Amerikan Çevre Koruma Fonu) ve Natural Resources Defense Council’in (NRDC- Doğal Kaynakları Koruma Konseyi) milyonlarca üyesi dünyayı derinden önemsiyor ama yine de ‘odadaki fil’ hakkında en ufak bir fikirleri yok.

Bahsi geçmeyen bir diğer sır ise Monsanto ve tüzel medyanın dünyaya bir okyanus felaketine doğru sürüklendiğimizi söylemiyor oluşu. Ancak NRDC’ye, 2009’da yayınladığı “Acid Test: The Global Challenge of Ocean Acidification” videosu -okyanus sağlığı hakkında, Sigourney Weaver tarafından seslendirilen 21 dakikalık etkili bir video- için hakkını vermem gerek.

Bu yazıyı yazdığım sırada NRDC’nin insanları iklimimizi etkileyen sığır otlatma yöntemlerini geliştirme konusunda eğittiğini görüyorum. Ayrıca Amerika’daki yerel bir Greenpeace şubesi de üstüne düşeni yapıyor. Gelecek sefer Starbucks’a uğramayı düşündüğünüzde, Starbucks’ta bir ayda satılan milyonlarca lattenin büyük bir karbon ayak izine sahip endüstriyel mandıra ürünleri ile doğrudan ilişkili olduğunu hatırlayın.

Deniz bu cömert gezegende yaşamı olanaklı kılan şey. Okyanuslar ucsuz bucaksız güzellikler ve sırlarla dolu. Artan deniz sıcaklığı ve atmosferden gelen karbondaki fazlalık birlikte etki ettiğinde, okyanusların sağlığını koruyamayacağı derecede sıcak ve asidik hale gelmesine aracılık eden durumlar yaratıyor.

Canavar Alg Patlaması Pasifik Okyanusunu İstila Ediyor

Bu yaz devasa, zehirli bir alg patlaması Alaska’dan Kaliforniya’ya dek yayıldı. Washington eyaletindeki Northwest Fisheries Science Center’da araştırmacı denizbilimci olarak görev yapan Vera Trainer Reuters’e yaptığı açıklamada “Bu şimdiye dek gördüğüm en uzun süreli, en zehirli ve en yoğun patlama.” dedi.

algemap

(Fotoğrafın Kaynağı: NOAA)

Asitlenen okyanuslarımız (National Oceanic and Atmospheric Administration’a göre son 50 yılda yüzde 30 daha fazlalar) ıstakoz ve istiridye gibi canlıların kabuklarını şekillendirmelerini zorlaştırıyor.

Yerkürenin devam eden ısınması ve endüstriyel tarım seraları kaynaklı gaz emisyonlarının okyanuslar üzerindeki halı bombardımanı, çok geçmeden bildiğimiz anlamdaki denizlerin sonunu hazırlayacak. Nükleer sızıntı ve plastikler de durumu daha da kötüleştiriyor. Şimdilik planktonlar, deniz yıldızları ve deniz aslanları ölüyor. Sırada yengeçler var. Karbon dengesini sağlamadığımız müddetçe birkaç on yıl içerisinde balinaların da çoğu yok olacak. Bu ay 30 ölü balina Alaska’da kıyıya vurdu. Okyanuslarımızla ilgili bir şeyler ciddi anlamda ters gidiyor.

İklim hareketi, Birleşmiş Milletler ve çoğu hükümet iklim tartışmalarını, olayı dünyanın 2050‘ye kadar ne kadar ısınacağı veya okyanusların ne kadar yükseleceği çerçevesinde sınırlandırarak şekillendiriyor. Ancak okyanusların asitleşmesinin çok daha büyük bir ekolojik risk olduğunu ve toprağın gezegendeki karbon düzeyinin dengesindeki hayati rolünü göz ardı ediyor gibi görünüyoruz.

Eğer balinalar ve yunuslar konuşabiliyor olsaydı bize kesinlikle şöyle yalvarırlardı: “Besinlerinizi yetiştirme ve enerjinizi üretme şeklinizi değiştirin ki karada ve denizde, hep birlikte uyum içinde yaşayabilelim.”

Kömür ve benzin için yapılan yatırımların azaltılmasına ilişkin kampanyalar görüyoruz… Peki ya Monsanto veya Syngenta? Çevre toplulukları, hem zehir etkisi hem de iklim değişikliğine yaptığı devasa boyuttaki katkısıyla sebep olduğu ölüm ve yıkımlara çok az dikkat çekerek veya hiç dikkat çekmeyerek Monsanto’yu kayırıyor.

500 Milyon Yıllık Araştırma ve Geliştirme

Okyanuslar can çekişiyor. Daha fazla zaman kaybetmeden karbon döngüsünün dengesini sağlamalı ve iklim krizini azaltmalıyız. Bilimsel çözüm, 500 milyon yıllık ar-ge ile çoktan kanıtlanmış olan bir çözüm. Adı toprağın  karbon tutma kapasitesinin artırılması. The Soil Story (Toprak Hikayesi); soundtracki Jason Mraz’a ait, takip edilmesi kolay beş dakikalık bir animasyon kliple bu işlemi açıklıyor.

Karbon çiftçiliğini (diğer adıyla yeniden yapılandırılmış tarımı) kolaylıkla arttırabiliriz. İyi haber şu ki, bütün dünyada küçük tarımsal alanlardaki yüz milyonlarca çiftçi bu ekolojik çiftçilik yöntemiyle ilgili bir iki şey zaten biliyor. Hatta Amerikan hükümeti, çiftçilerine topraktaki karbonu arttırmada yardım etmek için çalışıyor. Deniz yosunu yetiştirmek, karbon tutma kapasitesini geliştirme konusunda diğer bir yenilikçi yöntem.

Çevre odaklı topluluklarınız yılda milyonlarca tweet atıyor. Instagram, blog, Facebook paylaşımları yapıyor, basın bültenleri yayımlıyor. Acaba bu içeriklerin yüzde kaçı meşhur “çözümün yüzde 50’si” –sondaj çalışmalarını durdurun ve daha fazla güneş paneli takın- ile ilgili ve ne kadarı karbonu toprağa, yani ait olduğu yere döndüren, Dünya odaklı çözümle ilişkili? (Ben cevap verebilirim: Yüzde 1’den daha azı ikinci çözümü öneriyor.) Sosyal medya odaklarınızı etkili ve iki taraflı kazanç sağlayan çözüme kaydırdığınızda ne kadar gelişme kaydedilebileceğini bir düşünün!

Olumlu bir not olarak, en azından Greenpeace ve Sierra Club karbon tutan kadim ormanları korumaya önem veriyor. Finansman sağlama elbette ki önemli bir konu. Toplulukların, toprak ve okyanuslara daha büyük pay ayırmaları veya bu hayati konulara daha fazla eğilebilmek için bütçelerini arttırmaları gerekiyor olabilir.

Karbon Okuryazarlığına Sahip Bir Topluma Dönüşmek

Evet, iklim hareketindeki karbon okuryazarlığını arttırmanın vakti geldi de geçiyor. Hareket pek çok doğru şey yaptı ve milyonlarca katılımcısı yenilikçi ve karbonu toprağa geri döndüren bir beslenme düzeni uygulayarak çözümün bir parçası olmanın yolunu öğrenmekten de memnun olacaktır. Anaokulunda öğrendiğimiz şu temel kuralın da dediği gibi: Aldığın şeyi ait olduğu yere geri koy. Bu hayati öneme sahip eğitici mesajı paylaşmak için çok büyük bir fırsatımız var. Paul Hawken’ın Drawdown Projesi, planlı otlatma da dahil olmak üzere en iyi yüz iklimsel fikre dikkat çekiyor.

Bekle Bizi Paris

Atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu 450 ppm’e yaklaşırken ve pek çok lider Paris’te iklim tartışmaları için toplanırken, biz kazanacak olan – hem enerjimizi dekarbonize eden hem de toprağımızı yeniden karbonlayan- plana odaklanalım. Fransa Tarım Bakanı Stéphane Le Foll’ün geçenlerde duyurduğu güzel bir habere göre Fransa, küresel ısınmayla savaşmak adına Paris’te yapılacak olan uluslararası anlaşmanın bir parçası olarak, gıda güvenliği ve toprak karbon  tutma kapasitesinin kombine edilmesini destekliyor.

Okuyucular, eğer bu konuyu umursuyorsanız lütfen bu makaleyi kendi düşüncelerinizle birlikte Greenpeace, Sierra Club, 350.org, Environmental Defense Fund ve NRDC’nin Facebook duvarlarında paylaşın.

Milenyum jenerasyonu, bu çabaların dümenini eline almalı ve yaşça daha büyük olan bizler onlara yardım etmeliyiz. Gezegenimizin geleceği sallantıda.

Yazının İngilizce Orijinali

Yazar: John W. Roulac

Yeşil Gazete için çeviren: Elif Naz Çokal

(Yeşil Gazete, Ecowatch)

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.