İklim KriziManşet

İklim değişikliği gölleri de akarsuları da değiştiriyor

0
Yakın tarihli bir çalışmada gözlemlenen dört tatlı su deposundan biri olan Kuzeybatı Almanya'daki Sorpe rezervuarında yapılan bir araştırmada göller, nehirler ve dereler tarafından emilen karbondioksidin tüm ekosistemi etkileyebileceği keşfedildi.

The New York Times’da Carl Zimmer imzasıyla yayınlanan haberi Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Şeyma Masca’nın çevirisiyle veriyoruz.

***

Fosil yakıtları yakarak, atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunu zaten yüzde 40 arttırmış bulunmaktayız ve bunu daha da artırma yolunda ilerlemekteyiz. Bu gazın bir kısmı da dünyanın iç sularına karışabilir. Son çalışmalar, bu durumun orada yaşayan türler üzerinde derin etkileri olabileceğine işaret etmektedir.

Yakın tarihli bir çalışmada gözlemlenen dört tatlı su deposundan biri olan Kuzeybatı Almanya’daki Sorpe rezervuarında yapılan bir araştırmada göller, nehirler ve dereler tarafından emilen karbondioksidin tüm ekosistemi etkileyebileceği keşfedildi.

Wisconsin- Madison Üniversitesinde bir limnolog (tatlı su ekolojisti) olan Emily H. Stanley “Ekosistemlerin kimyasal temelleri ile oynuyoruz,” diyor. “Fakat şu an nereye gittiğimizi öğrenebilmemiz için henüz yeterli bilgimiz yok. Bana göre bu durum bilimsel açıdan oldukça ilginç, insani açıdan düşündüğümde ise biraz ürkütücü.”

Bilim insanları 1950’lerde atmosferde sürekli karbon oksit ölçümleri yapmaya başladılar ve bugün elimizde altmış yıllık düzenli veri var. 1980’lerde, okyanus bilimciler de aynı şeyi yaptılar; karbondioksit sensörleri geliştirdiler ve bunları gezegene yaydılar.

Son otuz yılda, deniz suyunda karbondioksidin sürekli arttığını kaydettiler. Artan yoğunlaşma ise deniz yaşamına birçok açıdan zarar verebilir.

Okyanusta emilen karbondioksidin artması deniz suyunun pH seviyesini arttırdığı gibi mercanların kalsiyum iskeletini kurduğu kimyasalları da etkiler. Okyanusun asitlenmesi de istiridyelerin ve diğer hayvanların kabuğunu inceltmektedir.

Birçok deniz organizması, yiyecek bulmak ve tehlikeden sakınmak için sudaki kimyasal değişikliklere güvenir. Almanya Bochum’daki Ruhr Üniversitesindeki bir su bilimi uzmanı Linda C. Weiss “birçok balık, avcılarını artık tespit edemiyor ve bundan ötürü daha gözü pek hale gelebilirler,” diyor

Dr. Weiss, ilk olarak 2010 yılında Avustralya’da bir deniz araştırma istasyonunda çalışırken okyanus asitlenmesinin etkilerini kabul etmiş. Deney, göl ve nehirlerin benzer bir tehditle karşı karşıya kalıp kalamayacağını sorularını merak etmesine sebep olmuş.

İlk adımı, tatlı sudaki karbondioksit seviyeleri ile ilgili tarihi verileri aramak olmuş. Fakat bir literatür araştırması onu şaşırtıcı bir sonuca götürmüş. Bu konuyu “hiçbir bilgi olmadığını keşfettim,” diye anlatıyor.

Geleneksel olarak iç sularda çalışan bilim insanları daha farklı sorular üzerinde yoğunlaşmışlardır. Örneğin, asit yağmurundaki sülfürik asit, diğer kirletici maddeler, çiftliklerden ve bahçelerden akan sularla gelen etkilerle daha ilgilidirler.

Şimdi araştırmacıların karbondioksit düzeylerine dair endişeleri arttığı için, tarihlerini yeniden yapılandırmak için yollar geliştiriyorlar.

Bir göldeki karbondioksit seviyesi, sıcaklığı ve ne kadar organik karbon içerdiği gibi değişkenlere bağlıdır. Geçmişte bu faktörler takip edilmişse, bilim insanları bu verileri bir gölün karbondioksit seviyesinin tahmin etmek için kullanabilirler.

Dr. Weiss ve meslektaşları, 1981’den 2015’e kadar Almanya’daki dört rezervuardaki karbondioksit seviyelerini hesaplamak için bu yöntemi kullandılar. Perşembe günü Current Biology dergisinde, bu zaman dilimi içerisinde değerlerin üç kat arttığını bildirdiler.

Dr. Weiss, “Ne beklememiz gerektiğini gerçekten bilmiyorduk,” diyor. “Fakat bulduğumuz asitleşmenin hızı çok yüksek.”

Araştırmacılar, karbondioksitteki bu hızlı yükselişin, gelecek on yılda tatlı su yaşamında nasıl bir etkiye sahip olabileceğini merak ettiler. Bu nedenle mütevazi su pireleri üzerinde deneyler yaptılar.

Sağ üstte, koruyucu başlıklı su piresi; sağ alt tarafta “boyun dişleri” bulunan su piresi. Bu savunmalar sudaki kimyasal değişikliklerle körelmiş olabilir.

Bu küçük, karidese benzeyen canlılar yosunları ve mikropları sudan filtrelerler. Ardından, daha büyük balıklar tarafından yenen küçük balıklarca yenirler. Dr. Weiss, artan karbondioksit su pirelerini etkileseydi tüm göl ekosistemini de etkileyebileceği sonucuna varmıştır.

Su pireleri, avcılarından kaçmak için tuhaf ama karmaşık bir savunma kullanır. Çevrelerindeki balıkların yaydıkları kimyasalları hissedebilirler ve bu sayede kendilerini daha zorlu bir av haline getirirler.

Bazılarının başlarında iri bir kemik çıkarken diğerlerinin başında diken çıkar. Dr. Weiss ve meslektaşları, yüksek seviyedeki karbondioksidin, su pirelerinin küçük kemikler ve daha kısa dikenler çıkarmalarına neden olduğunu buldular.

Suyun asitliliğinden ziyade, karbondioksidin kendisi su pirelerini etkilemekte gibi görünüyor. Araştırmacılar, hidroklorik asit ile pH’ı düşürdüklerinde, su pireleri avcılara normal tepki gösterdiler.

Dr. Weiss, karbondioksitin, su pirelerinin sinir sistemine müdahale ettiğini ve avcıları seçme yeteneğini körelttiğini öne sürdü.

Winnipeg Üniversitesi’nden bir biyolog olan Caleb T. Hasler, yeni araştırmanın yanıtlanmamış bir soruyu ele aldığını söyledi. Bu soru ise tatlı su yaşamına zarar verebilecek karbondioksit miktarı.

Dr. Hasler, “Bu tez gerçekten önemli çünkü seviyenin nerede olabileceğini göstermeye başlıyor,” dedi.

Hasler’ın son yaptığı araştırmalar, su pirelerinden karbondioksit yüzünden değişen tek tatlı su hayvanı olmayabileceğini ima etmektedir. Kendisi ve meslektaşları, karbondioksit miktarı fazla olan sudaki minik balıklar üzerinde araştırma yaptılar ve ortaya çıkardıkları üzere balıklar diğer küçük balıkların yaydıkları alarm sinyallerine hızlı tepki vermemekteler.

Başka bir çalışmada, ekip iki çeşit midye üzerinde çalışmıştı. Karbondioksit, türlerden birinin kaslarını gevşetti ve kabuğunu açtı. Diğer ise kabuğunu kapattı, böylece artık yiyecekleri süzemedi.

Bu tür değişiklikler, tüm tatlı su ekosistemleri boyunca dalgalar gönderebilir. Örneğin, yiyecek filtreleme ve suyun temiz tutulması için midyeler hayati öneme sahiptir. Su pireleri avcılardan kaçmak gibi bir iş yaparlarsa balıklar için uzun vadede daha az yiyecek bırakarak nüfuslarını düşebilir.

Ancak, dünyadaki iç sularda, Dr. Weiss ve meslektaşlarının Alman rezervuarlarında gözlemlediği gibi bir oranda karbondioksit birikmesi kesin değildir.

Stanley ve arkadaşları, Kasım ayında Wisconsin’deki göllerdeki karbondioksit seviyeleri üzerine bir araştırma yayınladılar. 1986 ve 2011 yılları arasında önemli hiç bir değişiklik olmadığını tespit ettiler.

Bu uyumsuzluk, bir gölden diğerine değişen karmaşık kimyaya işaret etmektedir. Göller ve nehirler tüm atmosferden karbondioksidi absorbe ederken, bazıları da çevredeki topraklardan gaz çekerler.

Bazı iç suların kimyası, çok miktardaki karbondioksidin diğer bileşiklere dönüşmesine neden olur. Bazı göller ve akarsular birçok su bitkisinin gazı çekmesine müsaade ederken bazıları ise mikrop çekebilir.

Herhangi bir tatlı su kütlesindeki karbondioksit seviyelerinin, sıcaklık ve diğer koşullardaki salınımlarla zamanla belirgin bir şekilde değişmesi olayları daha da karmaşık hale getirir.

Dr. Hasler, “Karbondioksidin gece on kat arttığı yerlerde göller olabilir” demiştir.

Dr. Hasler, gelecek yıllarda karbondioksit seviyeleri atmosferde yükselmeye devam ederse, bu tablo daha ayrıntılı hale geleceğini söylemiştir.

Doktor Stanley, “Dürüst olmak gerekirse nereye gittiğimizi bilmiyorum, “diye konuşuyor. “Muhtemelen paramı gölden göle artan çeşitlilik üzerine oynarım. Çünkü daha da uç noktalara gelecekler.”

Dr. Weiss, ön verilerden büyük dersler çıkarmanın mümkün olmadığı konusunda hemfikir. Bence yayımladığımız bu çalışma bir çeşit kapı aralayıcı, “diyor. “Umarım bunu takip edecek başka bilim insanları da olacaktır.”

 

Haberin İngilizce Orijinali

Muhabir: Carl Zimmer

Yeşil Gazete için çeviren: Şeyma Masca

 

(Yeşil Gazete, The New York Times)

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.